Öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin. -Nâzım Hikmet |
|
||||||||||
|
Yıllarca yaptığı hayat mücadelesi ;Kısa boylu, her zaman güleryüzlü o sevimli kadının omuzlarında büyük bir yük oluşturmuştu. Yine de her zaman dik durmayı başarmıştı. Yıllarca İnegöl Gazipaşa İlkokulunda hizmetli olarak görev yapmış,oradan emekli olmuştu. Annemin memuriyeti nedeniyle köyde görev yaptığından onun yanındaydı. Dedem köy muhtarıyken Yunanlılar tarafından katledilmiş. Annem,anneannemin çalıştığı okulun müdürünün yardımıyla meslek sahibi olmuş,devlet memuru olarak köye atanmıştı. Ben küçükken anneannem bana köyde süt bulmamanın zorluğundan şehrin pazarının olduğu bir gün benide yanına alarak hayvan pazarından yeni doğum yapmış bir inek aldı. O zamanlar köylerden şehirlere günde bir kere, köy sütçüsü köydeki sütleri toplar şehre mandıraya götürür öğleden sonra köye dönerdi. İşi olanlar köyden şehre köy sütçüsüyle gidip gelirlerdi. Sütçüyü kaçıranlar ise yayan gitmek zorundaydılar. İşte Bizim aldığımız ineği sütçünün arabasının arkasına bağladık.Bizde arabada köye geldik. Anneannem avludaki ahırda akşam üstü ineği sağarken ben ahırın kapısına oturur onun sağmasının bitmesini beklerdim. Sağma işlemi bittikten sonra ılıcacık sütü kovadan bir tasla alıp bana içirirdi. Bu uzun süre devam etti. Şimdiki gibi her yerde elektrik yoktu. Şehirmerkezinde vardı ama oda belirli saatlerde yanar belirli saatlerde sönerdi. Köylerde gaz lambaları kullanılırdı. Şimdiki gece lambaları içinde o zaman gaz lambalarının çok ufağı olan idare lambaları vardı. Veya gaz lambaları kısılarak gece sabaha kadar yakılırdı. İkindiye doğru ise sopaya sarılmış bir bez parçasıyla lamba şişesindeki isler temizlenirdi. Hatta bazı evlerde lambaların şişelerine,yanmadığı zamanlarda konulmak üzere şişe ebadında yapılmış veya örülmüş yada dikilmiş bezler örtülürdü. Benim okul çağına gelmem nedeniyle annem İnegöl, Orhaniye mahallesi Kelmehmet sokağından bire ev aldı. Anneannemin bir zamanalar görev yaptığı eski Gazipaşa İlkokuluna gidiyordum. Sokakta herkes bir birini tanır sever ve sayardı. Yaşımın küçük olmasına rağmen o sokak ta ve cevresindeki komşuluk ilişkilerini bu kadar sene geçtiği halde hala içim ısınarak anıyorum. Komşular birbirlerine o kadar sıcaktılarki… Hiç unutmam,bir gün sokakta galiba yağmur duası yaplacaktı. Bizden daha büyük çocuklar bir sopaya geçirdikleri hırkayı sallıyarak kapı kapı dolaşırlarken diğer çocuklarda arkalarındaydık. Her kapının önünde durarak mani attılar. Gidilen evlerden ya yağ,ya şeker ,yada un gibi şeyler toplandı. Sonunda toplanaılan erzaklar bizim evin karşısındaki evin avlusunda komşu kadınlar tarafından pişirildi ve hep beraber yenildi. İyi hatırlıyorum , bazı akşam üstüleri sokak taki hanımlar işlerini alırlar şu anki Halilbey caddesinin doğu kısmındaki ormana giderlerdi. O zamanlar oraları sırf ormanlıktı.. Konu komşu dan koyunu kuzusu olanlar da oraya otlatmaya giderlerdi. Biz çocuklar da ağaçların arasında oynardık. Çoğu zamanda sokaktaki hanımlar bir kapının önünde toplanırlar hem muhabbet ederler hemde işlerini yaparlardı. Biz çocuklar ise her akşam üstü sokaktan belli saatlerde geçen simitçiyi,tereyağlı ve kaymaklıcıyı,macuncuyu, susuamlı helvacıyı beklerdik. Simitçiler sokak başından dönerken başının üstündeki henüz fırından çıkmış simitleri dizdiği simit tablasını bir eliyle tutarken diğer eliylede tablayı koyacağı sehpayı koluna alarak sokağa girerler “haydiii gevrek gevrek akşam simidiii” diye bağırırlardı. O mubarekler de çıtır çıtırdı... Bir de güzel kokarlardı ki… Tabii bütün çocuklar oraya… Az sonra “Taze kaymaklı,tereyağlı” diye bağıran başka bir satıcı geçerdi sokaktan. Birde macuncu… Tablasındaki çeşit çeşit renklerde sade,fıstıklı,fındıklı,limonlu macunlarını satardı. Kısa bir ağaç çubuğa kaşık sapına benzer bir metalle tablasından aldığı renk renk çeşitli macunları sarar verirdi. Bizde o macunları ağzımıza sokar, iki avucumuzun arasına aldığımız sopalarını iki tarafa döndürerek yerken o kadar hoşlanırdık ki… Susamlı helvacıyı nasıl unuturum… Sıcacık susamlı helvalar… Evimizin bahçesindeki büyük duvarın arkasında romanlar otururdu. İkindiden sonra oldumu taksimle başlıyan fasıl sanat müziği ile devam ederdi. İşte benim Türk Sanat Müziğine hevesim ve sevgim o zamanlarda başladı. Evimizin bahçeye bakan kısmında önü açık sofamız vardı. Oraya oturur onları çıt çıkarmadan sonuna kadar dinlerdim. Belkide yaşamımın en güzel günleri o sokakta o sevimli insanlar arasında geçti. 5 Ocak 1955 yağmurlu bir Pazar günü anneannem vefat etti. Onu Orhaniye mahallesi mezarlığına gömdük. Kısa bir süre sonrada orada bizimle kalacak biri olmadığı için evimizide satarak İnegöl’den ayrıldık. Bu gün hala o günleri,o sokağı andıkça içimi sıcak,sımsıcak bir duygu kaplıyor. İnegöl’e gittiğimizde o sokağı mutlaka ziyaret etmiye çalışırım. Yarım asır geçmesine arağmen eşimle o sokağı baştan başa geçerken; sanki çocukuğumdaki sevimli,cana yakın,güler yüzlü olarak hatırladığım tüm komşularımız gözlerimin önünde canlanır , hüzünlenirim.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mustafa Arif Razgartlı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |