..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Yaþamýn tanýmý yoktur. -Halikarnas Balýkçýsý
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Aþk ve Romantizm > Bedia Belkýs BALCILAR




29 Ekim 2010
Öðrenecek ve Öðretecek Hikâyesi Olanlara  
Bir Aþk Hikâyesi

Bedia Belkýs BALCILAR


Ali içerideki kanepeye uzanmýþtý... Kalbinde deðiþik bir sýzý vardý. Ýçin için yanýyordu. Kim bilir, Elif þimdi nasýldýr ve ne yapýyordur? Tam o sýrada kapý yavaþça açýldý. Ýçeriye usulca birisi girdi. Bu Elif’ten baþkasý deðildi… Ali'nin kalbi hýzla çarpmaya baþladý. “Nasýl oldu da geldin Elif?” diyecek oldu, soramadý. Kelimeler boðazýna düðümleniyor, konuþmak istiyor ama konuþamýyordu. Elif ile gönülden gönle akarcasýna konuþmaya baþladýlar. —Elif sen... Buradasýn, gelmiþsin... — Geldim evet. — Aslýnda biliyordum geleceðini. Ýçime doðmuþ gibiydi... — Sen çaðýrmadýn mý beni? — Evet, gelmeni çok istedim. Bu sýrada Ali uzandýðý yerden doðrulmuþtu... Genç kýza doðru adým atmak istiyor ama bir türlü ayaklarý olduðu yerden kýmýldamýyordu. Elif bir iki adým yaklaþtý ve Ali’nin gözlerinin içine bakarak, kalpten kalbe akan kelimelerle dudaklarý kýpýrtýsýz vaziyette, — Geldim iþte, buradayým… Yanýndayým, dedi. O sýrada genç kýz, elini Ali'nin kalbinin üzerine koydu. Ali bir an, sinesinden hýzlý bir tren geçtiðini hissetti. Tüm ýlýklýðýyla Elif'in eli tam kalbinin üzerindeydi. Elif, "Biliyor musun insanýn yaratýlýþ sebebi aþk olmalý" dedi ve gülümsedi. Ali kalbine söz geçiremiyordu. "Elif..." diyebildi sadece. Ne bir adým ileri, ne de geri atabiliyordu adýmlarýný. Kalbinde gezinen duygu þerbeti öyle bir aromaya dönüþmüþtü ki, sanki tek bir kelime bu büyülü atmosferi bozacak gibi hissediyordu. Sustu Ali... Elif ile kalpten kalbe konuþmaya devam edeceði sýrada bir sesle irkildi.


:AIBF:
Bölüm -I-

Bir eylül baþlangýcýydý her þey. Yaz mevsiminin son demleri yaþanýyordu bu coðrafyada. Uzak memleketlerin farklý hikâyesiydi bu coðrafyada kesiþen hayatlar. Biri geçmiþ, diðeri gelecek peþinde iki yolcunun bir han'da rastlaþmasýydý belki de... Ya da bir at arabasýna el sallayýp durduran garip bir yolcunun hikâyesi. Bilinmezdi. Yaþanýlarak tecrübe edilecekti. Meçhule giden bir yüreðin umutla çarpan kalbi hangi kapýlarý aralayacak, hangi sofralarda oturacak, hangi ocaklarda tütecekti!

* * * * *



Öðretmenlik atamasý Anadolu’nun þirin bir köyüne çýkmýþtý. Genç adam valizini toplamýþ, bir gün evvelden varacaðý yerin muhtarýný telefonla aramýþ ve kalacaðý lojman hakkýnda bilgi sahibi olmuþtu. Nasýl bir hayat bekliyordu onu? Kuracaðý düzen, öðrencilerin ahvali, yaþayacaðý civar nasýldý? Hepsi içinde dað gibi büyüyen soru iþaretleriyle arzý endam ediyordu. Elbette bir o kadar sevinçli ve heyecan doluydu…



Bu düþüncelerle derin derin bakýyordu minibüsten dýþarýya. Zor ve zahmetli bir yolculuk geçirmiþti. Ailesinin (ille de annesinin) kendisini nemli gözlerle uðurladýðý evinden çýktýðýndan beri deðiþtirdiði beþinci vasýtaya bindiðinde nihayet kasabadan köye doðru yola çýkmýþtý. Köy yolu kusursuz bir tablo gibiydi adeta. Yeþilin en harikulade tonlarýyla bezeli, oldukça dar bir stabilize yoldan geçtiklerinde, içine tarifsiz heyecanlar dolmuþ ve iç sesine daha bir kulak kabartýr olmuþtu.



Aðaçlar yapraklarýyla etrafýna büyülü bir renk cümbüþü tattýrýrken, topraða sýkýca sarýlmýþ köklerini, iri kabuksu gövdelerini ve göklere açýlan dallarýyla da hayata nasýl tutkuyla baðlý olduklarýný insana hatýrlatýyorlardý. Ýnatla ayakta kalan ve hayata tutunan devasa bir mücadele ordusuydu orman. Tabiatýn içinde tabiatýn alfabesiydi...



Ýþte bunu düþünürken bir insanoðlu, hayatýn öteki tarafýnda kendi olduðunu fark etti. Yeþili gören gözleri, içine coþkulu bir duygu zerk etmeyi nasýl biliyordu?



Oysa o korkularýnýn adým baþýnda merdivenleri çýkmaya hazýrlanýyordu çaresiz... Gitmek zorundaydý. Korkularýyla yüzleþmek ve hayatýn kollarýna atýlmak zamanýydý. Azýklarýyla varmak düþtüðü yollara ve girmek sabýr kapýsýndan kendinden emin, tevekküle hazýr. "Ey aðaç" dedi, "ne kadar güzelsin..." Önce "sabýr" dedi, bakýþlarýndan damlayan ince duygular. Sonra sabýr... Hayat zaten sabýr deðil miydi?



* * * * *

Nihayetinde köye vardýklarýnda, aðýr bir gürültüyle çalýþan minibüsten inmesiyle etrafýn nasýl da sessiz olduðunu anlamasý uzun sürmedi genç öðretmenin. O kadar dingin bir mekândý ki burasý, doðduðundan beri içinde yaþadýðý büyük þehrin hengâmesinden eser yoktu. Ne bir araba sesi, ne de baþka bir ses? Valizini alarak köyün meydanýnda duran okulun karþýsýna geçti genç öðretmen. Ellerini parmak uçlarýna doðru birleþtirerek öylece baktý ilk görev yerine. Kafasýnda oluþturduðu þablona uymuyordu elbet bu gördüðü manzara. Harabeye dönmüþ bir okul duruyordu karþýsýnda. Kendisini düþüncelerin kucaðýnda bulacaðý bir sýra da az öteden cýlýz ve kalender görünümlü bir adamýn “hoþ geldiniz sefalar getirdiniz muallim bey” demesiyle irkildi. Bu bir gün önce telefonda konuþtuðu köyün Muhtarýndan baþkasý deðildi. “hoþ bulduk” dedi, kýsýk ve yorgun bir sesle, yutkunarak ve yarým bir gülümsemeyle tekraren “hoþ bulduk” deme ihtiyacý hissetti, zira muhtar amca elini kalbinin üzerine götürüp baþýný bükerek sürekli olarak bir þükür ifadesi þeklinde “hoþ geldiniz muallim bey, sefalar getirdiniz” terennümlerini yineliyordu.



Genç öðretmen, bu ihtiyar ve sýcakkanlý adamýn karþýsýnda eðilip bükülmesinden rahatsýzlýk duyuyor, muhtar ise köylerine teþrif etmiþ yeni öðretmen karþýsýnda yarý mahcup bir tavýrla iki lafý bir araya getirmeye çalýþýyordu. “Ya beðenmeyip köyden giderse” diye içinden türlü türlü düþünceler geçiyordu. Bu düþüncelerle genç öðretmene kurduðu cümlelere azami ölçüde dikkat ediyordu.



Tam bu sýrada köy meydanýna biriken insanlarla karþýlaþtý. Ýçlerinden ihtiyar bir teyze, yarý mahcup bir tavýrla “ hoþ gelmiþsin muallim bey ” dedi. Sonra diðerleri bu söze iþtirak ettiler. Genç öðretmen elinde valiziyle muhtar’ýn evine doðru yola koyuldu. Bu esnada köy ahalisinden birkaç adam da onlara eþlik ediyordu. Etrafta güzel bir dinginlik vardý, gayet güzel bir köydü burasý.



Muhtarýn evine vardýklarýnda, kendisini sýcacýk gülümsemeyle karþýlayan bir teyze bulmuþtu genç öðretmen. Bu muhtar amcanýn karýsýydý. Ýncecik uzun boylu ve lakin kavi duruþlu kendine özgü bir Anadolu kadýnýydý. “hoþ geldin oðlum” dedi, tüm samimiyetiyle. Genç öðretmen bu sýcak karþýlamadan dolayý oldukça mutlu olmuþtu. Aslýnda dokunsalar aðlayacak kadar kendini garip hissetmekteydi ama dayanmalýydý. Bugünlerin hayaliyle tahsil etmiþti. Ýdealist olmalýydý. Her konuda þuurlu bir duruþ sergilemeliydi. Kendisini bekleyen öðrencileri vardý. Hepsi al yanaklý, kötülüðü bilmemiþ masum çocuklar… Onlar için buradayým dedi iç sesi.



Ev sahibesi birbirinden güzel yemekler hazýrlamýþtý. Genç öðretmen bu izzet ikram karþýsýnda bi-hayli mahcup olmuþtu ama aklýna o an, annesinin misafirlerine yaptýðý hürmet geldiði için kalbi müsterih olmuþtu. Ne de olsa bizler misafirperver bir toplumuz, dedi içinden. Bir müddet dinlendikten sonra, muhtar ile kalacaðý lojman’a doðru gittiler. Burasý okulun hemen karþýsýnda bir evdi. Kutu gibi, gayet düzenli bir planý vardý. Köy ahalisi yeni bir öðretmen geleceðini duyduklarý zaman evin temizliðini yapmýþlardý. Bazý demirbaþ eþyalarý vardý evin. Yatabileceði bir sedir ve mutfakta kullanabileceði, üç gözlü bir ocak, kap- kacak hepsi düzenlice yerleþtirilmiþti yerlerine. Kendiside lüzum olan eksiklere göre ihtiyaçlarýný almayý düþünüyordu… Halledilirdi her þey.



* * * * *



Genç öðretmen köye alýþmaya baþlamýþtý. Ýlk günlerin sýkýcýlýðýný üzerinden atmýþ, okulun eksiðini-gediðini ahaliyle istiþare ederek gidermeye çalýþýyordu. Evine de alýþmýþtý. Köy ahalisinden marangozluk yapan bir amca, kaldýðý lojmana kitaplarý için bir kitaplýk yapmýþtý. Memleketten kargoyla birkaç elzem eþya ve kitaplarýndan oluþan emanetleri de bugün yarýn gelmek üzereydi. Zamanla her þeyin daha da yerli yerinde olacaðýna kanaat getiriyordu. Bir de içindeki acýya söz geçirebilmeyi öðrenebilse… Ama söz geçiremiyordu iþte! Neydi onu böylesine düþünceye sevk eden hadise? Yerinden usulca kalktý, acýsýný hatýrlatan mektubu bir kez daha okumak istedi. Bir kitabýn sahifeleri arasýndan, eline aldýðý kâðýt parçasý daha çok sýzlatmaya yetecekti acýsýný…



“Konya da bu mevsimler böyle olur,

kýrkikindi yaðmurlarýný bilirsin.

sabah öðle güneþ olur.

ikindi olunca ise bulutlar toplanýr sonra yaðmur

ben hala hastalýktan kurtulamadým

devamlý öksürüp duruyorum

havalar bir soðuk bir sýcak

bedenim de kendine gelemedi…”



Bu sözler derinden sarstý genç öðretmeni. Gözlerinin buðulanmasýna mani olamadý. Çok sevdiði, mücadelesine hayranlýk duyduðu, davasýna inandýðý bir aðabeyinin tedavi gördüðü hastane odasýnda ufacýk bir kaðýda yazýlmýþ bir mektuptu kendisine. Muntazam el yazýsýyla yazýlmýþtý, bir veda gibiydi sanki. Son irtibatýydý bu cümleler, yutkunarak okumaya çalýþtý. Sonu þöyle bitiyordu…



“Sen beni dert etme kendine,

önemseyeceðimiz konularýn önceliði baþka.

‘Davasýz Müslüman’ olmaz, olmamalý, bilirsin deðil mi?

söylediklerimizle, yaptýklarýmýz çeliþmemeli,

yüreðin yufkadýr bilirim.

Týpký kavi ve kararlý olduðun gibi…

Þunu sakýn unutmamaný isterim,

Abi nasihatidir sana.

‘Haksýzlýk karþýsýnda susan dilsiz þeytandýr’

Konuþ, sakýn susma!

Doðru bildiðin yoldan cayma, daima ilerle.

Savunduðun deðerler karþýsýnda Elif kadar düzgün,

Her þeyin hakikatlisini gördüðünde edepten iki büklüm ol…

Ve her nerede, yüzünü zulme çevirmiþ bedbin bir çocuk görürsen,

Onlara baharýn gülümseyiþlerini öðretmek için çalýþ.

Ýçlerinden bir tanesi vardýr ya bilirsin hani…

Zulme gönlü içerlediðinden dolayý bir kuytuda mahzundur.

Yüzünü insanlara çevirmeyen o çocuðun gönlünü almaya çalýþ., usulca

yüzünü gösterdiði o gün,

Ona ilk çiçek uzatanlardan biriside sen ol.

Hakkýný Helal et kardeþim. Ömür dediðimiz iki gün, kaldý birgün…

Vademiz dolana deðin soluk alýp vereceðiz.

Allah yar ve yardýmcýn olsun. Selametle.



Aðabeyin...”



Genç öðretmen mektubu tekrar yerine koyarak, içinden “bir fatiha, üç ihlasý þerif” okudu… Gönderdi, manevi postacýlarla adresine...



Kapýnýn arkasýnda astýðý portatif askýlýktan ceketini aldý ve usulca okulun yolunu tuttu. Gözleri çakmak çakmak yanan öðrencilerine bahar gülümseyiþini ihmal etmeksizin, ilk dersine böylelikle baþlamýþ oldu.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Bölüm -II-

“Aþk yollarý, daðlarý dinlemez, aþar gelir ve kalbine süzülür”

Yeþilin kucaðýnda bu þirin Karadeniz köyü oldukça yüksek daðlarýn arasýnda kuruluydu. Sanki bir kuþ yuvasý gibi sade ve el deðmemiþ saflýkta... Uzaktan görünüþüyle, sadece bembeyaz cami ve minaresiyle ayýrt edilen meskenleri vardý. Zira evlerin tamamýna yakýný ahþap malzemeden oluþuyordu. Sadece camii, okul ve lojmanlar kargir binaydý ve inþaat halinde olan köy konaðý vardý. Köy konaðý bayramlarda, özel günlerde, davetlerde, köylülerin bir araya toplanýp kaynaþtýklarý yer olarak düþünülüyordu. Köy, ulu daðlarýn arasýnda kurulu olduðu için, etraf ýþýldasa bile güneþin doðmasýndan nice sonra ziyalarý bir kaç saat sonra daðýn doruklarýndan gözüküyordu ve ardýndan, sarý ýþýklarýný daðýtan güneþ, yeþille buluþarak tüm sýcaklýðýyla nüfuz ediyordu deðdiði yerlere...

Genç öðretmen yaklaþýk birkaç hafta önce baþlayan yeni öðretim yýlýnda tüm sevgisiyle ve öz verisiyle derslere katýlýyor, yanaklarý al al olan bu pýrýl pýrýl çocuklara þefkatini esirgemiyordu. Kimi lafýný esirgemeyen cevval karakterde, kimisi suskun ve masumane yapýdaki bu çocuklar öðretmenlerini çok sevmiþlerdi.

Köy ahalisi ayrý bir önem veriyordu Ali öðretmene. Zira muallimi, gurbete giden çocuklarýnýn yerine, çoktan koymuþlardý bile. Herkes öðretmenin bir eksiði olup olmadýðýný soruyor ve kendi el emeðiyle yetiþtirdikleri ürünlerden getirmeye, adeta yarýþ ediyorlardý... Daha ilk günden Ali öðretmenin mutfaðý birçok taze sebze, meyve ve süt ürünleriyle dolup taþmýþtý. "Bütün bunlarý nasýl tüketeceðim, ziyan olacaklar" diye içinden geçirdiði anlarda bile kapýsý olur olmadýk çalýyor ve elinde bakracýyla yaþlý bir teyze "buyur hoca, ananýn ak sütü gibi helal olsun sana" diye utana sýkýla býrakýyorlardý, getirdikleri nevaleleri. Ya Ali öðretmen ne durumdaydý, bu manzara karþýsýnda? Kimseyi kýrmamak adýna getirilenleri kabul ediyor, utançtan zaten kýzaran yüzüne iyice kan oturuyordu. "Þimdi almasam daha kötü olur, beðenmemiþ sanýp kýrýlýrlar" diye içinden geçiriyordu.

Yine böyle bir günde, kapýsý ritmik aralýklarla birisi tarafýndan týkýrdatýlmýþtý. Ali öðretmen kapýya baktýðýnda, muhtar amcanýn getirdiði bir tabak karalâhana dolmasýyla ve mýsýr ekmeðiyle karþýlaþtý. Muhtarý eve buyur eden Ali öðretmenle Halil muhtar konuþmaya baþladýlar;

—Ee muallim bey nassýn bakem? ýrahatýn yerinde mi? bizim haným merak edip dureyo bi eksiði varmýymýþ deyi bi bakýver dediydi.

—Saðol muhtarým... Allah razý olsun sizden. Bir eksiðim yok þimdilik. Ama beni mahcup ediyorsunuz bu getirdiklerinizle... Çok teþekkür ederim.

— Ne dimek muallim bey, sen bizüm evladýmýzsýn artýk… Heç çekinme, ne lazýmsa yaparýz evvelallah.

— Saðolasýn muhtarým... Sen geç þöyle otur, ben bir çay demleyeyim sana…

— Zahmet vermiyem muallim bey... Biz yeni içtik hanýmlan. Allah sana da, çayý çorbaný piþürcek birini tez vakitte versin inþaallah. Haným dua ediyi sana, Allah bi can yoldaþý versin deyi...

Bu son cümle karþýsýnda Ali öðretmen ne diyeceðini þaþýrdý. Aðzýndan gayri ihtiyari coþkulu ses tonuyla "inþaallah, inþaallah" çýkarmýþtý ama sonradan anladý Halil muhtarýn temennilerini.

Halil muhtar gidince kendisine çay koydu Ali öðretmen. Sonra, hayatýna ayrýlýk acýsýný koyup giden bir gözleri þehlâya, sitem yolladý içinden. Zaten baþlamadan biten bir hikâyeydi o. Farklý dünyalarýn insanýydýk, dedi... Hem benimle hayatýný devam ettirmek isteseydi bile, hiç razý gelir miydi bu köyün gelini olmaya? Þehirde büyümüþ, üniversite okumuþ, imkâný oldukça iyi bir ailenin kýzýydý. “Sen çok hayalperestsin oðlum” dedi kendi kendine... “Aþkla karýn doymaz, diyen doðru demiþ... Kariyeri için Avrupa’ya giden kýz, seninle evlenip de aþký için razý gelir miydi, þu mekânda, gençliðinin en güzel yýllarýný harcamaya?” Dedi. “Hem yoktur öyle bir kýz sanmam…” “Zaman çok deðiþti Ali, çook hemde...” Diye söylendi durdu, iç sesiyle.

Düþünmek istemiyordu onu. Kýzgýn mýydý? Tarafgir olmayan bir durumdaydý artýk duygularý. Ýlk zaman öyle miydi ya... Ýlk zaman ne kadar da kýzgýndý. Ne kadar acý ve öfke doluydu. Yüreðine sordu. “Hayýr, artýk unuttum” dedi. Baþlamadan biten bir hikâye olarak, ona mutluluklar dilemekten baþka seçenek yoktu önünde. Her zamanki gibi düþüncelere daldý ve içinden, hakkýnda hayýrlý olaný diledi.

* * * * *

Bir baþka mekânda farklý insanlarýn olduðu evde ise; Ali öðretmenin hayatýna hiç ummadýðý bir deðiþiklik olacak hadiseler yaþanýyordu. Baba tarafýndan akrabasý olan ve çok sevdiði arkadaþý kendisini ziyaret etmek için yola koyulmak üzereydi.

—Anne Ali sever, tahinli çörekte koydun deðil mi?

—Koydum oðlum, bu yiyecek kolisini otobüse koyarken ters koymasýnlar tembih et, içinde ezilecek þeylerde var oðlum…

—Tamam, anacýðým ellerine saðlýk.

Bu esnada evin nazenin kýzý Elif, elinde kitaplarla her zamanki gibi evlerinin yakýnýndaki kütüphaneden geliyordu. Tek derdi kitaplar ve yazý yazmak olan bir üniversite öðrencisiydi. Kelimelerle örülü bir dünyasý vardý… En sevdiði þey ise, kimselere okutmadýðý günlüðüne içini istediði gibi dökmesiydi. Bazen odasýnda, herkesler uyuduðunda geceler boyu yazý yazýyor, kimi zaman ise evlerinin yakýnýndaki halk kütüphanesine gidip orada istediði gibi kelimelerin dünyasýyla haþir-neþir oluyordu. Yine böyle bir gündü iþte… Her zamanki gibiydi. Ama bu sýradanlýðý deðiþtirecek öyle bir þey olacaktý ki, hayatýnýn dönüm noktasý olabileceðini kimse tahmin bile edemezdi. Eve geldiðinde, abisinin Karadeniz’e doðru seyahat etmek için, hazýrlýk yaptýðýný gördü Elif.

- Abiciðim ne zaman gidiyorsun? Dedi.

- Ýnþallah 1,5 saat sonra otobüsüm hareket edecek birazdan çýkacaðým ufaklýk dedi.

- Abi ben 19 yaþýndayým, bana ufaklýk demeyi ne zaman býrakacaksýn? Diye, gülümsedi genç kýz.

- Sen benim her zaman küçük kardeþim olarak kalacaksýn hiçbir zaman sana ufaklýk demeyi býrakmayacaðým, diye þakalaþtýlar abi-kardeþ…

Bu esnada Elif, içinde günlüðünün olduðu naylon poþeti dalgýnlýkla portmantoya koymuþtu… Nereden bilebilirdi abisinin o telaþeyle kendi ajandasýný sanarak Elif’in günlüðünü evden çýkarken, ivedilikle alabileceðini. Ama olan olmuþtu ve kimseler bunu fark edememiþti. Ta ki, abisi çoktan evden çýkýp çoktan yolculuðuna baþladýðýnda, Elif “günlüðüm” diyerek, portmantoda asýlý olan abisinin ajandasýný, eline aldýðýnda, öðrenecekti gerçeði…

Emin olmak için portmantoya koþtu Elif… Ama hayýr! Yoktu, yoktu iþte! Ne yapacaðýný þaþýrmýþ vaziyetteydi. Bu hayatýnda yaþadýðý en çaresiz anlardan birisiydi. Bütün sýrlarýný ifþa ettiði defteri, sýrdaþý ve "gizli duygularý" o günlüðün içerisindeydi. Ve üstelik abisinin elindeydi. Karnýna çýlgýnca bir aðrý girdi. Sýkýntýsýndan fütursuzca aðlamaya baþladý. Üstelikte kimsenin okumamasýný istediði bir yazýsý o satýrlarda duruyorken… "Ne yapacaðým þimdi" dedi?

* * * * *

Köy ahalisi günlük iþlerini yapa dursun, Ali öðretmenin evinde tatlý bir telâþ vardý. Nasýl olmasýn ki? Çok sevdiði Osman, yanýna geliyordu iþte. Çocukken yaz tatillerinde az mý oyunlar oynamýþlardý, kendi köylerinde? Neler yaþamamýþlardý ki? Bu Osman yok mu, bu Osman? Çok haylazdý… Bir gün köyün en dik kayasýndan ben süpermenim, diye atlamýþtý da kafasý yarýlmýþtý. “Hiç unutmuyorum o günü” dedi, Ali. Þehre yetiþtirip bir sürü dikiþ atýlmýþtý kafasýna, yine de yaramazlýktan geri durmamýþtý. Hey gidi günler, dedi. Þimdi bakýyordu da öðrencilerine, kimin "Osman" gibi, kimin "Ali" gibi olduðunu, gözlerinden anlýyordu.

Saate baktý Ali. Ve Hatice teyzenin getirdiði tazecik marullardan salata yapmaya koyuldu. Birazdan son minibüs tüm homurtusuyla daðýn tepesinden gözükür, virajlarý aþa aþa köye iner, dedi içinden. Kendince, yemekler yapmasýna da alýþmýþtý. “Bakalým patates oturtmasýný beðenecek mi Osman?” Dedi. “Yanýna köy yoðurdundan ayran da yapmalý” dedi. Bu esnada evde süt olmasýna raðmen Emine teyzenin getirdiði taze süt, ocakta kendiliðinden piþmek üzereydi. Nasýl olduysa yine sütü taþýrmayý becermiþti iþte… Sýrasý mýydý þimdi! Dedi, kendi kendine. Neyse ki mutfaktaydý da hemen müdahale etmiþti olan bitene. Her þey hazýrdý nihayet.

Güneþ daðýn sinesine parça parça saklana dururken, minibüste olanca gürültüsüyle köy meydanýnda çoktan durmuþtu. Pencereden minibüsü gören Ali, þimþek hýzýyla hemen dýþarýya koþtu. Osman ve Ali büyük bir hasretle kucaklaþtýlar.

“Kardeþim” dedi, Osman ve “nerelere gelmiþsin sen böyle, buralar cennet gibi maþallah” dedi. Ali ise, “sað olasýn Osman kardeþim, kýsmet burasýymýþ, hamdolsun vazifemize sað salimen kavuþtuk elhamdülillah” dedi. Bu kýsacýk hal hatýr faslýndan sonra, iki arkadaþ tarifsiz sevinçlerle lojmana doðru ilerlediler.

Osman getirdiði koliyi mutfaða býraktý. Bu esnada yolda gelirken aldýðý tatlý geldi aklýna. Ne çok severdi Ali kadayýfý, kendisi de severdi… “Yeriz bir güzel” diye, otobüse binmesine 5 dakika kala terminaldeki tatlýcýdan alývermiþti, otobüsü kaçýrma pahasýna. Ajandasýnýn olduðu poþetin içerisine koyduðu kadayýf tatlýsýný valizine koymuþtu. Lakin poþeti eline aldýðýnda bir gariplik hissetti. Eyvah dedi. Zira poþetin içine baktýðýnda kadayýfýn tüm þýrasý ajandasýna akmýþtý. Hiç hazzetmezdi böyle çetrefilli iþlerden. Düþünemedim, dedi kendi kendine. Hiç þýralý tatlý, hesap kitap yaptýðý, not aldýðý ajandasýnýn yanýna konur muydu? Olan olmuþtu. Ali’den bu konuda yardým isteyen Osman, ajandayý ve tatlýyý düþünecek halde deðildi. Köy manzarasýnýn büyüsüne kapýlmýþ, çoktan salonun camýndan eþsiz manzaraya dalýp gitmiþti. Ali ise Osman’ýn getirdiði tatlýyý mutfaða koymuþ, þýralanmýþ ajandayý tezgâha býrakmýþ, “sonra temizleriz olan olmuþ artýk” diyerek hemen arkadaþýna el emeðiyle hazýrladýðý yemeklerden oluþan sofrasýný donatmýþtý bile.

Ýki arkadaþ saatlerce konuþtular, güldüler… Birbirlerine hayallerinden, ideallerinden ve maziden bahsettiler. Ne çok konuþacak konularý varmýþ… Ali bulunduðu görevi layýkýyla yapabilmenin hem zor, hem güzel yanlarýný anlattý. Osman yapacaðý evliliðinden, kuracaðý iþten vs. bahsetti. Henüz niþanlanmýþtý. Bahar da evlenmeyi düþünüyordu. “Muhakkak düðünüme geleceksin” diye Ali’den söz aldý. Saatler ilerleyince, Osman oturduðu sedirde uyuya kaldý. Yol yorgunluðu ve bol oksijenden mütevellit, köy havasý çarpmýþtý Osman’ý. Arkadaþýna yatacaðý yataðý hazýrlayýp, kendiside mutfaða akþamdan kalan bulaþýklarý toplamaya gitti. Bulaþýklardan sonra aklýna, Osman’ýn ajandasý geldi. “Ýyice berbat olmadan temizlemeli þunu” dedi, muzip bir gülümseme iliþtirerek dudaklarýna, tezgâhta duran, hayatýnýn dönüm noktasýna doðru, elini uzattý.

Kitaplýðýnýn olduðu küçük odaya gitti. Serin bir geceydi. Gece, sessizliðin içerisinde bir fýrtýnaya þahit olacaktý. Hem de gencecik bir adamýn kalbine sokulacak bir fýrtýnaya… Kaybettiði bir sesin, sesi olacaktý, genç adamýn içine düþen fýrtýna. Yüreðini delip geçen, bir kelime bahçesinin içerisine düþeceðini nereden bilecekti ki?

Sayfalarý usulca açtý ve tatlý þýrasýndan deðil, kelimelerin tatlýðýndan dolayý kalbine ýlýk ýlýk bir þeyler aktýðýný fark etti. Okuduðu kelamlar Osman’a ait deðildi. Onun hesap- kitap iþleriyle alakasý olmayan defterdi… Bu Elif’in gizli bahçesi dedi. Onun defteri. Onun kelimeleri. Bir an “okumamalýyým, temizleyip kaldýrmalýyým” dedi. “Ama nasýl olmuþtu da gelmiþti, Elif’in defteri kilometrelerce öteden?” Diyerek, merakýna ve karþýlaþtýðý bu tevafuka daha fazla kayýtsýz kalamadý. Þýrasýndan arýndýrdýðý sahifeleri usul usul ve heyecanla okumaya baþladý.

Bir genç kýzýn saf ve tertemiz, tamamen yüreðinden çýkan kelimeleri,

Kalbi aþk acýsýnýn yalnýzlýðýndan kývranan ve sýcacýk bir sinede sarýlmayý bekleyen, bir adamýn merhemi oluvermiþti.

"Kalbim" dedi Ali. "Kalbim, ne olur sakin ol…" Öyle bir sahifeye denk gelmiþti ki, okuduðu kýsým… Yüreði içten içe yanmaya baþlamýþtý.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~


Bölüm -III-




“Aþk seni anlatmak kolay deðil bilirim…”

* * *

Ali içerideki kanepeye uzanmýþtý... Kalbinde deðiþik bir sýzý vardý. Ýçin için yanýyordu. Kim bilir, Elif þimdi nasýldýr ve ne yapýyordur? Tam o sýrada kapý yavaþça açýldý. Ýçeriye usulca birisi girdi. Bu Elif’ten baþkasý deðildi… Ali'nin kalbi hýzla çarpmaya baþladý. “Nasýl oldu da geldin Elif?” diyecek oldu, soramadý. Kelimeler boðazýna düðümleniyor, konuþmak istiyor ama konuþamýyordu.

Elif ile gönülden gönle akarcasýna konuþmaya baþladýlar.

—Elif sen... Buradasýn, gelmiþsin...

— Geldim evet.

— Aslýnda biliyordum geleceðini. Ýçime doðmuþ gibiydi...

— Sen çaðýrmadýn mý beni?

— Evet, gelmeni çok istedim.

Bu sýrada Ali uzandýðý yerden doðrulmuþtu... Genç kýza doðru adým atmak istiyor ama bir türlü ayaklarý olduðu yerden kýmýldamýyordu. Elif bir iki adým yaklaþtý ve Ali’nin gözlerinin içine bakarak, kalpten kalbe akan kelimelerle dudaklarý kýpýrtýsýz vaziyette,

— Geldim iþte, buradayým… Yanýndayým, dedi.

O sýrada genç kýz, elini Ali'nin kalbinin üzerine koydu. Ali bir an, sinesinden hýzlý bir tren geçtiðini hissetti. Tüm ýlýklýðýyla Elif'in eli tam kalbinin üzerindeydi. Elif, "Biliyor musun insanýn yaratýlýþ sebebi aþk olmalý" dedi ve gülümsedi. Ali kalbine söz geçiremiyordu. "Elif..." diyebildi sadece. Ne bir adým ileri, ne de geri atabiliyordu adýmlarýný. Kalbinde gezinen duygu þerbeti öyle bir aromaya dönüþmüþtü ki, sanki tek bir kelime bu büyülü atmosferi bozacak gibi hissediyordu. Sustu Ali... Elif ile kalpten kalbe konuþmaya devam edeceði sýrada bir sesle irkildi.

“Tak taak taaaak…”

Kapýyý birisi tokmaklýyordu adeta.

Ali, birden ne olduðunu anlamaya baþladý... Zihni yavaþ yavaþ kendine geliyor. Az evvel yaþadýklarýnýn tatlý bir rüya olduðunu anlýyordu. "Elif gelmemiþ olanlar rüyaymýþ... Ama o kadar gerçekti ki" diye mýrýldanýyor, uyanmamýþ olmayý diliyordu. Ama nafile bir çabaydý bu. Çoktan kapý gürültüsüne uyanmýþtý. Ve artýk o tatlý rüyanýn içerisinde deðildi. Yataðýnda doðrulup saate baktý, saat sabah dokuz buçuðu biraz geçmiþti. Gece sabaha kadar gözünü bile kýrpmadan Elif'in günlüðünü okuduðu için, gün ýþýldayýnca ancak uykuya dalabilmiþti.

Birkaç saat öncesi, ruhunu tatlý bir esinti kaplamýþtý... Adýný koyamadýðý bir duygu ile baþ baþaydý artýk. Kamil Hocanýn okuduðu sabah ezaný kalbine dolup taþýyordu Ali'nin... Evdeki misafiri Osman’la beraber Camii ye gidip geldikten sonra, derin düþüncelere daldýðý kanepesinde kendiliðinden göz kapaklarý kapanmýþ ve bitmesini istemediði bir rüyanýn içerisinde kendisini buluvermiþti. Ama ne var ki az önce canhýraþ bir þekilde tokmaklanan kapýnýn sesiyle uyanmýþtý... Tam kapýya yöneldiðinde, Osman ile kapýyý çalan Mehmet amcanýn konuþtuklarýný gördü.

— Köyünüz çok güzel maþallah Mehmet amca.

— Sað ol evladým, bizim haným süt saðdýydý onu getirivereyim dediydim.

— Sað olasýn, sað olasýn amcam. Ellerin dert görmesin. Ýyi bakýyorsunuz öðretmen beye, Allah razý osun sizden.

— Ne demek evladým vazifemiz elbet bakacaðýz, dedi Mehmet amca.

Ali kapýya gelip Mehmet amcaya teþekkür etti. Köy insanýnýn bu masum hallerini ve safiyâne tutumlarýný içten içe taltif etse de zamanlama hususunda biraz caný sýkýlmýþtý... Kendisini birden süt gölüne düþmüþ gibi hissetti. Zira evde daha dünden kalma koca bir tencere süt duruyordu. Neyse, dedi iç sesi. Osman ile göz göze geldiler ama Ali hemen gözlerini kaçýrdý… Sebebi barizdi ve tuhaf hissediyordu kendisini. Hele de, her þeyden habersiz Osman’ýn bayram havasý misali neþesini görüp, Elif’in günlüðünü izinsizce okumanýn verdiði suçluluk duygusundan henüz sýyrýlamamýþtý. Hoþ, aslýnda tamamýyla bu deðildi can sýkýntýsýnýn sebebi. “Þimdi nasýl bir çýkmaza düþtüm acaba?” cümlesi kalbinde volta atmaktaydý. Adýný koymadýðý bir duygu nasýl istila edermiþ insaný? Gecenin sabaha döndüðü saatlerde, yaþamýþtý bu hissi… Ýnsan öyle bir dönüm noktasýna gelirmiþ ki, bir önceki günden bambaþka bir sabaha uyanýrmýþ, tecrübe etmiþti...

O sýrada Osman kocaman gülümsemesiyle, Ali'ye hazýrladýðý kahvaltýyý gösteriyordu.

— Eee sen uyanmayýnca iþ baþa düþtü… Bak sana melemende yaptým Ali. Seversin sen. Çayý demledim. Þöyle güzel bir kahvaltý sonrasýnda kendimizi daðlara vuralým. Mis gibi hava var dýþarýda...

—Eline saðlýk Osman’ým… Bak ne diyeceðim sana, evlenince yenge hanýma sen hazýrlarsýn artýk kahvaltýlarý…

Osman kendisinden emin bir gülümsemeyle,

— Arada bir tabi hazýrlarýz, neden olmasýn dedi ve ilave etti, senin de bir baþýn baðlansýn göreceðiz bakalým?

Ali bu sözleri iþitir iþitmez konuyu deðiþtirmek için baþka bir mevzu açtý.

— Sen onu boþ ver de, köy ahalisini nasýl buldun bakalým? Dedi.

—Ali gerçekten þanslýsýn kardeþim. Köydeki insanlarda gayet cana yakýnlar. Sabah sen uyurken etrafta biraz dolaþtým da, hakikaten çok beðendim insanlarýyla, doðasýyla ne güzel yerler buralar...

Ali, Osman’a güler yüzlülükle mukabele ediyor, söylediklerini onaylýyordu. Ama içerisinde gezen fýrtýnadan bîhaber olan Osman, ekmeðini yaptýðý menemenin yumurtasýna batýrýp “Mis gibi olmuþ melemende elime saðlýk” diyerek iþtahlý bir þekilde kahvaltýsýný ediyordu. Onun bu neþeli halleri Ali’yi mutlu ediyordu. Kendisini yalnýz hissetmiyordu böylece. Ama Osman þayet duygularýndan haberdar olsa ne yapardý? Düþünmek istemiyordu. Çok yakýn akraba deðilseler de babalarý amca çocuklarý sayýlýrdý. Dolayýsýyla yanlýþ bir duygu durumu yaþamak istemiyordu. Ama için için eziliyor, kalbi tüm olumsuzluklarý olumlu cevap haline dönüþtürüyordu. "Adý Aþk, bunun ne zaman geleceði belli mi olur?" diyordu. "Ne yapsam ne etsem dedi" ve iç sesini minimuma getirerek kendisini Osman’ýn sohbetine kaptýrmakta buldu çareyi...

* * * * * * * *

Sabaha deðin uyumayan bir baþkasý daha vardý. Elif...

Ýçinde düþtüðü duruma karþý, teskin edici senaryolar üretip duruyordu. Abisi acaba günlüðünü okumuþ muydu? Okumamasýný temenni ediyordu. Sadece kendisine fýsýldadýðý kelimelerini hiç kimsenin bilmesini istemiyordu. "Özelimdir okumaz abim bilirim, ama ya kaybederse ve ya okursa?" diyen genç kýzýn, içten içe açýða yayýlan kaygýlarý yanaklarýna al al renge boyuyordu.

"Kaçýnýlmazdý zaten bu... Ýnsan okunmamasýný dilediði duygularýný niye yazar?" dedi Elif. "Ama yazmamak bir çare deðildi ki? Ben oraya kendimle ilgili bir temenniyi yazmýþtým. Ne si garip bunun?" dedi. Monolog þeklini alan düþünceleri karþýlýklý atýþýp duruyordu.

"Evet ben o satýrlara sadece, aþýk olacaðým kimsenin okumasý için özel bir temennimi yazmýþtým. Ýlk kez o satýrlarý okuyacak kiþi, bir gün aþýk olacaðým kiþi olmalýydý... Onunda ilk aþkýnýn ben olmasýný diliyorum, yazmýþtým. Ve þayet öyle bir kiþiye rastlarsam "ilk onun okumasýný istediðim bir yazým" günlüðümde sýr gibi saklýydý... “Þimdi olacak iþ mi bu Elif ?" dedi, kendi kendine. "Sende yazmasaydýn onu günlüðüne ve yahut ne bileyim, kütüphaneye götürmeseydin. Haydi götürdün, portmantoya asmasaydýn" dedi, iç sesi bir biri ardýna.. "Zaten aðladýn sýkýntýdan, hadi þimdi kimseye belli etme gözünün kýzardýðýný" diyerek usulca kalktý yerinden.

O güzelim gözleri belki üzülmeyi hak etmiyordu. Amma velâkin zaman öyle bir sürpriz hazýrlayacaktý ki, belki o aðlamalarýnýn gereksizliðini bile unutmuþ olacaktý. Hepimizin yaptýðý buydu hayat sahnesinde. Baþýmýza gelen sýkýntýlarýn arka planýný düþünmeden hep görünen kýsmýndan dolayý acý çekmek. Her þeyde hikmet aramadan sadece o anki hissettiklerimizle hüküm vermek. Hepimizin yaptýðý buydu sadece. Türlü düþüncelerle kafasý karýþan Elif, omuzlarýndan uzayýp giden lepiska saçlarýný yavaþça taramaya baþlayarak, aynadaki yansýmasýna, "þimdi ne olacak acaba?" þeklinde iç geçirdi. Duru bir suya akseden görüntüsünden ürken ceylan gibi, mahzun gözlerle aynaya baktý ve kendi silüetine sýrtýný dönerek odasýndan çýktý…

* * * * * * *

Ali ve Osman birlikte dað yürüyüþüne çýkmýþlardý. Köyden Ýbrahim amca da onlara eþlik ediyordu. Ne de olsa ikisi de yabancýsýydý buralarýn ve dað köyünde dolaþmak hiçte tekin olmayabilirdi. Zira her türlü yýrtýcý hayvanla karþýlaþmalarý olasýydý. Ýbrahim amca tüfeðini de beraberinde getirmiþti. Ne olur ne olmaz. Belki bir ayý, çakal ve yahut yaban hýnzýrý karþýlarýna çýkabilirdi… Geçen gece köye kadar inen ayý, Hatice teyzenin bostanýna girmiþ bin bir emekle yetiþtirdiði sebzelerini tarumar etmiþti. Tüm köy bu haberle çalkalanýyordu. Birkaç ay önce ise, Kazým amcanýn ineðini ayý parçalamýþ köydeki tüm erkekler adeta elleri tetikte bekler olmuþlardý. Ali bu haberleri duydukça garipsiyor, fakat alýþmadýðý bu dünyaya karþý sabrý ve metaneti öðrenmesi gerektiðini de biliyordu. Þehirde büyümüþ Ýstanbul havasý solumuþ bir kiþi için bu yerler oldukça farklý bir dünya idi. Herkes kendi küçük dünyasýnda o kadar mutluydu ki…

Akþama deðin, daðda ve bostanda çalýþan köy ahalisinin tüm yorgunluðunu, kocaman bir demlik çay eþliðinde seyredilen TV. Programlarý alýyordu. Kimi zaman birbirlerine oturmaya giden ahbaplarýn tek konuþtuklarý mevzu, daðdan inen yýrtýcý hayvanlara karþý oluþturacaklarý önlemlerdi. Ve gündemi meþgul eden birkaç sansasyonel haberlerin ardýndan edilen sýradan, genel geçer kelimelerdi.

Ali, yabancýsý olduðu bu dünyaya alýþmak zorundaydý. Köyde yaþýtý pek fazla yoktu. Neredeyse hepsi gurbete çýkmýþtý. Anlatýldýðýna göre köyde eskisi gibi iþ imkânlarý da yoktu. Ýbrahim amca, hem kestirme yollarý tarif ediyor hem de gençliðinde tomruk iþinde çalýþtýklarý mevkileri göstererek o zamanlarýn zorluðundan dem vuruyordu. Ali ve Osman ormanlýk alandan daðýn tepesine doðru ilerlerken, Ýbrahim amcanýn yaþýna raðmen çevik ve dinç adýmlarýna ayak uydurmaya çalýþýyorlardý. Nihayet tepeye ulaþtýklarýnda manzara görülmeye deðerdi. Ýki arkadaþ bu büyüleyici manzara karþýsýnda ne diyeceklerini bilemediler… Yeþilin her tonuna hâkim bir manzaranýn ortasýnda, köyün minyatür hali ve bir doða harikasý olan kanyonu öylece seyre daldýlar. Kâh fotoðraf makinesiyle o aný kareliyorlar, kâh yorgunluklarýna deðen bu dað yürüyüþünün zindelik açýsýndan faydalarýný birbirlerine hatýrlatýyorlardý.

Bu arada, Ýbrahim amca yaklaþýk yarým saattir ortalarda gözükmüyordu. Ýki kafadara “biraz bekleyin hele, ben birazdan dönerim” demiþ, fakat halen gelmemiþti. Yöre halkýnca “Kurt kulaðý” adýyla bilinen bir mantar türünü aramaya gitmiþti. Bir müddet sonra gevrek gülümsemesi az ilerden duyulan Ýbrahim amca, elinde kocaman mantarlarla geldi. Ali ve Osman mantarýn zehirli olup olmadýðý hakkýnda soru soruyor, aldýklarý yanýt “heç bi þeycik olmaz, olmaz…” þeklinde geliyordu. Ýbrahim amca eliyle koymuþ gibi bulduðu bu mantarlarýn tadýný methediyor, bir yandan da çalý çýrpý topladýðý uygun bir satýhta mantarlarý piþirmek için ateþ yakmaya çalýþýyordu. Her ne kadar Ali “þimdi zahmet etme Ýbrahim amca, evde piþiririz dediyse de” Ýbrahim amca, kendi bildiðinden þaþmayan bir ses tonuyla ”Bunun tadý böyle çýkar muallim bey, daðda ataþ yakýp yemeyince heç tadý çýkmaz” diyerek mantarlarý piþirmeye koyulmuþtu bile.

Ali bu doðallýk karþýsýnda ne diyeceðini bilemiyordu. Hayatý okuldan, kitaplardan öðrenmek yetmiyormuþ, dedi. Hayat, iptidaide olsa nefes alýp verdiðin yerde yaþama sanatýymýþ, diye geçirdi içinden. Ve tüm ömrünü kocaman tomruklarý çekerek geçirmiþ bu ihtiyar delikanlýnýn yüzüne öylece baktý… Derin çizgilerinde kim bilir neler gizliydi? “Belki bende bu köyde doðabilir, onun geçirdiði bu zorlu süreçleri yaþayabilirdim” dedi içinden. Bu arada, ateþte ýlgýt ýlgýt piþen mantarlarýn kokusu oldukça davetkârdý. Osman ve Ali hayatlarýnda gördükleri en pratik ve en leziz ziyafetine, Ýbrahim amcanýn içten sohbetiyle beraber katýlmýþ oldular.

* * * * * *

—Merhaba Elif bir dakika konuþabilir miyiz?

— Merhaba Kerem? Seni dinliyorum.

— Aslýnda burada ayaküzeri konuþulacak mevzu deðil… Ýstersen okulun kafeteryasýna gidelim, ne dersin?

— Üzgünüm Kerem, ama þuan eve gitmem gerek… Ve vaktim yok.

— Elif sana söylemek istediðim þeyler var… Bir-iki haftadýr seninle konuþmak için bahane bulmaya çalýþmama raðmen sen bende kaçarcasýna uzaklaþmayý yeðliyorsun. Lütfen sadece beni dinlemeni istiyorum.

Genç kýz, Kerem’in lafý nereye getireceðini tahmin ettiði için, bir an önce eve gitmeyi istiyordu…



— Kerem ben seni kýrmak istemiyorum. Lütfen anla beni. Biz okulun ilk yýlýndan beri arkadaþýz ve ben sana baþka gözle bakmadým. Ben bu konularý bile konuþmaktan oldukça rahatsýzým aslýna bakarsan… Lütfen sende bana karþý anlayýþlý ol. Bir daha bu mevzularý açmayalým.

— Demek açmayalým öyle mi? Yanýlýyorsun! Sen kapattýkça bu konu kapanmýyor Elif… Ýçimde dað gibi büyüyor ve her geçen gün sonu belli olmayan bir girdabýn içinde buluyorum kendimi. Ben sana bu sözleri söyleyebilmek için tam üç sene bekledim anlýyor musun?

— Ama Kerem…

— Sözümü bitirmeme müsaade et… Seni ilk gördüðüm günden beri kalbime düþtün, dünkü mevzu deðil bu, anlýyor musun? Sana sezdirmemek için ne kadar çabaladým senelerdir, ama artýk bu kalp sancýsý bana aðýr gelmeye baþladý. Taþýyamýyorum anla halimden… Savruluyorum… Ne olur bana bir þans ver. Küçük bir ümit…

— Kerem sana söyledim, izah ettim. Ben okulumu bitirmeden kimseye bu konular hakkýnda söz veremem. Aileme karþý sorumluluklarým var. Her ne kadar niyetin evlilik olsa da onlarýn henüz bu fikre sýcak bakacaklarýný sanmýyorum. Ve ben babamýn karþýsýna bu fikirle çýkamam. Anla beni… Üstelik seni arkadaþ olarak görüyorum…



Elif’in bu sözleri ile genç adam sessizliðe büründü… Gözbebekleri çaresizlik içerisinde adeta yalvarýrcasýna bakýyordu genç kýza. Elif zor bir kýzdý. Kendinden emin bir tavýr vardý her zaman. Çevresindeki erkeklerin her daim saygý duyduðu bir genç kýzdý… Kimse karþýsýna geçip bu kelamlarý etmeye cesaret edememiþti henüz.



Kerem ise, Elif’e tek taraflý aþk acýsý çeken bir gençti. Elif için “Kerem” demek, dersler hakkýnda nadiren sohbet ettiði, sadece merhabalaþtýðý arkadaþý demekti. Kerem bir gün içinde taþýdýðý hislerini bir arife gününde masum bir bayram tebriðiyle baþlayan telefon mesajlaþmasýyla ima etmiþ, daha sonra bu imalarý, okulda Elif’i gördüðü her adým baþýnda sýklaþmaya baþlamýþtý. Fakat genç kýzýn karþýlýk vermemesiyle iyice kýsýr bir döngü halini almýþtý. Kerem’in, aþkýna karþýlýk bulma ümidiyle birleþen ýsrarcý tutumlarý iyiden iyiye artmaya baþlamýþtý. Bu durum Elif’i rahatsýz ediyordu. Zira babasýnýn bu gibi mevzularda takýndýðý prensipleri çiðneyip geçemeyecek kadar saygý duyuyordu. Fakat zaman öyle bir sürprize doðru ilerliyordu ki, güzeller güzeli Elif bile, aþkýn ne vakit gelip de prensipleri es geçeceðini tahmin bile edemezdi…



* * * * * * *

Ve akþam tüm örtücülüðüyle, gecenin lacivert fistanýný üzerine çekiyordu. Yýldýzlar ýþýl ýþýl parlýyor, Ay bulutsuz bir gecede sevgilinin çehresini anýmsatýyordu. Gecenin tüm gizli yanýndan istifade eden bir kiþi vardý…

Ali, odasýna çekilmiþti. Elif’in günlüðünü hususiyetle anýmsatmamýþtý Osman’a. Tekrar okuyabilmek için... Gönlüne düþen hislere tam manasýyla isim bulabilmek için. Okumak istedi o güzel kelime kervanlarýný… Bilincinden kalbine, kalbinden bilincine aksi seda eden iç sesleriyle baþ baþa kaldý.

“Okuduðum yetmezmiþ gibi, bir de bana ait olmayan bir defteri tekrar okuyabilmek için, hatýrlatmýyorum… Nasýl bir düþünce bu” dedi, kendi kendine. Ve ilave etti.

“Sanýrým bu konuda düþünceye yer kalmadý Ali… Aþýk oluyorsun bak hissediyorum. Tekin deðil bu hallerin… Neden Elif’in kelimelerini okuyunca kalbinin kan pompalama hýzý deðiþiyor sanýyorsun? Ýtiraf et…”

“Sana öyle geliyordur… Hem Osman’a raðmen bu düþüncelere yer vermemeliyim…”

“Gülünç olma Ali. Ne zamandan beri AÞK arkadaþa sorulur olmuþ? Aþk öyle dur gelme demekle olmuyor…”

“Tamam itiraf ediyorum, galiba Elif’e aþýk olmak üzereyim.”

“Aþýk olmak üzere misin? Güldürme beni Ali. Sen bal gibi aþýk oldun. Hiç boþuna kandýrma kendini…”

Bu iç konuþmalarla Elif’in sýr gibi sakladýðý yazýnýn sayfasýný açtý Ali. Gayet güzel bir el yazýsý vardý Elif’in. Süslü ve simli renkte kalemlerle yazýldýðý belli olan yazýnýn, o anafor etkisi yapan ilk cümlesini okumaya baþladý. Ve çocuksu bir gülümsemeyle heyecanlanarak hislerini fýsýldadý kendi kendine;

“Bu yazýný henüz kimsenin okumadýðýný not düþmüþsün küçük haným ama ben okudum. Þimdi sana, aþýk oldum desem, benimle gelir misin Elif?”

Elif’in günlüðündeki gizemli yazýnýn baþlýðý ve ilk cümlesi cevap niteliðindeydi adeta.

“ÞÝMÂLE GÝDERKEN

Biliyor musun insanýn yaratýlýþ sebebi aþk olmalý…*”

*“Biliyor musun insanýn yaratýlýþ sebebi aþk olmalý…” cümlesi bir hüküm bildirmek için deðil, sadece bir hissiyatý vurgulamak için kullanýlmýþtýr.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Bölüm -IV-

Yaðmur ipil ipil iniyordu gökyüzünden. Sonbaharýn son demleri tüm vazifesini ifa ediyor, tam da Karadeniz’e yakýþýr surette alabildiðince ihtiþamýyla yaðýyordu. Ali'nin Osman'ý uðurlamasý üzerinden bir kaç hafta geçmiþti...
Bu süre zarfýnda Ali'nin kalbi durulacaðý yerde, bir girdabýn içinde bocalýyordu... Ýnsanýn aklýna her gün ayný isim gelir mi? Ali için “Elif” demek, artýk içine düþtüðü kocaman bir gül bahçesi demekti. Her gün derlediði ve itina ile bakýmýný yaptýðý gül bahçesi. Dikenleri yüreðini kanatsa da, efsunlu bir rayihanýn esiri olmuþtu...

Ali tüm bu duygu seli arasýnda, köyün bazý olumsuz þartlarýna da adapte olmaya çalýþýyordu... Söz gelimi yaðmur yaðdýðý zaman eve gelen su bulanýk vaziyette akýyordu. Köyde su þebekesi yoktu. Köylülerin kendi imkânlarýyla yaptýklarý üzeri kapalý betonarme havuza akan kaynak suyunun, plastik hortumlarla, eve ulaþmasý saðlanmýþ bir su mekanizmasý vardý. Dolayýsýyla yaðmur yaðdýðý zaman, bulanýk akan suya da alýþmak zorundaydý. Bu yüzden içme suyuna dikkat etmesi gerekiyordu. Yaðýþlý olmayan günlerde biriktirdiði sularý içme suyu olarak kullanýyordu. Su sorununun yaný sýra, elektrik rüzgârlý havalarda sýklýkla kesiliyor… Akþam lüks ýþýðýnda kitap okumaya çalýþýrken oturduðu yerde uyuya kalýyordu. Elektrik kesildiði anlarda köyün telefon sistemi de gidiyordu. Zaten cep telefonu köyde çekmiyordu. Bir de sabit telefonlarýn baðlý olduðu þebekenin elektriði gidince, ev telefonlarý da çalýþmýyordu. Birkaç gün boyunca giden elektrik sonrasýnda, Ali ve köylüler dýþ dünya ile baðlantýsý kopuk bir þekilde adeta bir fanusun içerisindeymiþçesine yaþýyorlardý. Köyün ulaþýmý haftada iki gün, ilçeye inen dolmuþlarla saðlanýyordu.

Karadeniz köyleri demek, her tepede bir baþka mahallenin evlerini bulunduðu daðýnýk yerleþim birimi demekti. Ahþap evlerin oluþturduðu bu farklý mahalleler arasýnda en az iki- üç km. mesafe bulunuyordu. Köyün dolmuþlarý da en az üç–dört km.lik mesafedeki Çamardý mahallesinde bulunan Þerafettin ve Hüsnü aða tarafýndan hizmet saðlýyordu. Ali her zaman ilçeye gidemiyordu. Pazartesi ve cuma günlerini beklemek zorundaydý. Dolmuþlar ancak o günlerde çalýþýyordu. Dolayýsýyla bulunduðu köy mahrumiyet bölgesi sayýlýyordu... Fakat Ali bütün bu olumsuzluklara raðmen, yýlmadan görevini yerine getiriyordu. Mezun olunca kimi arkadaþlarý özel okullara yerleþmiþti. Hatta Ali’ye, bir arkadaþýnýn yakýn ahbabý tarafýndan özel okulda öðretmenlik teklif edilmiþti, ama Ali kabul etmemiþti. Öðretmenliðin, zor þartlarda olsa yýlmadan sürdürülmesi gerektiðini düþünüyordu. Sonuç itibariyle, kimse gitmezse mahrumiyet bölgelerine, kim öðretmenlik yapacak ve kim hayatý öðretebilecekti öðrencilere? Okumak hayattý...

Ali hem öðreniyor hem de öðretiyordu... Köyde çok ilginç karakterde yaþlý amcalarla konuþmak, onlarýn yaþadýklarýndan kendisine dersler çýkarmak Ali'nin hoþuna gidiyordu. En çokta lojmanýn karþýsýnda evi olan Hasan amca ile konuþmak Ali'ye iyi geliyordu. Hasan amca, okumasý yazmasý olan eski bir topraktý. Her zaman Ali'ye sorular sorar, ona okuduðu kitaplarý anlatýr ve gençliðinden bahsederdi. Yýllar önce Hasan amcanýn en küçük oðlu mühendisliði kazanmýþ, þehirde okulunu okurken öðrencilerin çatýþtýðý dönemlerde silahlý saldýrýda vurulmuþtu... Hasan amca bu olayý gözleri dolarak anlatýr, Ali ile dertleþirdi. Yine böyle bir gündü. Ali Hasan amcaya çay içmeye davet edilmiþti...

Hasan amcanýn evi oldukça bakýmlý bir ahþap evdi. Þehirdeki çocuklarý tarafýndan sýklýkla ziyarete gelinir, ne eksiði var ise temin edilirdi. Hasan amcanýn pamuk þekeri gibi birde eþi vardý. "Sultan teyze..." Çok yaþlý olmasýna raðmen hala dinçliðini muhafaza etmiþ bir Osmanlý hatunuydu Sultan teyze. Piþirdiði yenir temiz ve titiz bir hanýmdý. Asla çarþýdan gelen ekmekleri yemezdi. Kendisi, bilhassa her gün mýsýr ekmeði yapar, arada bir Ali'ye de kuzineden yeni çýkmýþ sýcak ekmek göndermeyi ihmal etmezdi... Hasan amcayla kulaklarý aðýr iþitmesine raðmen oldukça iyi anlaþýr, birbirleriyle iþaret diliyle de olsa tatlý tatlý konuþurlardý. Onlarýn bu muhabbetli evliliðini gören herkes imrenirdi hallerine. Ali'nin aklýndan çoðu kez "acaba þimdi böyle evlilikler kaldý mý?" sorusu geçiyordu. Þehir hayatýnýn öðüttüðü insanlar, tüketim çýlgýnlýðýna esir olmuþ bireyler, saygýsýz nesiller… Birbirini mal-mülk için bir kaþýk su da boðan çiftlerin olduðunu biliyor olmak Ali’yi evliliðe karþý nasýl bir yol çizeceðini düþündürüyordu.

Hasan amca ve Sultan teyzeye bakýyordu da… Kendi imkânlarýyla yaptýklarý bu kocaman ahþap evde, huzurla yarým asrý beraber geçiren bir çift duruyordu karþýsýnda... Çok büyük ve sakin bir evdi burasý. Bir zamanlar her odasýnda oðullarý, kýzlarý, gelinleri olan ve kocaman tencerelerle, kazanlarla, çorbalarý yemekleri piþen... Sýcacýk yemeðin üzerinden davetkâr buðusu ile birlikte, huzurun yayýldýðý, misafirlerinin eksik olmadýðý bir ev idi burasý. Sonra kendi durumunu düþündü. Lojmanýndaki ýssýzlýðýndan ve gönül evindeki sesten ne haberdi? Þimdi bu þartlara tahammül edip, mutlu olacak insan bulmak zor, dedi Ali içinden. Ve aklýna takýldý kaldý narince bir isim… Acaba? Dedi. Benimle yaþar mýydý bu köyde?

O esnada Hasan amca elindeki bir çubuðu Ali öðretmene doðru uzattý;

— Bunun ne olduðunu biliyor musun muallim oðul, dedi.

Ali çubuðu eline alýp incelemeye koyuldu. Bir parmak boyunda, küçücük, kurumuþ bir mýsýr koçanýný yaklaþýk 30 cm.lik bir çubuðun ucuna tutturmuþtu Hasan amca. Ali tebessüm ederek, bu mýsýr koçanýný neden çubuða geçirdiðini Hasan amcaya sordu…

Hasan amca, Ali'nin elinden çubuðu alýp, gömleðinin arkasýndan sýrtýna doðru soktuðu icadýnýn mahiyetini, gülerek anlatmaya baþladý.

“Sýrtým çok kaþýnýyor bazen, o vakit kullanayým deyi yaptýydým..." ve ilave etti Hasan amca. "Eee muallim oðul eskiden savaþ zamaný yiyecek ekmek bulamazdýk da, bu mýsýr koçanlarýný deðirmende öðütür ekmek ederdik..." diye iç geçirerek eski günlerden dem vurdu. Ali bu söz karþýsýnda hakikaten çok duygulanmýþtý. Kim bilir ne sýkýntýlarla bir ömrü devirdin Hasan amca? Dedi ve akabinde ömrünün en dokunaklý hikâyelerini anlattý durdu Hasan amca.

Hasan amca anlatýrken Ali evin ayrýntýlarýný inceliyordu. Evin her tarafý Hasan amcanýn kendisine göre yaptýðý icatlarla doluydu. Sofadaki küçük pencereyi açýnca, yaban domuzlarýnýn, çakallarýn, sansarlarýn ve ayýlarýn ürkmesi için boþ tenekeler ve zillerden oluþturduðu iptidai bir alarm sistemi vardý. Ali bütün bunlarý görünce, bu gibi sýradan þeylerin köy hayatý için ne kadar gerekli olduðuna þahit oluyor, her gün zihnine yeni bir aný yerleþiyordu...

* * * * *

Osman, Ali'nin yanýndan ayrýlýrken düðününe gelmesi için arkadaþýndan söz almýþtý... Bu arada kendi hesap defterinin yerine kýz kardeþinin defterini aldýðýný giderayak Ali'nin uzattýðý Elif’in günlüðünü alýnca fark etmiþti. Ývedilikle çantasýna koyarak, kendince "hay Allah nasýl olmuþ bu ya hu…" diye þaþkýnlýkla gülmeyi de ihmal etmemiþti. Günlüðü kendisine uzatýrken Ali'nin gözlerinde farklý bir bakýþ sezmiþti ama fazla üzerinde durmamýþtý.

Ve Elif... Tüm can sýkýntýsýný tamamen unutturmaya yetmemiþti günlüðüne kavuþmak, ama yine de kalbini serin tutmaya çalýþýyordu. Kadayýf þýrasý izlerinin üzerinden kimin gözleri geçti acaba? Diye, kendine soruyordu. Abisi okumadým demiþti, lakin Ali? Ali okumuþ muydu?

Ali... Onu epey olmuþtu görmeyeli. Beþ- altý sene evvel memlekette halasýnýn kýzýnýn düðününde görmüþtü Ali'yi. Henüz üniversiteyi kazanmýþtý Ali... Elif ise çocukluktan yeni çýkmýþ, bir genç kýz olmuþtu. Aralarýnda dört yaþ vardý Ali ile. Ayaküzeri derslere dair ancak birkaç kelam etmiþlerdi o kadar... Zihninde Ali’ye dair en son hatýrladýklarý bu ve çocukluktan kalma birkaç anýsý vardý Elif’in.

Çocukken aðýr- uslu ve lafý gediðine koyan bir kiþiliði vardý Ali'nin... Diðer çocuklar gibi deðildi. Okuduðu kitaplarý anlatmayý ve hayallerinden konuþmayý severdi Ali. Elif ile ortak yönleri buydu belki… Hayal kurmak. Bunun dýþýnda en çokta, Ali’nin hiç bir þeyi dert etmeyen esprili halleri sevimliydi. Olur olmaz güldürmeyi severdi Ali.

Elif'in aklýnda yýllar öncesinden Ali ile çocukluklarýna dair bir kesit vardý. Ailecek köylerindeki yaylaya çýkmýþlardý hep beraber... Yaylada Ali'nin dedesinin bir yaðýz atý vardý. Elif at binmeyi çok istemiþti fakat Ali'nin dayýsý at huysuz olur gerekçesiyle Elif'in yalnýz binmesini istememiþti. Ali dedesinin atýný çok sevdiði için her yaz mutlaka kendisi ilgilenirdi at ile... Bunu bildikleri için Ali'nin gözetiminde olsun diye, atýn terkisine Elif'i bindirmiþlerdi… Ali ile Elif at binerken sohbet etmiþler birbirlerine çocuksu hayallerinden bahsetmiþlerdi. Elif "ben gazeteci olmak ve dünyayý gezmek istiyorum…" demiþti Ali'ye. Ali bir baþka konu bulmuþtu anlatacak…

Konuþurlarken at hýzlanmýþ süratli bir þekilde koþmaya baþlamýþ, Elif Ali’nin gömleðini sýkýca tutmuþtu. "Düþmemek için bana sarýlabilirsin Elif" dediyse de Ali, Elif utangaç bir çocuk edasýyla Ali’nin gömleðinden eðreti bir þekilde tutunmayý tercih etmiþti. Bu esnada Ali'nin dayýsý atýn süratinden iþkillenerek arabayla yanlarýna kadar gelip muzip bir kahkahayla "Ali bu ne sürat, Elif'i kaçýrýyor musun yoksa..." diyerek Elif'i sinir etmiþti. O zaman 10 yaþlarýndaydý Elif. Ali de 14 yaþýnda idi. Düþünürken bir yandan da iç sesiyle "ne ilginç bir macera çocuklukta kalan” dedi Elif. Sonra Ali ile yayladaki kuyunun baþýndaki þu konuþma aklýna geldi.

Ali: “Kuyuya düþsem beni çýkarýr mýsýn?” diye sormuþtu Elif’e. Yanýtý ise: “Tabii ki… Çýkarýrým.” Olmuþtu. Ali tekrar sormuþtu: “Peki, ben kuyuya düþsem beni nasýl çýkarýrsýn?” Elif bir süre düþünerek, “Yardým için birilerini çaðýrýrdým galiba” dedi. Ali hazýr cevap bir þekilde, “ben senin yerinde olsam hemen kovayý kuyuya sarkýtýrdým” dedi. “Hem birisini çaðýrana kadar ben oracýkta can çekiþiyor olabilirim belki” dedi. Buna karþý Elif hemen cevabýný vermiþti Ali’ ye… “ Kovayý sarkýtmayý düþündüm akýllým… Ama sen çok aðýrsýn, seni yukarýya çekmeye gücüm yeter mi hiç? Onun için hemen birilerini yardýma çaðýrýrdým…” Sonrasýnda Ali, Elif’e þunu söylemiþti: “Düþtüðüm kuyudan beni ilk önce sen çýkarýrsýn… Ne olursa olsun zorluklarý aþmalýsýn, yoksa gazeteci filan olamazsýn küçük haným”

Elif dudaðýnda yarým bir tebessümle beraber, hayaline gelen bu sahneyi hýzlýca zihninden uzaklaþtýrarak, öðleden sonra arkadaþlarýyla buluþup kararlaþtýrdýklarý mekâna gitmek için hazýrlýk yapmaya baþladý.

* * * * *

Zaman tüm hýzýyla ilerliyor olsa da, Ali için günler geçmek bilmiyordu. Her ne kadar köy hayatý sýcak ve samimi olsa dahi, kimi vakitlerde, yalnýzlýðýn verdiði bir takým garipsemeler içerisinde buluyordu kendisini. Ama her þeye direnmeliydi. “Beni burada tutan o güzel gözlü çocuklar var” dedi… “Dizlerinde yara eksik olmayan, elleri soðuktan çatlamýþ, merhem yüzü görmemiþ çocuklar var.” Bu duvarlarýn gölgesinde yapayalnýz sabahlasam da, dayanmalýyým, dedi.

Her þey mücadeleden ibaret… Hayat öyle bir yön tayin ediyor ki, bazen ceketini alýp, ardýna bakmadan gidiyorsun varacaðýn menzillere. Ulaþmaya çabalýyorsun elinden kaydýrdýklarýna… Bir denizin ortasýnda, kaçan balýðýn peþinden akýntýya sürükleniyorsun bazen.“Elimden kayan þehrin siluetini düþünüyorum da… Þimdi ne güzeldir Ýstanbul… Ne güzeldir…” dedi.

* * * * *

Gece vakti tül perdeden sýzan ay ýþýðýna bakýp uzandýðý yerden usulca doðruldu… Kâðýt ve kalem yanýna çaðýrýyordu adeta kendisini. Kalbinden süzülenler yol bulup akmalýydý… En güzel kelime kervanlarý yürümeliydi uçsuz bucaksýz sahrada. Dokunmalýydý hislerinin en hassas melodilerine…

Þiir olup dökülmeliydi. Öyle de yaptý Elif. Her zamanki gibi hislerini döktü satýrlara...

Çaðýl çaðýl kaynayýp durulmayan bir his yumaðýyla baþ baþa kaldýðýnda kendini kelimelerle avutuyordu. “Bir gün” diyordu… “Bir gün ansýzýn geleceksin ve gözlerinin içine bakýp okuyacaðým tüm bunlarý… Kalbimin kor sancýlarýyla sinende kaybolup, aþkýna râm olacaðým gün sana öyle çok söyleyeceklerim var ki… Fakat þuan kimsin ve neredesin ey sevgili? Çýkýp gelsen ya, daha fazla bekletmeden?”

Elif’in yüreði bu duygularla çaðlarken günlüðündeki esrarengiz yazýsý açtý ve ilk paragrafýný okumaya baþladý…

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Bölüm -V-


Ýnsanýn yaratýlýþ sebebi aþk olmalý...

"Biliyor musun, insanýn yaratýlýþ sebebi aþk olmalý" dediðimde tebessüm etmiþ, o her þeyi sýr gibi sakladýðýn gözlerin uçsuz bucaksýz bir okyanus olmuþtu. Hani, derinliklere davet eden...

"Deniz bir tutkudur" denir ya... Ben de gözlerine tutkundum. Senin bana bakmadýðýn bir aný bulup seni seyretmek var ya...? Hani "sensizken ömrümün yarýsý gidiyor" diyorsam... Ýnan ki, o anlarda da ömrüme ömür hediye ediliyor.

Sana olan duygularýmýn farkýnda mýsýn? Farkýnda mýsýn kalp atýþlarýmýn ismini haykýrdýðýnýn?

Güneþe talibim, küçük bir yýldýzýn göz kýrpmasý bir þey ifade etmese de.

Ben, ebediyet yollarýnda yolculuk yapanlardaným. Ayaklarým çöl kumlarýna basmadýkça yürüdüðümün farkýna varamadým. Çölde yanýp kavrulmadýkça anlamam mümkün mü þahadet þerbeti içenleri!

Sen, ey nur'lu pýrýltý... O derin bakýþlý gözlerini, çekme gözlerimden. Gözlerinden kalbime süzülen bir bengisu vücut buluyor o vakit. Ýþte ben o vakit tekrarlýyorum.

Biliyor musun, 'insanýn yaratýlýþ sebebi aþk'týr...

Ve senin tebessümün karþýmda, Þavk-ý kamer… Çehre-i mah…

Sen, benim "la mekân" yollarýndaki yoldaþým... Sevgilim..."

Elif'in gözlerinden satýrlara boncuk boncuk iki damla yaþ aktý, usulca... Hakiki aþkýn þerbetinden yudumlamak nasip olur mu acep? Diye, iç sýzýsýný okþadý kendi kendine... Mistik düþüncelere daldý gönül evinde. Hayali bir sevgiliye yazýlmýþ satýrlar... Onunla çýkacaðý dünya hayatýnda ulaþmayý arzu ettiði menzil... "Vardýðýmýz menziller hoþnut olunan amellerle bezenmiþ olsun" diye içinden geçirdi... Ve istenecek yegâne kapýya diz büküp münacatta bulundu…

"Diliyorum ey Mevlâ’m, bana senin aþkýndan pervane olan bir yürekle yolundan yürüyecek fýrsat ver... Aþk-ý ilahi ile katmerlenmiþ ömür bahþeyle..."

Bir genç kýzýn en saf ve en besberrak duasýydý belki de... Pýrýltýlarla dolu gözyaþlarý, ruhunun þeffaf kâsesine düþüyor, düþen damlalar biriktiði yerden prizma gibi gönül âlemini aydýnlatýyordu. "Elif..." isminin mahiyeti gibi, ince ve duygulu olmasýnýn yaný sýra, bir o kadar da hayata kavi durmaya meyletmiþ gizemli bir kelam idi... Bakalým nasýl okuyacaktý hayatý? Nasýl bir melodi býrakacaktý hayat sahnesinde?

Bazen içini tarifsiz bir hüzün kaplýyor, yaþadýðý þehirden çok uzaklara gitmeyi düþünüyordu... Baþka coðrafyalarda kim bilir nasýl bir hayat hüküm sürüyordu? Sabitliðe kurulu bir düzenden ziyade, sürekli gözlemlemeye dayalý bir yaþam arzu ediyordu. Bazý þeyleri görerek öðrenebilmeyi diliyordu... Belki bu yüzden maceraperest bir meslek seçmeye meyletmiþti. "Gazetecilik." evet bu olmalýydý mesleði. Sürekli araþtýrmalý, yeni þeyler öðrenebilmeli, öðretebilmeli ve aktarabilmeliydi... Çocukluðundan beri gazeteci-yazar olmak için hayaller kuruyordu. Okuduðu bölüm gazetecilik deðildi... Ama bu hayal kurmasýna ve idealini gerçekleþtirmesine engel deðildi.

Tüm bunlarla çevrili bir hayatýn içinde, serpilip yeþeren bir fidandý Elif. Gözü karalýðýnýn yaný sýra, fýtraten ince düþünceli, hassas ve güzel bir genç kýzdý.

Ya, aþkýndan deli divane olan Kerem, Elif için ne demekti? Ona karþý hisleri her zaman arkadaþ boyutunda kalacaktý. Dýþ görünüþüyle yakýþýklý ve oldukça iyi imkânlarý olan bir ailenin oðluydu Kerem… Elif’i çýlgýnca seviyor ama aþkýna karþýlýk alamamak onda, Elif’e karþý tutkuyla karýþýk bir his uyandýrýyordu. Elif ise bu tutkudan o denli ürküyordu ki, gün geçtikçe Kerem’den kaçarcasýna uzaklaþmakta buluyordu çareyi… Elif için aþk demek bambaþka boyuta açýlan bir kapý demekti. Beþeri aþk ilahi aþka giden yolda ancak yoldaþ olmalýydý kendisine… Ýþte bu yüzden beklediði birisi vardý. Ama “kim olduðunu” henüz bilmiyordu.

* * * *

Ali… Hayatý özünden okumaya meyletmiþ genç bir adam. Kararlý ve bir o kadar da mücadeleci. Derin düþüncelerle dolu fikir ve gönül dünyasýnda, her gün yeni þeyler öðrenmeye kurgulu bir yaþamýn emanetçisi… Kitaplarýyla ve öðrencileriyle yaren olan… Adýný sanýný bilemediði bir köyde, yöre insanlarýyla kurduðu gönül köprüsünün mimarý… Nefes alýp verdiði bu mütevazý dünyasýnda, günden güne hýzla deðiþen hislerinin sancýsýný taþýyan bir kalbin sahibi...

Nasýl bir infilaka sebep olacaksýn ey aþk?

* * * *

Köy hayatý iklimin deðiþmesiyle zor çehresini bir kez daha Ali’ye gösteriyordu. Bir sabah kapýsýnda, elinde bir kavanoz salçayla beliren Sultan teyze, usulca getirdiði nevaleyi Ali öðretmen’e uzatýrken bir yandan da titreyen ses tonuyla “muallim oðul buralarda soðuktan duramazsýn, eline geçen odun kütüðünü atýver odunluðun bucaðýna. Yakýn zamanda yaðýverir kar… Doldurur buralarý da dýþarý çýkamaz olursun… Tee bu belime kadar yaðar bizim buralara. Ne’me lazým, sen tut sözümü benim…” demiþti. Sonrasýnda elinde bastonuyla usul usul bahçe kapýsýna doðru ilerlerken, Ali, ardýndan baktýðý Sultan teyzenin kehanetlerle dolu, ihtiyar bir teyze olduðuna kanaat getirmiþti. “Nasýl yani? Yarým metreyi geçkin kadar kar yaðmasý mümkün mü?” Diye tebessüm etmiþti.

Fakat bir sabah uyandýðýnda gördüðü manzara karþýsýnda neredeyse þaþkýnlýktan gözleri boyut deðiþtirecekti. Fal taþý gibi açtýðý gözleri, tabiatýn bir gecede kuþandýðý ipeksi gelinliðini görmekteydi… “Bu denli mi yaðarmýþ kar” dedi içinden… Ve Sultan teyzenin pamuk çehresi gözünün önüne geldi. “Nasihati tecrübe sahibi kiþiden dinlemek gerekiyormuþ Ali... Ahh Ali…” Diye, iç geçirdi sonra.

Tabiat tüm ihtiþamýyla bembeyaz bir örtü altýnda güzellik uykusuna yatarken, Ali için zorlu ve çetin bir kýþ mevsimi gelip çatmýþtý... Ama her þeyde bir güzellik arayan yapýsý gereði, tefekkür haliyle müþahede ediyordu bu manzarayý. Þehir hayatýnda sulu-sepken yaðan kar ile bir miydi bu manzara? Yarým metreye yaklaþan bir kar kalýnlýðý söz konusuydu. Üstelik bir gece de olmuþtu olan. Köy yolu elbette kapanmýþ, tellerin nazenin yapýsý sonucu kesilen elektrik akabinde, köy fanusun içineymiþçesine gibi bir hayata daha merhaba demiþti. Nasýl yürüyecekti ki bu karda? Ve yahut hastalansa nasýl ulaþacaktý ki hastaneye? Ýçindeki çocuk bir yandan da “çýkýp kardan adam yapmalý bir güzel” diye göz kýrpýyordu Ali’ye…

Allah’tan odunluðunda bol miktarda yakacak odunu bulunuyordu. Isýnmak için bucaðýnda odun bulundurmakta yetmiyordu sadece… Sobayý tutuþturmak için çam kozalaklarý bile hayati öneme haizdi neredeyse. Odun eðer nemli ise, soba istediði gibi yanmýyordu. Bir süre sonra sönüyor ve uðraþtýrýyordu Ali’yi… Kurumasý için, yanan sobanýn etrafýna yakacaðý miktarda nemli odun istif ediyordu. Anasý görseydi oðlunun bu halini, ne hissederdi acaba? Kaloriferli evden çýkýp, sobalý bir yaþantýya ‘merhaba’ diyen oðlunun elinde kibrit ile soba tutuþturma sahnelerini görse, kesin aðlardý anasý. Elektrikler kesildiði için telefonda edemiyordu eve… Þimdi nasýllardýr acaba? Annesi de aramýþtýr ama ulaþamamýþtýr mutlaka… Üzülüyordur muhakkak, diye söylendi Ali.

Yalnýzlýðýn ses hali çýtýrdayan sobadan baþkasý deðildi. Ve bir de, sobanýn üzerindeki güðümün fokurtusu eþlik ediyordu, suyun kaynama noktasýna ulaþtýðý anda. Sessizlik… Ýnsanýn, sessizlikte kalp sesini daha çok dinlemeye fýrsatý oluyordu. Ýçinden geçen seslere kulak veriyordu. Düþüncelerin içerisinde sukut edip dinlerken kalbinin sesini, yegâne þükredecek kapýya münacatta bulunmak ayrý bir huzur veriyordu insana.

Camdan dýþarýya bakýnca, omzunda tüfeðiyle ve ayaðýnda karda kolaylýkla hareket edebilmek için yöre halkýnýn ‘giyle’ adýný verdikleri kar paleti ile yürümekte olan Kazým amcayý görmüþtü Ali. Camý açýp merhabalaþtýlar, “evinin önü ile okulun arasýna çýðýr açmaya geldim muallim bey” diye, ne kadar düþünceli olduklarýný bir kez daha Ali’ye ispat etmiþlerdi köy halký. “Senin giyle yoktuk þincik, yürüyemen biz gibi sen karýn içinde,” diye de bu mevsime karþý ne kadar hazýrlýklý olduklarýný aktarýyordu Ali’ye. Ali evin önüne kadar gelen Kazým amcayý eve davet etmiþti. Ama Kazým amcayý tutabilene aþk olsun! Hiç mümkün müydü eve girmesi? Çok önemli bir iþi vardý. Normal hava þartlarýnda bile Ali’nin bir çýrpýda çýkabilmesi çok zor olan uzak mesafeli daðýn tepesini göstererek “tee o yana gidip, yaban domuzu furacaam... Muzýr hayvan çoðaldý eyicene... Kökünü kurutmaksak bahar geldi miydi ýrahat vermeyolar baða bostana” diye de kýsa bir açýklama ile “haydi kal saðlýcakla” diye yola koyulmuþtu çoktan. Ali bu ritüel karþýsýnda ne diyebilirdi ki? Köyün adamlarý sýrtýnda tüfeðiyle, bir bir daða vuruyorlardý kendilerini. Kar yaðýnca muzýr hayvanlarý izlerinden takip etmesi kolay olduðundan, derhal bu görevi ifa edebilmek için, adeta birbirleriyle yarýþ ediyorlardý.

Kar yaðalý üç gün olmuþtu. Zaman zaman yaðmaya da devam ediyordu. Kapalý olan köy yolu ilçeden gelen greyderlerle üç gün sonra ancak açýlabilmiþti. Greyderin ardýndan bir fotoðraf karesi yakaladý Ali… Karla kaplý yolda engelleri sýyýran bu iþ makinesinin, bu denli anlamlý olabileceði hiç aklýna gelmezken, derin bir memnuniyet duyarak baktý, aþaðý doðru kývrýlan yolda görevini ifa eden greydere...

Daha ne engeller vardý hayat yolculuðunda... Birer birer sýyrýlmasý gereken? Hangi handikaplara maruz kalacaktý yaþam perdesinde? Bir kar kütlesinin sýyrýlmayý beklemesi gibi, sorular birikti zihninin sathýnda…

Kendisinin bile hissedemeyeceði tonda, kalbî bir ses ile fýsýldadý tüm istekliliðiyle… “Bir kar olup yaðsam daðlarýna Elif… Beni usulca baðrýna kabul eder misin? Ey saçýný rüzgâr, yüzünü dilber bildiðim sevdiðim, sen gelmeden gül kokun esti gönül baðýma… Bir ömür boyu sinendeki sükûnete ram olup, iþte tam orada damla damla karýþmak topraðýna, mümkün mü? Ey kalbim söyle bana..!”

Ey Ali’nin kalbi… Sen diyeceðini dedin. Ya Elif? Elif bilseydi, bir masal diyarý kadar bakir olan o mekânda, kendisi için çýlgýnca atan bir kalp olduðunu? Ne hissederdi acaba?

Kar yine yaðmaya baþlamýþtý. El ele tutuþup, lapa lapa penceresine düþen kar taneleri, Ali’nin düþlerine kristal bir fon vazifesi oluyordu. Ve o fonda bir tek Elif’in sesi hüküm sürüyor... Hayal dünyasýnda “Ali’m ben geldim” diye yanký buluyordu adeta…

“Ali’m… Ben geldim…”

“Ali’m… Ben geldim…”

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Bölüm -VI-

Eriyen karlarýn üzerinden iki-üç ay geçmiþti. Doða kýpýr kýpýr bir canlanma ile gün be gün deðiþiyordu. Tomurcuklanan aðaçlar yeþil yapraklarýný ve meyvelerini cüretkâr bir ihtiþamla sergiliyorlardý. Yapraklarýn arasýndan resmigeçit töreni gibi, nizamlý bir ritüellikle börtü böceklerde rýzýklanmak için çaba sarf ediyorlardý. Ali bahçesindeki dut aðacýna yaklaþtý... Ýri ve olgun bir taneyi eline aldý... Þekerimsi meyveyi aðzýna götürürken az sonra çýkacaðý yolculuðu için garip bir heyecan duyuyordu. Aylardýr gönlünü mesken tutan bir ismi nihayet ru be ru görecekti... Onu ilk kez görecekmiþ gibi içini garip hisler istila ediyordu…



Ýlk karþýlaþmalarý nasýl olacak? Onu ilk gördüðünde ne hissedecek? Peki ya Elif? Bilse ona olan bu hissiyatýný, ne hissederdi acaba? Ya Osman? Bir de o vardý elbette… Kafasýndaki soru iþaretlerini birer birer yakalayýp, Elif’i görene deðin bir dolaba kilitlemek istedi Ali… Bir kilitli dolap içinde birbirleriyle konuþsunlar dursunlar…



Vasýtalar varacaðý þehre ilerledikçe, içindeki kilitli dolaptan gümbürtüler duyulmaya baþlamýþtý. Soru iþaretlerinin nesi vardý? Kalbinin üzerine bir parende kurarak zýplamaya mý baþlamýþlardý yoksa? Bu düpedüz çýlgýnlýk olmalýydý. Kalp kapakçýðý hýzlandýkça kuþkularýnda haklý olduðunu anladý Ali…



Otobüs istikametine hýzla ilerliyordu. Elif’i görebilmesine çok kýsa bir zaman dilimi kalmýþtý. Yarýn Osman’ýn düðünü vardý. Elif’in þehrine adým atmaya hazýrlandýðý dakikalardý… Derin bir nefes aldý… Otobüsün camýndan dýþarýya bakarken artýk yabancýsý olduðu þehir hayatýný ne çok özlediðini fark etti. Otogara adým atýp, artýk son vasýtasý olan yeraltý trenine adým atýnca, bir an bu hýzýn kendisine yetmeyeceðini düþündü. Ve kendi kendine bir oyun oynamaya karar verdi. Ýneceði duraðý takip ederken trenin durduðu duraðý bir önceki durak niyetiyle takip etmeye baþladý. Ve nihayet ineceði duraða geldiðinde, içinden “ne çabuk geldik…” diyerek, süratlice gelmiþ numarasý yapýp, kendisini basit bir düþünceyle sevindirmeyi ihmal etmedi…



Kaldýrýmlar niye bu kadar güzeldi? Bir zamanlar yaþadýðý þehirde okula giderken fark etmiþ miydi? Düz ve çamursuz bir yolda yürüyebilmenin de, insan hayatýnda önemli bir yer kapsadýðýný? Þu arabalar? Egzozlarýndan çýkan dumanlardan þikâyet edenler... Köyde kaç kere ulaþým aracý sýkýntýsýndan dolayý mahsur kaldýðýný bilselerdi ne hissederlerdi? Umurlarýnda olmazdý tabii… Peki, Ali biliyor muydu? Yaklaþýk bir sene öncesine kadar, Anadolu’nun bir ücra bucaðýnda görev yapmanýn zorluðunu? Öðreniyordu. Elektrik telleri, rögar kapaðý, belediyenin çöp arabasý, doðal gaz borularý gözünde kýymete binmiþti bir an.



Yüzler vardý… Bir sürü, enva-i çeþit tanýmadýðý yüzler! Kalabalýðýn içinde, her biri kendi istikametine adapte olmuþ insancýklar. Kimi mutlu, kimi endiþeli, kimi yorgun bakan yüzler… El ele tutuþan sevgililer... Ýþte bir çift geçmekteydi öteden. Yakýþýklý bir gencin kulaðýna bir þey fýsýldayan kýz ve kýza rahat tavýrlarýyla mukabele eden bir erkek yürüyordu karþýdan. Genç erkek kýzýn biçimli burnuna iþaret parmaðýný usulca deðdirdi ve kimseye aldýrýþ etmeden oracýkta kýzýn yanaðýna kocaman bir öpücük kondurdu. Ali bakýþýný derhal çevirdi… Bu manzara karþýsýnda bir hayli mahcup oldu. Bu tarz hadiselerin ulu orta yaþanmasýna bir türlü anlam veremiyordu. Aþk demek bu deðildi! Sevgi alýþ veriþi bu olmamalý diye düþündü. Ýnsan sevdiðini hiç ulu orta öper miydi? Ýnsan sevdiðini baþkalarýnýn nazarýndan bile sakýnýr… Deðmesini istemez hiçbir sinsi izin gölgesini… Birbirine latifçe akýtýr, kimsenin bilmediði sýrrýný ve sevdasýný. Yalnýzca sevgilinin gül cemalini seyreden bilir, o gülün rayihasýný, gülüþünü, ipeksiliðini… Ve her defasýnda, al renge doyan yanaðýnýn pembeliðini…



Hafif bir akþam esintisi dokundu Ali’nin cemaline… Þehrin, tozu dumana katan bu yoðunluðu saçlarýnýn arasýndan akýp geçti. Elinde ufak bir valizle adým adým yaklaþtýðý apartmanýn önünde derin bir nefes alarak durdu. Nihayet… Dedi. Birazdan iç sesiyle, dýþ sesini birbirine karýþtýrmadan konuþmaya baþlayacaðýný düþünüp, tebessüm ederek kapýnýn ziline isteklice dokundu.



Ve Elif’in her gün eþiðinden atladýðý kapý, Ali’nin heyecanýna ufak bir illüzyonla merhaba dedi. Bir þatonun aðýr ve haþmetli kapýsýna dönüþüverdi birden… Ýki tarafýnda zýrhlý muhafýzlarýn yer aldýðý, derin gýcýrtýlarla açýlan ve elinde meþalesiyle kendisine eþlik eden vazifeperver birisiyle içeriye gireceðini tasavvur etti. Hayal gücü ayaküzeri kendisine kýsacýk bir tiyatro sundu. Birazdan haþmet-me’âb’larýnýn huzurunda -yani Elif’in babasýnýn karþýsýnda- nasýl bir soru yaðmuruyla kývranacaktý Allah bilir?



Tam o esnada kapý açýldý… Ve bir zarif ses…



— A a… Ali aðabey… Hoþ geldin

Ali’nin tüm hayalleri, dörtnala giderken tökezleyen bir at gibi, yere kapaklandý. Takla attý. Uzunca bir süre kalabilirim burada, dercesine kurduðu hayaller gözünü mahzunca kýrpýþtýrdý. Kapýyý açan ve onu içeriye buyur eden Elif deðildi. Peki kimdi?

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~


Bölüm -VII-

~ Ali'nin kapý ziline dokunmasýndan 6 ay sonra... ~



Dolmuþ kasabadan hareket edeli yarým saat olmuþtu. Ali dað yolunda inip, köye ulaþmak için kendisini bekleyen traktöre binecekti. Öyle kavilleþmiþlerdi köydeki tek traktörün sahibi olan Hüseyin amcayla. Fakat aniden bastýran kar yaðýþý bütün planlarý alt üst etmeye yetmiþti. Bu mevsimlerde Ýl ve ilçeyi birbirine baðlayan kývrým kývrým virajlý yollarda in-cin top oynardý. Saatlerce beklesen araba geçmezdi. Sadece günde birkaç defa sefer yapan minibüsler vardý. O dolmuþlarýn ise hava þartlarýnýn muhalefeti nedeniyle seferlerini iptal etmesi olasýlýk dâhilindeydi. Neyse ki Ali yolda inip, traktör ile köye ulaþacaktý. Bu havada ilçede önemli bir iþi olmasa idi zaten yerinden kýpýrdamazdý ama olmuþtu bir kere. Köy yolunun ayrýmýna vardýklarýnda dolmuþ kenarda durdu. Ali inmeye yeltendiði sýrada dolmuþ þoförü Ali’ye;



— Seni bekleyen var mý öðretmen bey? Bu havada burada inmen doðru olmaz dedi.



Ali dýþarýya þöyle bir göz gezdirdi ve þoföre;



—Köyden Hüseyin amca beni bekleyecekti. Gelmiþ olmasý lazým, dedi.



Ama ne var ki, gözükürde ne traktör, ne de Hüseyin amca vardý. Ali birkaç saniye içinde bir karar vermek zorundaydý. Ya dolmuþtan inmeyecek lüzumu olmadan þehre kadar uzun bir yolculuk yapacak yahut ta bu ýssýz dað baþýnda Hüseyin amcanýn gelmesini bekleyecekti. Ali söz verdiðini yapmayý tercih etti… Hüseyin amca ne olursa olsun gelirdi. Dolmuþtan inmeyi tercih etti. Dolmuþ þoförü bir kez daha uyardý Ali’yi;



— Öðretmen bey, eðer traktör gelmezse senin iþin zor gözüküyor. Ýstersen þehre kadar birlikte gidelim, bu saatten sonra buradan araba, dolmuþ hiçbir vesait geçmez. Mahrum kalacaksýn… Yine de kendin bilirsin amma tehlikeli olabilir, dedi.



Ali her þeye raðmen dolmuþtan indi. Ayaðý yer ile temas edince kalýn botlarý bile bu iþte bir aksilik olacaðýný hissediyordu. Araçtan inerken dolmuþ þoförüyle göz göze geldiler. Bu iklimin adamýydý þoför. Endiþe duymasý olaðandý. Ali dolmuþun kapýsýný örttü ve elini ýlýk nefesiyle ýsýtmaya çalýþtý.



Gelmek üzeredir, dedi…



Ali indiði tepede Hüseyin amcayý beklemeye baþladý. Vakit ikindiydi. Kýþ mevsimi yaðan karla insanýn iliðine iþliyordu. Ali bulunduðu yerde volta atmaya baþladý. Elini buz kesmiþti. Aðaçlarýn arasýnda kaybolan köy yoluna gözünü isabetleþtirerek bir traktör homurtusu iþitmeyi umuyordu. Ama bu çabasý nafileydi. Zaman durmaksýzýn, yaðan kar taneleriyle beraber saniyeleri de ufaladýkça ufalýyordu. Ne olmuþtu acaba? Hüseyin amca neden gelmemiþti?

Köy yolu ayak bileklerini çoktan aþan kar örtüsüyle kaplýydý. Bu esnada greyderler hemen gelmezdi. Kuþ uçmaz, kervan geçmez bir hal alýrdý köy yolu. Ancak dev-yarâsa tekerleriyle bir traktör cesaret edebilirdi köyden yolun geçtiði tepeye týrmanmaya. Fakat belli ki o da týrmanamamýþtý! Ali’nin bekleyiþi ve yaðan karýn yüzüne çarpýþý o denli çoðaldý ki, yaklaþýk 1,5 saat önce giden dolmuþun içinde olmayý istedi. Lakin bu kuru bir hayaldi. Donan ayaðý ve üþüyen burnu tehlike sinyali veriyordu. Ve bir karar vermek üzereydi. Burada bekleyeceðime 7.km aþaðýdaki köye yürürüm dedi iç sesi. Ah o iç ses…



Ama ne var ki Ali, o yollarda yürümenin kolay olacaðýný zannetmeyi çok acý bir þekilde ödeyecekti. Karýn çýlgýn yakýcýlýðýný ayaklarýnda hissedecek, kemiklerinden yukarýlara doðru sýzýlar yükselecekti. Bir adým daha atamayacaðým dediði bir an gelecek, ama yürümezse yolda donacaðýný bildiði için, kendisini zor- güç bir þekilde köye atmanýn mücadelesini sürdürecekti. Soðuk hava damarlarýna, iliklerine kadar iþleyerek Ali’yi müthiþ bir hastalýðýn pençesine doðru itiyordu. Ali bunu hissediyordu. Sýrtýna býçak saptanýyordu adeta… Korkunç bir aðrýyla cebelleþirken köyü göreceði son dönemece de ulaþmýþtý. Tam o esnada Hüseyin amca ve birkaç köy ahalisiyle burun buruna geldiler. Traktör arýzalanmýþ, bu yüzden köylüler Ali öðretmene yürüyerek eþlik etmek için yola koyulmuþlardý. Tam zamanýnda gelmiþlerdi, zira Ali dermansýzlýktan neredeyse olduðu yerde düþüp bayýlacaktý…



~ Ali’nin kapý ziline dokunmasýndan 1 gün sonra… ~



Osman’ýn düðün günü…



Ali akþam eve geldiðinde Elif’i görememiþti. Bütün aile toplanýp kýz evine kýna’ya gitmiþlerdi. Ertesi sabah düðün hazýrlýklarý için ev bir curcuna halini almýþtý. Bu karýþýklýkta Elif’i görebilmek için can atýyordu Ali. Ne var ki misafir odasýnda düðün için hazýrlanýrken, Elif kýz evine doðru sabahýn erken saatinde gelinin rutin hazýrlýklarý için gitmiþti. Onu ancak nikâh salonunda görebilecekti.



Osman ve bütün aile sevinç içerisindeydi. Ya Ali? Kalbi çocuksu bir sevinç içindeydi. Ve beklenen saate az kalmýþtý. Nihayet yola koyulmuþtu herkes…



Nikâh salonuna vardýklarýnda Ali’nin kalbi en az Osman’ýn kalbi kadar hýzla çarpmaya baþladý. Elif’i arýyordu gözleri… Yoksa her þey bir yanýlsama mýydý? Yok muydu Elif? Her þey bir hayal dünyasýndan mý ibaretti?



Ýþte tam o esnada gelinin beklediði odanýn kapýsý açýldý ve Ali ve Osman’ýn beklediði odaya bir kuðu narinliðinde adým attý genç kýz. Elinde süslü ve kocaman bir þeker sepeti vardý. Yüzünde inanýlmaz huzur verici bir gülümsemeyle,



—Merhaba Ali, hoþ geldin… Dedi.



Ali…

Kalbinin tüm çerçeveleri titreþerek yanýtladý bu suali. Elif, kocaman ve iri gözlerini, genç adamýn kalbine bir projektör gibi tutuyordu sanki. Ali aþk’ýn etten kemikten kisvesini bulmuþ gibiydi. Avuçlarýný ani bir ter basmýþtý. Gözlerini genç kýzýn güzel yüzünden ayýramýyor, sanki yüzyýllardýr bu aný bekliyormuþ gibi, kalbini kuvvetli dalgalar istila ediyordu. O dalgalarýn sesini duyabiliyordu. Çok çýlgýnlar… Hem de çok…



Elif abisi Osman’a yaklaþarak,





—“Bugün çok yakýþýklý olduðunu biliyor musun abiciðim?” Dedi ve Ali’ye doðru baþýný çevirerek, ondan da onay verici bir cümle iþitmek istedi.



—Sence de öyle deðil mi Ali? Damat olmak çok yakýþmýþ deðil mi? Dedi.



Ali’nin gülümseyerek yanýt verdi. Çünkü o sýrada, iç sesi durmak bilmeyen bir yaygara koparýyordu gönül âleminde. Sürekli cümleler fýsýldýyordu.







Elif… Elif’im olur musun?



Elif… Seni seviyorum duyuyor musun?



Elif… Elif…







Ali düðün boyunca mahcup bir edayla baktý Elif’e… Tüm vurgunluðuyla baktý. “Elini tutsam, gelir misin benimle ” diyen bir replik kadar isteklice. Ve Elif düðün boyunca o mahcubiyetin altýndaki gizli, tutkulu bakýþlarý sezinledi. Bir þey düþtü Elif’in yüreðine. Tam sinesinde bir kývýlcým oluþtu. Ama adýný koyamadý bir türlü… Vakti gelince derilecek bir çiçek büyümeye durdu sonra… Bir çiçek büyümek için müsaade istemezdi. Usulca kabarýr ve topraðý çatlatarak güne merhaba derdi. Dünya kurulalý beri bu böyleydi. Gizlisinde bir þeyler oluyordu iþte…



Adý; AÞK. Manyetik bir dalga gibi daðýlýyordu sonra, cümle âleme.



~ Ali’nin kapý ziline dokunmasýndan tam 19 sene önce…~



Seher vaktinde buram buram terin, sancýyla harman olduðu bir zaman diliminde, anasýnýn göðsüne ak-pak bir kýz bebeðini verdi hemþire. Yumuþacýk… Mis kokulu… Anasýný emdi bebek. Süt ne kadar da tatlý, analar nasýl da verimliydi. Sancýsýný unutturana þükretti anne. Bebeðini koklarken, bir müezzin ezaný okumazdan evvel fýsýldadý kulaðýna;



- Elif’ im… hoþ geldin kýzým… Bahtýn güzel olsun, týpký ‘sen’ gibi…



Anasýnýn ak sütünü emdi, büyüdü, serpildi günden güne bebek… Kimi zaman düþtü dizleri kanadý, kimi zaman sakladý yaralarýný, kabuk baðlarken içi. Yürüdü, koþtu, salýncaða bindi, zýpladý… Tekrar düþtü. Ama yürümekten yýlmadý hiçbir zaman. Adý, Elif idi…



~ Ali’nin kapýnýn ziline dokunmasýndan tam 6 ay + 10 gün sonra… ~



Ambulans þehre doðru var gücüyle hareket ediyordu. Film þeridi gibi gözünün önünden geçti bütün ömrü. Birkaç dakikaya koca bir ömür nasýl sýðar? Hepsi ne varsa bir bir dökülüyordu hayat perdesinden. Yaþamý, gencecik ömrü, demek burada son bulacaktý öyle mi? Yolun sonu burasýymýþ dedi. Kesik kesik nefes almaya çalýþýrken, aklýna yalnýzca bir tek isim geliyordu. Elif… O güzel yüzü nazenin duruþu gözünün önünden gitmiyordu.



Elveda kýsacýk ömrümün nev baharý dedi… Vücudu sarsýlarak þiddetli bir titreme nöbetine girdi. Yattýðý yerden doðrulmaya çalýþýyor, burnuna verdikleri oksijen aparatýný eliyle çýkarmaya çalýþýyor, ambulansýn sarsýntýsýndan bir önce kurtulmak istiyordu… Saðlýk görevlileri duruma müdahale ediyor. Ali’yi teskin etmeye çalýþýyorlardý. ‘Peki…’ dedi zihninden geçirdiði son bir düþünceymiþçesine... ‘Peki, þimdi ne yapacak bensiz?’



Ali þehre iletildiðinde doktorlar insanüstü bir çabayla derhal duruma müdahale etmiþlerdi. Nefes alýp vermesi oldukça güçleþmiþ bir genç adam duruyordu karþýlarýnda. Týpký davul gibi gerilmiþ derisi, normal dýþý bir görüntü arz ediyordu. Vücudunda biriken ödemin ve günlerdir çektiði ýzdýrabýn sebebi bulunmuþtu. Akut böbrek yetmezliði geçirmekteydi genç adam. Bir hafta boyunca üþütme nöbetiyle sancýlanmýþ, þimdi geçer elbet, ümidiyle günlerdir sancýlar içerisinde kývranmýþtý. Ama ne köylüler ne de kasabadan gelen doktor bir çare bulabilmiþti Ali öðretmene. Birkaç antibiyotik, aðrý kesici halleder ümidiyle iþ çýðýrýndan çýkmýþ, son iki gün ise, nefes almasý güçleþip hezeyanlar içinde yerde kývranmaya baþlayýnca, acilen ambulans çaðrýlmýþtý.



* * * *



Ve hastane koridorlarýnda ivedilikle merdivenleri adýmlayan bir genç kýz… Ali’nin hastaneye geldiðinden tam iki gün sonra haber duyulmuþtu. Yoðun bakým ünitesindeydi ve hala hayati riski atlatamamýþtý. Elif ömrüne dâhil olan bu genç adamý nasýlda çok seviyordu… Nasýlda çýlgýn bir aþk ile baðlanmýþtý birden bire… Ve þimdi gözlerine bakmaya doyamadýðýný, bu hastane odasýnda kuytularda izlemek ne çok acý veriyordu kalbine… Biliyordu prosedürleri ama ne var ki dayanamazdý kalbi. Görmeliyim onu dedi. Genç bir hanýmdý doktor. Gözlerini okudu Elif’in. Acýsýný derinlerde hissetti. Tamam görebilirsin ama çok kýsa, dedi.



Elif, Ali’nin bulunduðu odaya girdi. Onu en son abisinin düðününden sonra, aþklarýný birbirlerine itiraf ettikleri o masum buluþmalarýndan beridir görmüyordu. Nasýl da bitkin gözüküyordu? Ali yavaþça açtý gözlerini. Bir halüsinasyon gördüðünü düþündü. Yoksa bir rüya içerisinde miydi? Elif’i düþündüðü o ilk gün gördüðü rüyasý gibiydi her þey…

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -



Elif ile gönülden gönle akarcasýna konuþmaya baþladýlar.



—Elif sen... Buradasýn, gelmiþsin...

— Geldim evet.

— Aslýnda biliyordum geleceðini. Ýçime doðmuþ gibiydi...

— Sen çaðýrmadýn mý beni?

— Evet, gelmeni çok istedim.



- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -



Ali yarý uykulu vaziyetteydi. Elif yavaþça yanýna geldiði hissediyordu. Tüm bitkinliðine yorgunluðuna raðmen kokusunu duyuyordu. Elif elini Ali’nin yanaðýna koydu, þefkatle okþadý sevdiði adamýn yüzünü. Gözlerindeki nemi hissettirmeden oracýkta sevdiði adama baktý. Þükür ki hayattasýn biricik, dedi. Ya sana bir þey olsaydý ben ne yapardým? Þükür ki yanýmdasýn hala, dedi.



- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -



— Geldim iþte, buradayým… Yanýndayým, dedi.



O sýrada genç kýz, elini Ali'nin kalbinin üzerine koydu. Ali bir an, sinesinden hýzlý bir tren geçtiðini hissetti. Tüm ýlýklýðýyla Elif'in eli tam kalbinin üzerindeydi. Elif, "Biliyor musun insanýn yaratýlýþ sebebi aþk olmalý" dedi ve gülümsedi. Ali kalbine söz geçiremiyordu. "Elif..." diyebildi sadece.



- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -



Yoðun bakým ünitesinin içi gün ýþýðý gibi parladý. “Aþk” idi bu parýltýnýn müsebbibi…



~ Ali’nin kapýnýn ziline dokunmasýndan tam 2 sene 1 ay 12 gün 4 saat sonra~



Elif günlüðünü açtý ve þerh düþtü.



“ Kendi ayaklarýmýn üzerinde duruyorum. Yuvamdayým… Ali’m var yanýmda, çok mutluyum.”



* * *



Bir aþk ile çaðýldamýþtý iki gencin kalbi. Nasýl ve nerede buluþmuþtu yürekleri? Ne önemi vardý? Onlar birbirlerini bezm-i elestten beridir biliyorlardý. Ruhlarý aþina idi birbirlerine, âlem-i ayanda tanýþmazdan evvel.



Ýkisi de birer yolcuydu. Dünya konukluðunda aþk’a giriftar olan bir sarmaþýktýlar…



Hepsi bu.



~ SON ~

BEDÝA BELKIS BALCILAR

.Eleþtiriler & Yorumlar

:: :)
Gönderen: Bedia Belkýs BALCILAR / , Türkiye
20 Kasým 2010
Teþekkürlerimle Ali Bey, kýymetli yorumunuz için sað olunuz...

:: Güzel
Gönderen: ALÝ YERLÝ / , Türkiye
8 Kasým 2010
Hikayeyi okudum. Faruk Nafiz Çamlýbel'in "Han Duvarlarý" geldi aklýma.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn aþk ve romantizm kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Yusuf'u Kuyudan Kim Çýkarýr?
Güvercin Kanatlarýnda
Haylaz Aþk
Gül Aþkým

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Suyun Ses Hali

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Ölü Atlar Kiþnemesi [Þiir]
Kim Daha Þanslý [Þiir]
Týflane [Þiir]
Özlem [Þiir]
Yaðmur Yaðýyor Seller Akýyor [Þiir]
Zerre [Þiir]
Yazarlýða Giden Yolda Çekilen Acý, Parmak Uçlarýndan Geçer [Deneme]
Rüzgâr'ýn Sesi [Deneme]
Krizantem, Üç Oda, Gökyüzü Vesaire [Deneme]
Yazdýkça Gelir Cümlem [Deneme]


Bedia Belkýs BALCILAR kimdir?

ben bir kayýðým bu ummanda. . denize bembeyaz köpükler býrakan.


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Bedia Belkýs BALCILAR, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.