İnsan kendini bilmeli. Gerçeği keşfetmeye yaramasa da, yaşamayı öğretiyor. Ve bundan daha güzel birşey yok. -Pascal |
|
||||||||||
|
Tırnak içerisinde verdiğim başlık -sizin de tahmin ettiğiniz gibi- bana ait değildir… "Malatya'da Yol Açanlar"; Eğitimci-Yazar M. Ali Cengiz'in Ufuk TV’de yaptığı programın adı. İlk başta "Malatya'da İz Bırakanlar" sonra "Malatya’da Yol Açanlar" olan program yaklaşık 20 (yirmi) yıldır devam ediyor. Dile kolay; koca bir ömür yirmi (20) yıl... Yirmi yıldır bıkmadan usanmadan her hafta Ufuk TV'de farklı konuklarla izleyicilerin karşısına çıkan M. Ali Cengiz'i, Malatya kültürüne sağladığı katkıdan dolayı tebrik etmeden geçmeyeceğim. Zira Malatya'ya sevdalı, seksen küsür yaşlarındaki bu delikanlı; "Malatya’da Yol Açanlar" programıyla -hakikaten Malatya kültürüne bir yol açmış, iz bırakmıştır… Ne var ki, Malatya basını; şair ve yazarlarına gereği gibi sahiplenmiyor.'İltifat marifete tabiidir' derler ya, şair ve yazarlarımız iltifat gördükçe daha verimli oluyorlar. Ancak Malatya basını bu konuda cimrilik yapıyor, -yeni yetme- şair ve yazarlarına sütunlarını açmıyor, sahiplenmiyor. "Malatya’da Yol Açanlar" programda da söylediğim gibi; bu konuda ‘Malatyahakimiyet Gazetesi’ni tebrik ediyorum. Söz konusu gazetenin imtiyaz sahi Kemal Deniz (Hocam olduğu için söylemiyorum) hakikaten Malatyalı şair ve yazarlarına hem gazetesinin sütunlarını açmış hem de kalbini... Tekrar "Malatya’da Yol Açanlar" a dönecek olursak... Malatya’da Yol Açanlar programına bu benim ikinci katılışım. Üç yıl önce, Ufuk TV şimdiki yeni plazasına gitmeden önce katılmıştım. O programda "İstikbal" adlı romanım yeni çıktığı için yine M. Ali Cengiz hocama konuk olmuş; kitaptan yazmadan konuşmuştuk… Son katıldığım programda da aynı konuları dillendirdik... ………………………….. Güneşin doğuşunu, suyun akışını, kuşların cıvıldayışlarını, emekleyerek yürümeye çalışan bir bebeğin korkmadan, çekinmeden sürprizlerle dolu hayatın üzerine üzerine gidişini… Gayri resmi bir düzensizlikte dolaşmakta olan kara bir düzene inat sokakları, insanları, söylenenleri ve söylenemeyenleri, ölümü, doğumu, sevgiliye sunulan o en sahici yalanları, hastalığı, dirilişi, hesapları ve sürprizleri yeniden, yeniden ve yeniden yaratabilmek… Yani YAZMAK! Evet, “Yazmasaydım delirirdim.’’ diyor Abasıyanık… Siz yazan dostlar, siz de yazmasaydınız delirir miydiniz? Sizi bilmiyorum ama ben delirmeseydim yazmazdım… Olması gerekeni üretmeye/yaratmaya çalışanlara ‘deli’ denilen bu dünyada deli olduğumu bildiğim için yazmalıyım ve üretmeliyim, diye düşünüyorum. Bir hareket, bir gülüş, bir yaşama sebebi, bir his, bir çığlık ve bir yokluk var ederek var olmalıyım, diye düşünüyorum. Virgüllü konuşmaları sonsuza değin uzatabilirim ve eğer ki ‘sonsuz’a bir son koyabildiğimi biliyorsam ve ‘bir’ sıfatını ‘bin’ yapabiliyorsam yazı aracılığıyla , ‘yazmak’ denilen bu muazzam orgazma bütün hayatımı veririm!.. Örneğin yazarak âmâ olan bir insanın gören gözü olabilirim, koşma yeteneğim hala varken , olmayan sevgiliye dokunabilirim ‘o’ uzağıma düşmüşken.. Böcek olabilirim, duvar olabilirim, anne olabilirim...Bomba olup yanı başınızda patlayabilirim!.. Ağlayabilirim, anlatabilirim, susabilirim. Kağıt üstünde küfredebilirken şaşaalı bir kahkaha patlatabilirim!..Bana verilmiş ya da verilmemiş tüm haklarımı yazının şaşırtıcı büyüsünde kullanabilirim. Yazarak yalnızlığımda yalnız kalmamalıyım!..Bana yazık olmamalı! Suratıma tokat gibi çarpan hayatın acı cilvelerine karşı kendimi yazı kalkanı ile koruyabilirim. İşte bu nedenle, birileri ellerimi kırsa dahi bıkmadan usanmadan yazabilmeliyim/yazmalıyım/yazıyorum da… Yazı yazmanın tüm zorluklarına rağmen yazmalıyım. Yazı yazmanın o dayanılmaz zorluklarına, erken yaşlanma yolunu bana göstermesine rağmen, mideme kramplar koymasına rağmen, sırtıma şimdiden ağrılar saplanmasına ve kendimle baş başa kaldığımda deliler gibi ağlayarak beni sulu gözlü biri yapmasına rağmen yazmalıyım… Yazmalıyım ve yazı yazmaya dört elle sarıldım... Nasıl mı yazıyorum? Aslında ben yazı yazmıyorum. Sanırım yazı yazdırıyor kendini bana… Yazdığım şeyler bazen şiir, bazen hikâye, bazen roman oluveriyor. Bazen boş bir kâğıt sayfasına dökülerek kendini çöp tenekelerde bulurken bazen de bir gazetenin ikinci sayfasında köşe yazısı olarak okuyucu ile buluşuyor. Bazen sayfalar dolusu, A4 kâğıdı boyutunda bilgisayar Word sayfalarında yerini korurken bazen de hiç gerekçesi yokken silinip kaybolup gidiyor. Bazen de yazdıklarımın şanslı yönü tutmuş olacak ki, bin bir emekten sonra bir araya gelip kitap oluveriyor, kitap olarak kitaplıkların tozlu raflarında yerini alıyor. Bu tutkumu sizinle paylaşıyorum, siz de paylaşın, unutmayın ki paylaştıkça çoğalan tek şey sevgidir… Sevgilerimizi paylaşmalıyız. Unutmayınız ki sevgiyi herkes hisseder ama yazarlar daha çok hissederler.. Ben bu sevgimi her gün yazarak paylaşıyorum!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Şevket Başıbüyük, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |