Paranız varsa toprak alın. Artık üretmiyorlar. -Mark Twain |
|
||||||||||
|
Birkaç dakika sonra kalkacak treni beklerken reyonda, gitmek veya kalmak arasında kalmıştı. Adımını atıp trene bindiği anda her şey geride kalmış, her şey bitmiş, yaşanan her şey yaşanmamış olacaktı. Eğer kalırsa belki bir şansı daha olacaktı, yaptığı her şeyi geride bırakıp yeniden başlamak için bir fırsatı olacaktı. Atalarından kalan savaşma isteği damarlarında dolaşmaktaydı, sadece savaşmak değil kaybedilsede yeniden kazanmak için, yeniden başarmak için, azim, hırs, güç, belki birazda umut. Öyle düşünceler içindeydiki küçük bir çocuk kadar savunmasız, zırhlı bir savaş makinası kadarda aşılmazdı. Neden gidiyordu ki her şeyi geride bırakıp, kaçmak nedendi savaşmak varken. Kaybetmiş gibi görünsede kazanmak için bir şeyler yapabilecekken. Geçen her saniyede binlerce hatırası gözlerinin önünden geçerken, binlerce düşüncede bir savaş meydanında tozu dumana katıp savaşmaktaydılar. Bu savaş iyi ve kötünün savaşı değildi, iyilerle iyiler savaşmak zorundalardı ve birbirlerini incitmeden üstünlük sağlamak için kılıçlarını çekmişler kesmeyen taraflarını birbirlerine vuruyorlardı, okçular oklarıyla değil yaylarıyla vuruyordu birbirlerine. Kimin kazandığı belli olmuyordu tozdan dumandan ve iki iyinin hangisini destekleyebilirdiki, hangisi kazansın diyebilirdiki, diyemedi… trenin kalkmasına birkaç dakika kala her saniye bir asır olmuştuki ve bir asrın her günü savaş vardı zihninde. Bir kararı yoktu, gitsede iyi, kalsada iyiydi, peki kötü olan neydi, neydi onun karar vermesini engelleyen, neydi onu gitmekle kalmak arasında bırakan. Neydi onu kışın ortasında, gecenin ayazında garda öylece bekleten. Her şeymiş gibi varken, hiçbirşeymiş gibi yok olduğunu hissettiren. Aslı mutsuz bir evlilik yapmıştı ve eşiyle tartışmış, birazda şiddete mağruz kalmış, bu son değip birkaç parça eşyasını alıp, bir daha dönmemek için bir başka erkeğin yanına gitmek için garda bekliyordu. Geride iki çocuk, bir ev, bir hayat, bir gelecek, bir yaşam bırakmak üzereyken, bir adım sonra umut vardı, daha iyi bir ev, daha iyi bir hayat, daha iyi bir gelecek, daha iyi bir yaşam. Hangisini seçmeliydi, hangi yoldan gidip, hangi yoldan gelmeliydiki ona yetmeyenlerden daha iyisine sahip olmalıydı. Var olan elindeyken, yok olanı aramak elindenkilerden daha iyisine kavuşmasına sebep olabilirmiydiki, yoksa kalıp yeniden yıkılmış olanı temellerinden sağlamlaştırarak tekrarmı kurmalıydı. Neyi seçmeliydi, umudumu, hayalimi, yoksa gerçeğimi. Tren kalkmış gitmiş yerine yenisi gelmiştiki aslı hala düşünmekteydi. Birden döndü arkasını raylara ve evine doğru yürümeye başladı koşar adımlarla, evine vardı anahtarını çıkartıp evinin kapısını açtı, içeri girdi valizini kapının arkasına koydu, eşi o anda kapıdan az önce içeri girmiş Aslı’nın gözlerinin içine bakarak ne olur affet, bu sondu, bir daha asla olmayacak, ne olur affet deyip gözlerinden birkaç damla yaş yanaklarından süzülürken, yere yığılıvermişti birden, düşerken kafasını duvara çarpmış ve bu çarpmayla birlikte çıkan düşme sesiyle Aslı eşinin yanına varmış ama bir türlü uyandıramıyormuş, önce seslenmiş sesini herseferinde yükselterek, sonra tokatlamış ama bir türlü uyanmıyormuş hemen içeri geçip telefona sarılmış ambulans çağırmak için ve telefonla konuşurken masanın üstündeki ilaç kutularına gözü takılmış ve kendini bırakmış ağlamaya, o ağladıkça gözlerinden yaşlar akmış, gözlerinden yaşlar aktıkça o ağlamış, ruhu göz yaşlarının oluşturduğu gölde boğulmuştu ki ambulans gelmiş ve ambulansın gelmesi ile gözlerinden yaşlar akarken eşine kurtulacaksın, ne olur dayan, affettim seni ne olur dayan diye teselliler içinde hastaneye yetişmişler. Gece bitmiş sabah güneşle birlikte Aslı ve eşide güneş gibi yeniden doğarak başlamışlar her şeye, her şeyle birlikte yeni bir hayata ama o geceden sonra o gecenin adı geçmemiş bir daha ve o geceden önce yaşadıklarını bir daha hiç yaşamamışlar. Sanki yeniden doğmuşlar güneşle birlikte ve her yeni günde yeniden doğan güneşle.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Sinan Yıldırım, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |