Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. -Cervantes |
|
||||||||||
|
Elbette ki gezmekle hastalıkların birden iyileşivermesi beklenilemez ancak kişi yola çıkarken kafasındaki sorunlardan -sorunlarını seyahatle birlikte taşımamak şartıyla- uzaklaştığı için kendini zinde hissediyor… Zira seyahatte; sıhhat, hareket ve bereket vardır. Bu nedenle seyahatti sever ve imkân buldukça seyahatlere çıkarım. Bu kez istikamet Adıyaman ve Urfa… Yol arkadaşlarım; Ramazan Keskin Hoca ve Veysi Tekin. Keskin Hoca ile seyahat etmek hem zevkli bir o kadar da meşakkatlidir. Elbette ki bu benim Keskin Hoca ile yaptığım ilk seyahatim değil. Kaleme aldığım ve alamadığım birçok seyahatlerimiz oldu Keskin Hoca ile. Bu kez Şanlıurfa’ya gidiyoruz Keskin Hoca ile … Urfa’da Rışvan Aşiretinin bir barış yemeğine davet etmişler Keskin Hoca’yı. Bir akil insan sıfatıyla Rışvan/Reşiyan Aşiretinin bu barış toplantısına katılmak için Adıyaman üzerinden Urfa’ya geçmeyi tercih ediyoruz. Adıyaman’dan Önce Gündüzbey Dedim ya Keskin Hoca ile seyahat etmek meşakkatlidir çünkü o yoğun bir insan. Bu güne kadar hep koşuşturup durmuş. Yine öyle oldu, Adıyaman’a geçmeden önce Gündüzbey’de, Malatya’nın tanınmış roman yazarlarından Hüseyin Karatay’ın kız kardeşinin taziyesine gittik. Taziyede Kur’an-ı Kerim’den bir aşr ve bir sohbet gerçekleştirdi. Sohbetin ana teması sabır, sebat ve ahiret temalıydı ancak Hoca’nın Gündüzbey’le ilgi cümlelerini sizinle paylaşmadan geçmeyeceğim. “..Cennet, dedim -elhamdülillah Allah sizlere Cennet gibi bir Gündüzbey bahşetmiş.. Yaşanmış bir olaydır; Gündüzbeyli bir karı-koca Hacc’a gitmiş, Mekke’de, Sudanlı bir hacı ile arkadaş olmuş ve tercüman aracılığıyla sohbet ederken aralarında şöyle bir konuşma geçmiş: ‘Biz Türkiyeliyiz. Malatya’nın Yeşilyurt İlçesi’ne bağlı Gündüzbey Köyündeniz. Bizim köyümüz o kadar güzel ki, ortasından buz gibi kaynak suyun aktığı bir dere geçmekçe, yörenin en güzel kirazları, üzümleri, şeftali ve vişneleri ile envai türlü meyveler yetişmekte, dağlarında keklikler ötmekte, tavşanlar ve tilkiler gezmekte, ağaç kovuklarında sincaplar yatmakta, ay köyün yeşile bürünen siluetini aydınlatmakta, yazın 40 derece sıcaklıkta bile serin rüzgârlar esmekte, yemyeşil bahçeleriyle baharın sanki bir cenneti andırmakta.’ söyleyince bizim Gündüzbeyli Sudanlı hacı hafif tebessüm ederek yanındaki arkadaşına dönüp demiş ki: ‘Şunlara bakın! Akılları sıra beni kandıracaklar, gözümün içine baka baka yalan söylemekte, üstelik de kutsal topraklarda Hacı olmak üzereyken Kur’an da Cenneti anlatan ayetleri ezberlemişler, burada köyümüz diye bize yutturmaya kalkışıyorlar!’ İnanmamış tabii bizim Sudanlı gariban, böyle bir yer olur mu diye…” Bütün yollar Adıyaman’a çıkar ‘Malatya’dan bütün yollar Adıyaman’a çıkar’ desem mübalağa etmiş olamam amma… En yakın sınır komşularımızdan biri olan Adıyaman’a Malatya’dan birkaç yerden gidilir. Gölbaşı ve Çelikkan üzerinden gidildiği gibi Beydağı’na tırmanan ‘Naldöken Yokuşu’ndan Sincik ve Gündüzbey’den Çat Barajı üzerinden de Adıyaman’a gidilir. Gündüzbey’e kadar gittiğimiz halde Keskin Hoca 12 silindirli Mercedes aracını dağ yoluna vurmak yerine yolu ikiye katlayan Gölbaşı üzerinden gitmeyi tercih etti. Gölbaşı üzerinden Adıyaman’a bu kaçıncı gidişim, bilmiyorum ama bu yolları çokça kat ettiğimi bilirim. Bu yollar AK Parti dönemi öncesi ölüme davetiye çıkartan yollardı, özellikle de Reşadiye geçidi… Doğanşehir ilçesine bağlı Sürgü ve Erkenek beldeleri arasındaki Reşadiye geçidi sarp bir geçit olması nedeniyle sık sık ölümlü kazaların yaşandığı, kış aylarında trafiğe sık sık kapanan ve geçit vermeyen bir yoldu. Şimdi öyle değildi, bölünmüş yolla hizmete açılan Reşadiye geçidi trafiği rahatlattığını görüyorum. Erkenek Erkenek denilince sizden neleri çağrıştırır bilmem ama benden soğuk su… Erkenek Gedikağzı Camii Çeşmesinde mola veriyoruz. Bir başka seyahat yazımda da dillendirdiğim gibi Gedikağzı Camii Çeşmesinden içen bir turist suyunu içtikten sonra çeşmenin etrafından dönerek: “bunun motoru nerde?” demiş, “çok soğuk geldi, dereceyi biraz azaltsak!” demiş… Gedikağzı Camii Çeşmesinden içince ben de dereceyi biraz azaltmak için motoru arıyorum ama malumunuz olduğu üzere bu çeşmedeki su Allah’ın bu kasabaya ihsanda bulunduğu soğuk akan bir kaynak su… Gedikağzı Camii Çeşmesinden içip yüzümü yıkıyorum. Sonra çeşmenin yanı başındaki çay bahçesine geçip bu doğal kaynak sudan yapılmış birer çay içiyoruz. Adıyaman Tatlı Salonu Adıyaman’a gün batmadan giriş yapıyoruz. Her zaman olduğu gibi yine nefesimizi Adıyaman Tatlı Salonu’nda alıyoruz. Adıyaman Tatlı Salonu Keskin Hoca’ın hep övgü ile bahsettiği yeğenlerinden Abdullah Keskin’in 30 aşkın bir süreden beri çeşit çeşit tatlı imal ettiği bir işletme. Malzemenin en kalitelisini kullanıp tatlının en leziz oranını yakalayabilmiş Abdullah Keskin Adıyaman’da yalnız bir tatlı ustası olarak değil aynı zamanda biraz Keskin Hoca’nın yeğeni olması, biraz ilmi gayret ve samimiyetiyle sürdürdüğü çalışmalar ve “Mavi Marmara” olayı ile “Gazze gazisi” sıfatıyla anılıp kariyer edinmiş bir şahsiyet. Adıyaman Tatlı Salonu’ndan tatlılar ikram ediliyor. Birkaç gün önce, Ankara’da Adıyaman Tanıtım günlerine katılıp facebook gibi sosyal paylaşımda yorum ve beğeni rekoru kıran Adıyaman Tatlı Salonu’nundan imal edilen tatlıları yiyorum şimdi. Dün paylaşım sitelerinde üst üste istif edilen o meşhur halkalı tatlılara gıpta ile bakarken şimdi dokunup sıcak sıcak yiyebiliyorum. Keskin Hoca ile seyahat etmek zevkli ve bir o kadar da meşakkatli, demiştim. Abdullah Keskin’in Adıyaman Tatlı Salonu’ndan ikram ettiği tatlıları henüz bitirmeden, 1638’de inşa edilen Eskisaray Camii imamı Hoca’yı arıyor. Akşam namazımızı Adıyaman’ın en eski camilerinden olan Eskisaray Camii’nde kılıyoruz. Namaz ve akşam yemeğinden sonra Adıyaman’ın en meşhur avukatlarında Av. Ali Atınç’ı ziyaret ediyoruz.. Avukat Ali Atınç Av. Ali Atınç’ı 1999’da Malatya başörtüsü olaylarından tutukluyken duruşmalara katıldığı zaman tanımıştım. İlkokul öğrencisi bir köylü çocuğun buruşmuş, ütüsüz ünlüğü gibi üzerinde duran avukat cübbesiyle ilk ilgi alanıma girmişti. Duruşmalarda konuşunca/ savunmaya geçince daha çok ilgi odağım olmuştu. Bozuk Türkçesiyle hızlı hızlı telaffuz ettiği uzun cümlelerle ne söylediği pek anlaşılmıyordu ama her bir cümlesi hukuk fakültesinde öğrencilere tez konusu olabilecek kadar veciz ve anlamlı cümleler koruyordu. Avukat Atınç o günlerde yalnız benim değil tüm başörtülü mağdurların favori kahramanı olmuştu. Türkiye’nin neresinde olursa olsun, zulme uğrayıp mahkûm olmuş sanıkların imdadına hep Avukat Ali Atınç koşmuştur. Avukat Ali Atınç bu nedenle bizim için özel ve ziyaret edilmeyi hak etmiş bir münevver. Avukat Ali Atınç; Bediüzzaman Said Nursî gibi evlenmemiş ve kendini hizmete adamış bir şahsiyet. Avukat Ali Atınç bizi kapıda karşılıyor. Maşallah; evi dergâh gibi… Misafirlere hizmet eden, çay ve meyve servisi yapan onlarca genç görüyorum. Zaman, Avukat Ali Atınç’ın yanında çok çabuk geçiyor. Saatlerce nefes nefese konuşarak, yaptığı esprilerle nefis bir stand-up ziyafetini sunuyor. Çok ünlü birini ziyarete giderken, kılık kıyafetinden dolayı, avukatlık kartını göstermeyene kadar içeri alınmadığından tut, mahkemelerde/duruşmalarda gösterdiği olağanüstü performansına kadar anlattıkları anılarının her biri bir kara mizah ve bu memleketin gerçekleri olduğu için o anlattıkça ben dalıp dalıp gidiyorum… Ağaçlandırma kültürü henüz gelişmemiş Ertesi gün istikamet Urfa olmak üzere yola çıktık. Malatya’dan çıkarken üç arkadaştık şimdi -Adıyaman’dan Abdullah Keskin ve Davut Keskin de katılınca- beş arkadaş olmuş oluyoruz. Urfa’ya, Keskin Hoca ile bu benim ikinci, toplamda ise dördüncü gelişim. Onun için yol boyu, boy boy pamuk tarlalarının üzerinden dönen dev fıskiye ve yol boyu gördüklerimi daha önceki yazılarımda belirttiğim için teferruata inmeyeceğim, ama unutmadan bir ayrıntıyı paylaşacak olursam; Adıyaman eski Adıyaman, Urfa da eski Urfa değil. Her iki ilimiz de hızla geliyor ve güzelleşiyor. Her iki ilimiz de eskisi gibi kurak değil bol suya kavuşmuş. Lakin her iki ilimizde de ağaçlandırma kültürü henüz gelişmemiş olduğunu görüyorum. Urfa Lahmacunu Kahvaltıyı, Adıyaman Urfa sınırındaki köprüyü geçtikten sonra gelen ilk lokantada yapıyoruz. Birkaç yıl önce geldiğimizde yine burada lahmacun yemiştik ama o zaman lahmacunlar çok lezzetli gelmişti. Gittiğim her yerde burada yediğim acılı lahmacunun dimağımda bıraktığı lezzeti anlatmıştım. Ama bu kez öyle olmamıştı. Bir kere ortam çok kirli görünüyordu, karasinekten geçilmiyordu. İkincisi lahmacun eskisi kadar acı ve lezzetli olmadığını anlıyorum. Urfa seyahatimizde ikinci molayı son durak olan ‘Şehrin Makamı İbrahim’de -avam tabiriyle- Balıklı Göl’de ya da Dergâh’ta veriyoruz. Reşiyan Aşireti Zaten Urfa demek; Balıklı Göl ve Makamı İbrahim demekti. İranlılar gibi düşünmüyorum ama bu makamın hakikaten büyülü bir cazibesi ve manevi havası vardı. Balıklı Göl ve çevresini kuşatan camiler ve tarihi mekânları görünce tüm yol yorgunluğumu unutup bu makamın manevi havasını ciğerlerime çekerek rahatlamaya çalışıyorum. Bir başka seyahat yazılarımda çokça dillendirdiğim için Makamı İbrahim’de gördüklerimi ve hissettiklerime detaylı yer vermeyeceğim. Buralarda fazla oyalanmadan Makamı İbrahim-e yakın bir yerde bulunan davetli olduğumuz Rışvan Derneği’ne geçiyoruz. Rışvan ya da Reşiyan Derneği’nin yetkilileri Malatya’dan biz arkadaşlarıyla birlikte teşrif eden Ramazan Keskin Hoca’yı kapıdan karşılıyorlar. Dernek Odası olarak ayrılan bu mekân, Reşiyan Aşireti’nin örf adetlerine uygun olarak otantik şark köşesi şeklinde döşenmiş. Dışarıdan gelen katılımcıları karşılamak için boy boy sıraya dizilmiş karayağız Rışvan Aşiret adamlarının sıcak ve samimi karşılamaları eşliğinde içeri geçiyoruz. Görülen o ki; bu organizasyon için Şanlıurfa Rışvan Derneği çok ciddi çalışmalar yapmış, emekler harcamış. Keskin Hoca’yı kulis odasına çağırıp meselenin detayını anlatıyorlar. Kısacası olay şöyle gelişmiş: Yaklaşık 6 ay önce ‘Esenkulu Köyü’ denilen bir köyde arazi anlaşmazlığı nedeniyle kavga çıkmış ve bu olay -maalesef- bir bayanın ölümüyle sonuçlanmış. Kavganın ardından Öncel ve Çiftçi aileleri arasında başlayan husumet Rışvan Aşireti’nin araya girmesiyle son bulmuş. Şimdi Türkiye’nin dört bir yanından davetli Rışvanlılar da barışma kararını deklere etmek için Şanlıurfa Rışvan Dernek Binası’nda verilecek barış yemeğine çağırmışlar bizleri. Urfa’nın kavurucu sıcağına inat Şanlıurfa Rışvan Derneği’nin klimalı serin odasında oturup dinleniyoruz. Adetleri olmuş olacak ki önce birer mırra ikram ediliyor ardından çaylar… Öğlen namazı müteakip program başlıyor. Sunucu katılımcıların ismini anons ediyor: “…Şanlıurfa Valisi Celalettin Güvenç, Şanlıurfa Emniyet Müdürü Mehmet Likoğlu, İl Jandarma Komutanı Albay Emin Dursun, İl Genel Meclisi Başkanı Mustafa Yavuz, İl Genel Sekreteri Uğur Büyükhatipoğlu, Kahta Belediye Başkanı Yusuf Tunalı, Malatya Rışvan Aşireti’nin kanat önderlerinden Ramazan Keskin, Adıyaman İşadamlarından Abdullah Keskin ve Türkiye’nin dört bir yanından davetimize icabet ederek bu önemli barış yemeğinde bizleri yalnız bırakmayan Rışvanlı Aşireti’nin ileri gelenleri!:…” şeklinde bir girizgahtan sonra Ramazan Keskin Hoca konuşmasını yapmak üzere mikrofona davet ediliyor. Keskin Hoca ayet ve hadisler ışığında, kardeşliği vurgu yaparak bir sohbet gerçekleştirip ardından bu barışın hayırlı ve daim olması için dualar ediyor. Şanlıurfa Valisi Celalettin Güvenç Ardından mikrofon Şanlıurfa Valisi Celalettin Güvenç’e bırakılıyor. İlk kez bir barış yemeğine katılıyordum. Türkiye’nin değişik illerinden gelen Rışvanlıları bu derneğin çatısı altında bir ailenin fertleri gibi samimi birbirlerine saygılı görüyorum. Bu barış yemeğine protokolle birlikte bu kadar kalabalık katılım sağlanmasına seviniyorum. Ancak Şanlıurfa Valisi Celalettin Güvenç’in konuşmasının bir kısmını çok sinir bozucu görüyorum. Bu kadar önemli ve hassas bir barışın gerçekleştirildiği bir ortamda konuşulmaması gereken cümleler kullanıyor sesini yükseltiyordu sayın vali. Oysa başta konuşmasına gayet sakin başlamıştı. Keskin Hoca’nın konuşmasını teyit edercesine övgü dolu sözler sarf etmişti barış için el sıkışanlara. Ancak konuşmasının sonlarına doğru ne olduysa birden parlayarak sesini yükseltiyor Şanlıurfa Valisi Celalettin Güvenç. Türkiye’nin dört bir yanından gelen Rışvan Aşiretinin ileri gelenlerine barış sözlükleri kullanma yerine; “Herkes kendi başına buyruk bir şekilde ailem, aşiretim geniş, kardeşim çok!… Hayır bitti!.. Öyle bir şey yok!.. Herkes kurala uyacak! Hakkına razı olacak ve haksızlığa uğradığını düşündüğünde devletten yollarını arayacak!...” diyerek adeta ültimatom veriyor… El- Ruha Otelde İHH Toplantısı Rışvan Aşiretinin barış yemeğinden sonra nefesi El Ruha Oteldeki programda alıyoruz… İHH Genel Başkani Bülent Yıldırım’ın başkanlığında ‘İHH’nın Kürt sorunu, çözüm süreci ve Mavi Marmara’yı değerlendirme toplantısı yapılıyor El- Ruha Otelinde. Toplantıya İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım Genel başkan yardımcıları Gülten Sönmez, Hüseyin Oruç Doğu ve güneydoğu Anadolu bölgesi İHH Temsilcileri doğu ve güneydoğu bölgesi Mavi Marmara Gemisi Gazileri katılmış. Keskin Hoca’ın yeğeni Abdullah Keskin de Mavi Marmara Gazilerinden olduğu için beraberinde bizler de katılıyoruz. İlk kez İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım’ı yorgun görüyorum… Yorgun ama hala kararlı ve taviz vermeyen konuşmalar yapıyor Sayın Yıldırım. Barış süreci ve Kürt meselesi ile ilgili daha önce de bir rapor hazırlayıp hükümete ulaştırdıklarını ifade ediyor. Halkın taleplerini dile getirdiklerini ve bir takım çevrelerin bu çözümü baltalamak isteyen ulusal ve uluslararası güçlerin var olduğunu söylüyor. Bu çözüm süreci için ne gerekiyorsa, yapılması gereken ne varsa istişare ile ortaya koyup bir rapor halinde Hükümete sunmak istediklerini dile getiriyor. İHH Genel Başkani Bülent Yıldırım, barıştan yana olmayan bazı çevreler buna İsrail, Amerika, Suriye rejimi Türkiye’nin barış ve huzur ortamında olmasından dolayı rahatsızlık duyduklarını ifade ederek, “Gezi sürecini başlatan irade gezide yer alan gençlere göre bağımsız bazılarına göre de yönlendirme bu olaylarda bazı insanlar bunu değerlendirmek istedi ve değerlendirdiler. Türkiye merhamet yardımlaşma bilincini artırması tekrar İslam emperyalist ve Siyonistleri rahatsız etti. Gezi sürecinden menfaat elde etmek istediler gezi sürecine katkıda bulunanlar bunun farkına varmışlardır” ifadelerini kullanıyor. Sonra Mısır’daki devrimi dillendiriyor Sayın Yıldırım. “Mursi demek halkın seçtiği lider demektir” diyor. Devamla; “Mursi demek Kudüs’e giden yolun genişlettirilmesi demektir. Kudüs aşkının artırılması demektir. İsrail bundan rahatsız oldu çünkü Gazze’yi refah kapısını önemseyen bir liderdi. Halkın çoğunluğu buna oy verdi. Bu demek ki Mısır halkı Gazze ile Batı Şeria ile Kudüs ile İsrail’in işgal etiği topraklar ile yatıp kalkıyor. Bunun üzerine başta Amerika İsrail bu konuda rahatsız olan çevreler Mursi’ye darbe için bir plan içerisine girdiler. Mursi bunu önceden fark etti. Amerikalı ve Mısırlı yetkililer 5 aşamalı karar aldılar birinci karar kalabalıklar toplanacak ikinci aşama binaları yıkıp yağmalayacaklar üçüncü aşama askerler ve polisler meydanlara inecek ve karşı tarafa saldıracak 4’ncü aşama ordu yönetime el koyacak 5’inci aşama ise Amerika uyarılarda bulunacak iç savaş olmasın diye. Amerika ve İsrail ilk defa bu kadar pişti oldu medyayı çok iyi kulandılar milyonlarca insanlar sokaklara döküldü ama televizyonlar bunu göstermediler. Özel kanaları kapattılar sonra devlet kanalarını kapattılar. Halk buna karşı biz de buna karşıyız” diye konuşuyor… El-Ruha Oteldeki bu önemli toplantı uzun sürüyor. Yoruluyorum, baş ağrılarım başlıyor ama yine de bu önemli konuşmaları kaçırmamak için can kulağıyla dinliyorum/dinliyoruz. Toplantıda çıktığımızda güneş batmak üzereydi. İkindi namaz vaktin geçmesine kıl payı kala eda ediyoruz. Zihin yorgunluğunu atmak için biraz geziyoruz otantik çarşı pazarını ve Urfa’nın tarihi mekanlarında çay içiyoruz, dinleniyoruz… Akşam namazımızı Mevlid-i Halil Camii’nde eda ediyoruz… Mevlid-i Halil Camii Mevlid-i Halil Camii; Hz. İbrahim’in doğduğu mağaranın batısına bitişik olarak inşa edilmiş harikulade bir ibadethane… Harim kapısı üzerindeki kitabede; “caminin h. 1852 tarihinde Mahmut Oğlu Mahmut Ağa tarafından onarıldığı yazılıdır. Avlunun güney doğusundaki iki odadan biri, h.1272/m.1855 tarihinde Ahmet Bican Paşa tarafından, diğeri h.1305/m.1885 tarihinde Derviş Musa tarafından yaptırılmıştır.” yazısını daha önceki gelişlerimde de fark etmiş okumuştum… Akşam namazından sonra Şanlıurfa’nın tanınmış ilim adamı ve yazarlarından Mustafa Çelik’i ziyaret ediyoruz. Çelik Hoca, il dışında yeni geldiğini söylüyor. Anlaşılan onun da ömrü -Keskin Hoca gibi- hep koşuşturmakla geçiyor… Mustafa Çelik Hoca’ın evinde de yine gündem ile ilgili konular (Gezi Parkı, Mısır’da Devrim ve Suriye Savaşı…) konuşuluyor. Urfa’nın meşhur ciğer kebabı Saat epey ilerliyor, Urfa’dan çıkmak üzereyken Urfa’nın meşhur ciğer kebaplarından bahsediliyor. Birbirimizi gaza getirerek, geri şehre dönüp birer ciğer kebabı ısmarlıyoruz… Seyahat ve gezilerde genelde; “yediğin içtiğin sende kalsın, gezip gördüğünü anlat” derler ama gördüğünüz gibi bende yediğim içtiğim de kalmıyor. Taze taze ciğerleri kaşıklarken yarınki programımızı konuşuyoruz. “Adıyaman, Kâhta ve Sincik üzerinden Malatya’ya dönüş…” sözü tamamlanmadan o esnada Hoca’nın telefonuna bir mesaj geliyor. Mesajda Malatya Yusuf Ziya Paşa Camii’nde sabah namazı müteakip Hoca’nın sohbet sözü hatırlatılıyor. Bu mesaja sevinmiyor desem yalan olur. Zira öyle yorgun öyle bitap düşmüşüm ki, hiç biri gezmek istemiyorum. Mola vermeden nefesi Adıyaman’da Abdullah Keskin’in evinde alıyoruz. Bir yorgunluk çaydan sonra Gölbaşı üzerinden istikamet Malatya, sabah namazımızı Yusuf Ziya Paşa Camii’nde eda ediyoruz. Keskin Hoca burada bir saatlik, bir sohbet yapıyor. Yusuf Ziya Paşa Camii imamın her hafta değişik bir konukla gerçekleştirdiği bu güzel programına gıpta ediyorum. Keskin Hoca uykusuzluk ve yol yorgunluğuna aldırmadan, 600-700 kilometre direksiyon salmasına rağmen sohbetine hararetli hararetli devam ederken ben, gittikçe ağırlaşan başımı omuzlarımın üzerinden zor tutabiliyordum…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Şevket Başıbüyük, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |