Öküzün rengini dışında, insanın rengini içinde ara. -Mevlânâ |
|
||||||||||
|
Ülkem seçim sath-ı mailinde... Demokrasi tıkır tıkır işliyor... Meydanlar, bayraklarla süslenmiş birer taze gelin edasıyla parti liderlerini coşturuyor... Keza, milletim de meydanlarda coşuyor, coşturuyor... Manzaralar keyif verici, değil mi Türkçe konuştuğunu zanneden entel kardeşim? Derin devlet gitti, yerine serin devlet geldi. Olsun... Seçimi ve dolayısıyla demokrasiyi sabote hamleleri şimdilik boşa çıktı. Silahları tutukluk yaptı... Şu son birkaç günde yeni bir hamle denerler mi bilinmez ama bir siperden iki ayrı hedefe yaptıkları atış karavana atış oldu, hedefi ıskaladılar... Şimdilik bu konuda bu kadar, detayları seçimden sonra... Cenab-ı Hakk ömür verirse tabiî... *** Demokrasi tıkır tıkır işlerken; ufak tefek hadiseler de olacaktır tabiî... Seçim meydanı demek; demokrasinin er meydanı demektir. Mert ve nâmertler de er meydanlarında belli olur... Her yiğidin bir yoğurt yiyişi olduğu gibi; her toplumun da kendine özgü bir kültürü, her demokrasinin de kendini ifade etme biçimi vardır. Türk demokrasisinin yoğurdu da bu meydanlarda yeniyor... Öyle değil mi mert ablam ve şopar kardeşim? *** Sizin cevaplarınız ne olursa olsun; ben daha kaşar ve bal heykelindeyim. Ona takıldım kaldım... Bu konuda birkaç kelâm etmezsem içim patlar, ölür giderim... *** Çirkindir falan demiş olsak da “ucube”ye sâhip çıkmış, sanatı ve sanatçıyı savunmuştuk daha önce... Baştan konunun derinliğini de iyi bilmediğimizden “Eski belediye başkanı, ‘gel şuraya bir heykel dik’ demiş; sanatçı da gitmiş başlamış heykeline ve yontarak sanatını icra etmiş. Artık hammaddesi granit midir, mermer midir bilemem” diye de saf saf anlatmışız... Nereden bilelim ki: Ortada çekiç yok, murç yok, keski yok, taraklı keski yok, taş motoru yok, toz gözlüğü yok, ağzını burnunu korusun diye tozluk bile yok!.. Gene ortada bronz yok, tunç yok, ergimiş herhangi bir metal yok! Kızdırıp su verilmiş teneke bile yok ki; hani bir umut, suyu verirsen belki çelik olur! Ya neymiş peki? 1- Meğer proje, Almanya’nın bir şehrindeki tıpkısının aynısından intihâl imiş... Çok sonra çıktı bu haberler ortaya... 2- Yontulacak ne mermeri ne graniti kardeşim? Adam resmen inşaat ustalarını çağırmış, işi ihâle etmiş. İsimleri atıyorum; meselâ kalıpçı Yusuf usta kalıplarını, soğuk demirci Ahmet usta da ekibiyle demirlerini bağlamışlar. Efendim, daha sonra da transmikserlerle dayamışlar hazır betonu, yanına da bir beton pompası, basmışlar BS 18’i... Depreme de dayanıklı olsun demişlerdir herhâlde... Koca bir beton yığını dikmişler oraya... Her birinin kellesi 18 ton beton, iyi mi? Sanat eserine bakınız?! Geceleri lazer ışınlarıyla da gösteri düzenleyip Ermenistan’a barış sinyalleri gönderceklermiş! Ya da gövde gösterisi... E oradan lazer ışınlarıyla bile olsa hiçbir gösteri Ermenistan tarafından görünmez. Görebilmeleri için: Batı’dan Gümrü, Doğu’dan da Erivan halkı her gece Eleyez’in zirvesine mi çıkacaktı? Hem, ille de sanat eseri mi görmek istiyorsunuz? Buyurun gidin her sabah ve akşam Eleyez’i seyredin. Yüce Yaradan, 100 km yarı çapında bir kaidenin üstüne dört bin metre yükseklikteki sekizinci dünya harikasını oturtmuş... Bu sekizinci harika neden Ermenilerin elinde kalmış diye sakın kafa yormayın ha!.. Ne gerek var yormanıza? Kars'ı isteyen Daşnak çetelerini üzersiniz sonra! Siz, “Kapı açılırsa ne kadar cındır - cırık satıp, kaç para kazanırız”ın hesabını yapın. Çağdaş cındır tüccarları sizi... *** Demem o değildi aslında... Demem şudur efendim: Bu beton yığını sanat eseri diye sunuldu mu? El cevap: Sunuldu! Pekiyi... T.C. Devletinin başbakanı Kars’a gidip, plaka numarasına göre 36 büyük projenin yapılacağndan falan bahsetti mi? (Hani, İzmir’e 35 proje, İstanbul’a kanaldan yeni Boğaz, iki yakaya birer yeni şehir projeleri falan ya! Kars’ın başı kel mi? O bakımdan sordum yani...) Iıııh, ben, böyle projelerden falan bahsettiğini duymadım. Ya neden bahsetti? Yiyip, içip, yatıp, kalkıp bu beton yığınının yıkılmasını isteyen; fikri, zikri, virdi o beton yığının bir an önce yok edilmesi olan bir acar belediye başkanının dolduruşuyla: “Bu ucube heykel derhâl yıkılsın” diye kükredi sayın başbakanımız... Kars’a lâyık görülen proje buydu efendim... Başka bir şeyler söylediyse de bunun kopardığı gürültüden duyulmadı efendim... E sonra n’oldu? Kars ve Kars halkı, heykel yıkan sanat düşmanı oldu bütün dünyanın gözünde... Büyük harflerle: İYİ Mİ? E, iyi değil tabiî... Filler -pardon eski ve yeni belediye başkanları- tepişti; karıncalar ezildi... *** Yetmedi... Bir çuval inciri berbat eden acar ve cevvâl belediye başkanı, tevil düşüncesiyle olsa gerek: “Onun yerine Bal ve Kaşar heykeli dikileceğini “ açıklamış... Hoppalaaaaa!.. Ya hoppala! Önceleri birkaç kere sosyal paylaşım sitelerinde ucube heykel yüzünden trend listesine giren Kars, bu sefer, bal ve kaşar heykeliyle sosyal medyanın trend listelerinin başına oturdu... Bu da iyi mi? Zeki Müren mantığıyla bakıp,“reklamın iyisi, kötüsü olmaz” derseniz, iyi... Yüzlerce, binlerce insan dalga geçmiş, sarakaya sarmış, dünyaya rezil olmuşuz ne gam?! Hatta ünlü bir medya kaşarı da, bal ve kaşar heykelini ti’ye alan bir yazı döktürünce daha da meşhur olduk vallahi kızzzz!.. Ay kızzz, artıkın bizi kimse tutamaz di mi? Reklam patlaması yaptık vallahiii!.. *** Acar ve cevvâl belediye başkanına acizâne tavsiyemdir: Bu heykeli yaptırmaya şimdiden başlasın ki, yerel seçimlere kadar yetişsin. Hem, eskinin yerine dikerse kendi hukukî dayanağını, yani Anıtlar Kurulu marifetiyle tescil edilen “Sit Alanı” kararını yok saymış olur ve kendini inkâr etmiş durumuna düşer... Onun için başka bir yer seçmek zorundadır. Meselâ, Çakmak Kışlası tarafı olabilir mi? Yeter ki Merkez Camii civarlarından görünsün... Hem yuvarlak kalıplardan çıkan kaşar heykeli olmasın, kare olanı da vardır mutlaka; onlardan tercih etsin. Yoksa mazallah “teker heykel” sarakalarıyla dillere düşer bu orijinal heykelimiz... *** Şimdi, “Madem Kars’ı çok seviyorsun, neden bıraktın da gittin Cahit Kılıç? Kalaydın da daha iyisini sen yapaydın ya! Uzaktan ne diye ahkâm kesiyorsun?” gibi sesleri duyar gibiyim. Daha önce başkaları için söylenmedi değil çünkü... El cevap: Keyfimden ayrılmadım Kars’tan. İcbâr eden sebepler vardı herhâlde. Türkiye’nin dört bucağında ve yedi ayrı ülkede alın terimle ekmeğimi kazandım. Kars’a bir faydam olmadıysa da en azından yük olmadım... Dahası da var: 35 yıldır arazilerim sizlerin ellerinde, tek kuruş gelir almıyorum. Sizin malınız, davarınız otluyor. Yağını, kaymağını, kaşarını, çeçilini, motalını siz yiyorsunuz, fena mı? Bize de uzaktan hasretini çekmek ve ara sıra da ahkâm kesmek kalsın müsaadenizle, olmaz mı? Cahit Kılıç İstanbul, 7 Haziran 2011
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cahit KILIÇ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |