Aşkın aldı benden beni. -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
Evin ikinci katında önü ağaçlar tarafından kapanmış, iki küçük penceresi ve bir küçük balkonu olan loş yatak odasındayım. Pencereler ve balkonun kapısı açık, içeri ılık bir yaz rüzgarı ile çocuklarını azarlayan kadın sesleri geliyor. Seslerden biri yan bahçeden geliyor ve anladığım kadarıyla kadın çocuğunu eve çağırıyor, diğeri ise sokağın karşısındaki evlerden birinden, onun ne istediğini anlamam mümkün değil. Ama nasıl hiddetli bir sesle bağırıyorlar! Nedir kadınları bu kadar mutsuz ve öfkeli yapan? Neyse ki çocuklar pek annelerini takıyor gibi değiller. Annelerinin seslerinin hırçınlığına ve gelen tehditlerin bütün inandırıcılığına rağmen, keyifli sesler çıkararak oyunlarına devam eden çocukların seslerinde bir azalma olmuyor. Şu yattığım yerden ne kadar çok insanın sesine kulak misafiri olabiliyorum. Sayfiye yerlerinin tasasız ortamında, Akdeniz insanının gürültücü ama keyifli tavırları ve mangallarda pişirilmeye başlanan et kokuları sokağı dolduruyor. Uzaklarda bir yerlerden çekiç sesleri geliyor. Gözümde yaşlı bir amca bir şeyler tamir ederken canlanıyor. ... Ve şimdi çılgın komşumuz şova başladı. Bu adamın adını hiç bilmedim, kendisiyle bir kelime konuşmuşluğum yok. İş hayatında, ev hayatında nasıl bir insandır hiçbir fikrim yok, ama bu adamı en azından 15 yıldır tanıyorum. Doğrusu ondan başka hiçbir komşumuzu tanımıyorum. Onun bütün komşulardan farklı olmasının sebebi bir çılgın özelliği. Bu yazlık eve taşındığımızdan beri neredeyse her akşam onun kedilerle bıkmadan usanmadan yaptığı konuşmalara, onlara bağırmasına ve hakaretler yağdırmasına tanık oluyorum. Kedileri besliyor, her birine tek tek isimler takmış, doğrusu kedilerde onu oldukça iyi tanıyorlar, evinin balkonuna çıkmasıyla kedilerde de bir hareketlilik gözleniyor. Adam kendini öylesine bu seremoniye kaptırmış durumda ki, çevredeki en az 10 evin sakini tarafından bu komik halinde duyabildiği umurunda değil. Sokaktan gelen bütün huzurlu sesleri örten bir sesle bağırıyor: “Aptal! Dikkat et düşeceksin, önüne bak sersem!...” Sonra daha sakin bir sesle: “Gel güzelim, gel. Dikkatli gel, bak sana ne getirdim.” Sanki kedi onun uyarıları olmasa çatıdan aşağıya düşecek! İnanılmaz bir aşkla bağlı kedilere. ... Zaman yavaş yavaş akmaya devam ediyor, hava kararmaya başladı. Mutfaktan bir tepsi içinde bir kaç dilim ekmek, bir kase çorba ve bir şişe bira getirdim. Nasıl oldu bilmiyorum, çevremdeki her şey birden farklı bir anlam kazandı ve varoluşumun, ölümlülüğümün farkına vardım. Aniden yatmakta olduğum odadaki bütün eşyaların, duvarın, ılık ılık odaya dolan rüzgarın, çevreden kulağıma gelen seslerin atomlardan ibaret olduğu kafamda belirdi. Düşünmüyordum o anda, boş boş duvara bakıyordum. Mantıkla varılan bir sonuç olarak değil, mistik bir duygu ile her şeyi varolduğu gibi ve bir bütünün şekil değiştirmiş parçaları olarak hissettim. Duvarlar ve eşyalar, yudumladığım bira, hazırladığım dereotu, su, mercimek ve tuzdan oluşan çorba... Bunlar insanın orada, o şekilde durmasını buyurduğu atomlar. Birde bize ait oldukları –ve dolayısıyla özel bir şey oldukları- yanılgısına saplandığımız atomlar mevcut; vücudum, ağrıyan boğazım, kafamdaki düşünceler... Onlar ne hakla kendilerini diğer atomlardan farklı sayabilirler ki? Dereotlu mercimek çorbasının tadı o kadar mükemmel ki, şu düşünce geçiyor kafamdan: Bu kadar atom arasında “Hey ben hepinizden üstünüm, siz benim yanımda sıradan atomcuklar sayılırsınız” diye öne çıkma hakkı sadece dere otunu oluşturan atomların hakkı olmalı. Gerçekte ise o ukalalığı sadece benim beynimdeki bir grup atom yapıyor. Saçmalıyorum galiba, bira beni fazla mı etkiledi? Şişeye bakıyorum, daha yarısını bile içmemişim. Başkalarının varoluşun inanılmaz yapısını benim şu anda hissettiğim şekilde hissetmesini isterken saçmalıyorum sanırım. Siz kendi varoluşunuzu seçeceksiniz, kendi mutluluklarınızı ve mutsuzluklarınızı yaratacaksınız elbette. Oynadığınız ve yaşam diye adlandırdığınız bu oyuna öylesine kendinizi kaptırmış durumdasınız ki, belki gerçek varoluşunuzun bir an bile farkına varmadan yaşayıp, öleceksiniz bir gün. Önemsediğiniz amaçlarınız olacak yaşamınızda; sayılamayacak kadar çeşitli, anlatılamayacak kadar renkli veya her birimizin isteyebileceği kadar sıradan. Kiminiz mutlu bir aile ve çocuklar peşinde koşacak, kiminiz dünyayı görmek isteyecek. Bol para kazanmak, büyük bir aşk yaşamak, yüzlerce kadınla veya en güzel kadınla birlikte olmak, büyük, hızlı arabalara binmek, işkembenizi keyifli yiyeceklerle doldurmak, derin anlamlı sohbetler etmek, bir futbol takımının veya bir ideolojinin kutsallığında erimek isteyeceksiniz. Kendinizle barışıksanız ne istediğinizi bileceksiniz, ama pek çoğunuz gerçekten ne istediğini bilmeden geçirecek yaşamını. Başkalarının mutsuzluğundan mutluluk duyanlarınız olacak, başkalarını yönetmek, başkaları tarafından yönetilmek, birilerini sömürmek veya birileri tarafından sömürülmek, bilinç altında bir erkek tarafından zapt edilmek isterken bilinç üstünde bütün erkeklerden intikam almak isteyenleriniz olacak aranızda. Belki çocuklarınıza bağıracaksınız, aşık olduğunuz kedilere hakaretler yağdıracaksınız. Eğer şanslıysanız, annelerinizin bağıran sesini umursamayarak oyununuza kaldığınız yerden devam edeceksiniz, keyifle evinizde bir şeyler tamir edecek veya yaz akşamlarında mangalda et pişireceksiniz. Bense -bu satırları yazmış olmam sebebiyle- bu yazdıklarımı eğer okuyan olursa bir gün, o kişinin kafasında dereotunun tadını veren atomları düşünen bir kaçık olarak varolacağım yeniden. (Hepimiz bir gün öleceğiz. Eğer şanslıysak birileri mezarlarımıza dereotu tohumları serper ve bizde o mükemmel atomlara dönüşürüz bir gün.) Temmuz 2000
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Var Samsa, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |