Ama gene de dünya dönüyor! -Galilei |
|
||||||||||
|
Şu açık seçik görülen bir gerçektir ki, Türkiye son 80 senedir yapay bir dil ile konuşuyor. Osmanlıca’ dan “Arı Türkçe” ye geçme adına yapılan dil devriminin, olumlu bir takım kazançlarının ötesinde, oldukça olumsuz kayıpları da beraberinde getirdiğini görüyoruz. 600 yıllık bir dil birikimin bir çırpıda terkedilmesinin beraberinde deprem etkisi yaratan sonuçları, o toplumun bütün faaliyetlerinde de kendini gösterecekti. Çünkü dil ile müzik arasında ortak bir çok özellik ve benzeşimler olduğu bir gerçektir. Şöyle ki : “ … Dil ve müzik arasında ortaklık gösteren noktalardan birkaçı şu şekilde sıralanabilir: Her ikisinin de yapıtaşı sestir. Her iki etkinlikte de işitme sistemi etkin durumdadır. Her iki etkinlikte de kısa ve uzun süreli bellekler etkin durumdadır. Her ikisi de kendi belirli kurallara göre işleyen birer sistemdir. Dilde dilbilgisi kuralları, müzikte ise estetik kurallar geçerlidir. Her ikisinde de belirli bir ritmik ve tonal yapı gözlenebilir. Her ikisi de toplumların kültür ve yaşayışlarından etkilenir. Her iki sistemin işleyiş kural ve prensipleri, toplumdan topluma farklılık gösterir. Hemen her toplumun kendine has anadili olduğu gibi, müzikal ana dili de vardır. Her ikisi de insanın iletişim ihtiyacının karşılanmasında araçtır. Dil aracılığıyla sözel iletişim, müzik aracılığıyla müziksel iletişim gerçekleşir. Dildeki konuşma, müzikteki doğaçlamayla benzerlik gösterir…” Öz Türkçeciliğin ilk olumsuz belirtileri müziğimizde görüldü. Geleneksel müziğimizin önemli bir alt yapısını teşkil eden şiir ve şiirin dilindeki bozulmalar, ortaya eften püften güfteler çıkarır. Çünkü şiirimizdeki aruz vezni ile musıkimizdeki usul kalıpları sadece cinsiyetleri farklı ikiz kardeş gibidirler. Öz Türkçeci’ lik adına, hiçbir etimolojik değerleri olmayan “tilcik” ler, yerleşik “kelimeler” in yerini alır. Önceleri aruz’ un yerine konulan hece, sonraları heceden de vazgeçilip serbest vezin olarak adlandırılan sınır tanımaz ifade, müziğimize yeni bir katkı sağlamadığı gibi, müzikte yeni üretimin önünde en büyük engel olarak ortaya çıkar. Dil, eğer bireylerin birbiriyle olan iletişim ve etkileşimlerinde, “ en önemli simgeler sistemi “ ise, toplumsal bir kabul olmaksızın zorlama bir önerme ile bu sistem değiştirilirse, beraberinde aynen dilde olduğu gibi ortaya anlamsız bir söz ve ses kaosu olarak geri dönecektir. İlginç olan durum şudur ki Türkiye’ de harf ve dil inkılâbının başladığı günün akşamı müzik inkılâbına da ilk adım atılacaktır. 1940’ lı yıllar, özellikle Hasan Ali Yücel’ in Millî Eğitim Bakanlığı döneminde dil ile oynamalar en uç noktalarında gezinir. Özellikle Nurullah Ataç’ ın bayraktarlığını yaptığı bu hareket, bugünkü konuştuğumuz yetersiz dilin yol haritasını çizer. Sevindirici olan taraf şudur ki, bu hatadan 1950 yılından itibaren dönülmüştür. Ancak yapılan müdahaleler dili o kadar etkilemiş ve fakirleştirmişir ki, artık dilimiz geçmişteki zengin kültür birikimimizi ifade edemeyecek kadar ilkelleşmştir. Bugün Türkiye’ de vasat bir birey azami 200 kelime ile konuşuyor. Adeta bütün ilişkilerinde insanlar üç beş kelimelik sloganları kopyalaya kopyalaya kullanıyorlar. Eski dilimizde aşk, sevgi, sevda v.b. kelimelerin artık gündelik hayatımızda pek yeri yok. Bu kelimeler belki bir avuç insan için bir şeyler ifade ediyor ancak. Toplumumuzda artık varsa yoksa artık“ilişki” diye bir acaip tanımlama geçer akçe. Bir erkek ile bir kadın arasındaki meşru, gayrimeşru her türlü yakınlaşma bu kelime ile ifade ediliyor. Yani teşbihte hata olmaz , at izi it izine karışmış vaziyette. Son 30 yıldır şarkı sözlerinde büyük bir bayağılaşmanın olduğu ortamda güzel şiir yazılır mı. Yazılsa bile kim okur, kim dinler? Özellikle pop ve arabesk müzikte varsa yoksa, anlamsız beş on kelimenin etrafında, sözüm ona vıcık vıcık cinsellik, bayağılık ve hakaret yüklü sözler üretiliyor. Mesela : ‘Allah belanı versin’' “yurtta aşk cihan da aşk”, “Kaldıramazsan kaldırırlar”, “ Kız Hepsi Senin mi?”, “ Ellere var bize yok mu*”, “ Neremi neremi?”, “Komple komple komple bitiğiz Komple komple komple kritiğiz ,Komple komple komple tikiyiz'” ''Kırcan mı belimi, ayağını yerden kescem senin, sen beni öldürcen mi, çıldırtcan mı canım,bitanem'', “ Bir kereden bir şey olmaz”, “ Yakalarsam..” gibi.. “ ... Her şarkıda defalarca yinelenen sözler, her radyoda, her televizyonda defalarca çalınan parçalar öylece esip geçmiş olamaz insanların kulaklarının üzerinden. İlk duyuşta anlamı üzerinde düşünülmese bile, günlerce duyulduktan, dinlendikten sonra, bu parçaların anlamı üzerinde hâlâ ve hiç düşünülmemiş olduğunu varsayamayız. Eğer gençlerimizin, dinlediği, eşliğinde dansettiği, göbek attığı, gerektiğinde birlikte söylediği bu şarkıların sözlerinin ilettiği anlam üzerinde düşünmemiş olabileceklerini varsayarsak bu başka bir incelemenin konusu olmak zorunda. Kimse sürekli duyduğu sözlerin anlamını algılamıyor olamaz. Söze dökülen herşey, gerçeklik kazanır. Bir kavram söylenmediği sürece yok sayılabilir; ama söylendiği anda, artık anlamlar dünyasında kendi yerini açmıştır. Ayrıca şunu da biliyoruz: Herhangi bir söze bir iletinin ( mesaj ) özel olarak yerleştirilmesine gerek yoktur; söylenmiş her söz bir iletidir zaten. Öyleyse şarkı sözleri için de aynı ilke geçerlidir. Pop müzik parçalarının sözleri, aynı zamanda topluma, özellikle de gençlere sunulmuş bir iletidir. Bu iletide neler dendiği de ortada…” Oysa, repertuvarında “ Sarahaten acaba söylesem inanmazmı?”, “ Bir bahar akşamı rastladım size”, gibi incelik, zerafet ve saygı taşıyan şarkılar bulunan Türk müziğinin bu içler acısı durumu, toplumsal yapımızdaki düşüşün belirgin bir göstergesidir. Bu durum bir sebep te, bir sonuç ta olsa yeniden yapılandırlması gereken bir sorundur. Bir şekilde çözümlenmesi, kültürel yapımızın tekrar olumlu bir kanala yönelmesinin de habercisi olacaktır. KAYNAKÇA : 1 Fatih Bingöl , Müzik ve Dil ArasındakiBenzerlikler Ekseninde Müzik Eğitimi, www.muzikegitimcileri.net 2 Feyza HEPÇİLİNGİRLER, “ Her Söz Bir Şey Söyler”, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi, Kasım/2004,sayı:57 http://ferahnak.wordpress.com/2009/11/05/bir-toplumun-muzigi-konustugu-dilin-aynasidir/
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Salih Zeki Çavdaroğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |