Bilinç ruhun sesidir, tutkular ise bedenin. -Rousseau |
|
||||||||||
|
‘Karslı İmdat’ın Dahiliye Bakanlığı’na iş için verdiği dilekçe kabul edilmiş, sonunda gece bekçiliği isteği kabul görmüştü. Görev yeri Ankara’nın yeni gelişen semtlerinden Aydınlıkevlerdi. Resmi elbiselerini giyerek, bir gün önce gelip gördüğü mahallede işe başlamıştı. İşe girişinden birkaç gün sonraydı. Gecenin ilerlemiş saatlerinde düdük çalıp anlaşarak, diğer semtin bekçileriyle biraraya geldiler. Karşılıklı selamlaştıktan sonra Karslı İmdat’a “Hayırlı Olsun!..” deyip tanışarak, dereden tepeden konuşup ayrılmışlardı. Bekçi İmdat, askerliğini henüz tamamlamış, Ankara gibi büyük bir kentte iş bulduğu için hayatından memnundu. Babası Kars’da mandıracılık yaptığından ailece halleri vakitleri de iyi sayılırdı. Bir gece gene komşu semtlere bakan arkadaşlarıyla biraraya gelirler. Çankırılı Mustafa ve Ilgazlı Ali, birbirlerine hal hatır sorduktan sonra bir teklifte bulundular: “Biz her gün içli pide yaptırıp, ayran ya da sütle gece oturup karnımızı doyuruyoruz. Adam başına iki lira düşüyor. Aramıza sen de katılırsan memnun oluruz.” İmdat, her gece yiyecekleri etli pideyle, içecekleri ayranla sütü düşünerek: “Madem siz yiyorsunuz, ben de katılıyorum” diyerek önerilerini kabul eder. Bekçi İmdat geceleri gerçekten acıkıyordu. Arkadaşlarının önerilerini minnetle karşılayarak onlara daha da ısınmıştı. Nitekim o gece biraraya gelerek pidelerini yiyip, ayranlarını içerek karınlarını doyurmuşlar, sigaralarını tüttürmüşlerdi. Günler, bekçilik görevlerini yaparken, pidelerini yeyip, ayran ve süt içerek bir dostluk havası içinde geçiyordu. Aybaşlarında da, yediği pidelerin hesabı görülerek, hissesine düşeni arkadaşlarına ödüyordu. İyi, hoş da, Bekçi İmdat aldığı 180 lira maaşın üçte birini her gece yediği pidelere veriyordu. Babası Kars’tan desteklemese maaşın yetişeceği yoktu. Henüz bekar olduğu için, evlenmesi için para biriktirmesi gerekiyordu. Bir gün öğle saatlerinde, arkadaşlarının görevi olan semte geçmiş, oralarda gezinirken kasap dükkanını görmüştü. İçinden pide yaptırmak geçti. Kasap dükkanına girerek kıyma istedi. Kasabın sardığı kıymanın bedelini ödemek isteyince, kasabın: “Para istemez” yanıtıyla karşılaştı. Ayrıca kasap ekledi: “Siz buranın bekçisi değil misiniz, buranın bekçilerinden para almıyoruz!” İmdat, kasaba teşekkür edip kıymayı alarak fırına gitti. Öğle yemeği için bir pide yaptırdı ve bu pidenin parasını vermek isteyince, fırıncı gözlerini resmi elbisesinin üstünde gezdirerek: “Buranın bekçilerinden para almıyoruz” dedi. İmdat, fırıncıya da teşekkür ettikten sonra, oturacağı bir gölge altı arıyordu. Genişçe bir gölge altında pidesini yerken, her gece arkadaşlarıyla yediği pideleri hatırlayıp, bir sigara yakarak düşünmeye başladı. İmdat’ın kafası karışmış, her gece içtikleri ayranla sütün satıldığı yer de aklına gelmişti. Semti tanımak, hem de kafasına takılan konuyu aydınlığa çıkarmak için, cadde boyuna enine boyuna yürümeye başladı. Bu semtte gıda maddeleri süt, yoğurt satan esnaf vardı. Hangisine ne soracağını bilemiyordu. Çarşıdan uzaklaşmış, hemen hemen evlerin bittiği alana açıkhava sinemasının olduğu yere gelmişti. Karşıda bir yoğurthanenin olduğunu gördü. İmdat’ın babası da Kars’da süt ve yoğurt işleri yaptığı için, ilgisini çekerek oraya doğru yöneldi. İçeriye girip selamlaştıktan sonra, yoğurthanenin sahibinin de Karslı olduğunu öğrendi. Biraz söyleşiden sonra, yoğurthane sahibi, hemşerisi İmdat’ı, bekçi elbisesi içinde kendisine daha yakın hissederek, sıkıntısını açıkladı: “Bizi kurtar hemşerim!..Buranın gece bekçilerine her gün 4-5 şişe ayran ve süt bırakıyoruz. Bu yetmiyormuş gibi bir de kasaları bozarak, süt, ayran alıyorlar. Bunların elinden bizi kurtar hemşerim.” İmdat durumu şimdi iyiden iyiye anlamıştı. Beş aydır yedikleri pideleri, içtikleri sütü, ayranı bedavaya getirdikleri gibi, kendisinden de ayrıca diş kirası almışlardı. Hemşerisine mi yansın, kendisinin enayi yerine konmasına mı yansın!... Hemşerisinin süthanesinden ayrıldıktan sonra, bir an önce akşamın olmasını bekledi. Nihayet akşam oldu. İlerleyen saatlerde, Mustafa ile Ali’nin bölgesine geçerek, süt ve ayran aldıkları deponun arkasına saklandı. Bir sigara yakarak onların gelmesini bekledi. Gecenin sessizliğinde konuşmalar ve yaklaşan ayak seslerinden, depo olarak kullanılan barakaya yaklaştıklarını anladı. Baraka kapısının mandalını kaldırarak açıldığı gıcırtısından anlaşılmıştı. Ali: “Benim çocuk hasta, ben bugün süt alacağım” diyerek şakır şukur getirdiği torbaya şişeleri doldururken, Mustafa da dilediğini alıyordu. İmdat tabancasını yoklayarak, barakanın önüne çıktı. Tahta aralığında karartıyı gören, Mustafa’nın sesi geliyordu: “Kimsin lan?.. Kimdir o...” İmdat, gayet sakin olarak ve Karslı şivesiyle: “Çim olacak, çim olacak enayi arkadaşız İmdat!..” diyerek içerden çıkmalarını bekledi. Ellerindeki dolu torbalarla önce Mustafa, sonra Ali çıktı. İmdat sol eliyle torbaları işaret ederek: “Nedir lan bunlar? Utanmıyor musuz el alemin sütün, yoğurdun çalmaya!..” Mustafa yakalanmanın ezikliğiyle: “Sözlerine dikkat et!..” diyerek İmdat’ın üstüne yürümek istediyse de... İmdat sağ elini beline götürerek: “Daha ileri giderseniz, tabancamı kullanırım”diyerek ekledi: “Hem suçlu, hem de güçlüsüz!.. İkinizi de amirime şikayet edeceğim” İmdat açık hava sinemasından bekçilik yaptığı semte doğru yürürken Mustafa ile Ali sinemanın öbür köşesinde hareketsiz kalmışlardı. Bekçi İmdat ertesi günü, gece tartıştığı arkadaşlarını, karakolun baş komiserine bütün ayrıntılarıyla şikayetini anlatmıştı. Belki de verdiği paraları geri alacağını düşünmüştü. Baş komiser ise: “Biz burada günlük vakalarla uğraşalım, siz orada sütlü, ayranlı, kıymalı pideleri yeyin” demişti. Sonuçta Amiri konuya farklı yönden bakarak, ciddiye almayarak, Ilgazlı Ali’nin yerini değiştirmekle yetinmişti. Bekçi İmdat bu olayın etkisiyle, kendisine devlet çatısı altında başka bir iş bulmaya karar vermiş. Bir süre sonra da bu görevden ayrılmıştı.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Haydar Köprülüoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |