İslam, insanın yaratılış gayesini ve hayat amacını belirleyen bir dindir. İnsanın varoluşundaki temel amaç, Allah’a kulluk etmek ve O’nun rızasını kazanmaktır. Bu büyük sorumluluk ise bilgiye dayalı bir şekilde yerine getirilebilir. Bilginin kaynağı ise okumaktır. Bu nedenle, okumak İslam’da bir tercih değil, bir farzdır. Namaz, oruç, zekât gibi ibadetler nasıl farz ise okumak da aynı şekilde farz olan bir ibadettir. Kur’an-ı Kerim’de ilk emir olan “Oku!” (Alak Suresi, 1) ayeti, bu farziyetin temel dayanağıdır ve insanın okuma sorumluluğunu net bir şekilde ortaya koyar. Okumak, sadece bir fiil değil, aynı zamanda bir kulluk eylemidir. Bu eylem, Allah adına ve O’nun rızası için gerçekleştirilir. İnsan, Rabbini, O’nun isim ve sıfatlarını, yarattıklarının mahiyetini ve hikmetini okuyarak öğrenebilir. İnsanın yaratıcıyı tanıyabilmesi, imanını kuvvetlendirebilmesi ve yaratılış gayesini kavrayabilmesi okumaya bağlıdır. Nitekim cehalet, imanın en büyük düşmanıdır. Cehaletle iman bir arada bulunamaz; bu nedenle, okumak sadece ilim öğrenmek için değil, aynı zamanda imanını inşa etmek için de gereklidir. Kur’an’da okuma emrinin özellikle Allah’ın adıyla başlatılması (Alak Suresi, 1-2), bu fiilin niyetle bağlantısını vurgular. Okuma, yalnızca bilgi edinmekle sınırlı bir eylem değil, aynı zamanda kişinin niyetini Allah’a bağlayan bir ibadettir. Bir Müslüman için okuma, sadece dini metinlerle sınırlı bir eylem değildir. İnsan, tarih, siyaset, biyoloji, fizik, felsefe gibi çeşitli alanlarda da okumalı ve bilgi sahibi olmalıdır. Çünkü İslam, yalnızca bireysel ibadetlerle sınırlı bir din değil, aynı zamanda toplumsal adalet ve küfre karşı fikri mücadeleyi de içeren bir hayat nizamıdır. Bir Müslüman, küfrün felsefesini anlamadan ona karşı etkili bir tebliğ yapamaz. Küfrün argümanlarını çözümlemek, onların temel yanlışlarını ve hakikate olan uzaklıklarını ortaya koymak için de bilgiye ihtiyaç vardır. Bu bağlamda, “samimi ama cahil” bir duruş yeterli değildir. Samimiyet, doğru bilgi ile birleşmedikçe etkili bir iman veya eylem ortaya koyamaz. Bilgi, insanın yolunu aydınlatan bir kandil gibidir. O kandil olmadan kişi, hangi yöne gideceğini bilemez. Nitekim bir hadiste “İlim öğrenmek her Müslümana farzdır.” buyrulmuştur (İbn Mâce, Mukaddime, 17). Diploma sahibi olmak, cehaletin giderildiği anlamına gelmez. Cehalet, kişinin öğrenme ve düşünme yetisini kullanmamasıyla ilgili bir durumdur. İslam’da okumak, sadece akademik başarıya ulaşmak veya bir meslek edinmek için değil, aynı zamanda insanın yaratılış gayesine hizmet etmek için yapılır. Diploma, bilgiye ulaşmada bir araç olabilir; ancak amaç, Allah için okumak ve öğrenmek olmalıdır. Okumak, İslam’da hem bireysel hem de toplumsal bir görevdir. Kişi, Rabbini tanımak, yaratılış gayesini anlamak ve dünyadaki rolünü kavramak için okumalıdır. Aynı zamanda, küfre karşı bir mücadele vermek, hakikati tebliğ etmek ve topluma ışık tutmak için farklı ilim dallarında bilgi sahibi olmak zorundadır. Samimiyet ve iman ancak bilgi ile gerçek bir anlam kazanır. İslam, insanı cehaletten kurtarıp hikmete ulaştıran bir dindir. Bu nedenle, okuma fiili, Müslümanların hayatında vazgeçilmez bir yere sahiptir. Cehalet, diplomasızlıkla değil, okumamışlıkla ilgilidir. Sonuç olarak, okumak, hem bir ibadet hem de bir insanlık borcudur.