Sorularla dolu bir kitap... hiçbir zaman eksiksiz olamaz. -Robert Hamilton |
|
||||||||||
|
Toprağın altında sıkışmış gibiyim, boğulduğumu hissediyorum. Daha kaç zamanlık nefesim kaldı?.. Parmaklarım biriken kelimelerin isyanına tutsak, aklım bensiz... Bir film karesinde olabilmeyi diledim dün gece. Kaldırımları aşınmış, gölgeleri ıssız eski evlerin sokağında, iki kanatlı, yüksek kapının ardında... Bölünmek gibidir hüznün derinliğine düşmek; başka bir Sen gelir çıkar karşına. Kendine bakakalırsın, "hangimiz daha gerçek?" diye sorar durursun... Hüznün ortasında vurgundur sevda şarkıları, kıyamettir... Bir film karesinde olmak istedim, kim bilir kaçıncı kez?.. Hadi söyle, imkansızı kovaladığımı söyle bana! Boş hayallerden dem vur, sabretmeyi bir daha anlat!.. İtirazım yok söyleyeceklerine, sadece şimdi, bir defalık beni dinle. Üstüme yığılan taşı toprağı çekip kaldıramazsın, nefesin zamanını ne kısaltıp ne de uzatansın, sadece gör beni... Sadece... Dudağıma gelmeye korkan gülümsemeyi gör. Gözlerimde biriken o ilk damlayı gör... Yeter ki gör; ben o film karesinde ağlamam, acılar çekmem, haykırmam, ölmem... Çok basit gibi görünse de yaşam fazlasıyla karmaşık bir eylem. Karmaşık olmasını sağlayan düşünceler mi, insanlar mı?.. "Yeter!" Evet, yeter. Beynimdeki uğultudan kurtulabilmek için neler vermezdim... Şaka gibi; yaşamak, sonu gelmeyen bir şaka gibi. Kırılma noktasında kalmak; her an ölmek ve hala yaşamak!.. Bir sırrın ucunda, bilmek ile bilmemek arasında gelip gitmek, nefes nefese, ışığın ve karanlığın ortasında... Kulağın duyduğu namelerin peşinde uçarken yerinden hiç kıpırdamadan, bir parça kemik ve et olmak... Ne kadar dayanılmaz!.. "Yeter!.." Tuzlu, bulanık, yosun kokulu koyların sularına dalıp berrak gerçeği aramak gibidir yaşamak. Kaygan taşların üstünde ürpererek dolaşmak gibi. Dalgaların altında... Ne kadar dayanılmaz... Koşarak uzaklaşılmayacak tek gerçek, Hayat... Uyanmadan, ışığında kör olmadan, alışmadan yaşanmalı, belki... Basit ve karmaşık... Zifiri karanlığın içine dağılan ateş böceklerini hatırlatır yıldızlar. Öyle bir zaman ki, ateş böceklerini görecek kadar kırlara dökülmemişiz... Papatya taçları dolanmamış bileklerimize, arıların vızıltısıyla uyanmamışız. Bir zirveye ulaşmak için adım atmadan tepelerden bakmayı yeğleme zamanıdır şu an... Suya dokunmadan, damla damla dökülme zamanıdır şu an... "Yeter!" Bir buluta dokunacak kadar yükselmek değil midir gitmek?.. Hiç bitmeyecek bir gülümsemeyi yakalayacak kadar yükselmek. O gülümsemede kalmak, sonsuzca... Kimbilir?.. eylül
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © eylül, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |