..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Olgunluğa erişmemiş şairler ödünç alır, olgunluğa erişenler çalar. -George Eliot
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Özgürlük ve Eşitlik > David Durak ARSLAN




22 Şubat 2012
Güzel Bir Derdim Var  
Söyleşi

David Durak ARSLAN


Düzgün Doğan’ın Durak Arslan ile yaptığı bir söyleşidir : Bu söyleşide, Güzel bir dert, Büyük bir endişe, Güçlü bir umut var.


:BBII:
Düzgün Doğan;


Sizlerle birlikte, FUAF Genel Başkanı Durak Arslan'ın dünyasında bir yolculuğa çıkalım istedik. Çok yönlü ve yoğun bir çalışma içerisinde olan Durak Arslan Fransa’da yerel Parlamenterlikten, İşverenliğe, Avrupa ABK Kurumsallaşma komisyonu Başkanlığının yanı sıra, şiir yazıyor. Kendisi ile Alevilere, örgütlülüğe, sanata ve yaşama dair bir söyleyişi gerçeklestirdik.

Düzgün Doğan (D.D.) : Sayın Arslan bu enerjinin kaynağı nedir?

Durak Arslan (D.A.) : Düzgün Bey, öncelikle özeninize, ilginize teşekkür ediyorum. Güzel bir derdim var, insan ve doğa aşkı. Yol sevdası. Böyle bir derdiniz varsa, gerekli enerjiyi üretmeye yetiyor da artıyor bile. Şiir ve edebiyata gelince, okuma ve yazma eylemi sizi buluyor ve özel bir çabaya sürüklüyor. Bence şiir, söylemek istediğiniz sözün özüdür. Şiir damıtılmış sözdür diyorum. Bundandır nefes alır gibi, su içer gibi yaşamsal geliyor adeta. Ferahlatıyor, önce çok yoruyor sonra da yaratısıyla, ürünüyle dinlendiriyor diyebilirim.

D.D.: Sizinle öncelikle Alevileri konuşmak istiyoruz.

D.A.: Bir Teolog değilim. Ne sosyolog ne de bir tarihçiyim. Bu alanlarda uzman olmamama karşın, soran, sorgulayan, araştıran, yazan biri olarak; birlikte sohbet etmekse amaç hay hay. Bu kadar önemli konularla ilgili haftalarca oturup sohbet etmek lazım. Ama tadımlık bir sohbet bile güzel olabilir.

D.D.: Sayın Arslan, Avrupa’dan bakınca Aleviler’in genel panoraması nedir. Nasıl bir yol haritası çizilmeli, izlenmeli?

D.A.: Buna sağlıklı bir yanıt bulabilmemiz için, önce içinde yaşadığımız ülke tarihine ve geldiği noktaya bakmak bize yardımcı olur. Bir de Alevilerin de tarihini ve geldikleri noktayı doğru analiz edersek, sanıyorum resim kendiliğinden ortaya çıkar.

D.D.: Peki Aleviler için Fransa’da ülke koşulları, düşünsel iklimi uygun mu?

D.A.: Ortaçağın karanlığını ve kalın duvarını, Rönesans ışığıyla ve matkabıyla delerek aydınlanmayı başarmış bir kıtada yaşıyoruz. İnsanlıktaki bu bilinç birikiminin gereği 1789 Fransız devriminde çok büyük bedellerin ödendiği bir ülkede yaşıyoruz. Bu devrim üç temel değer bıraktı Fransızlara, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik. Ardından Cumhuriyet, Demokrasi, Laiklik, insan hakları ve sınırları ortadan kaldıran Avrupa bilincinin gelişmesi ve altmış sekiz kuşağının yarattığı o muhteşem heyecan. Kolayca bir kaç cümlede sıraladık bu süreci değil mi. Oysa bu değerler asırlar süren ve uğruna nice canlar verilen müthiş görkemli bir sürecin meyveleri. Bizim bu değerlerin önemini kavramamız, kıymetini bilmemiz ve yürekten sahiplenmemiz gerekir. Tekrar ediyorum. Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik. Cumhuriyet, Laiklik ve katılımcı demokrasi. İşte bunlar sadece Fransızların değil, bütün insanlığın ortak değerleri oldu. Neden? Çünkü bütün bu serüvenin merkezinde insan vardı. Diyorum ki, bu değerleri yaratanları ve yaşatanları saygıyla analım her şeyden önce.

D.D.: O zaman Aleviler önce bu değerleri mi sahiplenmeli?

D.A.: Elbette ki sahiplenmeli ve de yaşatmalı. Çünkü ‘evvel benim ahir benim’ diyen bir öğretinin mensupları, insanı yücelten tüm değerleri benimsemiş bugüne kadar. Bunu bilenler sahipleniyor zaten. Bilmeyenlerin de öğrenmesini sağlamalıyız. Ama bir şeye dikkat ederek. Asla komplekse kapılmadan. Komplekse kapılmamak için de kendi tarihimizi ve öğretimizi iyi kavramalıyız. Alevilerin de aynı değerler uğruna, daha uzun bir süre, daha ağır koşullarda Kerbela’dan Sivas’a kadar bedeller ödediğini ve ödemeye devam ettiğini doğru anlatmalıyız. İnsan ve doğa merkezli bir inancın, felsefenin ve kültürün mirasçıları olduğumuzu evrensel bir dil ile anlatmalıyız. Henüz gerektiği kadar anlatamadık. Mutlaka ve en kısa zamanda bunun koşullarını hem Fransa’da hem Avrupa’da yaratmalıyız.

D.D.: Vurgulamak istediğiniz temel Alevi değerleri nelerdir?

D.A.: Bu sorunun cevabı zor ve Pir’lerimizin, Akademisyenlerimizin cevap verebileceği bir konu. Çünkü öğretiyi incitecek yanlış bir söz etmek istemem. Ancak şu kadarını söyleyerek sizi yanıtlamaya çalışayım. Aleviler ‘önce insan’ dediler. ‘Okunacak en büyük kitap insan’ dediler. Ulu ozanlarımız ‘Dinimiz sevgi, yolumuz bilim, yönümüz insan ’dediler. Doğayı sevdiler ve saygı duydular. Yaş bir ağacı kesmeden önce önünde diz çöküp af diledir. Hem Aslan’ı hem Ceylan’ı aynı kucakta sevdiler. Kadın ile erkeği eşit bildiler. Cem’lerinde insan ile doğayı, dil ve el ile vicdanı, edebiyat ile sanatı birleştirdiler ve bir Yol çizdiler. Bu yol ile ulaşılan profile ise ‘Kamil İnsan’ diyerek Hak-Muhammed-Ali, Hünkâr Hacı Bektaş Veli nezdinde sembolize ettiler. Tanrı ile Kâmil İnsanı bir ve aynı gördüler.

D.D.: Ödenen ağır bedellerden de kısaca söz edebilir misiniz?

D.A.: İşte bu sebeple, Kerbela’da Hüseyin, Bağdat’ta Hallac-ı Mansur ve Kul Nesimi, Anadolu’da Pir’imiz Hacı Bektaş Veli Dergâh’ında yetişen onca erenler, Banaz’da Pir Sultan Abdal’lar, asılarak, derisi yüzülerek, başı gövdesinden kesilerek katledildiler veya uzaklara sürüldüler. Türkiye’de Cumhuriyetin kurulmasına, laik bir devlet yapısının oluşturulmasına en başta Aleviler destek sundular. Ne yazık ki Cumhuriyet ve Laik sistem özürlü doğduğu için ilk önce Alevileri mağdur ettiler. 1938’de Dersim, 1978’de Maraş, 1980’de Çorum, 1993’te Sivas ve 1995’te İstanbul Gazi mahallesi toplu katliamlarıyla Alevilere bedel ödetmeye devam ettiler. Bütün insanlığın ortak değerlerine olan bağlılığın bedelini canlarıyla ödeyerek geldi bugüne kadar bu toplum.

D.D.: Alevi toplumun bugün itibariyle coğrafik dağılımı ve tahmini sayıları nedir?

D.A.: Fransa’da iki yüz bin’iz. Avrupa da bir milyon... Balkanlar’da yüzbinleri buluyor. Ortadoğu’da bir milyona yakın. Türkiye’de yirmi milyondan fazla sayılarıyla, aynı ortak değerleri, sadece biçimsel farklılıklarla birlikte halen yaşıyor Aleviler. Sessiz, sahipsiz, etkisiz ve zor koşullarda ve tehlike altında yaşıyorlar. Avrupa dışındaki tüm diğer coğrafyalarda Aleviler halen tehdit ve tehlike altındalar. Ne yazık ki, Avrupalılar bile Alevileri henüz çok az tanıyorlar. Çünkü Aleviler asırlardır maruz kaldıkları şiddet ve tehlike karşısında kendi içlerine kapanmışlığın, korunma refleksinin, kendini tanıtma çekimserliğinin etkisinden Avrupa’da bile tam kurtulmuş değiller. Bu toplumsal incinmeyi, sarsıntıyı atlatmak zaman istiyor. Zaman ise Alevilerin aleyhine işliyor.

D.D.: Sizi endişelendiren nedir?

D.A.: İki konuda ciddi endişelerim var. Birincisi özellikle Anadolu’da ve Ortadoğu’da yaşayan Alevilerin fiziksel olarak tehlikede oluşları. Anadolu’nun onca etnik, inançsal ve kültürel renklerine ne oldu, şimdi neredeler? Bu toprakların Ermenileri, Süryanileri, Rumları,Yezidileri, Keldanileri neredeler hani. Öldürdüklerini öldürdüler, kalanları başka ülkelere göçürdüler. Kürt halkına karşı yürütülen kirli bir savaş var ve halen sürüyor. Her hafta iki taraftan gencecik cesetler annelerinin kapılarına atılıp gidiliyor. Bu çocukların birbirlerinden alıp veremedikleri ne var. Bu nedenle, dilim varmıyor ama muhtemel bir Alevi soykırımı hazırlığı olduğunu görmemezlikten gelemeyiz. Diğer ikincisi önemli endişem ise, Alevi öğretisinin içinin boşaltılarak yok edilmesine yönelik yürütülen çalışmalar.

D.D. : Bunu kim, ya da kimler istiyor. Bu büyük bir iddia değil mi?

D.A.: Evet bu endişem büyük. Eğer gerekli önlemleri alamazsak, sonuçları daha da büyük olabilir. Günümüzde saldırının şekli değişti. Düşünsel boyutta saldırının yöntemi, savunuyormuş gibi yapıp ele geçir ve içini boşaltıp çürüterek yok et yöntemi. Bu yöntemle Aleviliğe gelen saldırının adresi, dogmatik inanç ve ideoloji ortaklığındaki merkezler diye düşünüyorum. Fiziksel boyuttaki saldırı ise, öğretiye sım sıkı sarılmış ve vazgeçmemekte direnen Alevilere yönelik. Bu saldırganların adresi ise tutucu, ıkçı, insanı ve doğayı basit bir kâr aracı gören sömürgeci ve insanı kul gören yerli ve yabancı odaklar. Vaşington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü’nün yayınladığı raporda çok açık ifadelerle bu ihtimale dikkat çekiliyor. Türkiye’de gündeme gelebilecek İslami bir ihtilal sonucu on ila on beş milyonluk bir Alevi nüfusu’nun Avrupa ülkelerine göç etmek zorunda kalabileceği ihtimali belirtiliyor. Panik olmaya gerek yok ancak önlemler geliştirmemiz kaçınılmaz.

D.D. : Neden sadece Aleviler böylesi bir hedefte olsunlar. Aleviler bu kadar yalnızlar mı? İnsan ve doğa sadece Alevilerin sorunu mu?

D.A.: Elbette ki sadece Alevilerin sorunu olmamalı. Ancak, Alevilerin bu iki temel değer olan insan-doğa ekseninde tarih boyunca net bir duruşları var. Bakın doğayı en güzel anlatan şiir bir Alevi ozan olan Aşık Veysel’in “Benim sadık yarim kara topraktır.” Şiiri dünyada seçiliyor. Karacaoğlan bir doğa sevdalısıdır. Bu değerler etrafında inançsal, düşünsel, bilimsel ve kültürel bir sistematiği var. İnsanı Kâmil’leştiren, rıza toplumu yaratmayı hedefleyen bir yol haritası var. Bu müthiş bir pusula. Bu aynı zamanda her çağda insandan ve tabiattan yana oluş ve karşı tarafa kafa tutuştur. Hem bu öyle bir kaç asırda oluşmamış. Kökleri çok derinlerde. Evrimleşerek kendini güncellemiş. Ancak söküp atamamışlar. Yakmışlar ama yok edememişler. Aşılamaya çalışmışlar başkalaştıramamışlar bu öğretiyi ve kültürü. Ve bunun yarattığı asil bir duruş var ortada. Bugün insan ve doğa iki şeye tutsak. Biri dogmatizm, diğeri kapitalizm. Dünya’da ise çevreci ve doğa dostu bir akım gelişiyor. Hümanist ve antikapitalist hareketler yükseliyor. Bu Alevi damarından akan birikim ve enerji ile yerküremizin diğer kıtalarında var olan benzer damarlar buluştuğu zaman ortaya çıkacak sıçrama, düzey ve bilinç, insanlığın kalb’inde yeni bir aşk’ın adı olabilir. Bu aşk mevcut dogmatizmin ve kapitalizmin sonu, insan ve doğa özgürleşmesinin başlangıcı olabilir. Bütün dert bu.

D.D.: Peki Alevi toplumu ve örgütleri bu durumun ne kadar farkındalar?

D.A.: Biz yeteri kadar bunun farkında olmasak bile, birileri bize bunu ısrarla hatırlatıyorlar. Dost olanlar dostça anlatmaya çalışıyorlar. Örneğin Profesör Dr.İréne Mellikoff başta olmak üzere, birçok Avrupalı akademisyen ve araştırmacı bunu bize hatırlatmak için kitaplar yazdılar. Tabii dost olmayanlar da düşmanca hesap ve çalışmalarıyla tepkileriyle bizim kim olduğumuzu bize hatırlatıyorlar. Osmanlı döneminde de bu böyleydi, Cumhuriyet döneminde de, halen bugünkü AKP hükümeti döneminde de tamamen tehlike büyüdü. Bu nedenle toplumumuzda ve kurumlarımızda artık farkındalık oluşmaya başladı. Bu farkındalığın gereğini yerine getirme konusunda ise, çok önemli bulduğum yeni adımlar atılıyor.

D.D.: Hangi adımlar bunlar?

D.A.: İnançsal bakımdan önemli bir boşluk vardı. Alevilik ise en büyük kaybı bu alanda veriyordu. Hacı Bektaş Veli Dergâhı Postnişini Sayın Veliyettin Ulusoy, gidişatın vahametini görerek bir çalışma başlattı. Birbirinden kopuk olan Mürşit Ocaklarına, öğretiye uygun olarak, el ele-el hakka düsturuyla Dergâh’ta Birlik çağrışında bulundu. Anadolu’dan, Ortadoğu’dan, Balkanlar’dan, Avrupa’dan yüksek derecede bir temsiliyetle bu çağrı karşılık buldu. Alevi inancının asimilasyondan kurtarılması çalışmalarının elbirliğiyle başlatıldığını biliyorum. Akademisyenlerin, Zakirlerin ve Sanatçıların bu çalışmaya önemli desteği var. Bu çok önemli bir gelişme. UNESCO Dertli Divani’yi korunacak insan değerlerimiz içinde ödüllendirdi. Çünkü Alevilik ve Aleviler tekrar öz kaynağına kavuşacak ve ışığını tüm evrene saçacaksa bu kendi öz dinamiklerinin bulunduğu Anadolu’dan olacaktır.

D.D.: Alevilerin fiziki tehlikede olduğundan sözediyorsunuz. Buna karşı önlem nasıl alınmalı?

D.A.: Postnişin Veliyettin Ulusoy ve Mürşit Ocakları’nın başlatmış oldukları bu tarihi çalışmanın önünü açıcı paralel ve eşgüdümlü birçok alanda çalışmalar başlatılmalı. Bunlardan en önemlisi Alevileri ulusal ve uluslararası düzeyde hukuksal koruma altına alacak çalışmalar acilen başlatılmalı. Bunu yapacak olan ise, Alevi örgütlerimizdir. Buraya kadar farklı mecralardan akarak gelen mücadele bir havuzda toplanıp bir üst düzeye taşınmalı. Bu yönde de önemli adımların kısa zaman içinde atılacağını düşünüyorum.

D.D.: Aleviler siyaset ilişkisini nasıl kurmalılar? Alevilerin talepleri Türkiye’de siyasetçilerin öncülüğünde ve mecliste tıkanıyor.

D.A: Aleviler, hayatın her alanında olmalılar. Sadece Türkiye’de değil yaşadıkları bütün ülkelerde siyasette aktif olmalılar. Fakat ne Aleviliğini inkâr ederek ne de Aleviler üzerinden pirim yapmaya kalkışarak girmeliler siyasete. Bu iki özelliğin altını kalın çizmek istiyorum. Çünkü bu noktada tamiri zor hatalar işleniyor. Alevilerin içinde de çok yetenekli, vizyoner ve çalışkan siyasetçi profillerimiz var. Olması da çok doğal. Alevilerin en zayıf olduğu alanlardan biri de siyaset arenası. Mutlaka aktif siyasetçilerimiz bu arenada yerlerini almalılar. Ancak ısrarla ve önemle hoşgörülerine sığınarak bir tavsiyede bulunmak istiyorum. Siyasetlerini o ülkede yaşayan bütün yurttaşların ortak menfaatleri için, ihtiyaç ve huzuru için, refahı ve mutluluğu için yapsınlar. Alevilikten feyiz alsınlar. Vizyonlarına bu öğreti zenginlik katsın. Fakat sırtlarını sadece Alevilere dayamasınlar, sadece Aleviler için siyaset yapmasınlar. Siyaset tüm yurt insanının ortak çıkarları doğrultusunda, cumhuriyet değerlerini, katılımcı demokrasiyi, Laikliği, insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü, adaletli gelir dağılımını hedefleyen, sosyal ve eşitlikçi, insana hizmet eden ve çevreyi koruyan bir devleti inşa etmeyi amaç edinmeli. İnsanı yönetmeyi değil, insana hizmet eden sosyal bir devlet aygıtını yönetmeyi hedeflemeli ler. Ancak böyle bir fark yaratabilirler. Böyle bir siyaset yakışır çağdaş olmak isteyen bir ülkeye. Başarı ve saygınlık buradan geçer diye düşünüyorum.

D.D.: Sayın Arslan, söyleşimizin sonuna yaklaşırken, kısaca Yeni Alevi Yapılanması (YAY) ve Küresel Alevi Birliği (KALB) adını verdiğiniz proje ile tam olarak neyi amaçladığınızı paylaşır mısınız? Projenin olabilirliği ve aldığınız tepkiler nasıl?

D.A: Buna proje mi diyelim, yoksa Alevilerin ortak hayalinin resmi mi diyelim diye bazen çelişkiye düşüyorum. Önemli olan, kafalarımızdaki toplumsal gelecek kurgumuzun ortaklaştırılması. Ortak bir vizyona sahip olabilmek. Bu çalışmaya yüzlerce değerli insan katkı ve emek sundu. Şu an’a kadar bu oniki dakikalık video’yu izleyen her bin kişiden dokuz yüz doksan beşi hemen sahiplendi ve heyecan duydu. Bu yüksek bir oran aynı zamanda sevindiricidir. Uygulama için zamana ihtiyacımız olacak. Ama olacak.

D.D. : Son bir soru da sanat ve edebiyata ilişkin soralım müsaadenizle. Geçtiğimiz yıllarda «Sen… » adlı bir şiir kitabınız iki dilde yayınlandı. Şiir yazmayı sürdürüyor musunuz? Yeni bir kitap var mı yolda?

D.A.: Fırsat buldukça şiir notları alıyorum ancak bu sıralar yoğunlaşabildiğimi söyleyemem. Bu arada son altı yıllık Alevi hareketini konu alan bir kitap üzerine çalıştım. « KALB’e giden yol » adını verdim. Küresel Alevi Birliği çalışmalarımıza tanıklık eden bir kitap oldu. Şu an yayına hazırlanıyor.

D.D.: Sayın Durak Arslan, bu keyifli söyleşi için size teşekkür eder başarılarınızın sürmesini dileriz. Bu güzel söyleşiyi bir şiirinizle noktalamak isteriz.

D.A.: Düzgün Bey, ilginize tekrar teşekkür ediyorum. Birçok sorunumuzu sanatın gücünden yararlanarak çözmeliyiz. Kalıcı ve geliştirici olan sanattır. ‘Güzel Efendim’ adlı Şiir’imi severek paylaşmak isterim.

Güzel Efendim.
Vakit doldu gece düşünü gördüm
Şükür muradıma erdim efendim
Vardım Dergâhına yüzümü sürdüm
Hü eyvallah diyen ferdim efendim.

Buz iken eridim su rahmet oldum
Derelerden coşkun aktım duruldum
Deryanın kaynağın aradım buldum
Ser çeşmeye gönül verdim Efendim.

Bir Durak can oldum olamam derken
Daha boşum hemen dolamam derken
Bir ömür arayıp bulamam derken
Dermanını buldu derdim efendim, güzel efendim, özel efendim.

Tarih: 21.02.2012



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın özgürlük ve eşitlik kümesinde bulunan diğer yazıları...
Dikkat..!
Ya...

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
İnanç…
Bal ve Zehir
İlk Film...
İnsanlık ve Müthiş Ucube...
Filistin...
Damar...
Taşımak…
Bomba...
Sivas...
Küresel Sevgi

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Fransa"da Şiir Gecesinden Esíntíler… [Şiir]
Unutmayı Unuttum [Şiir]
Sen Varya [Şiir]
Güvercini Vurdular. [Şiir]
sevgilim [Şiir]
Aşk [Şiir]
Sev [Şiir]
mektup [Şiir]
Küsme [Şiir]
Canım [Şiir]


David Durak ARSLAN kimdir?

Şiirlerim; Benim, su yüzünde görünen yedi'de bir'imdir, kalan altı'm denizin dibinde.

Etkilendiği Yazarlar:
Sen... yani dünya !


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © David Durak ARSLAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.