Bir kimse, neden oltasını, içinde tek bir balık olmadığını bildiği bir göle sarkıtır? -Adalet Ağaoğlu |
|
||||||||||
|
Günlerdir tek bir kelime bile yazamadım, içim dışım sessizliğe bürünmüştü. Acıtan bir sessizlik. Oturup saatlerce dışarıyı seyrediyorum, tüm yaptığım bundan ibaret. Yemek saatini unutarak, zamanın farkına varmayarak zamanı tüketiyordum. Pencerenin tam karşısında, yolun diğer tarafında, kıyıda bir cafe var. İlkbahar yaklaşıyor, yavaş yavaş canlanmaya başladı burası. Çıktığım uzun yürüyüşler sonrasında denize en yakın olan masalardan birinde soluklanırdım bazen. Gitmeyeli ne kadar oldu? Hatırlayamadım... Üstünden bir asır geçmiş kadar uzaktı her şey. Bir araba durdu, küçük bir kız çocuğu fırladı dışarıya. Saçları upuzun, kıvır kıvır. Kız koşup zıpladıkça uçuşuyordu bukleleri. Peşinden telaşlı bir kadın indi arabadan, annesi olmalı diye düşündüm. Diğer kapıdan inen uzun boylu erkek ağır adımlarla masalardan birine yöneldi, bir iskemle çekip oturdu. Kıza baktım, yerden topladığı küçük çakıl taşlarını denize doğru atıyordu, annesi sandığım kadın endişeli adımlarla dolanıyordu etrafında. Biraz ileride yaşlı bir adam oltasını salladı denizin derinine doğru, katlanır taburesini açıp beklemek üzere oturdu. İleride birkaç kişi daha vardı. İki sevgili el ele geçtiler penceremin önünden. Ardlarından köpeğini gezdirmeye çıkmış bir kadın. Arada bir küçük kıza takılıyordu bakışlarım sonra yine gelip geçenlerle uzaklaşıyordu. Ürküten bir sessizlik yerleşmişti içime. Balıkçılar yan yana durmuş her savruluşunda oltaların uçlarında parıldayan gümüş balıkları havaya uçuşuyordu. Cafede neredeyse tüm masalar doluydu, bir simitçi dolanıyordu yakınlarında. Yürüyüşe çıkanlar, koşanlar, öylesine geçip gidenler, kaldırımın kenarında taksi bekleyenler; dışarısı gittikçe kalabalıklaşıyordu. Küçük kız bir yerlerde kaybolmuştu... Gökyüzüne baktım, mavinin üzerine kenarları saçaklı beyaz yama gibi durmuştu birkaç küçük bulut. Martılar daha bir alçaktan süzülmekteydiler. Ara sıra kıyıya doğru pike yapıp paylarına düşen simit lokmalarının peşine düşerlerdi bazıları. Bir gemi kayarcasına ilerliyordu Boğaz'ın tam ortasında. "Hayat..." diye bir fısıltı döküldü dudaklarımın arasından, yere düşüp yankılandı kulaklarımı sağır edercesine... Hayat etrafımı sarmış, gözlerimden, kulaklarımdan, beynimden içime hücum edip beni pusuya düşürmekteydi. Tek yüreğimdi ele geçmeyen. Gülümsedim. Yüzyıllardır belki ilk defa... eylül
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © eylül, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |