Gittikçe kalabalıklaşıyordu düşüncelerim, sığamıyordu cümlelerime.. Beynim ağırlaşıyordu, beyin ağırlaşmazdı biliyorum, ama ağırlaşıyordu işte, trakeamı kapatmış olabilir miydi ki düşüncelerim, nefes alamıyordum. Evet girdi çoktu, çıktı yoktu. Aldığın ve verdiğin birbirini dengelemiyorsa ya ağırlaşır ya da hafiflersin. Ağırlaşıyordum, konuştukça hafiflemem gerekiyordu çıktıydı çünkü kelimeler, öyle sanmıştım, incinmiştim, paylaştıkça hafifler sandım, ağırlaştım, anlattıkça anlaşılamadım. Konuştuka eksiliyordum, herkes yanlışken benim doğru olma ihtimalim var mıydı? İnsanlar olmadığını söylüyorlardı, yanlış olma fikri daha çok yorucuydu, düzeltmek için çaba gerekecekti ama çabalayacak enerjim yoktu. Hem doğruydum belki kim bilir? Ben yanlışım. Ben yalnızım. Cümlelere dönüştürebildiğim düşüncelerim dile gelmiyordu daha fazla, kalıyordu işte içimde, belki de süperior laringeal sinirim zarar görmüştü, çıkmıyordu harfler, ses tellerime çarpan dalgalar sese dönüşemiyordu ya da beynim komutu algılayamıyordu. Belki sadece 'sus' diyordu içimdeki ses ve ben sindiremediğim düşünceleri 'sus'mayı kabullenemediğimden, düşüncelerin sese dönüştüğü yolakta sorun arıyordum. Söylenmemeliydi sadece belki de ama, söylenemeyince de olmuyordu işte, sadece acıtıyordu. Başım ağrıyordu, gözyaşına dönüşmüş olmalılardı ki ağlayınca rahatladığımı hissettim. Cümleler gibi sihirli birşeydi gözyaşları da kelimeler kadar anlamlıydılar. Oynamaz eklemlerden miydi kafatası kemikleri arasındaki eklemler? Biyoloji bilgisi olarak unutmuş olabilirdim ama peki ya anatomi? Bilgi uçup gider miydi, öğrenilenler tekrar edilmeyince tamamen mi yokolurlar yoksa gizli sinapslarda bir yerlerde kullanılıncaya kadar saklı mı kalırlardı? Konuşamayınca, ağlamak yetersiz kaldığında kelimeler dile geliyordu ya, çirkinleşmeden atlatabiliyorduk böylece düşüncelerden uyuyamadığımız zamanları. Midemiz gibi olsaydı kafatasımız, yedikçe genişleyen midem gibi, kocaman bir kafayla gezseydim ne çirkin olurdu. Düşündüm de iyi ki kelimeler var, sığamıyor düşüncelerim, haykırmak istiyorum ama susuyorum biliyorum konuştukça haksızım, hem konuşmayı da bilmek gerek, öyle kelimeleri yan yana getirip yüklemi sona özneyi başa koymakla belki cümle kurmuş oluyorsun ama konuşmak ayrı, herşeyin bir inceliği var. Vurgu var, tonlama var, anlattığını anlayan biri onun duygu durumu, egosu ve dünyası var. Ne zor aslında değil mi iletişim? Hele ki hissettiklerini deli dolu paylaşıyorsan. Hayat kafana vura vura öğretir, kuralına göre oyna yoksa sen zarar görürsün der. Tercih senin ya kendin ol ya da kazan. Kaybederim bazen ben kendim olurum. Uzun vadede kendin olabilmen için de kazanman gerekir biraz susar biraz konuşur biraz ağlar kendi düşüncelerinde kaybolursun işte. Öyle bir düzeni var ki dünyanın, anlatamıyorum, biliyorum anlamıyorsunuz da, birlikte kayboluyoruz düşüncelerimde. Çok çirkinim şuan kafam kocaman, dün gözyaşlarımla hafiflemiştim bugün kelimelerimle.. Güzelleşirim az sonra ben yeniden, uzun sürdüremem, tutamam çok içimde.. İyi ki varlar; kelimeler ve gözyaşı..