Pek çok doktorun yardımı ile ölüyorum. -Büyük İskender |
|
||||||||||
|
Malumunuz, ‘on iki ayın sultanı’ olarak taltif edilen Ramazan ayındayız… Ramazanla/oruçla ilgili düşünce ve kanaatimi sizler paylaşmadan edemeyeceğim. Hatta bu hususta ‘bir yazı yazmazsam’ kendimi suçlu ve de eksik hissedeceğim… Oruçla ilgili yazı dedim de… Konuyla ilgili bilindik ilmihal bilgiler vereceğimi beklemeyesiniz benden. Kaldı ki bu konuda uzman da değilim. Ben sizinle bu hususta sırf hissettiklerimi paylaşacağım. Evet, bu gün oruçluydum ve şu an oruçluyum… İftara takriben 40 dakikalık bir zaman var. İftardan önce bu yazıyı bitirmeyi düşünüyorum. Hatta çok çok; on-on beş dakikalık zamanımı alır. Laf aramızda rahat yazan bir yazarım. Rahat yazan ve inşallah rahat da okunan… Her ne ise… Tekrar konuya dönecek olursak… Bu gün en mutlu günlerimden birini yaşadım zira oruçluydum… Şöyle oldu… Bilinmedik bir iç dingilliğiyle sahura kalktım. Çocuklarımla cıvıl cıvıl… bir sahur yemeğini yedim. (Yemeğin menüsünü söylemeyeceğim lakin soframızın lüks olmadığını da bilmenizi isterim.) Öyle oburca tıka basa doldurmadım mideyi. Ve bir kelebek hafifliğiyle güne başladım. En az susayacağımı bekliyordum orucun ilk gün olması hesabıyla… Susamadım da. Bu gün (21 Ağustos 2009) Cuma… Ramazan ve Cuma… İki günün bereketi olmuş olacak ki… Borçlarımı, harçlarımı, maddi ve manevi sıkıntılarımı unutmuş/inan ki unutmuştum… Bana gaipten bir müjde gelmiş gibi… Bir şeylere seviniyorum ama ne? İçimi kıpır kıpır bir sevinç kaplamış… Ve sabır… Ve camiye herkesten önce gidiyorum. Dışarıdaki sıcağa inat içerde klima çalışıyor. Camide bir dağ havası serinliği var. Kimseler olmadığı için midir nedir bilinmez bu gün ayak ve çorap kokusu da yok. Bilakis camii şerif mis gibi… Dünyevi tüm düşünceleri dışarıdan bırakmış bir haleti ruhiye ile bu güzel ve ferah camiinin bir köşesine çekiliyorum. Tespih çekmeye alışkın olmadığım halde elime doksan dokuzluk bir tespih alıyorum. Tasavvufçuların rutin yaptıkları o hareketleri garipseyen biri olmama rağmen ben de -muhtemelen- tasavvufçular gibi bir taraftan teşbih çekiyor. Diğer taraftan dalmış ve de kendimi, kendimdeki iç coşkusuna bırakıveriyorum… Daha açık ifadeyle; camide fren kullanmıyorum iç dünyamın… Olduğu gibi ve de içimden geldiği gibi… Yani münacatta bulunuyorum… Derken hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünde akıp gidiyor… Sevaplarıma sevinirken günahlarıma ifrit oluyorum. Bilinmedik bir sebeple gözyaşlarına boğuluyorum. Adeta gözyaşlarımla geçmiş cümle günahlarımı yıkamak istiyorum/tüm günahlarımdan arınmak istiyorum… Ve günahlardan dolayı önce tövbe-i istiğfar ediyorum. Ama Nasuh bir tövbe ile… Sonra da ellerimi bir uçağın kanatları gibi gererek ruhumun yükselişine bırakıyorum ben beni… Uçuyorum gönül dünyamın bulutları arazından…. Uçuyor ve kayıyorum orucun beraberinde getirdiği iç dinginliğin yıldızları arasından… Tutamıyorum ben beni, tamamen oruca bırakıveriyorum kendimi… “Acaba”, diyorum kendi kendime… “Ben mi orucu tutuyorum, oruç mu beni…” Haydi, aynı soruyu siz de sormuş olayım. Siz mi orucu, oruç mu sizi tutuyor?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Şevket Başıbüyük, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |