Zamanı gelen bir düşüncenin gücüne hiçbir ordu karşı koyamaz. -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
Bir kadın için yazar olmak zor zanaat. Bunu ancak kadın olanlar anlayıp, hissedebilir. Seçimler, tercihler gelir akla. Sorumluluklar hatırlatılır. 'Adam sende'ler gelir akla. Bir kadının önce eş, sonra da anne olması yeterlidir. Çalışma hayatını bile, bunlara artı bir maddi katkı amaçlı yapar. Hatta kadının parasında bereket olmadığı bile söylenir halk arasında! İsmet Özel çalışan kadına ‘inek’ damgası vurduğunda fırtınalar kopmuştu. Yıllar önce uzun uzun takip etmiştim bu yorumları, feveranları. Bir gün Konya’ya bir Kitap Fuarı için konuk olarak gelmişti. Kendisiyle bizzat konuşma fırsatı bulmuştum. Hani İsmet Özel’ in yaptığı açıklamaya baktığımız zaman çok da haksız olmadığını söylemek mümkündü. Ülkemizde çalışan kadının hem ev hanımı hem de çalışan kadın kimliğini bir arada yürütmesi; çocukların eğitimi, eş olarak üzerine düşen görevler, Anadolu kültürünün kadından beklentileri -saygı, itaat, sakinlik, çok konuşmamak, şefkat gibi- kadının yükünün ne kadar ağır olduğunu ortaya koyması açısından kayda değerdi. Yine de bunu, bu sözcükle ifade etmek yerine daha uygun bir sözcük seçlilebilirdi elbette. Yukarıda sözünü ettiğimiz şeylerin içinde henüz yazmak, yazar olmak gibi bir tutkuyu eklemedim. Yazar olmak istemek yalnızca bu saydıklarımızla değil, aynı zamanda Edebiyat dünyasında pek çok sorunla da karşı karşıya bırakır bizi. Erkek yazarların arasında var olmak öyle sanıldığı kadar kolay değildir. Bazı erkekler yazdıklarınızı hafife alır, bazı kadınlar şüpheyle/ kıskançlıkla yaklaşır. Kendine güven duygunuzu pekiştirmek için yardımcı olanların sayısı çok sınırlıdır. Şanslıysanız aileniz destek verir. Çevreniz sizin yazdıklarınızı okumak için çok büyük bir iştaha duymaz. Annesi öğretmen olan bir çocuk gibisinizdir. Bu örneği bir öğretmen olarak çocuklarımdan yaşadığım için özellikle veriyorum. Sizin anlattıklarınızı hafife alır çocuğunuz, kendi öğretmeni her şeyi bilendir. Siz nasıl öğretmensinizdir?!. Hatta bir öğretmen arkadaşım anlatmıştı, İlköğretim birinci kademede okuyan çocuğunun kendisine: ‘Sen annesin nerden bileceksin?’ dediğini. Bunun gibi bir şeydir işte. Siz annesinizdir, siz eşsinizdir, siz arkadaşsınızdır. Yazdıklarınızın okunur olma ihtimali üzerinde bile düşünülmez. Sonra da kadın yazar yetiştirememekten yakınır dururuz. Erkeklerin bu işte daha yetkin, daha başarılı olduğu nedeniyle kendimizi kandırarak. Kadın yazarlara önündeki handikapları kaldırmak yerine ‘bu senin kaderin otur oturduğun yerde’ sözsüz mesajını vererek. ‘Siyah Süt’ postmodern bir roman. Bir otobiyografi, içsel ikilemlerin çatışması, bir kadın yazarın kader ve kararlar karşısında zaman zaman isyanı, zaman zaman zaferi. Roman ‘Okuma Yöntemi’ adlı bir bölümle başlatılmış: ‘Her kitap akılda kalmak, yeryüzünde bir iz bırakmak arzusuyla yazılır. Bu hariç. Bu kitap okunur okunmaz unutulmak için yazıldı. Suya yazı yazar gibi. Siyah Süt’ü yazarken benim için esas olan hafızamda bahar temizliği yapmaktı. Ben bu kitabı hatırlamak için değil, unutmak için yazdım.’ Elinde sürekli not defteriyle gezen bir yazar Elif Şafak. Dikkate değer olan her şeyi kalıcı kılmak için not alan. Hayatı algılayışında evlilik ve çocuk yok başlangıçta. Bir iç hesaplaşma. Bir yazarın anne olamayacağına dair belirgin örnekler, ülkemizin ve dünya edebiyatının dikkate değer isimleri. Ve bu isimlerin hayatlarıyla yüzleşmeler. ‘Bir roman yazmak, Zaman zaman içinde tek bir an’ı seçip kopartarak, Giriş- gelişme- sonuca bağlanıncaya kadar ince ince işlemek demektir; An’dan Zaman doğurma sanatıdır roman, Hakikatı bozmaktır bir anlamda, Samimi sahtekarlık… Çünkü işin aslı, Herkesin gayet iyi bildiği üzere,başı sonu olmaz hikâyelerin…’ 2003 senesinde Ada vapurunda başlar her şey.’’Evde Kalmış Kız Manifestosu’ başlığıyla aldığı notlar ne yazık ki çok kısa süre eşiyle tanışmasına ve evlenmesine neden olacak bir süreci de beraberinde getirecektir. Üstelik Adalet AĞAOĞLU’nun evine gittiğinde bebek beklediğini biliyordur. İçimden Sesler Korosu dediği kadınlarla ilk karşılaşması da o gün başlar ve romanın sonuna kadar içinden çıkardığı bu kadınlarla konuşur, dertleşir, çatışır Elif Şafak: Pratik Akıl Hanım, Hırs Nefs Hanım, Can Derviş Hanım,Sinik Entel Hanım, Anaç Sütlaç Hanım ve Saten Şehvet hanım.. Elif Şafak gelişen olaylar içinde hep birini diğerine tercih etmek zorunda kalır. Ancak romanın en can alıcı anlatımları, Shakespeare’in bir kız kardeşi olsaydı ya da Fuzuli’nin bir bacısı kurgusunun işlendiği bölümler bana göre. Özellikle Fuzuli’nin bacısıyla ilgili tespitler bizim toplumumuzu ilgilendirmesi açısından dikkate değer. Buradan bakılınca Elif Şafak bu konuda pek çok kadın yazardan çok şanslı elbette. Bir kere kitap boyunca maddi hiçbir sızlanma okumuyoruz. Ya da eşiyle olan ilişkilerinde yazar olmasının sorun yaratan, çatışmaya neden olan hiçbir yanını bulamıyoruz. Oysa Türk kadınının açmazlarında bu öğeler çok önemli bir yer tutar. Virginia Woolf’tan, Leo Tolstoy’a, Sylvia Plath’ten George Eliot’a -ki aslında bir kadın yazar olan Mary Ann Evans’ın tutunabilmek için yaptığı bir tercihtir erkek adı kullanmak-, yine ismini değiştirerek erkek adıyla ünlenmiş bir kadın yazar George Sand’den Jane Austen’e , Halide Edip Adıvar’dan Sevgi Soysal’a ….kadar pek çok önemli ismin yaşamlarından kesitler alır Elif Şafak. Sonra mı? Sonra anne olur. Ne olduysa o zaman olur işte. Daha kitabın ilk sayfasında : Yeni Başlayanlar için Postpartum Depresyon’ demesi de bundandır. Aldığı ilaçların sütüne karışması kitabın adını hazırlayan nedeni oluşturur. Depresyonu atlatıp içindeki tüm kadınların uyuma kavuşmalarıyla biter Eilf Şafak’ın bize anlattığı annelik serüveni.. Elif Şafak ‘Siyah Süt’ anı/ romanıyla biz kadınlara tercüman oluyor. Çıkmazlarımızı, sorunlarımızı, ikilemlerimizi hepimiz adına sorguluyor. Ancak daha elit bir pencereden yapıyor bu sorgulamayı. Pek çok kadınımızın eş-çocuk-toplumun beklentileri- maddi imkansızlıklar ve birtakım değer yargıları içinde bunaldığını düşünecek olursak çok da Anadolu kadınını ya da tüm Türk kadınlarını kapsayacak kadar geniş bir perspektif değil bu. 7.10.011
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hilâl Erboyacı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |