Hayatın devam ettiği gerçeği ya da klişesi, sevdiğin bir insanın ölümünü duyduğun andan saatler sonra, o ilk bir parçacık kabullenişin ardından, herkesin sana ilk söylediği, aklına ilk gelen, şaşırarak farkındalığına vardığın şey; hayat devam ediyor. 'Son' dedikleri o yolculuğunda onun yanında olmak, ona son kez 'gittiğin yerde mutlu olmayı bil' demek için çıkıyorsun yola. Yola çıktığın anda, kurallarıyla işlediğini görüyorsun trafiğin, radyoda şarkılar çalmaya devam ediyor; yüksek sesle eğlenceli şarkılar söylüyor en sevdiğin sanatçı, hissettiğin hüznü umursamadan, önünde oturan iki adam üniversite yıllarından, çocuklarından, kendi başarılarından konuşuyorlar, altı saatlik bu yolculuk sohbetsiz geçmez diye düşünmüş olmalılar. Ve sen farkediyorsun; hayat devam ediyor. Elinde olmadan ölümü düşünüyorsun. Düşünüp, hiçbir zaman bir yere koyamadığın, belki de zaten bir yeri olmayan, bazen gelip kendini hatırlatıp yeniden yokluğa karışan, tanımlasan tanımlanamayan o şeyi, ölümü düşünüyorsun. Cümleler kuruyorsun kafanda, binlerce düşünce üretiyorsun ölümle ilgili, kurduğun her cümleden sonra 'ya değilse' ,' hayır bu değildir' diye cümleler kurmaya devam ediyorsun, bu düşünce silsilesinde kaybolacağını hissedip bir an, vazgeçiyorsun düşünmekten. Zaten çok da anlamlı bulmuyorsun şuan ölüme kafa yormayı. Bir yandan yaşamına anlam katan, bir daha duyamayacağın, hayat dolu o sesin yokluğunu özümsemeye zorlarken kendini diğer yandan anılarınızı anımsıyorsun. Ağlamaktan daha da küçük kalmış gözlerini görüyorsun o an aynada, senin gibi hisseden birini karşında görünce, konuşmaya başlıyorsun farkındasızca, kendinle kendince düşünmeden konuşuyorsun; belki hala nefes alıyordur, belki ölmemiştir diyorsun. Belki hala nefes alıyordur, belki ölmemiştir o, gördüler mi ki nefes almadığını, belki yaşıyordur hala , nefes...... diyip susuyorsun. Son konuşmalarınızı, paylaşımlarınızı hatırlıyorsun, giderken geriye sana kattığı güzel şeyleri yaşatmak istiyorsun. Ölüme üzülmüyorsunuz aslında; biraz zamansızlığına biraz da yaşadığı mutsuzlukları hiç bir zaman dışarıya yansıtmayan, yaptığı espirilerle bulunduğu ortamlara neşe getiren, suratını hiç asık hatırlamadığınız, tanıyabileceğiniz en iyi insanın kaybına ve iyi insanlardan birinin daha, etrafınızda olmayacak olmasına üzülüyorsunuz. Daha güzel anılarımız olacaktı, umutsuzluğa kapıldığımızda birbirimize güç katacaktık diye erken gitmesine hayıflanıyorsunuz. Onun sözleriyle ona kızıyorsunuz; hani 'ağaç yaprağıyla gürler' di? Sen tutunduğumuz bir dalken, neden kırıldın diyorsunuz. Sonra söylediklerinizin anlamsızlığını farkedip yeniden susuyorsunuz. Anılar geçiyor aklınızdan. Onun keyfinin çok yerinde olmadığı bir zaman, hiç beklemediği bir anda garip bir dans edip onu kahkahalara boğduğum o an geliyor aklıma, küçük doktorumun elinden kahvemi içiyorum diyip gururlandığını hissettiğim zamanı anımsayıp mutlu oluyorum. Neyle mutlu olacağımızı bilmelerini, bizi önemsemesini ne kadar çok özleyeceğimi düşünüyorum. Tadımızı kaçık gördüğünde 'Ee hadi üzerlerinizi değişin, bu gece tam yüzmelik' deyip, gece ay ışığında yüzmelerimizi, çığlık çığlığa şarkı söylemelerimizi, birgün çok yalnız hissediyorum deyip sarılıp ağladığımda, özenle sakladığını bildiğim şarabı açıp saatlerce konuşmamızı, bizim arabanın arkasında sarsıldığımızı görüp kahkalarla rüzgara karşı son sürat araba kullanışını, yüzmeyi öğretişini, dağ tepe tırmanışlarımızı, kendi çocukları kadar bizi düşündüğünü kısacası, onu ve güzel anılarımızı unutmayacağıma dair söz veriyorum kendime. Olmuyor. Her düşünce, kendini yalanlayan başka bir düşünceyi peşinden sürüyerek geliyor aklıma. Bir yanım unutmayacaksın diye diretirken diğer yanım unutturacağını bildiğim 'zaman'a öfkeleniyor. Acı duymayacağım ama seni hep hatırlayacağım, konuştuklarımız, doğruların hep doğrum olarak bende kalacak diyorsunuz biçare. Ve yeniden onu düşünmeye başlıyorsunuz. Onun, insanı koşulsuz sevmesini hatırlıyorsunuz, birilerini mutlu etmek için sarfettiği çabayı, 'insan'a verdiği değeri... Onun, bu zamanda pek rastlamadığınız 'iyi ve doğruluğun' vücut bulmuş hali olduğunu düşünüp, bu zamansız gidişe bir kez daha kızıyorsunuz, ama yapabileceğiniz en güzel şeyin dualarınızla yanında hissettirmek olduğunu biliyorsunuz. Her cenazenin bir protokol kalabalığı olur, bir de en içten gözyaşlarıyla onu uğurlayanları... İşte onu uğurlayanlar, en derinden hüznü hissederek uğurlamaya gelenlerdi. Ve bize 'insan' olmanın güzelliğini göstererek gitti. Biliyorum, herkes çok sevdiği biri için bunu der ama tanısaydınız siz de onun için 'tanıdığım en güzel, en doğru ve mutluluğu en çok hakeden insan' derdiniz. Son olarak, beş gün önce konuştuğumuz gibi, yeniden o neşeli, o umutlu Şirin olacağım ben. Böyle karamsar değildin sen deyip kızmıştın bana, sonra gelecek sene için birkaç söz vermiştin, ama en önemlisi hep yanınızdayım deyip, desteğini hissettirmiştin. Sakın sen de bizi yalnız bıraktığını sanma, biz yine o desteği hissediyoruz. Nereye gittiysen orada yine mutlu ol, seni seviyoruz.