Çocukların eğitimi, zaman kazanmak için nasıl zaman yitireceğimizi bilmemiz gereken bir meslektir. -Rousseau |
|
||||||||||
|
Bu gün gibi hatırlıyorum kır çiçeği kokan o toprak ellerinin rengini. Aniden karar verip zamansız doğan bir güneş gibi, bulunduğu yerden bir başka yere akıp giden sabırsız bir yıldız gibi tarife sığmayan bir öykü, bir hikaye, bir masaldı ellerin. O günden sonra her çiçek senin gözlerinin içinde savruldu içime bir su gibi ey yar. O günden sonra her sabah ezan okunurken kır çiçeklerinin ayakuçlarında uykuya uzanan ceylanları kaldırıp seni görmeleri için katına gönderdim. Sırtımı güneşe yaslayıp kuzey, doğu ve batıya seni anlattım sürekli. Artık bakışın bir kelebeğin ağlaması iç geçirmesi titremesi kadar uzaktı bana. Ama bir annenin yavrusuna hediye ettiği öpücük kadar kutsal sıcak ve yakın! Gelecek kaygısı olmayan çocuklar gibi masum düşlerimin uçurtmalarında uçurdum gözlerini. Seher vakitlerinde dağların eteklerine saklanan nergis kokulu rüzgarları yüklenip sırtıma uyurken üzerine döktüm ben. Terleyen alnının sınırlarında sabaha ümitle uyanan mavi gözlü kırlangıçlarla iğde kokulu rüyalar taşıdım her sabah güneşin serildiği üstüne. Sen biçilmemiş gök ekin tarlası kadar asil, zengin ve bereketli bir çağ gibi uzanırken yatağında, ben gelincik çiçekleriyle seni renk kıyametine tutmuş serin ve ak bulutlarla buharlanmış bedeninin terini kirpiklerimle silmiştim. Üzülme, gözlerine soğuk ayazlar değmesin diye baharlar biriktirdim secdelerde ben sana. Öğlen ateşten denizler hücum ederken coğrafyaya, ben tuz kokan nefesime serinlikler bağlayıp kurak ülkelerine taşıdım martı çığlıklarıyla. Gelincik çiçeklerinin kır tebessümleriyle sokuldum ben sana. Uğur böceğinin kırmızı sıcaklığıyla dokundum dudaklarına. Serçelerin gözlerine bulutları bağlayıp yağmur taşıdığım günü hatırlıyorum da saçlarına. Ne kadar büyüleyiciydi? Fırtınalarda kırılmaya eğilmiş söğüt ağaçları gibi titrek ve ağır, deli deli dalgalanan asil bir bayrak gibi mağrurdu. Ey sevgili! Her sabah teninin sıcaklığında büyüsün diye çiçek açmamış beyaz tomurcuklar getirirdim yanına. Yakıp gemilerimi limanlarına sürdüm tüm kayıklarımı. Kutuplardan çaldığım siyah kar yığınlarını dişlerinin beyazıyla yoğurdum. Sessiz türküler söyledim sonsuzluğuna okyanuslarının. Beyaz ürpertiye tutulan çimen kokulu kelebekleri saçlarına kondurdum. Seni söylettim sanatçılara, seni çizdirdim ressamlara, seni çaldırdım tüm müzisyenlere. Terleyen avuçlarına sığınan gizli düşler gibi notalar düştüm keman kaşlarının “elif” sayfalarına. Şimdi toprakları çorak kesilmiş bir ülke yalnızlığı gibi cam kırıklarının doldurduğu yüreğimi kanatarak yaşıyorum ben seni. O gül çağını andıran gözlerinin denizleri içimin kıyılarını vurmaya devam ediyor hala. Denizyıldızları ile doldu kenarlarım gel. Boynu bükük kırlangıçlarım yetim kaldı bu mevsim. Bir hıçkırık gibi eksik ve kesik kaldı gençliğim ellerinde. Ben hala seni dün gibi, elini sallayan o bebek gibi, kanatlanıp uçan kelebek gibi, soğuk bir su taze bir meyve tadında, ak süte ak kalemle yazılan o kader gibi, içten, karşılıksız ve öte bir sevgiyle seviyorum ey gözleri bahar kokan sevgili. 05 Haziran 2012 – 11.19
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Nail Varal, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |