Fırtınalar insanın denizi sevmesine engel olamaz. -Maurois |
|
||||||||||
|
Eşkıyabaşı, “Hamido ağamın selamı var ey köylüler,” diyerek söze başladı. Hamido, Muş ovasında ne kadar köylü varsa, hepsinin bildiği, ama yüzünü görüp tanımadığı ünlü bir eşkıyaydı. “Duymuştur ki, arazinizi Kabal aşireti reisine satmışsınız. He?” Köylüler, bu eşkıyanın Kabal aşiretiyle düşman olduğunu duyarlardı, bilirlerdi. Hamido’nun, babasını öldürten Kabal aşireti ileri gelenlerinden intikam almak için dağa çıktığı, hatta onlarla bir çatışmasında tek gözünden vurulup tek göze kaldığı her tarafta bir efsane gibi anlatılırdı. Anlaşılan o ki, Kayaköylüler arazilerini Kabaloğlu’na satmakla Hamido’yu çok kızdırmışlardı. Muhtar boynunu bükerek eşkiyabaşını sakinleştirmek için kekeleyerek bir şeyler söylemeye çalıştı. “Ağam, bilirsin ki kim kuvvetli ise biz onun kulu olmak ile mükellefiz. Kabaloğlu gelmiştir, gücünü getirmiştir dikmiştir karşımıza, bizi kulu etmiştir. Şimdi, silah Hamido ağamızdadır, şimdi onun kullarıyız… Hamido ağam derse ki satmayın ulen arazinizi, hemen yarından tizi yok ki, Kabaloğlu’na veririz paralarını alırız tapularımızı.” Bu laflar eşkiya başını daha da kızdırmaktan başka bir işe yaramadı. “Ulen, siz Kabaloğlu’nun karşısına dikilip al paranı, ver tapumu diyebilecek adam mısınız, deyyuslar! Deseniz de, o siktir olun gidin karşımdan deyince ne yaparsınız, he! Onu demeye Hamido ağam gibi dirayetli bir adam gerekir. Hamido ağam sizin namı hesabınıza Celal Kabaloğlu’na yollayacak paraları ve de tapularınızı alacak elinden. Haa, sonra da, bi daa araziyi o Kabaloğlu deyyusuna satmaya kalkışmayacaksınız, ona göre! Tamam mı ulen!” Köylüler üzülsünler mi sevinsinler mi, bilemeden, minnetle eşkiyabaşının elini eteğini öpmeye koyuldular. “Tamam ağam, Hamido ağamız versin paraları alsın tapuları madem. Biz ant olsun ki bidaa Hamido ağamızın hasımlarına satmaya kalkışmayız arazimizi…” “Tamam. Kuruşunu eksiltmeden getirin aldığınız paraları teslim edin bana bakim!” Köylüler birer eşkıya nezaretinde evlerine dağılarak, evlerindeki tomarları getirip açılan bir çuvalın içine sıkıştıra tıkıştıra doldurdular. “Kuruşunu eksiltmediniz inşallah! Kabaloğlu, Hamido ağama kuruşu eksik bunun deyip hakaret ederse, vallah gelir canınıza okur, ona göre haa!” Herkes, “yok valla, hepisini teslim ettik,” diye uğuldadı. Bu işlem bitip de, eşkıyalara gitmek üzere yol göründüğünde Kayaköylüler bu büyük belayı hiçbirinin burnu bile kanamadan savuşturmuş olmanın huzuruyla hemen orada, topluca, ikişer rekât şükür namazı kılıp, yarım kalan uykularını tamamlamak üzere evlerinin yolunu tuttular. * Kayaköy muhtarı, yanında ağzı laf edebilen, eli ayağı düzgün bir iki kişiyle birlikte sabah erkenden Kabaloğlu çiftliğine ulaştı. Celal Bey misafirlerini hemen sucuk, pastırma, sosis, salam gibi çeşitlerden kurulu sabah sofrasına oturtup dertlerini dinlemeye başladı. “Ağam, Hamido köyümüze baskın verdi.” “Yapmayın yahu… Tuh, tuh, tuh!” “Araziyi size sattığımızdan dolayı çok kızdı.” “Vay deyyus vay…” “Elimizden paraları alıp, paraları size iade edip, sizden tapularımızı geri alacağını söyledi. Ama vallahi rızamız hilafında…” “Elbette, elbette… Yoksa zorla kimin toprağını aldık ki, değil mi?” “Elbette… Hepimiz rızamızla verdik tapularımızı. Hamido gelip de bi densizlik eder ise, bizden bilmeyesiniz diye rahatsız ettik zatıâlinizi…” "Estağfurullah! Hele bir gelsin de gününü görsün o…” “Allah razı olsun beyim…” Kaygılı geldikleri çiftlikten, rahatlamış olarak çıkıp gittiler. * Celal Kabaloğlu Hamido tarafından tehdit edilecek olmasının Kayaköylülerin provokasyonu olmayacağına ikna edildikten sonra huzur bulan Kayaköylüler, Bulanık’a gelmişken bir de hemşerileri Ali Elmas’a uğrayıp birer çayını içmek istediler. Ali Elmas’a her kafadan bir ses çıkartarak geceki baskından söz ettiler. “Eşkıya Hamido, arazisini, Kabaloğlu’na satanlar, ölümlerden ölüm beğensin, dedi.” “Hamido, paraları verecek Celal beye, tapuları geri alacak.” “Celal Beye gidip, bizden bilmesin diye, Hamido’nun korkusundan he dedik amma, biz tapumuzu istemeyiz dedik.” “Sizin bir suçunuz yoktur, eşkıya karşısında insanın eli ayağı tutmaz, deyip teselli etti bizi Allah razı olsun.” Ali Elmas kara kara düşünmeye daldı. “E? Celal Kabaloğlu, benim araziyi de almak isterse ne ederim! Vallaha o Hamido eşkiyası dinlemez, karıma, çoluk çocuğuma bir zarar verir maazallah!” “He valla, kulana gider ise…” “Sizin sattığınız hemen anında gitmişte, benimki gitmezmiymiş…” “Vallah dakkasında gider hemide.” “Gider vallah” “Hemide sen köyde durmadığından çoluk çocuğun korumasızdır.” “Hemide öyledir vallaha! Vermem Celal beye billaha, tapuları ben... Kusura bakmasın hemide.” * Meclisin gündemi yoğundu ve memleket işleri aksatmaya gelmezdi. Celal Kabaloğlu’nun acelesi vardı, bir hafta içinde Ankara’ya dönmesi gerekiyordu. Çiftlikten Bulanık’a indiğinde doğruca Yetiştirme Yurduna gidip, yurt müdürüne misafir oldu. Niyeti, Ali Elmas’ın ikna edilmesi konusunda sağlayacağı desteğe karşılık yurt için bir şeyler yapıp hayır işlemekti, ama müdür beye göre bu kadarcık bir destek uğruna yurt için bir şeyler yapmanın hiç gereği yoktu. Evvel Allah, devletin gücü yurt için gereken her şeyi ifaya yeterdi. Kendisi tam yirmi yıldır, şerefiyle, namusuyla hizmet vermişti bu kurumda, ama bir elinden tutanı olmayınca yurt müdürlüğünden ileri gidememişti; oysa yanında yetişmiş insanlardan bakanlık müsteşarı olanlar bile vardı. Bakanlık münhal bulunan Muş’taki Sosyal İşler Müdürlüğüne bir buçuk senedir birini bulup yollayamamıştı, oysa ne gerek vardı dışardan adam aramanın, kendisi gibi yetişmiş elemanlar mevcut iken,“değil mi efendim?” “Haklısın. Şu arazi işimi bir halledeyim, ilk işim senin terfiin için uğraşmak olacaktır, merak buyurma.” “Aman efendim, onu olmuş biliniz. Ali evladım gibidir, hiç çıkmaz sözümden.” Celal Kabaloğlu, yurttan içi rahatlamış olarak çıktı. * Yurt Müdürü müstahdemi Ali Elmas’ı makamına çağırtıp, masasında ağırlarken, “gözün aydın Âli’ciğim, başına talih kuşu kondu!” dedi. “Aman müdürüm, kim kaybetmiş de biz bulacaz.” “Öyle deme. Celal Kabaloğlu, köydeki tapulu arazini satın alacakmış…” Tahmin ettiği gibi, Celal ağa onun arazisine de talip olmuştu işte! Arazisini satmamak için bir mazeret üretmek istiyordu, ama aklına bir türlü bir bahane gelmiyordu. Tek çare inat etmekti. “Çı-ıh! Hemen bugün olmaz müdürüm, bi düşünmem gerek,” diyerek kesip attı. Yurt müdürü ne kadar dil döktüyse de, Nuh dedi, peygamber demedi. * Celal Kabaloğlu, yurt müdürü, “Ali Elmas bir düşüneyim dedi, beyefendi,” diyerek haber getirdiğinde onu, “yiyemeyeceğin yarran altına neden yattın be kardeşim,” diyerek kovdu. Yurt müdürüne güvenmekle hata etmişti. Yakınındaki avukata seslendi: “Şamil bey, var şu odacının yanına, konuş, inadı sürdürmesin deyyus!” Avukat Şamil Bey, verilen görevi yapmak üzere oradan ayrıldı. Celal Kabaloğlu karşısında el pençe emir beklemekte olan çiftlik kâhyasına, “kim ulen bu Ali Elmas dediğiniz deyyus, tanıyamadım?” diye sordu. Kâhya, “bizim buradan kahveci Hüsseyn vardı hani ağam, rahmetliyi eşkıya öldürdüydü onbeş senem ne önce…” dedi. Biraz susup, onbeş sene önce öldürttüğü adamı hatırlayıp hatırlayamadığını anlamak için beyefendinin yüzüne baktı. Beyefendi hatırlar gibi olmuştu. Kâhya devam etti. “O rahmetli Hüsseyn’in bi kızı var idi, hani Hacer…” Beyefendi, ne bileyim ben Hacer’i der gibi bön bön baktı, elbette ki babasını hatırlayamayınca kızını hiç hatırlayamazdı. Beyefendi Ali Elmas’ı hiç bilmez, tanımazdı, onu tanıtmak için Hacer’i hatırlatması şarttı, “Hani, yegeniniz Fiko, Onyedi sene evvel illada alcam deyip dağ köyüne kaldırınca bulup indirterekten…” deyince beyefendinin birdenbire jetonu düşüverdi. “Haa, şu kızına mukayyet olamıyan Hüseyin deyyusunun kızı…” “He, ağam. O Hacer’i, bu Kayaköylüylen evertip, Kayaköylüyü Yurda odacılığa siz sokmuş idiniz.” “Vay nankör deyyus!” “Bu Hacer’in ağabeyi Topal Hassan’ı da siz soktuydunuz yurda, terzi olaraktan.” “Vay nankör deyyuslar vay… Bunların derdi ne olaki bizimlen kâhya?” “Bi şey gelmekte aklıma beyim, emme velâkin söylemekten korkarım.” “Korkma len!” “Ağam, dedikoduya girer diyi…” “Ne olmuş giriyorsa? Hep karılar mı eder dedikoduyu? Sen de ediver anasını satim!” “Öyle dersiniz madem… Bu Ali, karısı Hacer’i kız oğlan kız almadıydı ya ağam; hani Fiko’dan dolayı?” Celal beyin jeton bir kez daha düşmüştü. “Haa!... Onun kiniyle yokuşa sürmek istemekte yani?” “Vallah, öyledir gibime geliyor ağam.” “Makul…” Celal bey, “makul… Mantıklı… ” diye söylenerek düşüncelere dalmıştı ve kızsa mı gülse mi karar verememekteydi. * Avukat Şamil Bey, Yurt müdürünün Ali Elmas’ı alıp getirmesini bekledi bir süre. Az sonra, Yurt Müdürü yanında Ali Elmas olmaksızın odaya gelip, “Ali’nin kendisiyle görüşmek istemediğini,” söyleyince, Avukat Şamil bey üstüne varıp şımartmamak için hiç muhatap olmadan yurttan ayrıldı. * Doğruca Celal Kabaloğlu’nun yanına gidip, Ali Elmas’ın kendisiyle görüşmek istemediğini, kendisinin de görüşmek için ısrar etmeden dönüp geldiğini söyledi. “Anlaşılan o ki, inatçı ve saygısız birisi bu Ali Elmas. Onu hizaya getirecek bir başka yol bulalım.” “Bulalım da, on gün içinde o tapuyu devrettirelim. Onuncu gün meclisten kamulaştırma kararı çıkıp ilan edilmiş olacak. Ona göre…” “Bu Ali, Cuma akşamları köyüne varıp, Pazartesi sabahları döner imiş…” “Ee?” “E’si şu ki, köy yolunda bi gözdağı ile inadını kırabilirsek, Pazartesi günü tıpış tıpış kendi ayaklarıyla getirip devreder tapuyu, demekteyim.” *
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kemal Yavuz Paracıkoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |