Her devrim yokolup gidiyor ve peşinden yalnızca yeni bir bürokrasinin artıklarını bırakıyor. -Kafka |
|
||||||||||
|
Ya kahramanlık türkülerimiz, marşlarımız?! Yüreğimizin daraldığı anlarda en çok onları söyleriz belki de...Tarih sayfalarına yakışan ve yapışan utkuları müjdeleyen marşlardan tutun, günümüz insanının millet olma özelliğini ortaya çıkartan bu ezgiler az yer tutmaz hayatımızda...Ta ilkokul yıllarımızdan beri söylediğimiz ve kahramanlarını yüreğimize işlediğimiz şu marşları hangimiz unuttuk ki!..Hiçbirimiz değil mi? “İZMİRİN KAVAKLARI DÖKÜLÜR YAPRAKLARI BİZE DE DERLER ÇAKICI YAR FİDAN BOYLUM YIKARIZ KONAKLARI...” Ve; “TUNA NEHRİ AKMAM DİYOR, ETRAFIMI YIKMAM DİYOR, ŞANLI BÜYÜK OSMAN PAŞA PİLEVNE’DEN ÇIKMAM DİYOR...” Gemisini en son terk eden(bu yıllarda yitirdi anlamını bu deyiş)kaptan gibi gördük hep Osman Paşayı,Tiryaki Hasan’ı!...Kılıcını kuşanmış,kalkanını siper etmiş vaziyette mağrur,heybetli, kendinden emin,damarında taşıdığı kanın hakkını vere vere ölümüne savunurken sahip oldukları kaleleri; gıpta ettik, gururlandık, göğsümüz kabardı..Onlar gibi olmayı ve yaşamayı istedik hep...Yurdumuz topraklarına ekmek gibi, nefes gibi sarılmayı öğrendik... Yoksa kazana bilir miydik Kurtuluş Savaşını!? Asla!...En önemlisi Atatürk gibi büyük bir öndere sahip olamayabilirdik! Keşke Atatürk yaşasaydı da, sorsaydım ona; ”Bu marşı kaç kere söylediniz Paşam?” diye. Sanırım cevabı “sayısız” olurdu. “ÇANAKKALE İÇİNDE VURDULAR BENİ ÖLMEDEN MEZARA KOYDULAR BENİ” Ölümün insana bu kadar yaklaştığı anda bile ölmedik biz!..Ne Çanakkale’ de, ne Kars’ta, ne de Antep’te!..Sadece sılaya bir göndermeydi bu ezgi; şehitlerimizin dilinde anlamını bulan...Onlar yüreğimizde yaşasın diye, onlar minnetimizi duysun diye söyledik durduk 18 Martlar’da...Top yekun hem de!..Beşikte yatan bebeklerimize varana kadar söyledik, inanın!..Top seslerini, silah vızıltılarını susturmak için söyledik...Savaşı istemedik, barıştan yana olduk her dem...Ölümlere arkamızı döndük...Kore’de, Bosna’da, Kıbrıs’ta, Senegal’de, Arnavutluk’ta dilimledik bize bırakılan ‘BARIŞ’ denen nimeti...Pişman olmadık, usanmadık!..Dilimledikçe büyüyeceğini biliyorduk çünkü... “DAĞ BAŞINI DUMAN ALMIŞ GÜMÜŞ DERE DURMAZ AKAR GÜNEŞ UFUKTAN ŞİMDİ DOĞAR YÜRÜYELİM ARKADAŞLAR!” Hey büyük insan! Mustafa Kemalim! Hey ULUSAL DOST! İtiraf ediyorum, kulak ver ve dinle! Dumanından sıyrılmış dağa, suyu altına dönen çaya, güneşle değil ışığınla ışıyan yola senin sayende kavuştuk biz. Binlerce teşekkürler!..Bu marş sadece umudu aşıladı yüreğimize...Her fırsatta söyledik ama; en güzeli seninle birlikte söylenendi,inan! “ANKARANIN TAŞINA BAK GÖZLERİMİN YAŞINA BAK BİZ DÜŞMANI ESİR ALDIK ŞU FELEĞİN İŞİNE BAK!” Umutlar tükendiğinde söyledik bu ezgiyi...Düşman ayaklarının topraklarımızı dövdüğü zamanlarda yani. Önce kötü başladık, sonra kazandığımız savaşlara şaştık! Böyle dile getirdik duygularımızı...Felek buydu demek! Ne zaman, nasıl, kendini kanıtlayacağı belli olmayan bir şeydi...İnsanı ağlarken güldüren, gülerken ağlatan; yaşarken öldürüp, ölürken yaşatan şeydi felek!..Ve felek, seni, bizim başımıza GÜNEŞ yapan yazgıydı ATAKÜRKÜM! Ne var ki son iki dizesini değiştirmek zorunda kaldık sonra, istemeden; en acılı anlardı bu anlar; zor gelir söylemesi. “UYAN UYAN KEMAL PAŞA GÖZLERİMİN YAŞINA BAK!” Dedik. Beden olarak aramızdan ayrıldığın zamana rastlar ilki! 10 Kasım’ın hazan sabahı...Geçtim yaprakları, kuşlar bile yaprak olup dökülmüştü toprağa... Mumcu’yu, Emeç’i, Üçok’u, Kışlalı’yı, İpekçi’yi ve daha nicelerini karanlığa kurban verirken gerçekleşti ikincisi. Ağıta döndü sadece bu değil, bütün marşlar!..Gözlerimizden akan yaşa bakamasan da Paşam; bize verdiğin gözlerle baktık dünyaya...İşte sana en iyi haber: Uyumuyoruz, bilmeni istedim! Bazen sis, bazen hüzün, bazen korku çökse de bakışlarımıza, her seferinde silmesini bildik...Ellerindi mendilimiz... Fikirlerindi yani ’mendil’ dediğimiz... “MÜJDELER VAR YURDUMUN TOPRAĞINA TAŞINA ERDİ CUMHURİYETİM ELLİ ŞEREF YAŞINA” Elli değil Paşam! Elli artı otuz oldu sayı...Hiç kuşkun olmasın ki, sonsuzluk kadar yaşayacak Cumhuriyet! “ATAM SEN RAHAT UYU YOLCUSUYUZ BİZ HÜRRİYETİN ATAM SEN RAHAT UYU BEKÇİSİYİZ CUMHURİYETİN...” Koromuzda kimler yok ki...sayamam!... Ve ulusal marşımız! Göklere çekilen bayrakla beraber aya, yıldızlara ulaşan selamlar götürür bizden...Kuş olur yüreğimiz..Işık çakar gözlerimiz...Toprağa değer ellerimiz onu söylerken...Özgürlük denen duygunun en yücesine çıkarız...Hele gökyüzü mavi, başımız dumansız, dimdik ise...İsterseniz böyle sayalım kendimizi ve hep bir ağızdan söyleyelim, olur mu? Haydi 1,2,3!.....Başla! “KORKMA SÖNMEZ BU ŞAFAKLARDA YÜZEN AL SANCAK SÖNMEDEN YURDUMUN ÜSTÜNDE TÜTEN EN SON OCAK...” Biter mi hiç türkülerle, manilerle, ninnilerle,marşlarla yaşadığımız serüven? Bitmez elbet!..İnsanlar yaşadıkça, diller söyledikçe, kalemler yazdıkça, sazlar çaldıkça, dünya döndükçe eskiler tekrarlanacak, yeniler ortaya çıkacak...Önemli olan onlara ruh kazandırabilmek.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Tayyibe Atay, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |