Öyle yaşamalısın ki ölünce mezarcı bile üzülsün. -Mark Twain |
|
||||||||||
|
Karıncaezmez, “babanı benim kadar seven bir dostuyla tanıştıracağım seni,” dediği zaman kafam karıştı. “Onun asıl adı Tahir; ama sen onu Fakir Baykurt olarak tanıyorsundur.” “Fakir Baykurt mu? Şu meşhur yazar mı?” Fakir Baykurt, babamı tanıyormuş ve üstelik çok seviyormuş. İyi de, bu nasıl olabilirdi ki? Babam gibi sıradan bir öğretmen ile Fakir Baykurt gibi dünya çapında bir yazar... Yazarın o dönemde, Yılanların Öcü, Irazcanın Dirliği, Onuncu Köy gibi çok ünlü romanları vardı. Yurt dışında ve yurt içinde ödüller alıyorlardı. Özellikle Yılanların Öcü yabacı dillere de çevrilmiş çok ünlü bir romanıydı. Babam ise sıradan bir insan olarak evinin kirası ile teberleşiyordu… Kafamın karıştığını Karıncaezmez de fark ederek, “sana babanla Gönen’de ki köy enstitüsünden arkadaş olduğumuzu söylemiştim ya… Bu gün seni tanıştıracağım o meşhur yazar da aynı enstitüden arkadaşımızdı bizim,” deyip sustu, bekledi, benim büyük bir merakla bir şeyler anlatmasını beklediğimi görerek hikayeyi tamamlamaya karar verdi. “Ama, o sınıf arkadaşımız değildi. Bir alt sınıfımızdaydı. Enstitüye ilk geldiği zaman fukara, ezik, yabanıl biriydi. Baban keşfetti onu, birlikte kütüphaneden çıkmaz olmuşlardı, çünkü ikisi de şiir yazmayı ve okumayı çok seviyorlardı.” Evet, burası çok doğruydu; babam şiir yazmayı da nesir yazmayı da, okumayı çok severdi. Para vererek kitap almazdı, alamazdı, ama üye olduğu İl Halk Kütüphanesinden ve benzeri yerlerden bir sürü kitap getirerek odasına kapanmadığı tek bir gün yoktu. Odasındaki daktilo o evdeyken susmamacasına tıkırdardı. Yazdığı şeyleri bir yerlere yollar, neticelerini ise annemle paylaşırdı. “Bak, Varlıkta öyküm yayınlandı… Çetin Altan, şiirimi yayınladı Akşam Gazetesindeki köşesinde… Remzi Kitapevi, romanımı basmayı kabul etti…” gibi bir çok sohbetine kulak misafiri olduğumu hatırlıyorum. Karıncaezmez, anlatmaya devam etti. “Ben şiiri onlar kadar beceremiyordum, ama yazdıkları şiirleri inatla dinleterek kafamı da şişiriyorlardı. İşte böyle bir üçlüydük biz. Yemekhanede, yatakhanede, atölyede, bahçede, tarlada, ahırda, her yerde beraberdik…” Anlatılanları kavramıştım. O an nasıl kibirlendiğimi anlatamam. Benim babam çok büyük adamdı, çok. Bunu Eskişehir’deyken tam olarak fark edememiş olsam da… Ağzımdan, “sonra?” diye bir soru çıktı kendiliğinden. Onların arkadaşlığı saatlerce, sıkılmadan dinleye bileceğim bir masal kadar cazipti. “Sonrası, sonra…” dedi Karıncaezmez. Güldü. “Okulumuz bitti, hepimizi verdiler birer köy okuluna. Tahir amcan…” Tahir amcan deyince, bir an, mutlulukla irkildim. Nail amcamdan daha öz bir amcaymış gibi hissettim onu. “memleketi Burdur’da Yeşilova’nın bir köyüne tayin edildi. Ben, Ankara Nallıhan’ın bir köyüne tayin edildim. Baban Samsun Havza’nın bir köyüne tayin edildi. Darma duman olduk, ama uzun yıllar mektuplaştık ta… Sonra sonra kaybettik birbirimizin izini, ama şunu iyi bil ki, birbirimize sevgimizi asla kaybetmedik.” Yeniden, “sonra?” diye sordum. Bitmesini istemiyordum anlattıklarının. Karıncaezmez, “sonrasını da Tahir amcan anlatır,” dedi. “Öğlen yemeğinden sonra bekliyor bizi; buluşacağız. Doğru dürüst, temiz bir şeyler giyin emi…” Ne demek? Tabii ki, en iyi kıyafetlerimi giyinecektim. Karıncaezmez, “Tahir’ciğim bu sana bahsettiğim Kemal Yavuz,” diyerek tanıştırdığı adam, masasının önünde oturan bir başka adama bir şeyler anlatıyordu ki, lafını kesti, adama, “devam ederiz hocam,” diyerek bizi karşıladı. “Ali’nin oğlu?” “Evet!” “Hoş geldin delikanlı!” Babama ne kadar da benziyordu. İkisi de kırk yaşında, kavruk, zayıf, ama yakışıklı. Yoksa, gerçekten de amcam mıydı? “Hoş bulduk Tahir amca!” diyerek eğilip elini öptüm. O, tutamadı kendini, güldü, “Tahir amca mı?” diye sordu. “Baban mı bahsetti kardeşliğimizden, ha?” Çok değişik bir diksiyonu vardı, etkileyici, tıpkı şiir okur gibi. “Yok efendim,” diye izah ettim ona; “Babam pek bahsetmez böyle şeylerden. Fikret öğretmenim anlattı.” “Tamam,” dedi Fakir Baykurt, “ben senin Tahir amcanım…” Bizi masası önündeki diğer koltuklara oturttu. “Baban Ali, öz kardeşim kadar kardeşti bana! Eskişehir’deymiş, ha?” Bu “ha?” soru sözcüğünü ikidir kullanması dikkatimi çekmişti. “Eskişehir’de efendim,” diye cevap verdim ona. “Vay benim canımın içi abim. Bir de özledim ki…” Karıncaezmez’e döndü. “Abi, ansızın bir ziyaret edelim mi şunu, ne dersin?” Ben, bu önerinin gerçekleşmesi ihtimaliyle sevince belenirken, Karıncaezmez ona sitem ederek, “çok edersin!” diye çıkıştı. “Sendikadan fırsat bulabilecekmişsin gibi… Sendikal olaylar daha çok enterese ediyor seni.” “Enterese etmek de ne demek, ha?” diyerek güldü. “Şu Türkçeyi katletmeyin yahu…” Karıncaezmez, “Sendika olayları daha çok ilgilendiriyor seni,” diyerek düzeltti. Fakir Baykurt, “ya, ne demezsin, o bizim her şeyimiz. Gene de bir fırsat yaratalım basalım şunu be, burnumda tütüyor vallahi…” “Eh, sendikadan vakit ayırırsan gideriz.” “Sendika ya… Sana da dedik gir yönetime diye ama kaytardın, ne güzel işlerimin yarısı yıkardım sana,” diyerek gülmeyi sürdürdü. Karıncaezmez de gülerek, “oradan kaytarmasaydım, başka yerlerden kaytarmam gerekecekti,” dedi. Onun, okula, öğrencilere adanmış hayatını düşününce ne demek istediğini anlamıştım. “Ben de, hocama Kayseri Alemdar Sineması'ndaki genel kongreyi anlatıyordum geldiğiniz de.” “Anlat da biz de dinleyelim o halde!” Fakir Baykurt, “tamam,” dedi. “Önce, Kemal’e hediye paketini vereyim de…” Masasındaki zili çalıp az bekledi. Yaşlı bir müstahdem geldiğinde, “şu hediye paketini getiriver Sami!” dedi. Sami dediği adam çıktıktan hemen sonra kucağında büyükçe bir koliyle geldi. “Koy delikanlının yanına!” Adam hediye paketi denilen koca koliyi oturduğum yerin yanı başına bıraktı. “İçinde benim kitaplarım, dergiler ve birkaç kırtasiye var.” “Teşekkür ederim efendim!” Geldiğimizde yaptığım gibi, bu defa Tahir amca diye hitap edememiştim. O, büyüklerle konuşmayı sürdürerek, “... kongrenin toplanma zamanına yakın iki camiye ve bir imam-hatip okuluna bomba atmışlar. Allahsız komünistler camileri bombaladı ve komünist öldüren cennetlik olur, propagandası yayılmış Kayseri'ye… Çok kısa bir sürede binlerce kişilik bir linç kalabalığı sinemanın önüne toplanmıştı. Tam o arada, ben de açılış konuşmasını yapıyordum. Dursun, kulağıma, gericilerin, bağnazların saldırısına uğramak üzere olduğumuzu ve büyük bir kalabalığın kongremizi basmak için şu anda sinema kapısına çok yakın bir yerde olduklarını, söyleyince bu bilgiyi ben de salondakilere aktarmıştım... derken milisler tekbir getirerek yaklaşık 800 öğretmenin toplandığı salona taş ve gazlı paçavralar atmaya başladılar, top yekün taarruza geçtiler. On binlerce öfkeli, ne yaptığını bilmez bağnaz, beş katlı sinemaya saldırdı. Bulabildikleri her şeyi yakıp yıktılar. Pencerelerden dumanlı, sisli yalımlar yükseliyordu. Bu arada, yalımlar arasında genç bir öğretmen boğulmak üzere, parça parça sesiyle bir marş söylüyor, üzerinde yağan taş ve şişeleri görmüyordu sanki. Marşın boğuk ezgisi, yalımların çatırtısına, on binlerce öfke-korkunun uğultusuna karışıyordu. Sinema ateşe verildi, öğretmenlere saldırıldı. Askerin çabuk müdahalesi sayesinde öğretmenler kordona alınarak tahliye edildiler. Neyse ki kimse hayatını kaybetmedi. Beş yüze yakın yaralı vardı ama...” Ağzım bir karış açık dinlemiştim anlatılanları. Duygularıma yaşanmış olan vahşet hükmederken, Tahir Amca’nın babamdan da büyük bir adam olduğuna karar vermiştim. O, sadece dünya çapında bir yazar değil, halkı ve öğretmen meslektaşları için, babam için, savaşan bir kahramandı.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kemal Yavuz Paracıkoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |