Başka dillerle ilgili hiçbir şey bilmeyenler, kendi dilleriyle ilgili de hiçbir şey bilmiyorlar. -Goethe |
|
||||||||||
|
„Kadınlar ne ister?“ Son günlerin bu hayli moda olan sorusunun yüzlerde yarattığı muzip gülümsemeyi , sorunun içeriğindeki hinliğe bağlarsak çok rahat bunun „erkek“ orjinli bir soru olduğu sonucuna varabiliriz elbette. Kanalların birinde, Oya Aydoğan’ın sunduğu bu isimle bir sabah programı yayınlanmakta ve sunucumuz, yayına telefonla bağlanan kadın izleyicilerine yönelttiği „ sööyle bakalım hayatıııım, sence kadınlaaaar nee isteeeer“ sorusuna gelen yanıtların hiç birinin bir diğeriyle aynı olmaması da erkeklerin aslında biz kadınları neden bu derece anlaşılmaz yaratıklar olarak gördüğünün de yanıtı oluyor aslında. „Bi kadın en başta sadakat ister“ diyor bir izleyici… Hıımmm , yüzler buruşuyor, „ayyy kaç senelik evlisin anacıııım?“ Bunu söylerken aslında, „kaç senenin üstüne seni aldattı bakiiim o hayvaaaan“ denmek istendiği belli. İzleyici afallıyor, „ben evli değilim Oya ablacıııım“… Hıımmm… Durum daha vahim, „kızım sadakat diye tutturursan, tabii evde kalırsın!“ bakışı bu kez. İlgi isteyenler, sadakat isteyenler, anlayış isteyenler, nezaket isteyenler… Biri çıkıp da „gomşumun bilenziğinden istiyom“ ya da „ eltimin arabasına ölüyorum ama ses edemiyorum“ ya da „yazlık istiyorum, kışlığımız bile yok“ demiyor… Yani bir izleseniz, „ kadınlar hiç bir şey istemiyormuş yahu, ama sans yok adamına düşmemisler adamınaa“ diye ağlayasınız gelir vallahi… Geçenlerde yoldan geçen iki erkeğe uzatmışlar mikrofunu…. Oya ablamız soruyor, „ sence kadınlaaaar nee isteeeeerleeeeer“ Yaşlı olanı yanıtlıyor: „ Şinci Oyaanıım , baaayanlar çiçeh kibidir…Onları hiç soldurmamah lazımdır, gadınları üzmeyelim, onlar çiçehtir, narin bi çiçehtir“… İyi de bu amca evde eşine gidip de „ garıcığııım çiçeh kibisin, bi goglayayım seni“ diyor mudur acaba? Dese bile „ dellendin mi ulen, de get işine“ diye bir dirsek darbesi almayacağı ne malum… Ne de olsa kadınların sağı solu belli olmaz… İlgi istedikleri gibi, ilginin fazlasıyla da böğürme moduna girdikleri bilinen bir şey ne de olsa. Soruyu bu kez genç olana yöneltiyor ablamız… “valla abla” diyor, kısa pantalonlu, günes gözlüklü, vücut kılları yün kazak görünümünden aşağı kalmayan genç oğlan: “kadınlar her şeyi ister, neyi sayayım ki!” Hah! İşte bu cevap …Beklediğim bu muydu ne ? « E valla doğru » diyorum…hem de sesli diyorum, hay allah filmin kötü adamına küfredip terlik fırlatan yaşlı teyzelere döndüm ben de… « E ama çocuk haklı » diyorum… Kadınlar her şeyi ister… vallahi de ister, billahi de… Bir seyi istemek icin o şeyin adını duymaları bile yeterlidir üstelik, ne olduğunu bilmelerine gerek yok. “ Balayımızda Bahama Adalarına gitmek isterim” “ Iyi de Bahama nereee, Sinop nere?...Neresidir biliyo musun?” “Yok bilmiyorum ama Viktor, Eşli’yi götürüyodu yaa orası işte” Buyrun… Hanım kızımız Antalya’yı dünya gözüyle bir kere görür mü belli değil, ama Bahama istiyor… İsteeer, istek degil mi? “Adamına düşmedik kardeş, bak elalem elleri kolları dolu geziyo… Gördün mü Safiye’nin bileziklerini?” “E onun adamı kaçakçı diyolar amaa” “ Olsun, kaçakçı maçakçı... karısı havasını atıyo ya” Kocasının kaçakçı olduğu söylenen, eli kolu altın dolu Safiye’ye sorsanız, kocasının Romen metresinden ağlanıp “kuru ekmekle soğan yiyeydim de , erkeğimi kimseye vermiyeydim” diye sızlanacaktır mutlaka. Oysa Safiye’nin bileziklerine özenen diğer kadınmız kaçakçılık yapmayan kocasının ardından “ kaçakçılığı bile beceremez” diye sövecektir büyük ihtimalle. Yani kadınları mutlu etmek, deveye hendek atlatmaktan zordur diyen erkeklere hak mı vermeliyiz ne? Sahiden ne isteriz biz? Anlaşılmak isteriz… Ama anlayan kişi , bizim bayılıp öldügümüz kişi olmalıdır… Diğer anlayanlar? Iıı ıh, yok, onlar anlasa da yanlış anlar zaten. Bizim bayılıp öldüğümüz kişinin bizi anlaması yeter mi? Hadi canım, kupkuru anlaşılmak kimi mutlu etmiş ki… Zaaflarımızı önümüze dökenleri bir kere hiç sevmeyiz… Bizi anlayan kişi, bizim aslında ne harika, ne dayanılmaz, ne çekici, ne akıllı, ne iyi, ne becerikli, ne vazgeçilmez olduğumuzu anlayan kişidir… Yani anlaşılmak demek, değerimizin anlaşılıp hayran olunmamız demektir aslında. Düsünsenize… „senin kafan var yaa..aslında hiç çalışmıyor“ diyen bir erkek, aslında pek de yerinde bir tespit yapmış ve sizi anlamış olabilir. Peki bu anlaşılmanın sizi mutlu etme yüzdesini düsünürsek… ya da vazgeçelim… bu sözü söyleyen erkeğin , bu sözü söyledikten sonra başına gelecekleri yüzdeler halinde düsünmek daha mantıklı geliyor nedense. Haa bir de kadınlar, kendilerinin yanında hemcinslerinden sürekli olumsuz olarak bahsedilmesini ister… Düsünsenize, „Naci’nin karısının elmacık kemikleri ne güzel değil mi, hayatım’ diye soran bir adamın akıbetini… Bizler, Naci’nin karısının çarpık bacaklarından başlar, seyrek saçlarından çıkana kadar zavallı kadını, onu övme gafletinde bulunan erkeğimizin gözünde bir tarla faresi yapana dek kötüleriz ve de işin ilginç tarafı her seferinde bu karalama kampanyasi iyi iş yapar. Yani aklı başında hiç bir erkek, Hülya Avşar’in topuzuna bile iltifat edip de yanındaki kadının iç ve dış dünyasını alt üst etmez. Aslında biz kadınlar ne istedigimizi bir bilsek, erkeklere yardım olsun diye hayrına söyleyeceğiz söylemesine de… ah bir bilsek!... İnsan tarafımızın gözardı edilip sadece „kadın“ olarak görülmesi bizi incitir… Ama bazı insanların da (genelde bayılıp öldüklerimiz), bizim insanlığımızın yanında “kadın” tarafımızı görmemesi bizi deliye çevirir. Işte bazı kadınların birer hafta arayla saçlarını..sırasıyla kızıl, sarı ve siyaha boyatması, kestirmesi, saç ekletmesi, yağ aldırması ya da ne bileyim, yeme krizine girmesi genellikle böyle bir bunalım sırasında olmaktadır aslında… “İlle de beğendigi bir tip vardır” deyip bütün tiplere iki hafta içinde girip çıkmaya çalışan kadının, yine de “kadın” tarafını göremeyen özel erkeğe farkedilmeye calışmaktan yorgun düşüp “kesin eşcinseldir” teshisini koyma olasılığı hayli yüksektir. Yani uzun sözün kısası, kadınlar en başta hem insan, hem kadın olarak görülebilmek ister… Daha sonra mı?…Ne yoksa onu ister:) NİLAY AKSU
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Nilay Aksu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |