Kendinden daha uyanık insanları işe aldığın zaman, senin onlardan daha uyanık olduğunu kanıtlamış oluyorsun. -R. H. Grant |
|
||||||||||
|
Sokrates, “Kendi kendini tanı” diye öğüt vermiş. Peki ama nasıl? Bu olağanüstü işi nasıl gerçekleştirebiliriz? Bu çok güç bir şey. Çünkü kendimizi tanımamıza yasaklar koyan, engeller oluşturan, çok güçlü dinsel, etniksel ve toplumsal bağlar var. Bu koşullar altında bir kimsenin gerçek kimliğiyle kendi kendini tanıyabilmesi ve bu işin nasıl yapılabileceğini başkalarına öğretebilmesi için toplumsal ve dinsel modele baş eğmeyen biri olması gerekli. İşte geçtiğimiz yüzyılda böyle biri yaşadı: Jiddu Krishnamurti, 1895’de Hindistan’nın güneyinde Madras yöresinde doğdu. 13 yaşında “dünya öğretmeni” seçildi. Konuşmaları ve yazıları herhangi bir özel dinle bağlantılı değildi; bütün dünyaya aitti. 1929 yılında kendisine verilen Mesihlik ünvanını kabul etmedi. Etrafında oluşan örgütü dağıttı. Gerçeğin, “yolları olmayan bir ülke” olduğunu ve ona herhangi bir biçimsel din, felsefe ya da tarikat aracılığıyla yaklaşılamayacağını açıkladı. Hiçbir yetki istemedi, kimsenin müridi de olmasını arzulamadı.” Öğretisinin temelinde, toplumda gerçekleşecek köklü bir değişimin ancak “ bireysel bilinçlilikte bir dönüşüm “ ile olanaklı olduğu şeklindeydi. Dinsel ve milliyetçi koşullanmaların bölücü, sınırlayıcı, ayırıcı etkilerinin dışında hep insanı tanımaya çalıştı. Dünyanın hemen her yerinde konuşmalar yaptı. 1986’da 90 yaşında öldü. Yaşamı ve öğretileri 20. yüzyılın büyük bir bölümüne yayılan Krishnamurti pek çok kişi tarafından modern zamanlarda insan bilincini en derinden etkileyen biri olarak görüldü. Bütün organize dinleri aşan bir yaşam biçimine işaret ederek, dine yeni bir anlam ve içerik getirdi. Tek düşüncesinin “ insanı mutlu ve koşulsuz olarak özgür kılmak” olduğunu ilan ederek, insanı bencillik ve acının derin şartlanmalarından özgürleştirme yoluna koyuldu. Herhangi bir felsefe getirmek yerine gündelik yaşamlarımızda her birimiz ilgilendirin şeylerden konuştu. Yaşam sorunlarından, bireyin güvenlik ve mutluluk arayışından, insanın hırs, şiddet, korku ve acı gibi içsel yüklerden kurulma ihtiyacını ele aldı. Jiddu Krishnamurti'nin kitaplarını şöyle gelişigüzel bir karıştıralım bakalım, neler çarpacak gözümüze; belki onu tanımamız daha kolay olacaktır: “Dünya çapında genel bir düşüş, bozulma görülüyor. Teknolojik olarak çok büyük ilerleme olabilir; elektronik beyinler, bilgisayarlar, otomasyon, aya gitmek ve teknolojik bilginin bütün geri kalanı. Bilimde de sözüm ona ilerleme var. İnsan pek çok sorununu çözmek için, gözlerini bilime, siyasete, din adı verilenlere, organize inanışlara çevirdi. Problemleriyse çözülmedi. İnsan iki milyonu aşkın bir zaman önce nasılsa, üç aşağı beş yukarı öyle kaldı; sefil, mutsuz, çatışma, karmaşa içinde umutsuzluk, kaygı, suçluluk içinde, hayata hiçbir anlam vermeden ya da ruh haline, bilgisine umutsuzluğuna, vb. göre anlamlar vererek. Ama kişi- insan olarak siz ve ben – özünde değişmedi. Hala hırslı, haset, karmaşa, sefalet, savaş içinde.” “Çevrenizin tüm baskı ve insafsızlıkları içinde neyin doğru neyin asılsız olduğunu bulun; işte o zaman doğruyu bulacaksınız.” Krishnamurti, utangaç ve sıkılgan biri olmasına rağmen, yorulmadan ve hazırlıksız binlerce konuşma yapar. Konuşmalarının temeli; “Hiçbir otoritenin yardımı olmadan bir anda, herkes, yaşamın varoluşu gibi, gerçeği bulabilir.” düşüncesi doğrultusundadır. Kendisine neden konuştuğu sorulunca şöyle der; “Hakikat üst üste yığılmaz. Yığılan her zaman yok olur, bozulup gider. Hakikat hiçbir zaman bozulmaz çünkü o yalnızca anlık düşüncede, anlık ilişkide, anlık sözcüklerde, anlık gülümseme ve gözyaşında vardır. Ve eğer siz ve ben, bunu bulabilir ve yaşayabilirsek- yaşamanın kendisi bulmak demektir- işte o zaman bir fikri yayan değil, yaratıcı insan oluruz- kusursuz değil, yaratıcı olmak, çok farklıdır.” Yine söyleşisinin bir yerinde der ki, “Eğer birbirimizle birey düzeyinde, aynı anda ve aynı seviyede iletişime girebilirsek belki o zaman ‘ilke yayma’ dışında bir anlayış olur.” Krishnamurti, türemiş bir öğretiye sahip, özel bir söz dağarcığı olan, bir kuruluşa veya tarikata, dine veya bir öğretiye bağlı biri değildi. Bir başka söyleşi de; “ Konuşanın söyledikleri aslında önem taşımaz. Zihnen, çaba harcamadan anlama halinin farkında olması önemlidir. Anlamaz ve yalnızca sözcükleri dinlersek sürekli kavram veya fikir toplarız ve sonra günlük veya sözde ruhsal yaşamımızda bu şekilde oluşturduğumuz kalıba kendimizi uydurmaya çalışırız.” Yine devam eder , “…neden zihinsel seviyede bu denli incelikli ve kültürlü olmamıza rağmen günlük yaşamımız o denli öğütücü, anlamsız ve yalnızca kuşkulu bir kavram olan hayatta kalmaya döndük? Neden yaşam, günlük varoluş eziyet dolu?” Krishnamurti’ye göre, “Yeni bir zihin ancak dinsel ruh ve bilimsel tutum aynı bilinç hareketinin oluşturduğu zaman olanaklıdır - bilimsel tutumun ruhun zihnin iki paralel süreci veya yetisi olmadığı bir hal- Bu ikisi, iki farklı hareket halinde, yalıtılması gereken su geçirmez bölümlerde bulunmaz, fakat zekanın ve yaratıcı doğasında var olan yeni bir hareketi oluşturur.” “Başkasının deneyimi gerçekliği anlamada geçerli değildir. Dünyanın her yerindeki örgütlü dinlerse bir başkasının deneyimine dayanır.” “Bir çocuğu anlayabilmek için onu kınamamalıyız. Çocuğu kınamanın hiçbir anlamı olmaz.” “Eğer sizin bir önyargınız, belirli bir inancınız varsa, bir hindu, bir hırıstiyan,, bir komünist olarak düşünüyorsanız berrak bir biçimde düşünebilir misiniz? Kuşkusuz bir direğe kösteklenmiş bir maymun gibi zihniniz bir inançla kösteklenmemiş olduğu zaman, düşüncenizden bir sonuç beklemediğiniz zaman, kafanıza takılı bir önyargı olmadığı zaman berrak düşünebilirsiniz.” “Kör inanç dünyanın en büyük felaketlerinden biridir.” “Özgür olmalısınız, çünkü özgür zihinde alçakgönüllü olmanın özünü göreceksiniz. Direnen bir zihin değil. Özgür ve dolayısıyla alçakgönüllü olan bir zihin öğrenebilir.” “Günlük ilişkinizde öfkeyle, sinirle bir şey söylerseniz, beyin de bunu kaydeder, sizinle ilgili daha önceden oluşturduğu imgeye ekler.” Dinlemek pek çok şey gerektirir. Önce, kişinin zihni dingin olmalıdır, oksa dinleyemez. “İyilik toplum içinde çiçek açmaz, çünkü toplumun kendisi her zaman çürüktür, bozulmuştur. Yalnızca toplumun tüm yapısını ve sürecini anlayan ve ondan kurtulmakta olan insanın karakteri vardır ve ancak o insan, iyilik içinde çiçek açar.” “Gerçek; yolu da sınırları da olmayan bir ülkedir. Gerçeğe götüren hiçbir din, hiçbir mezhep yoktur. Benim düşüncem budur ve bunda ısrarlıyım, gerçek insana bazen kendiliğinden gelir. Gerçek örgütlenmez ve örgütlenmemelidir de.” İnsanlar hızla akan yaşam nehrinin yanında kendilerine küçük bir havuz kazarlar, iste o havuzda kokuşur, o havuzda ölüp giderler. “
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © kemal düz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |