Sevgi dünyadaki yaşam ırmağıdır. -Henry Ward Beecher |
|
||||||||||
|
Atatürk’ü kaybettiğimizde, İlkokul beşinci sınıfa gidiyordum. Öğlenci öğrenciler olarak ‘Anafartalar Caddesi’ndeki ‘Atatürk İlkokulu’ na gelmiştik. Sınıflara girilmiyordu. O zamanlar kitle iletişim araçları, bugünkü gibi olmadığından, Ata’mızın öldüğünden hiçbirimizin haberi yoktu. Bir sessizlik vardı, ama neydi? Biraz sonra okulun ‘Başöğretmeni Naci Bey’ üzüntülü fakat sakin olmaya çalışarak acı haberi vermişti. Okullar tatile girmiş, evlerimize dönüyorduk. Hayat, adeta durmuştu. Hacıbayram Camii Meydanı’na yaklaştığımızda, bando eşliğinde bir cenaze merasiminin yapıldığını görmüştük.Okuldan birkaç arkadaşımla yol kenarında durarak bu cenazeye ağlıyor hiçbir şey düşünemiyorduk.Çünkü yolda pek çok ağlayan insanları görüp, etkilenmiştik. Bir adam bizi teselli etmek için: “Yavrularım!...Atatürk’ün cenazesi bu değil” dedi. Belki o anda biz de bilmeliydik, Ata’nın cenazesi olmadığını ama düşünemiyorduk çok ani gelen ölüme, ağlamak istiyorduk. O gün Ankara güneşli bir günü yaşamasına karşın, güneşimiz kararmıştı. Hacıbayram Camisi çevresindeki yaşlı kişiler: “Ölümlü dünya!... Kimseye baki değildir” demekle yetiniyorlardı. Radyolar susmuş, matemi yansıtan parçaları çalıyor, alışılmışın dışında günler yaşıyorduk. Her yerde o konuşuluyordu. Konuşulanlardan Türkiye’de olağanüstü birşeylerin yaşanacağını anlıyorduk. Atatürk’ün yerini kim doldurabilirdi? O günlerde okulu, dersleri, sınıf arkadaşlarımızı unutmuştuk. Evimizde ben, Atatürk için ağlarken, babaannem kendi mantığıyla: “Yavrum hepimiz üzüldük ama o da insan elbette ölecek” diyerek teselli etmeye çalışıyordu. Kendimize en yakını, okumuş olduğumuz alfabemizin kapağında bulunan insanı kaybetmiştik. Nihayet Ata’mızın naaşı İstanbul’dan getirilip, Türkiye Büyük Millet Meclisi önüne katafalka konmuştu. Günlerden 20 Kasım Pazar’dı. O gün ve gecesi asker, sivil, kadın, erkek, büyük, küçük önünden geçmiştik. Atatürk’ün Cenaze Merasimi Geçici olarak defnedileceği saat gelmişti. 18 yıl, 10 ay önce Ankara’ya ilk gelişinde bu yoldan geçerken işgal kuvvetlerinin bayraklarını görmüştü. Şimdi, ebediyete dönüş yolunda, eski düşmanları, yeni dünya devletlerinin temsilcileri saygıyla, sonsuzluğa uğurluyorlardı. Ankara’da Ata’ya layık ‘Anıtkabir’ yapılana kadar, ‘Etnografya Müzesi’ ne konulacaktı. Kortejin geçeceği ‘Sergi evi’ (Opera) yanına merasimi izlemek için ben de gitmiştim.Yakından görmek için kendime yer bulmaya çalışırken, ”Sen küçüksün” diyerek beni en öne almışlardı. Ata’nın naaşı Meclis önündeki katafalktan top arabasına alınmış, kortej bando eşliğinde Ankara tren istasyonu yönünde ağır ağır ilerliyordu. Gözler istasyon yönünden gözükecek naaşı taşıyan top arabasını ve korteji bekliyordu. Yaklaşan bando sesiyle birlikte, iki yanındaki paşalarla, naaşı taşıyan top arabası gözükmüştü. Kortej önümüzden geçerken, en süslü merasim elbiseleriyle kordiplomatik ve gelen ülkelerin temsili ‘Kara ve Deniz Birlikleri’de kendi merasim yürüyüşleriyle, bu muhteşem törene katılmışlardı. Etnografya Müzesinde yapılan defin işleminden sonra da aynı askeri birlikler istasyon yönüne dönmüşlerdi. Vakit ikindiyi geçmiş, akşamın serinliği başlamıştı. ‘Sergi Evi’ nin önündeki kürsüden ‘Büyük Önder’ hakkında konuşmalar yapılacaktı. Konuşmaya hazırlananlar arasında, özellikle birisinin yardım edilerek kürsüye çıktığını hatırlıyorum. Bu yaşlı asker ki, 1915 yılında Gelibolu Yarımadası’nda, ‘Anzak’ birliklerine kumanda eden, İngiliz Feldmareşal ‘William Riddell, Lord Bırdwood’ olduğunu sonraki yıllarda öğrenmiştim. Adeta o günleri yaşayarak kısa (15 dk) bir konuşma yaptıktan sonra ,merasime son verilmişti. O gün, o büyük insanı Etnoğrafya Müzesi’ne tekrar cenaze namazı kılınarak defnedilmiş, hüzünle evlerimize dönmüştük. Atatürk hakkında son söz olarak şunları söylememiz gerekir. O’nun büyüklüğünü, Türk Milleti üstünde bıraktığı etkisini kelimelerle ifade etmek zordur. Tarih ona büyük bir sayfa açmıştı. 1881 bunun için Allah’ın lütfu doğmuş, zor günlerde delilimiz olmuştu. Savaşta Başkumandanımız; hazarda Başöğretmenimiz; karanlıkta ışığımızdı. O, şehirliyle şehirli, köylüyle köylü, rind meşreple kadeh tokuşturmuş, efeyle efe olmuştur. Sağlığının son günlerinde bile halk son Cumhuriyet Bayramı merasiminde onu görmek istemiştir. Bu fani dünyada kişi nasıl yakınını kaybetmek istemezse, Milleti bu duygudan da öte ölümü ona zor yakıştırmıştı…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Haydar Köprülüoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |