..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Herşeye imgelem karar verir. -Pascal
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > Söyleşi > Hakan Yozcu




7 Nisan 2011
Noel Baba Türk Kültürünün Batıya Armağanıdır.  
Hakan Yozcu
Şimdi Noel Baba olarak resmedilen kişiyi bir gözünüzde canlandırın. Uzun kaftanı, ayağında çizmesi ve başında börkü olan Noel Baba’nın üzerindeki hangi giysinin Avrupa ile ilgisi vardır. Kaftan, Börk ve Çizmenin Batı kültüründe ne işi var? O dönemlerde Avrupa erkekleri etekli elbise giyiyordu. Ayaklarında ise sandalet vardı. Pantolon da Türk Kültürünün Batıya armağanıdır. Atı ehlileştiren Türkler, ona binecek en uygun kıyafet olarak pantolonu icat ettiler.


:BFDI:
hakan.yozcu@hotmail.com



     Yeni yıl yaklaşıyor. Acılarıyla, sıkıntılarıyla, iyi, güzel ve şirin yönleriyle bir yılı daha geride bırakıyoruz.
     İnsanlarımız yeni yıla umut içinde giriyorlar. Herkeste iyi niyet, barış, huzur, sağlık ve mutluluk düşünceleri ön planda.
     İnsanlarımız, yeni yıla büyük bir hazırlık içinde giriyor. Caddeler, sokaklar süsleniyor. Işıklandırılıyor. Tüm gazinolar, eğlence yerleri daha on beş gün önceden dolduruluyor. Piyango biletleri binbir umutla alınıyor. Paralar son kuruşuna kadar harcanıyor.
     Satış mağazalarının önü kırmızı elbiseli Noel Babalarla dolu. Belediyelerimiz, ilkokullara Noel Baba kıyafetleri giymiş elemanlarıyla hediyeler dağıtarak, çocuklarımızı sevindiriyor.
Tüm bunlara bakarak Yeniyıl hakkında bir yazı yazmak istedim. Nedir Noel? Nedir Yılbaşı? Bizim kültürümüzde yeri nedir? Nasıl doğmuştur? Nerede başlamıştır? Kökeni nedir? Gerçekten Batıya has bir kültür müdür? O halde batı, bu olayı nasıl ortaya çıkarmıştır? Bunlara cevap aradım.
Ansiklopedilere baktığımızda Noel Günü, Hrıstıyanlar tarafından mesih olarak kabul edilen İsa’nın doğum gününün geleneksel olarak kutlandığı yıl olarak kabul ediliyor. Antik çağlardan beri kutlanagelen Pagan ve Roma kış festivalleri olan Yule ve Saturnalia’daki uygulamalar Noel'in kökenini teşkil etmektedir.

Günümüzün Noel kutlamalarında genellikle, İsa’nın doğumunun canlandırıldığı oyunlar sahnelenir, Noel ağaçları süslenir, ışıklı ev, bahçe, cadde süslemeleri yapılır, hediyeler alınır, tebrik kartları verilir ve Noel arifesinde Noel Baba'nın gelişi simgesel olarak canlandırılır. Yaygın Noel temaları, iyi niyet, sevecenlik ve ailenin birlikte zaman geçirmesi olarak sıralanabilir.

Noel, her yıl Hristiyanlarca 25 Aralık'ta kutlanır. Kutlamalar 24 Aralık'ta Noel arifesiyle başlamış olur, ve bazı ülkelerde, 26 Aralık akşamına kadar devam eder. Hristiyanların çoğunlukta olduğu ülkelerde Noel tatili yeni yıl tatiliyle birleştirilir. Bazı Doğu Ortodoks Kiliseleri, Jül Sezar takviminde 25 Aralık'a denk gelen 6 Ocak'ı Noel olarak kutlarlar. İsa’nın gerçek doğum günüyle ilgili çeşitli rivayetler olsa da geleneksel olarak 25 Aralık Noel olarak kutlanır.

Noel, Hristiyanlık ve batı kültürünün dünyada yaygın olmasından dolayı dünya kültürünü oldukça etkilemiştir. Noel kutlamaları kış mevsimi kutlamaları arasında en ünlü kutlamalardandır.
Miladi takvim başlangıcı olan yeniyıl (yılbaşı) kutlamaları ile Noel kutlamaları tarihlerinin yakın olması sebebiyle sıkça karıştırılır. Noel kutlamalarının temelinde İsa'ın doğumunu kutlama geleneği yatmaktadır. Yeniyıl kutlamalarının geçmişi ise Eski Romalıların 1 Ocak'ta yaptıkları yeniyıl kutlamalarına dayanmaktadır. 31 Aralık'ı 1 Ocak'a bağlayan gece kutlanan yeniyıl ile Noel şenlikleri temelde birbirinden farklı olmakla birlikte, adet ve gelenekler açısından Hristiyanlar arasında karışmış vaziyettedir.
Bizde ise yılbaşı kutlamaları, yeni bir yılın başlaması olarak kutlanır.
     Noel ve Yeniyıl kutlamaları ile ilgili bir yazı da Sevgili dostum, ağabeyim Kırgızistan Devlet Arabayev Üniversitesi Öğretim Görevlisi Sayın Prof Dr Erhan Arıklı’dan geldi.
Sayın Arıklı Yeniyıl ile ilgili görüşlerini Kırgızistan’da yayın yapan Almas Radyo’da dile getirdi.
Prof. Dr Arıklı, burada büyük tartışma meydana getirecek tezler ileri sürdü. Arıklı “Noel Baba da, Haç da Türk Kültürünün Batıya armağanıdır.” dedi.
Sayın Arıklı bu konuda şöyle devam etti: “Başta ünlü Kazak araştırmacı Murat Aci olmak üzere birçok araştırmacı da bunu iddia ediyor. Ünlü Rus arkeoloğ ve araştırmacılarından özellikle Okladinikov, S.İ Rudenko ve Kazak alim A. Margulan’ın araştırmaları incelediğimizde Türk Kültürünün kökenlerini ve bu Kültürün batıya etkisini görebiliyoruz. Bu araştırmalardan yola çıktığımızda, yalnızca “Noel Baba “ inancının değil, bu gün Hıristiyanlara ait kabul edilen pek çok dini ritüel ve inancın Türkler tarafından batıya armağan edildiğini görüyoruz.. Mesela bakınız eski çağlardan itibaren çam ağacı Türklerde kutsal ağaç sayılmıştır. Bu durum, Sibirya’da yaşayan diğer halklar için de aynı olmuştur. Bu ağaç evin içine sokulmuş, ağacın etrafında Şamanlar ayin yapmış ve kötü ruhları evlerden kovmuştur. Bu ritüel, Sibirya’da Şamanist diye adlandırılan gayri müslim Türk Halklarında hala yaygın olan bir ritüeldir. Hıristiyanlıkta çam ağacı, geyik, Noel Baba ve Hediyeler önemli yer tutar. Bu kavram ve sembollerin tamamı eski Türk Kültüründen alınmadır.”

Prof Dr Arıklı eski Türk Kültüründe ÜLGEN denilen uhrevi bir Tanrısal varlıktan söz ediyor. Ve devam ediyor: “Ülgen, Tanrısal bir varlıktır. İyiliğin sembolüdür. Onun karşısında ki şeytani varlık ise “ERLİK” tir..Eski Türk efsanelerine göre, pahalı kaftan giymiş ihtiyar Ulgen, evin çatısına kadar yükselen muazzam çam ağacının bittiği bölgede bulunmaktadır.

Eski Türk efsaneleri Ulgen’le ilgili bir çok şeyleri koruyarak günümüze kadar ulaştırmıştır. O, tüm mevsimlerde bembeyaz uzun sakalı ve kaftanı ile dolaşır. İyi ruhların başı olan Ulgen altın köşkte oturarak güneşi ve ayı yönetir.

25 Aralıkta, gece ile gündüz arasında uzun ve çekişmeli mücadeleden sonra gündüzün galip gelip güneşin eskisinden daha fazla yeryüzünü aydınlattığı gün olan 25 Aralık’ta eski Türkler, Ulgen’e dualar ederlerdi.”
     Prof Dr Arıklı, konuşmasında 25 Aralık tarihinin eski Türkler için önemini belirtiyor:
“ Türklerin Gök Tanrı inancını kabul etmelerinden sonra 25 Aralık’ı yılın en büyük bayramı Tanrı’nın doğuş günü- olarak kutlamışlardı Avrupa’ya giden Hindular da 25 Aralık tarihini bayram olarak kutluyordu. Türklerin bu milli bayramı, daha sonra Batı Kültürüne geçti ve daha sonra da Hıristiyanlaştı.” diyerek şöyle devam ediyor:
“Netice itibari ile 25 Aralık’ta Türkler, Ülgen’i beklerlerdi. Geyiğe binmiş Ülgen evin bacasından içeri girecek ve çam ağacına hediyeler koyacaktı. İşte Avrupa’nın Noel Baba dediği kişi aslında Ülgen Ata’nın değişik bir versiyonudur..

Şimdi bakın Hıristiyanlar, 25 Aralık’ta Noeli kutluyorlar. Oysa 25 Aralık tarihinin Hıristiyanlıkta hiçbir kutsallığı yoktur. Hz. İsa’nın doğum tarihinin 6 Ocak olduğu iddia edilmektedir. Peki, 25 Aralık nereden çıktı?

Şimdi Noel Baba olarak resmedilen kişiyi bir gözünüzde canlandırın. Uzun kaftanı, ayağında çizmesi ve başında börkü olan Noel Baba’nın üzerindeki hangi giysinin Avrupa ile ilgisi vardır. Kaftan, Börk ve Çizmenin Batı kültüründe ne işi var? O dönemlerde Avrupa erkekleri etekli elbise giyiyordu. Ayaklarında ise sandalet vardı. Pantolon da Türk Kültürünün Batıya armağanıdır. Atı ehlileştiren Türkler, ona binecek en uygun kıyafet olarak pantolonu icat ettiler. Milattan yüzlerce yıl önce ecdadımızın çizdiği bütün kaya resimlerinde Türkler, pantolonlu olarak resmedilmiştir.”
     Sayın Arıklı, kültürümüzü tam olarak bilmediğimizi, bu konuda elimizdeki bilgilerin de yabancılardan kalma olduğunu belirterek bu durumun ne kadar yanlış olduğuna dikkat çekiyor. Ve mutlaka kültürümüze sahip çıkmamızı, onu derinlemesine araştırmamız gerektiğini belirtiyor. Devam ediyor:
“Bakınız 4.yy a kadar Hıristiyanlığa ait dini ritüel ve hatta inanç diyebileceğimiz ciddi bir olgu yok. Açın İncili. Tek bir satırında dahi Haç -İstavroz çıkarmak ritüeli yoktur. Ayin yapılan yer veya Kilise kavramı da yoktur Hıristiyanlığın kutsal kitabında. Hatta daha ileri giderek söyleyeyim 5.yy ın sonlarına kadar bir Hıristiyan akaidinden, inanç esasından dahi bahsetmek mümkün değildir.
Şimdi size bir komediyi anlatayım. 325 yılında Ekümenik Konsey toplantısında da İmparator Konstantin, İsa Mesihi Tanrı ile eşit tutmayı emretti. 451 yılında ise Halkidos Konseyi iki inancı reddederek ona birde kutsal ruhu ekledi ve böylece “Teslis” inancı oluştu. Oysa 268 yılında Antiohiy Konseyi bu tip tartışmaların dinden sapma olduğunu söyleyerek reddetmişti.

İşte Hıristiyanlığın siyasetinde etkisi ile bir din haline geldiği o dönem, Atilla ile birlikte Türklerin Avrupa’yı kasıp kavurduğu dönemdir.. Avrupalılar kendilerini istila eden bu güçlü Türk Kültüründen öylesine etkilenmiş ve onları öylesine taklit etmişlerdir ki bilahare onlardan aldıkları bu şeyler, hayatlarının ve dinlerinin vazgeçilmez unsuru haline gelmiştir. Öyleki bu inanç ve sembolleri nereden aldıklarını sorgulamamışlardır bile.
Mesela bu gün HAÇ, Hıristiyanlığın en temel sembolüdür. Oysa Haç, Hıristiyanlıktan yüzlerce ve hatta binlerce yıl önce Türk coğrafyasında, Altaylar’da Sibirya’da bir sembol olarak kullanılıyordu. Bu gün dahi milattan yüzlerce yıl öncesine ait pek çok mezar ve kurganın üzerinde “Haç” sembolü bulunuyor. Atilla, Avrupa’ya gelirken onun bayraklarından birisi de Haçlı bir bayrak idi. “Eş Kenarlı Haç” Türklerin KEREY boyunun sembolüydü. Atilla da bu boydandı. Ünlü Rus araştırmacı Okladinikov’a göre Haç işaretli bayraklar Türklerde Milattan biraz önce kullanılmaya başlamıştır.”
     Sayın Arıklı bu konuşmasında Hrıstıyanlık İnancı Üzerine Türk Kültürünün etkisi olduğunu belirtmeye çalışıyor: “Mesela Kilise kelimesini ve kavramını ele alın. Türkler Avrupa’ya gidinceye kadar Avrupa’da mabet hele hele kilise kavramı yoktu. Eski Türkler, dağlara kutsiyet atfederdi. Özellikle 4 dağın zirvesi çok kutsaldı Türkler için. Bunlar; Tibet civarındaki Kaylasa, Kırgızistan civarındaki Han -Tengri, Altay bölgesindeki Üc Sümer, ve Borus zirveleri. Türkler periyodik zamanlarda bu zirvelere çıkar ve ayin yaparlardı.Bu zirvelerde avlanmak bile yasaktı.
Bozkır'da yaşamaya başlayan Türkler, dağlara olan saygılarını eksik etmemişlerdir. Öyle ki düz arazilerde kutsal dağların benzerlerini yapmışlardı. Höyükler (kurgan) oluşturmuş ve bunların etrafına toplanarak ibadetlerini gerçekleştirmişlerdi. Türkler, etrafında ibadet yaptıkları bu höyüklere o dağların adını da veriyorlardı. Bana göre “Kaylese Höyükleri” Hıristiyanlıkta Kilislerin oluşumuna öncülük etti.
Bizim bu tezlerimize itiraz edenler, Türklerle karşılaşıncaya kadar niçin Avrupa’da ve Hıristiyan dünyasında Noel Baba, Çam Ağacı, Haç, Kilise, vs. gibi kelime ve kavramların kullanılmadığını ve niçin Türklerle karşılaşıldıktan sonra kullanılmaya başlandığını da açıklamak zorundadırlar.”
     Sayın Arıklı,konuşmasında, Noel Baba veya Haç gibi kavramlar eski Türk Kültüründen Batıya geçmiş derken, bu kavramların artık Hristiyan kültürünün bir parçası olduğunu inkâr etmiyor. Sadece kaynağına işaret ediyor.
“ Bizden alınan bu kavramlar artık bize yabancıdır. Bizi düşman ya da en hafif tabiri ile rakip gören başka bir dinin kültür öğesidir. Ben, sadece gerçeklerin ortaya çıkmasına katkı koymaya çalışıyorum .
İnsanımız kompleks içerisinde. Bizler Tarihimize inmeli ve geçmişimizle yüzleşmeliyiz. Tarihimiz ve Kültürel derinliklerimiz, başka Milletleri ürkütecek boyutta. SSCB yıllarca Türk Kültürünün araştırılmasına engel oldu. Şu anda Çin aynı şeyi yapıyor. Çin’de ki Türk Piramitleri üzerinde araştırma yapılmasına müsaade edilmiyor. Oysa geçmişimiz bu coğrafyada gizli. Milyonlarca tarihi belge gün yüzüne çıkarılmayı bekliyor. Türk tarihi tam aydınlatıldığında sanırım dünya tarihini yeninden yazmak gerekecek. “
     Ve konuşmasını bitiriyor Sayın Arıklı. Gerçekten zevkli ve ilginç gelen bir radyo programı olmuş. Prof Dr Erhan Arıklı o derin bilgisiyle Kırgızistan’da yaşayan soydaşlarımızı aydınlatmaya çalışmış.
     Öyle ki Sayın Arıklı’nın bu düşünceleri gerek tüm Türk Dünyasında, gerekse tüm hrıstiyan aleminde ses getirecek, yankı uyandıracak tartışmalara yol açacaktır.
     Sayın Arıklı’nın dediği gibi kültürümüze, geçmişimize sahip çıkmalıyız. Karanlıklarda kalan ve su yüzüne çıkmayı bekleyen birçok kültür mirasımızı toplumumuza ve hatta tüm insanlığa kazandırmalıyız. Çünkü şunu çok iyi biliyoruz ki Yüce Türk Milleti tarih sahnesi var olduğundan beri insanlığa yön vermiştir. İnsanlığın gelişimine katkı sağlamıştır. Ve sağlamaya da devam etmektedir...







Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın söyleşi kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kıbrıs Türk Kültürü ve Edebiyatı
Kıba - Tek Edebiyat Sohbetleri
Düzceli Öğrencilerle Beraberdik
Oğuz Boyları Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Arif Zeren İle Söyleştik
Sami Yakar İle Tiyatro Üzerine
Prof Dr Necati Demir Konferans Verdi.

Yazarın İnceleme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
"Gün Olur Asra Bedel" Üzerine Bir İnceleme
Bir Şiir Emekçisi: İhsan Tevfik Kırca
Yozcuların Kökeni ve Çangaza Köyü
yaşar Kemal’in Ölüm Yıldönümü Münasebetiyle
Çeşitli Yönleriyle Prof. Dr. Erhan Arıklı
Öykü Tiyatro ve Sanat Üzerine
Benim Gözümden "Tutunamayanlar"
"48 Saat" Üzerine
Âşık Osman Akçay İle Tanıştık
Çakırcalı Efe Üzerine

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
El Eder [Şiir]
Kara Güzel [Şiir]
Nerdesin? [Şiir]
Vakit Gelince [Şiir]
Acı Ektim [Şiir]
Hayallerim [Şiir]
Gönlümün Tacısın Yar [Şiir]
Kurban Olurum [Şiir]
Yüreğimde İhtilal Var [Şiir]
Hayat Seni Çözemedim [Şiir]


Hakan Yozcu kimdir?

1964 doğumluyum. Kuzey Kıbrıs'ta yaşıyorum. 1988 Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldum. 20 yıl çeşitli okullarda edebiyat öğretmenliği yaptım. Uzun yıllar Yenivolkan ve Güneş Gazetelerinde köşe yazarlığı yaptım. Şu an Habearkıbrıslı ve Güncelmersin Gazetelerinde yazıyorum. Birçok internet gazete ve sitelerinde yazılarım yayınlanıyor. Şiir, öykü ve tiyatro oyunları yazıyorum. Bu alanlarda çeşitli ödüllerim var. Kendime ait basılmış "Güzel Bir Dünya" ve "Mesela Başka" isimli iki adet öykü kitabım var. 7 tane tiyatro oyunum var. 6 yıl Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü görevinde bulundum. Halen Başbakan Yardımcılığı Ekonomi, Turizm, Kültür Ve Spor Bakanlığı'na bağlı Müşavirim.

Etkilendiği Yazarlar:
...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.