Bildiğim tek şey, ben bir Marksist değilim. -Karl Marx |
|
||||||||||
|
(Cinsel) Taciz, adliyenin tozlu raflarında,“ellisinden“ „sözlüsüne“ uzanan kabarık bir dosya olmaktan öte, yapılana öfke ve çaresizlik kapılarını açıp açıp kapatan, yapana ne zevk verdiği henüz yetkili ağızlarca açıklanmamış davranışlar topluluğudur diyebiliriz belki. Evveli ta çocukluğumuza dayanır… Israrlara anlam verilememiş ama çıkılmıştır belki erik ağacına… Alttaki eteğin ne işe yaradığı, aşağıda gülüşen oğlanlar görülünce anlaşılmıştır büyük olasılıkla. Ağaç belki eriktir, belki vişne. Belki de dut ağacı.. Ama erkeksi bir gururla çıkılan ağaçtan, ağlayan bir kız çocuğu olarak inildiği olmuştur çok… Ah nasıl da unutuyordum.. Taciz ve okul yılları! Okula gidiş gelişlerini otobüsle yapanların içleri cız edecek şimdi… Kurdeleli saçlarım, ütülü gömleğim ve okul formamla bindiğim otobüslerde yaşadıklarım.. Önümde arkamda iki büklüm katlanmış; orama burama bir parmak ucu değdirebilmek uğruna…”sapık!” bağırışları arasında otobüsten atılan..çoğu zaman koyu renk camların ardına gizledikleri gözlerinde neler olup bittiğini anlayamadığım”otobüs Ford’cuları”! Oysa zamanla nasıl da alışmıştım onlara! Bir bakışta anlar olmuştum duruşlarından. Taktik belli; boyuma bosuma bakıp da „bir şeyden çakmaz bu sübyan“ dedikleri kurdeleli bir çocuktum alt tarafı.. Ama ne sinsi planlar yapardım o kurdeleli kafamda. Önce sus bekle! Tam harekete geçerken kopar yaygarayı! O vakitten sonra istediğini yapabilirsin bunlara! İstediğin tarafa tekme atmak serbest. Gıkları bile çıkmaz zavallıların(!) „Vay namussuz!“.“Senin anan, bacın yok mu insafsız!“..“pis sapık!“ hakaretleri içinde ilk durakta aşağı sallanırdı bana çatanlar.. Bir süre sonra tanınmıştım otobüslerde haliyle.. Yanımdan geçerlerken bile, eller havada „ bir saniye geçiim bacım“.. Otobüsleri hallettik diyelim bir şekilde.. Eh kamunun gücü, benim zekamla birleşince, tacizcilerin vay haline! Ya okuldaki her gün aynı sıraları paylaştığımız Ahmet’ler, Mehmet’ler, Hüseyin’ler! Önlüklerin, formaların altından „biz buradayız“ diye bağırmaya başlayan göğüslerine –es kaza- dokunan eller..“Ay pardon“lar geçirebilir miydi ki hırsını, utancını!“Ahmet göğsümü tuttu!“ diye için içini yemeler..“Ay pardon“ denmiş bir kere. Şimdi tutup da otobüsteki sapığa yaptığın gibi… annenin –lazım olursa kullan kızım- diye yakana iliştirdiği toplu iğneyi çıkarıp „al sana..al sana!“ diye batıramazsın ki ellerine.. Yanlışlıkla tuttu çocuk.. kolunu tutacaktı bir baktı.. göğsün.. Aah! Ah! Bir de çocukluk paranoyalarına kapılıp „ hamile kalır mıyım şimdi“ diye, sabahları sabah etmeler yok mu? Komik! Evet komik ama yaşanmadı değil. (Tabii platoniğinin, ellerine yanlışlıkla dokunmalarını ayrı tutmalıyım şimdi. Ne güzel yanlışlıklardı onlar! Hülyalı hülyalı bakarsın öğretmenin bile yüzüne.. „Uyumaa kızıııım!“ diye yankılanır bir ses.. Üstüne bile alınmazsın ve sonraki birkaç gün yıkamazsın o eli..) Ama bizim konumuz taciz! Yani şu hırsından deliye çevirip eli kolu bağlı bırakan olgu! Tabii ki hukuksal bir boyutta verebilirsiniz savaşınızı.. Ama sadece „verirsiniz“ çoğu zaman.. „Hava“ gibi „bir bardak su“ gibi yaşamsal ihtiyaçlarınızı alırsınız karşılığında.. Taciz bu adı üstünde.. „tecavüz“ değil yani! T’ler aynı olabilir ikisinde de ama sonra „e“ gelmeli yanına! Hadi „c“yi de yakaladık diyelim, „aaa“ diye uzatılan bir harf yanına ve „z“yi ittirip „vü“ yü oturtmalısınız araya! Yani bir araba dolusu iş.. hem sonra bir dolu eylem daha! Ormana sürüklenmelisiniz saçlarınızdan.. ya da ne bileyim, “çaat” diye bir tokatla düşüp bayılmalısınız yatağa filan. Hem sonra tecavüzü kanıtlamak, öyle kolay bir şey değil yani! Kan revan içinde olmalısınız mutlaka.. tırnaklarınızın içinde t.c`nin doku örnekleri.. muhtelif yerlerde muhtelif sıvılar vs..vs.. En iyisi tecavüz mecavüz de etseler, oturun oturduğunuz yerde! Hem bizi taciz ettiler de ne yaptık? Ha tecavüz ha taciz! Bakmayın bu kadar harf oynadığına.. Mantığı aynı mantık.. Yapana aynı zevki veriyor, yapılanın durumu aynı! Bir iki sakinleştirici al, git yat paşa paşa evine! Benim yaptığım gibi. Haa.. benimkisi “taciz”.. Aman ha Q kızı Reyhan`la karıştırmayın beni.. Bana kimse tecavüz filan etmiş değil, benim derdim “tecavüzcükler”.. her gün binlercesi yaşanan.. alıştığımız.. ”Alıştırıldığımız” demeliyim belki.. Efendim, yıllar önce bir sabah işe giderken…(Taciz taciz! Hem de nasıl bir taciz!) Yıllar önce bir sabah işe giderken.. “iki dirhem bir çekirdek” kostümünde… Krem keten ceket, aynı kumaştan diz üstü etek..”hayatımın aşkına rastlar mıyım bugün acep” romantizminde aşılıyor kaldırımlar… Derken ensemde bir soluk.. derken bacaklarıma dolanan bir el.. ama nasıl hoyrat! Küfür tonunda gelen bir mırıltı kulaklarıma.. Hızla kaçışan bir erkek! Birkaç saniye alıyor bacağımdaki elin ne yaptığını sorgulamak.. Ardından havada uçuşuyor, hedefi tutturamayan ayakkabılarım.. Yalın ayak koşuyorum, adama mı ayakkabılarıma mı kararsız! Deli gibi bağırıyorum ardından “sapık..sapık!” Kaçıp kayboluyor adam; geride hırsı boğazında düğümlenmiş, kriz geçirir gibi ağlayarak koşan bir kız…ben. İşyerime geliyorum.. Ağlamaktan davul gibi şişmiş yüzüm! Sabahki süsüm püsüm renk cümbüşü halinde inmiş yanaklarıma.. Bacakları ellettiğime mi yanayım, sabah sabah delinin birine..”sen de bu kadar güzel olmasaydın”deyip gülen kambiyo müdürüme mi? “ İşte bu kadar kızım!” diyorum,” suç sende, güzel olma! Güzel olmazsan eğer bacakların senindir, kimse dokunamaz onlara.. güzelsen.. bir de dizlerini açıkta bırakıyorsa eteğin.. herkesin hakkıdır onlara dokunmak! Yoldan gecen bir delinin, simitçinin ya da kambiyo müdürünün iştahını kabartmamalısın asla! İyi de bu tacizcilerin güzel-çirkin diye bir ayırımda bulundukları nerde görülmüş? Genç, yaşlı, çoluk çocuk bile ayırmazlar gözlerini “meslek aşkı” bürüdüğünde. Bu bizim müdür de hiç anlamıyor canım bu işten. Yoksa bana “ bu kadar güzel olma” derken o da mı taciz etti? Ya da benimle alay etti kambiyo müdürü de.. ben mi anlamadım? Bu taciz travmalarına „paranoya“ da dahil mi? O günden sonra “güzel” olmaktan ya da “iki dirhem bir çekirdek durumlarından” vazgeçtim sanmayın dostlar.. Yine olsa yine vazgeçmezdim inanın. Ama giyilen her giysinin, sürülen her rujun ağırlığını, kaşlarımın arasında hissettim…”Güzelim ama dokunmayın sakın..Ben çok asabi bir kadınım“ dedi bakışlarım.. O çatık kaşlardan sebeptir ki.. en mutlu anlarımda bile iki kaşımın arasından kızıverir size iki çizgim. Her aynaya baktığımda; bu çizgileri bana hediye edenleri düşünürüm ve inanın, her seferinde okkalı bir küfürle yad ederim onları!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Nilay Aksu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |