Özgür insan, denizi daima seveceksin. -Baudelaire |
|
||||||||||
|
Dünya yüzünde din ve etnik ırkçılık gibi kronik hastalıklı düşüncelerin, tek tanrılı dinlerle başladığını söylemek, ne inananlara hakaret ne de dinlere karşı bir ön yargıdır. Daha sonraki tarihsel açıklamalarda görüleceği gibi, Kral Tanrıcılık ve erkek egemenlikli (Ataerkil) tek tanrılı dinlerin her türlü icraatlarında bunu görmek mümkün. Tek tanrılı dinlere ve bunların kutsal kitaplarına yapılan tüm eleştirilerin ana kaynağını, dinlerin insanları sürekli görülmeyen bir güç, cehennem ve şeytanla korkutmalarıdır. Ayn şekilde sözde Allah'ın emri olduğunu ileri sürdükleri kutsal yazıların, bilim ve mantık dışılığa dayanmasıdır. Ve diğer bir önemli nokta, insanın sorgulayan ve araştıran özelliğini hiçe sayıp, alın yazısı diye uydurulan kadercilikle, kişinin sadece kutsal yazılara bağımlı kalması en iyi insan olarak görülmesi. Bunun akabinde kutsal yazıları icat eden peygamberlerin soyu ve etnik yapısı her şeyin üstünde görülüp, ırkçılığa dayanan hikayelerle insanların kutsallık adına bir numaralı ırkçı yapılmalarıdır. Onun içindir ki, Fransız siyasetçi ve yazarların Müslümanların kutsal kitabı olan Kuran'dan bazı ırkçı ayetler çıkarılmalıdır düşüncesi, sadece küçük bir örnek. Kuran'da ırkçı ayetler bir gerçek iken, daha fazlası Tevrat ve İncil'de de mevcut. Bahsi geçen Fransız siyasetçi ve yazarlar, acaba Yahudilik ve Hristiyanlığın kutsal kitabı içinde aynı düşüncede midirler? Şunu herkesin bilmesi gerekir; dünyada yaşanan çatışma ve olumsuzlukların, kutsallıklar (Üstünlük) adıyla süper ego doyumsuzluğundan kaynaklanmaktadır. Bu düşünceyi bilimsel olarak şu şekilde analiz edebiliriz. Kutsallık kavramı; atfedilen kişi ya da nesneler için en ufak eleştiri, benzerlik veya olumsuz herhangi bir ifadenin yapılamayacağı, gerçek dışı soyut duygu ve düşünceden ibarettir. Irkçılık ise; dinler başta olmak üzere etnik yapıları doğallığının dışında yücelten derin bir düşünce yoksunluğuna dayanan ukala sakat bir mantık ürünü olması. Her şeyin tanrı tarafından kendilerine nasip edildiğine inanan yalancı, cahil, bilgisiz ve kültürsüzlük demektir ırkçılık. Dikkat edilirse dinlere atfedilen kutsallıkla, ırkçılık her yönüyle aynı düşünce mantığına dayanmakta olup, ortaya çıkış tarihi kısaca şu şekilde gerçekleşmiştir. Tanrı kavramı başta olmak üzere din vb. kutsallıklardan ırkçılığa kadar yaşamımızda olumlu olumsuz her şey, insan bilincinin eseridir. İnsanın duygu ve düşüncesi sakatlandığı zaman, tanrı da dahil tüm kutsallıklar hiçbir anlam ifade etmemekte. Her şey insanın akıl veya düşünce yürütmesi doğrultusunda var olup anlam kazandığına göre, o zaman kutsal kitaplardaki ırkçılıklardan tutalım erkek cinsiyetçi birçok ifadeler rahatlık temizlenebilir. Kutsal kitaplardaki ırkçılığın başlangıç tarihine geçmeden, tartışılması gereken en önemli konulardan birisi de, İnsanın atası sayılan Adem'in kutsal kitaplardaki varoluş hikayesindeki uydurma ve tarihsel belirsizliklerdir. Ademin yaratılışı ve yaşamıyla ilgili somut bir tarih verilemediği gibi, anlatılan hayalı hikayelerin tek kaynak gösterilmesi insanı körleştirmektir. Çünkü dinler insanları böyle temelsiz soyut şeylerle daha kolay bir şekilde kendilerine bağlamaktadırlar. Bu mantığa destek veren diğer bir güçse devlet yönetimleridir. Bazı devletler çağa ayak uydurarak yaşamak istediklerinde bilimsel çalışmalara öncelik verirken, din ve ırk milliyetçiliğini biraz daha geri planda tutup, ihtiyaca göre topluma empoze ederler. Yarı eğitilmiş egolarıyla yaşayan devlet ve toplumlarsa, din ve ırk milliyetçiliğini kutsallık adıyla her şeyin üstünde görüp, toplumu buna göre şekillendirirler. Bu tür yapılarda bilimsel çalışmalar ya yüzeyseldir veya geçici araçlar olarak görülür. İlk insan; toplumsallaşarak ortak yaşama bilincini, M.Ö.15 bin yıllarında Neolitik Çağ'la başlatmıştır. Neolitik Çağ; aynı zamanda ortak üretip ortak tüketen (İlkel Komünal) yaşam demektir. Bu çağ insanının temel mantalitesindeki kutsallık, Ana Tanrıçalıktır. Ana Tanrıça yaşam ve inanışta her ailenin veya her topluluğun kadınları en yüce kişilerdir. Çünkü kadın doğurur, besler, temizler, büyütür eğitir ve insan yapar. Kadının analık özelliliği ve insanın toplu yaşam güdüsü, kadının kutsanışıyla tarihte en az sorunların yaşandığı insanlık dönemi demektir. Bu çağda din ya da etnik ırkçılığın insanlık tarihinde en ufak bir yeri olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Ne zaman ki toplumsal yaşam ve yönetim şekli, Erkek Kral Tanrıların hakimiyetine geçmişse, o andan itibaren peygamberlik adıyla erkek cinsiyetçi, kabile ve soy üstünlüğüne bağlı ırkçılıkların yükseldiği görülmekte. Bu mantık Hz. İbrahim'in Gök ve Tek Tanrı anlayışıyla, peygamberlerin sahip oldukları soyun (Etnik) üstünlüğüne dayanan ırkçılıkla start almıştır. Arkasından Hz. Musa'nın Yahudilik din adıyla en üstün din ve soyun Yahuda ya da İsrailoğulları olduğunu yazan Tevrattaki ifadeler, din ve etnik ırkçılığı kutsamış ilk kitaptır. Benzer şekilde Yahudi ya da İsrailoğullarının soy ve din ırkçılığını biraz daha yumuşak şekilde geliştiren Hz. İsa, Hristiyanlık adıyla din ve etnik ırkçılıktan uzak durmuş değil. O dönemlerde Latin ya da Avrupa toplumunun en önde gelen ve aynı zamanda tarihin tek güçlü kralı olan Roma İmparatoru Agustus Sezar, Hz. İsa düşüncesine tamamen karşı olmuştur. Kralın karşıtlığının birinci dayanağı, bölgede sağlamış olduğu düzenin tehlikeye girmesiyken, ikinci nedense İsa'nın; İsrail veya Orta Doğu din ve ırk milliyetçiliğini Avrupa toplumuna empoze etme korkusudur. Böylece Sezar'ın Bölge Valisi Pontius Platus tarafından İsa yakalanıp çarmıha gerilerek öldürülmüştür. Hz. İsa'dan sonra Aziz Pavlus, Hristiyanlık din ve ırk milliyetçiliğini biraz daha yumuşatarak, birçok çatışmalara rağmen Avrupa halklarına kabul ettirmeyi başardığını görüyoruz. Bu defa Hristiyanlık din bağnazlığına Avrupa etnik ırkçılığı da ekleyerek, bilinen 300 yıl savaşlarının yaşatmasına sebep olundu. Yeniden Martin Luhter'in ortaya çıkmasıyla Hristiyanlık, bazı reform ve yeniliklerle gerek siyasi açıdan gerekse etnik milliyetçilik yapmaktan feragat ettirildi. Diğer taraftan Miladi 610 yılından itibaren Hz. Muhammed kutsal İslam dini ve Arap etnik milliyetçiliğine dayanan anlayışıyla ortaya çıkıp, o günden bu zamana kadar ırkçılıkta hiçbir sınır tanımamıştır. Onun için gerek Müslüman ülkelerde gerekse dünyanın diğer toplumlarında yaşanan her türlü savaş, çatışma, kaos ve huzursuzlukların temel tetikleyicisi, kutsal din ve üstün ırk milliyetçiliğinden başka bir şey değil. İfade edilen din ve etnik milliyetçilik her çağ, dönem, zaman, koşul ve şartlara göre kılıf değiştirerek ekonomi, ticaret, siyaset, demokrasi, kültür, teknik, eğitim ve bilim adıyla kanlı savaşlara imza atmakta. Dünya ülkeleri; samimi olarak din ve etnik ırkçılıktan vazgeçtiklerini söyleseler, hiçbir bölgede şiddetli çatışmalar kesinlikle yaşanmayacaktır. Her şey karşılıklı birbirine daha saygılı, anlayış, güven ve insanlığa yakışır biçimde devam etmesi mümkün. İnsanların ve ülke yönetimlerinin şunu bilmesi gerekir ki, her şeyin sınırlı olduğu bir dünyada, sınırsız zengin olmak demek, din ve etnik ırkçılığı kullanmadan asla mümkün değil. Fransa'daki olayda, ırkçılıkların nasıl kullanıldığının en açık ifadesidir. Cemal Zöngür
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cemal Zöngür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |