..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Avukatlar da bir zamanlar çocuktular herhalde. -Charles Lamb
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Deneme > Anýlar > Þevket Baþýbüyük




18 Temmuz 2012
Peygamberler Þehri Urfa…  
köpekliðe özenmek

Þevket Baþýbüyük


Urfa’ya bu benim üçüncü gidiþim… Her gidiþte bir baþka duygu yaþadým ve bir baþka haz aldým. Sýcaðý olmasaydý, ‘orada, Makam-ý Ýbrahim’e yakýn bir yerde yaþasaydým’ diyecektim ama kasýp kavuran o sýcaðý görünce gayri ihtiyari Urfa’da/El- Ruha’da yaþamaktan vazgeçiyorum. Þanlý Urfa’da gezip gördüklerimi bir tarihçi ve Evliya Çelibi gibi anlatmasam da kendimce gördüklerimi, yaþadýklarýmý ve hissettiklerimi (hassaten Makam-ý Ýbrahim’de hissettiklerimi) sizinle paylaþacaðým.


:ADAG:
Peygamberler Þehri Urfa…


Urfa’ya bu benim üçüncü gidiþim…
Her gidiþte bir baþka duygu yaþadým ve bir baþka haz aldým. Sýcaðý olmasaydý, ‘orada, Makam-ý Ýbrahim’e yakýn bir yerde yaþasaydým’ diyecektim ama kasýp kavuran o sýcaðý görünce gayri ihtiyari Urfa’da/El- Ruha’da yaþamaktan vazgeçiyorum.

Þanlý Urfa’da gezip gördüklerimi bir tarihçi ve Evliya Çelibi gibi anlatmasam da kendimce gördüklerimi, yaþadýklarýmý ve hissettiklerimi (hassaten Makam-ý Ýbrahim’de hissettiklerimi) sizinle paylaþacaðým.

Peþinen ifade edeyim, Urfa’yý ilk kez deðiþmiþ ve geliþmiþ gördüm. Hem de çok geliþmiþ gördüm…

Mezopotamya uygarlýðýný yaratan ilk kentlerden biri olan Urfa; Atatürk Barajý ile suya kavuþmuþ. On yýl önce yol kenarýnda gördüðüm fýstýk aðaçlarýnýn yerine þimdi pamuk tarlalarý kaplamýþ. Fýstýk aðaçlarý hala var ama, Urfa’nýn suya kavuþmasýyla, verimli topraklarýnda tarým faaliyetleri hâkimdi þimdi. Boy boy pamuk tarlalarýyla, biberi/isotu, domatesi ve iki metre boy atmýþ mýsýrlarýyla Adana ve Adana’daymýþým duygusunu yaþattý bana bu kez Urfa…

Malumunuz olduðu üzre Urfa; pek çok peygamberin dokunduðu, kutsadýðý, efsaneleri canlý tutan izleri, yaþayan geleneksel dokusu, ayný zamanda binlerce yýl öncesine dayanan geçmiþiyle, çeþitli kültürlere kucak açmasýyla bilinir ve zikredilir. Ama bundan böyle Urfa, -galiba- geliþmiþliði ve tarýmcýlýðýyla da zikredilecektir…

Evliya Çelebi, “Nuh Tufaný’ndan sonra kurulan en eski þehirlerden biri…” ifadesini kullanýr Urfa için. Hz. Ýbrahim’i bu þehirde Nemrut ateþe attýrmýþtýr. Hz. Ýsa, buralarý Kayser’in (Roma) idaresinde iken, gelip bir kiliseye inmiþtir. Çok eski çaðlardan bugüne, Mekke’ye, Kudüs’e uzanan Hac yolu üzerinde, Müslümanlar, Hýristiyanlar ve Museviler tarafýndan ziyaret edilen pek çok kutsal yeriyle, Urfa, ona atfedildiði gibi gerçekten de bir ‘Peygamberler Þehri’ gibidir.

Beni cezbeden yönü de bu olsa gerek…

Bu nedenle her Urfa’ya gittiðimde bir baþka duygu ve haz almýþýmdýr.

Kýsacasý bu yazýda; meþakkatli bir yolculukla kavurucu bir Temmuz sýcaðýnda Urfa’ya yapýlan mütevazý gezi yazýsý okuyacaksýnýz.

Geziye beni davet eden aðabeyime önce ‘hayýr’ demiþtim, telefondaki ses tonunun deðiþtiðinde üzüldüðünü fark ederek hemen kararýmý deðiþtirip, ‘evet, son kararým, evet, katýlacaðým inþallah’ diyerek tashih etmiþtim.

Gezinin bu organizasyonu, öyle tahmin ettiðiniz gibi þaþalý bir organizasyon deðil, tam tersi; ‘engellileri sevindirme’ maksatlý düzenlenen bir organizasyon.
Aðabeyim de bu engellilerden biri maalesef. Ben ona refakat etmek için bu geziye dâhil oluyorum..

‘Evet, son kararým, evet, katýlacaðým inþallah’ dediðimin ikinci günü yani 14 Temmuz 2012 Cumartesi sabahý ezan sesiyle kalkýyorum. Sabah namazýmý eda edip çýkýyorum yola. Aðabeyimle benim ev arasý -yayan- bir buçuk saat çeker. Ben sabahýn o serinliðinde hýzlý yürümüþ olacaðým ki, bir buçuk saatte alýnmasý gereken yolu bir saatte almýþým.
Aðabeyim ve küçük oðlu (on yaþlarýnda) Emrullah ile beraber organizasyonu düzenleyenlerden biri arabasýyla alýyor bizi. Buluþma merkezi olan Malatya Devler Hastanesi civarýnda bir yerde toplanýyoruz.

Geziye gidecek olanlarýn üçte biri engelli, diðerleri -benim gibi- refakatçi ya da engellilerin çocuklarý, aileleri…

Günün bu seher vaktinde ilk tefekkür engellileri görünce baþlýyor….

Engelli olmak bir kusur deðil elbet ama engellileri görüp de Allah’ýn verdiði sýhhat ve kusursuz vücuda sahip olmaya karþýn þükretmemek kusurdur, kusurlarýn en büyüðüdür.
Bu duygularla, Âlemlerin Rabbi Allah’a en kalbi derinliklerimle bir kez daha þükrediyorum.

Allah’ýn verdiði tüm nimetler deðerlidir ama kusursuz bir vücut nimeti çok ama daha çok deðerlidir…

Þans mýdýr, ihmal midir, bilmem, bize arabanýn en arka koltuðu düþüyor. Arabanýn dýþ kaportasýna bakýldýðýnda ‘gýcýr gýcýr’ dersin ama içi hiç de öyle deðil. Klimalar doðru dürüst çalýþmýyor. Arka koltuklar motorun üstü olduðu için bir Cehennem sýcaðý var. O haliyle Urfa’ya, Peygamberler Þehrine gideceðiz…
Sabahýn erken saatlerinde Malatya’dan çýktýðýmýz halde yol bitmiyor, zaman geçmiyor. …
Arka koltuðun motor gürültüsü o dayanýlmaz sýcakla birleþip adeta tüm vücudumu sýkýp su/ter fýþkýrtýyor.

Aðabeyim, bir de böbrek hastasý, ‘hastalanýr, elimizde kalýr’ diye çok korkuyorum. Vücudumuzun kaybolan suyunu, elimizde düþürmediðimiz pet þiþe suyuyla takviye ediyoruz. Ama tüm bu sýkýntýlara raðmen aðabeyim bu gün kendini çok iyi hissettiðini söylüyor. Urfa’da Makam-ý Ýbrahim’e kavuþma arzusu o kadar aðýr basmýþ ki, çöl sýcaklarý, motor gürültüsü ve yer darlýðý o gün iþlemiyor aðabeyime…

Atatürk Barajý

Kahvaltýyý Atatürk Barajý’nda yapýyoruz.

Kahvaltýdaki menüyü özellikle vermek istiyorum….
Kiþi baþýna birer ‘poðaça’ ve küçük boy meyve suyu…

Çayý da parkýn çaycýsý “bu masalarda oturan çay içmek zorunda” diyerek zorla bize ücretli çay içiriyor. …

Bölgeye hayat veren Atatürk Barajý’nýn 1983 yýlýnda inþaatýnýn baþlamýþ olduðunu, 1992’de iþletmeye açýldýðýný, 8 türbine sahip olan bu barajýn yüksekliðinin 169 metre olup kaya dolgu tipinde bir baraj olduðunu anlatmayacaðým. Burada en çok, yapýmý esnasýnda kazaya kurban gidenlerin anýtý (þehitler anýtý) dikkatimi çekiyor. Gövde hacmi 84,5 milyon m³ olan bu baraj meðer ne insanlar yutmuþ. Kim bilir bu iþçiler çalýþýp kazandýklarý paralarla neler alacaklardý sevdiklerine, çoluk çocuklarýna ya da anne -babalarýna…

Ama maalesef…
Onlar þimdi yoklar, dar-ý bekaya göçmüþler. Bu düþünceyle ilk iþim kendilerine bir dua okumak oluyor…

Bilinmedik bir sebeple aðzýmda lokmalarý büyüyen poðaçayý ben mi yiyorum, poðaça mý beni yiyor, bilmiyorum ama gözlerim gayrý ihtiyari karþý tarafta taþlarla yazýlý “DSÝ” yazýsýna takýlýyor….

Yüksekliði 169 metre olan, nehir seviyesinden yükseklik bakýmýndan minimum su kotu 513, maksimum su kotu 524 metreye ulaþan bu barajda þimdi elektrik üretimi yapýlýyordu. Yani bu baraj yapýmýnda her ne kadar birlerinin hayatýný karartmýþsa da þimdi bölgeyi hem aydýnlatýyor hem de canlýlarýn olmazsa olmazý olan su ile hayat veriyor Adýyaman’a, Urfa’ya…

“Malatyalýlarý Nasýl Bilirsin”

Saat 10 sularýnda Atatürk Barajý’nda yapýlan bu sade kahvaltýdan sonra yola devam ediyoruz dýþý güzel içi geçmiþ otobüsle.

Adýyaman’la, Urfa’nýn il sýnýrý Atatürk Barajýnýn üstünden geçen köprünün tam ortasý oluyor. Külüstür otobüsümüz, bahsi geçen tam bu noktada sinyal veriyor. Þoförümüz bu sinyali kale almayarak yola devam ediyor.

Atatürk Barajý’nda verdiðimiz ilk moladan sonra yol daha çekilmez oluveriyor. Hem sýcak bastýrýyor iyice, hem de arabanýn hýzý düþüyor. Bir iþ makinesi gibi harýl harýl sesler çýkartarak ilerleyen otobüsün penceresinde gördüðüm manzaraya dalarak bir kabir azabý gibi içine gömüldüðüm koltukta oturduðumu unutturmaya çalýþýyorum. Dýþarýsýnda fiskeyelerin üstünde su püskürttüðü pamuk ve mýsýr tarlalarý ile susuz yetiþen fýstýk aðaçlarýný görüyorum. Bir benzinlikte mola veriyor otobüsümüz. Fýrsattan istifade, benzinliðe yakýn pamuk tarlasýna doðru fotoðraf makinemin deklanþörüne basýyorum…

Þoför otobüse arkadan bir miktar su ve hava tuttuktan sonra tekrar yola devam ediyor. Araba yine yavaþ yine çekiþten düþüyor. Öyle ki bir ara inip yayan yürümek istiyorum….

Yine sýcak ve yine ayný azap… Kendimi avutmak için bu kez yol kenarýnda gördüklerim fýstýk bahçelerine bakýp dalýyorum. Çok sürmüyor ama bana aylar, yýllar kadar uzun geliyor bu yolculuk.

Urfa þehir merkezine yakýn bir benzinlikte tekrar duruyor. Bu kez yolcularý da indiriyorlar. Meðer araba tamamen kitlenmiþ. “Ýyi ki bu benzinlikte olmuþ, Ýyi ki kaza yapmadan olmuþ” diyorum kendi kendime…

Benzinliðin çaycýsý çay getiriyor. Henüz bir fýrt içmeden aðabeyimin eli çayýna çarpýp, çay dökülüyor. Urfalý yeni bir çay daha getiriyor ama son getirdiði çayýn ücretini almýyor; “kazen döküldü” diyor. Bu vesileyle Urfalý ile aramýzda bir samimiyet geliþiyor. “Malatyalýlarý nasýl bilirsin” þeklinde bir soru soruyorum. Birkaç saniye düþündükten sonra; “Sizleri tenzih ederim ama bizden kayýsýya gidenlere Malatyalýlar iyi davranmýyorlar, onlara kölelik muamelesi yapýyorlarmýþ. Geçenlerde burada bizimkiler bir minibüs tutup Malatya’ya gittiler. Bahçe sahipleri bunlarý çalýþtýrýrken çok zorlamýþ, býrakýp geldiler, yazýk deðil mi?”

Benzinlikteki çaycýyla sohbet koyulaþýyor. Urfalý çaycý bana dert yanýyor…

Bir taraftan Urfalý çaycýnýn söylediklerine, diðer taraftan kendilerine iyilik yapmak düþüncesiyle geziye götürülen bu yolcularýn/engellilerin halini düþünüyorum...

Organizatörün hýzlý ve canhýraþ uðraþý neticesinde iki transit minibüsle þehre götürülüyoruz.



Ýþte El-Ruha
Google’de “El Ruha” yazýnýz karþýnýza ilk çýkan, Makam-ý Ýbrahim’in karþýsýnda, geleneksel taþ iþçiliðiyle otantik bir saray görünümünü veren beþ yýldýzlý bir otel ve otel ilgili bilgiler çýkar. Sonra ayný ismi verilen diðer iþletmeler…
Oysa El Ruha; þehrin bin yýl önceki Urfa’nýn gerçek ismi.

Urfa þehrin giriþinde bile bu þehrin geliþim ve deðiþim yaþadýðýný, eski otantik evler yerine gökdelenlerin yükseldiðini görüyoruz.

Ve yer yer bu çalýþmalarýn devam ettiðini..

Dergâh

Sanýrým Urfalýlar buraya “Dergah” derler…
Baþkalarý ne der bilmem ama ben “Makam-ý Ýbrahim” diyorum.
Bizim gibi dýþardan gelenler de Balýklýgöl olarak bilirler bu mekâný.

“Balýklýgöl” ne demekse…

Balýklýgöl…
Dikkat ediyor musunuz? Hz. Ýbrahim’in makamýna “Balýklýgöl” diyerek balýðý zikretmeyi Hz. Ýbrahim’i zikretmenin önüne geçirmiþler… .

Yapanlar bunu kasýtlý mý, kasýtsýz mý yapmýþ, bilmiyorum ama bana pek de iyi niyetli gibi gelmiyor.

Bu mübarek makama “Balýklýgöl” diyerek, dikkatleri balýklara odaklandýranlar ne kadar iyi niyetliyse, Makam-ý Ýbrahim’den çýkan Kuran tilavet seslerini bastýrýrcasýna karþý tarafta “Sýra Geceleri” yaptýranlar da o kadar iyi niyetli ve samimidirler.
Bu makamý ziyaret edenlerdenseniz -ki, çoðunuz etmiþtir- karþý taraftan yükselen sýra geceler’in sesleri Halil-Ür Rahman Camii’nde yükselen Kuran seslerini bastýrmýþtýr.

Oysa bu güzel makamý ziyaret edenler, Nemrut için deðil, Hz. Ýbrahim Peygamber için geliyorlar…



Balýkgöl’ün Kýsa Hikâyesi

Ýbrahim Aleyhisselam, devrin zalim hükümdarý Nemrut ve halkýnýn taptýðý putlarla mücadele etmiþ ve onlarý Allah’a davet etmiþtir. Nemrut ve yandaþlarý, tahtlarý sarsmasýn diye, insanlarý bir ve tek olan Allah’a davet eden Ýbrahim’i karþýmýzda suçlu gibi duran kalenin bulunduðu tepeden ateþe atarlar. Bu sýrada Allah, ateþe “Ey ateþ, Ýbrahim’e karþý serin ve selamet ol” emrini verir. “Bu emir üzerine, ateþ suya odunlar da balýða dönüþür. Ýbrahim bir gül bahçesinin içersine sað olarak düþer. Ýbrahim’in düþtüðü yer Halil-ür Rahman gölüdür.”

Yani bu makama illaki “göl” denilecekse “Halil-ür Rahman gölü” desinler. Balýklýgöl de ne demek oluyor?!

Ýbrahim ateþe atýlýrken, Allah; “Ey ateþ, Ýbrahim’e karþý serin ve selamet ol” diyor. Bu doðru, çünkü Kuran bunu haber veriyor ancak “bu emir üzerine, ateþ suya odunlar da balýða dönüþür” mü, dönüþtü mü, bilmem.

Lakin bir gerçek var ki, bu makam bana Temmuz’un ortasýnda olmasýna raðmen çok serin geliyor. Serin ve serinletici bir atmosfer esiyor iliklerime kadar.

Þahsen; koku verecek derecede kartlaþarak ziyaretçiler tarafýndan abur-cubur yiyeceklerle beslenen bu balýklarýn tembel tembel yüzdüðü gölden çok Halil-Ür Rahman Camii’ndeki Ýbrahim Makamý/maðarasý daha çok sevimli ve daha çok duygulandýrýyor beni…

Makam-ý Ýbrahim
Organizasyonda disiplin olmadýðý için her refakatçi bakmakla mükellef olduðu adamýný alýp daðýlýyoruz Dergâh’ta.

Kimi Dergaktaki çarþýdan alýþ-veriþ yapýyor kimi de bu makamdaki camileri gezerek günahlarýna tövbe-i istiðfar ediyor.

Biz de ikincisini tercih ediyoruz; aðabeyimin koluna girip onu cami cami gezdiriyorum. Her girdiðimiz camide iki rekat namaz kýlarak dualar ediyoruz.

Fotoðraf makinesi Emrullah’ýn elinde. Kafasýna göre bazý görüntüler almaya çalýþýyor.

Öðlen yemeðinde buluþacaðýmýz saate kadar Allah’ýn Halilin/dostunun makamýný bir bir ziyaret ediyoruz.

Halil-Ür Rahman Camii
Daha önceden rehber eþliðinde buralara geldiðim için sýkýntý çekmeden gezip görülmesi gereken mekânlarý gezdiriyorum aðabeyimi…

Gölü’nün güneybatý köþesinde yer alan Halil-Ür Rahman Cami medrese, mezarlýk ve Hz. Ýbrahim’in ateþe atýldýðýnda düþtüðü makamdan meydana gelen bir yer…

Cami Bizans dönemine iliþkin Meryem Ana kilisesi üstüne 1211 yýlýnda yapýlmýþ. Medresenin içerisinde merdivenle çýkýlan revaklý medrese Osmanlý döneminde Rakka Valisi Mehmet Paþa tarafýndan 1771 tarihinde yapýlmýþ. Urfa’nýn en eski camilerden olan Halil-Ür Rahman ve medrese 1995 yýlýnda valilik tarafýndan restore edilmiþ.



Aynzeliha Gölü

Daha önceki gezilerimizdeki rehberlerin anlattýðýna göre Nemrut’un kýzý Zeliha Hz. Ýbrahim’e inanlardan biri. Nemrut, Hz. Ýbrahim’i ateþe attýðýnda Zeliha da kendisini onun peþinden ateþe atar. Zeliha’nýn düþtüðü yerde de Aynzeliha Gölü oluþmuþtur. Her iki göldeki balýklar halk tarafýndan kutsal kabul edilerek yenilmemekte ve korunmaktadýr. Ama ben bu kart ve kokuþmuþ balýklarýn kutsallýðýna hiç de inanmýyorum. Kaldý, bu inanýþ, Allah muhafaza akideyi de zedeler…

Zira Allah’tan baþka þeyleri kutsamak -Allah muhafaza- þirke girer…
Aynzeliha Resteurantta aðabeyimle birer çay içiyoruz. Emrullah’a da bir meyve suyu ikram ediyoruz. Ýki çay bir meyve suyu artý bir adet 0.50 gr’lýk pet þiþe suyu 8 TL ödeme yapýyoruz. Aðabeyimin zoruna gidiyor, “nasýl olur bu” diye söyleniyor. “Olur” diyorum, “çünkü bu iþletme Nemrut’un kýzý…” Aðabeyimin hoþuna gidiyor bu; “Haa.. demek öyle, Nemrut’un kýzý yandýrdý bizi…”

Said Nursî’nin Makamý
Bediüzzaman Said Nursî’nin kabrinin yerine bir çeþme var þimdi. Riyavetlere göre, 23 Mart 1960’da Urfa’da vefat eden Üstat buradaki Halil-ur Rahman Dergahý'na defnedilmiþtir. Ne var ki, 12 Temmuz 1960’da 27 Mayýs Darbesi hükümetinin emriyle mezarý yýktýrýlmýþ ve açýklanmayan bir yere nakledilmiþtir. Üstat yok yerinde ama sanki manevi havasý hala orada. Kendisini temsil eden çeþmede ellerimi yüzümü yýkayýp dualar ediyorum. Ben den hemen sonra iki kiþi daha deðiþik bir þekilde Üstadý temsil eden bu çeþmede su içiyor, þifa bekliyor.

Kale
“Kalenin batýya açýlan gayet saðlam ve kuvvetli bir demir kapýsý vardýr. Burada 200 kadar ev vardýr ki, Dizdaraða bu evlerde oturur. 200 kadar neferi, cephanesi, buðday ambarý ve sarnýçlarý vardýr. Kale kapýsýnýn iç kýsmýnda minareli ve küçük bir mescidi vardýr. Mel’un Nemrud’un Hz. Ýbrahim'i ateþe attýrdýðý mancýnýk, bu kalenin içinde durur iki tane sütundur”

Evliya Çelebi’nin bahsettiði bu kalede þimdi sarnýçlar yoktur, ya da ben göremedim. Evler yýkýk dökük vardý hendeðin ötesinde ama…

Elbette ki aradan çok zamanlar geçmiþ, Evliya Çelebi’nin tasvir ettiði gibi duramazdý ama Çelebi’ninifadesiyle; “Mel’un Nemrud’un Hz. Ýbrahim'i ateþe attýrdýðý mancýnýk”larýn iki sütunu hala duruyordu. Aðabeyim görmediði halde (benim kendisine izah ettiðim kadarýyla) burada çok duygulanýyor.

Hakikaten duygulanmamak elden deðil. Kendinizi Ýbrahim’in yerine koyun siz de duygulanacaksýnýz. Öyle ise, þimdiden, henüz ölüm gelip çatmadan tedbiri elden býrakmayalým. Allah bizlere kefil olana kadar; bizim için de “ateþe serin ol” emrini verene kadar tövbe-i istiðfar edelim. Aðabeyim gibi aðlayalým, ateþi gözyaþlarýmýzda söndürene kadar aðlayalým günahlarýmýza…

Tünel
Önce Tünel’den çýkmak istiyoruz. Kaleye. Tünelin giriþindeki görevli, “Tünel giriþe deðil iniþe açýktýr” ikazý üzerine kaleye çýkan merdivenlerden çýkýyoruz. Urfa’yý bir kuþ bakýþý seyran eyledikten sonra Tünel’den iniþe geçiyoruz.

Dýþarýsýnýn kasýp kavuran sýcaklýk ortamýndan sonra Tünel’e geçmek çok iyi geliyor. Tünel taa “Ayn-ý Zeliha” ya kadar iniyormuþ…

Halil Ýbrahim Sofrasý
Derken birlikte olduðumuz kafile ile sözleþtiðimiz saat gelip çatýyor. Nefes nefes sözleþtiðimiz yerde buluþuyoruz. Orada kafilemizin baþý (Malatya Devlet Hastanesi Camii Ýmamý) bizleri hep birlikte Urfa’nýn en meþhur lokantalarýndan biri olan Halil Ýbrahim Safrasý’na götürüyor.

Halil Ýbrahim Sofrasý, kesme taþtan yapýlmýþ olup Urfa sýra gecelerinin yapýldýðý mekâna yakýn bir yerdedir.

Ýkinci Otobüsü Beklerken
Yemekten sonra bir rehavet çöküveriyor üstüme. Mevlid-i Halil Camii’nin buz gibi esen klimalarýn karþýnda iki rekât namaz kýlýp dinleniyoruz. Sonra kalkýp kapalý çarþýyý geziyoruz.

Kafam çatlayacak gibi aðrýyor, gözlerim kararýyor, düþtüm ha düþecek gibi oluyorum ancak yine de sýrf aðabeyim sevinsin diye gezinip duruyoruz Urfa’nýn kapalý çarþýsýnda…
Ondan sonrasý zaman-mekân nasýl geçti bilmiyorum… Kafile organizatörümüz, “otobüsümüz büyük bir arýza verdiði için Malatya’dan yeni bir otobüs gelecek” dedi ekledi; “Malatya’dan yola çýkan ikinci otobüs gelene kadar herkes serbesttir.”

Hepimizin morali bozuluyor buna. Ýkinci otobüs çok geç saatlerde ancak gelebiliyor. Otobüs gelene kadar boþ durmuyoruz, her biri bir taraflara daðýlýyor, gezmediði, görmediði yerleri gezip görmek istiyor.

Ýbrahim ve Nemrut’un sonu

Urfa’dan ayrýldýktan sonra gezip gördüklerimiz gözlerimin önünde canlanýyor….

Pamuk tarlalarý, sebze meyvesi… Özellikle narý. Bu güne kadar Urfa’da narýn bu kadar meþhur olduðunu bilmiyordum Urfa denilince aklýma yalnýz ‘isot’u gelirdi. Meðer Urfa’yý ne kadar eksik bilirmiþim…

Sonra o gezip gördüðümüz makamlar…

Ve put kýran Hz. Ýbrahim…

Peki, neydi Ýbrahim’in suçu?
Ateþe atýlacak kadar büyük bir suç mu iþlemiþti?

Allah’tan baþkasýna tapýnmadýðý için ceza olarak öyle büyük bir ateþ mi hazýrlanmalýydý?

Ve kulaklarýmda adeta yankýlanan ilahi emir: “ Ey ateþ! Ýbrahim’e karþý serin ve selamet ol!” Enbiya: 69

Sonra bu muhteþem ayetle ateþin ortasýnda yemyeþil bir bahçe…

Hakikaten ateþ ilahi emre uymuþ; Ýbrahim sükunet içinde….

Peki Nemrut’a neler oluyor?
Nemrut büyüklük taslayan Nemrut en son Allah’ýn gazabýna karþý her önlemi almasýna raðmen, korku içinde uykularý kaçýyor ve küçük bir sivrisineðin taarruzuyla helak oluyor…


Kuran, Ýbrahim’i þöyle tanýmlýyor: Allah’ýn dost edindiði kimse, çok içli, yüreði yanýk, yumuþak huylu, kendini Allah’a vermiþ, vefakar, hanif, sadýk ve görevini tam yapmýþ, Allah’ý bir tanýyan, gerçek bir Müslüman, iþinde Allah’a dönük, inanmýþ bir kul…

Evi yol üzerindeydi. Geleni geçeni doyururdu. Adýnýn anlamý millet babasý demekti. Onun güzel isimleri vardý. Halilullah (Allah dostu), Ebul Edyaf (misafirler babasý).

Göklerin ve yerin sýrlarý kendisine öðretilmiþti

“ Biz Ýbrahim’e kesin ilme erenlerden olmasý için göklerin ve yerin melekûtunu da öyle gösteriyorduk” En’am: 75

Çok sevgili bir kul olmasýna raðmen babasýnýn affedilmesi için yaptýðý dua kabul olmadý. Buradan þu gelenek oluþtu ki, iman etmeyenlerin affýna deðil hidayetine dua edilebilirdi ancak. Velev ki o kiþiler anamýz babamýz olsun…

Bu seferki Urfa gezimiz çok meþakkatli oldu ama braketli geçti…



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn anýlar kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Dicle Kýyýsýnda Bir Maðara Kent
Akabe
Beydaðý"na Kar Düþtü
Günlüðümden
Bilge Ýnsan Hüseyin Çolak"ýn Ardýndan…
Mamo Can Öldü…
Kara Patoz
Orduzu'da Eski Ramazanlar
Siz mi Orucu, Oruç Mu Sizi Tutuyor?
Bir "Ýþletme Numarasý" Hikâyesi

Yazarýn deneme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Bir "Þiþirme Duasý" Hikâyesi
Kýnýfýr Bed Renk Olursa…
"Þiþirme Duasý"
Kitap Okumak Eðlenceli Bir Eylem…
Tarihe Yoculuk
Saðýr Kaplumbaða
Tasalanma Ey Reis!..
Piyerloti
Baþbakanýn Malatya Mitingi
Hayat Bir Tiyatro…

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Cennet Gülleri [Þiir]
Tüm Türkiye Üþüdü Koca Reis [Þiir]
Tüm Türkiye Üþüdü Koca Reis [Þiir]
Çocukluðum [Þiir]
Duvardaki Saat [Þiir]
Olma Geveze [Þiir]
Özgürlük [Þiir]
[Þiir]
Bizim Kadir de Ehliyeli Olunca… [Öykü]
Vay Sözüm Vay… [Öykü]


Þevket Baþýbüyük kimdir?

Edebiyatýn karýn doyurmadýðýný bile bile aç kalma pahasýna yazmaktan imtina etmeyen, hayal gücünden çok izlenim ve gözlemlerini yazmaktan büyük keyif alan, yazarken adeta orgazým olan sýradýþý bir yazar

Etkilendiði Yazarlar:
Roman, Hikaye, Þiir, Biyografi, Gezi


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Þevket Baþýbüyük, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.