Eğer bir kelebeği sevebiliyorsak, tırtıllara da değer vermemiz gerekir. -Antonie de Saint-Exupery |
|
||||||||||
|
yapayalnızdı yani. eşi öleli 3 yıl olmuştu neredeyse. çocuklarıysa kendi dünyalarını kurmuş, onu kendi dünyasına hapsedip unutmuşlardı adeta. artık öyle bir boyuttaydı ki bu durum, geçen anneler gününde bile aramamışlardı onu. o, o günü diğer günlerden farklı geçirmemişti yine. böyle böyle hatırlanılmayarak artık sıradanlaşarak geçiyordu günleri. bazen yataktan hiç kalkası nefes alası bile gelmiyordu. ölse gitse kimsenin haberi olmayacaktı belkide, böyle düşünüyordu. evden yayılan çürümüş ceset kokuları yüzünden farkedilecekti muhtemelen böyle bişey olsa. kimse onu merak etmiyordu, bunun farkındaydı. bir damla daha süzüldü yanaklarından. silmedi bu kez. komidinin üstündeki ilaçlarından aldı birer adet. tansiyonu vardı, ayrıca romatizma sorunu çekiyordu. yaşlı bedeni bile isyan eder olmuştu artık ona. ilaçlarını zoraki içiyordu, nasılsa yaşamasının kimseye bir faydası olmuyordu, kimsenin umrunda değildi, farkındaydı bunun. ölümün karamsarlığını çoktan geçirmişti sırtına. her gününü bu düşüncelerle geçiriyor, ölümün yaklaşmasını bekliyordu artık. unutulmuş olmanın üstüne yüklediği ağırlıkla olsa bile, eceliyle yatağında ölmek istiyordu. öylesine karamsar ve hüzün doluydu ki, yemek yemeyi bile unutuyordu böyle günlerde. halsizliği geçmiyordu, en ufak bir soğuk algınlığını bile bir kaç haftada atlatıyordu. zayıftı vücudu. direnemiyordu, direnmek istemiyordu. altkata inmek için ahşap merdivenlerin korkuluğundan titreyen elleriyle tuttu. merdivenlerden çıkan gıcırtı sesi ona, çocukluğundaki yerinde duramayan hallerini hatırlattı. öylesine acı bi gıcırdama çıkıyordu ki ağır adımlarının nihayetinde, ufak bir genç kızken aynı basamaklardan uçarak geçtiğini anımsaması belki de yaşlanmaya bir isyan olarak görülebilirdi. sıkıca tuttuğu korkuluktan bir alt adıma adım atarken, gözünden süzülen damla yaş yer çekimine karşı koyamadı. tahta basamağa bulaştı. bir adım daha attı, eşiyle evlendikten sonra bu eve ilk gelişlerindeki halleri düştü aklına. ne mutlu günler geçirmişlerdi bu evde, bahçesindeki salıncakta nice hayallerini gerçeğe ulaştırmışlardı. 3 yıl öncesine kadar yine beraberdiler ve ölmeden önce bile her akşam muhakkak hayal kurarlardı. geleceği düşünmek onların hoşuna giderdi. iki kişilik yalnızlıkları başka türlü şenlenmiyordu bazen. yalnızlık onlar için geçmeyen bir hastalık olarak layık görülmüştü. geçmiyordu gerçekten de. eşi ölünce hayal kurmayı bıraktı yaşlı kadın. çok açık ve net bir gerçekle yüzyüzeydi çünkü. yapayalnızdı. hafif baş dönmesi açıklıktan diye düşündü önce, pek umursamadı. bir adım daha attı basamaktan. bu kez aklına torununu ilk kucağına aldığı gün geldi. gülümsedi ister istemez, tuzlu gözyaşını tattı. onu kendi eliyle yetiştirdiği günleri düşündü adımlarını ağır ağır atmaya (gerçekten) uğraşırken. annesinden çok ilgilenirdi, bakımını üstlenmişti neredeyse. kızının bitmeyen işleri yüzünden biraz da zorunlulukla büyüttü, kız çocuklarını çok severdi zaten. gül gibi özenle yetiştirdi minik torununu. okula başlama çağı gelince daha az görüşmeye başladılar evinin neşesiyle. kendi elleriyle yetiştirdiği torunu bile ziyarete gelmez olmuştu onu. o da büyüdü diye düşündü yaşlı kadın, basamakların çokluğuna şaşırdı. bitirmek çok uzun gelmişti bu sefer. başının dönmesi arttı bu esnada, kavramak istedi korkuluğu tutunamadı. gözleri karardı, dizlerinin titremesi arttı. adımını atmak istemese bile başının dönmesi dengesinin kaybolmasına neden oldu kadının, istemsiz boşluğa gitti ayağı dengesini sağlayabilmek için. bağırmadı bile, sonuna razıymış gibi merdivenlerden aşağıya, sağa sola çarparak düştü. kalçasında, başında, kaburgalarında ve sırtındaki ağrılar, onu kendinde geçirmeye yetmişti. vücudunun zihnine karşı kazandığı bir zaferdi adeta bu. merdivenin bittiği yerde yığılıp kalmıştı hareketsizce. karşıda duran dev aile fotoğrafına baktı kanlanmış gözleriyle. bakışında öyle bir sitem yüklüydü ki, fotoğraftakiler bakışlarını körelttiler sanki. kapattı gözlerini. son kez gözlerini uyuya uğurladı, bir daha uyanmadı.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Caner Almaz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |