Öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin. -Nâzım Hikmet |
|
||||||||||
|
Mustafa, nasıl kurtulacağını yada kurtulduktan sonra nereye kaçacağını bir türlü kestiremiyordu. Zavallı gencin tek tesellisi , bu gözü dönmüş cani nin , yüzünü görmeye fırsatının olmamasıydı. “Peki şimdi ne halt edeceğim.” diye iç geçirdi. Her ne olursa olsun, bitirmesi gereken işi tamamlayacak mıydı. Yoksa kendini kilitlediği bu dolaptan, hızlıca çıkıp , bu gözü dönmüş vahşinin onu yakalamamasını umarak, kendisini dışarımı atacaktı. “Ya dışarıda arkadaşları varsa” diye düşündü. Tam bir çıkmazdaydı. Mustafa , alkolik bir babanın beş oğlundan biriydi. Daha bir yaşına bile basmamışken annesi ölmüş , kendisine bile bakamayan babası ve beş abisi ile yaşamak durumunda kalmıştı. Abileri kısa sürede mahallede terör estirmeye başlamış, her türlü kirli işe bulaşmış ve Mustafa yı da yanlarına almak istemişlerdi. Ancak Mustafa da ,abileri de kısa süre içinde Mustafa nın pek de gözü kara, cesur bir genç olmadığını anlamış ardından gelen anlık bir düşkırıklığın dan sonra, abileri Mustafa nın adını tabansıza çıkarmışlardı. Mustafa geçimini Sansar lakaplı, lunaparklarda şans oyunları ve kart oyunları oynatan, her türlü hile ve çakallığı bilen Ali nin yanın da sağlamaktaydı. Ali , Mustafa nın abilerinin tabansız diye seslendiği bu gencin, önemli bir yeteneğini tespit etmiş ve yıllarca Mustafa nın bu yeteneğini geliştirmesinde , genç adama yardımcı olmuştu. Mustafa bir hırsızdı. Hemde en yeteneklisinden. Sansar Ali nin sayesinde bu sözüm ona mesleği öğrenen Mustafa, yıllarca her türlü eve girmiş, her çeşit malı her çeşit müşteri için çalmıştı. Sansar Ali den öğrendiği çok önemli bir kural vardı ki ,oda çalınan hiçbir eşya yada ürünü kendisi için çalmıyor, kendisini tutan müşterilerinin yerine, uygun bir ücret karşılığı çalıyordu. Şimdiki işini de yine böyle zengin bir müşterinin, bayağı yüksek bir meblağa karşılığında kendisini tutması ile almıştı. Büyük bahçeli bir villadan, bir elması çalması gerekiyordu. Üstelik evin sakinleri şehir dışında olacaktı. Evin içi insanlarla doluyken bile rahatça yapabileceği işini boş bir evde yapacağı için Mustafa müşterisini geri çevirmemişti. Mustafa ,Ankara da Çayyolu semtinde bulunan bu büyük villa nın bulunduğu sokağa saat 24.00 da geldi . Hava son derece bulutlu ve bardak boşanırcasına yağmur yağıyordu . İlk önce villanın etrafındaki lüks sitelere ve sitelerin çevresinde bulunan kamera ları inceledi. Arabasını site kameralarının kendisini göremeyeceği bir noktaya sürdü. İçinde kameraların aksamını bozacak elektronik yapışkanların olduğu tüfeğini çıkararak ,gireceği villa nın, bahçesindeki kameraları etkisiz hale getirdi. İlk önce sokağın köşe sindeki ana telefon hattını kesip, villadaki alarmı etkisisz hale getirmek istedi. Ancak ana hattın olduğu kutuyu açınca, hatların çoktan kesilmiş olduğunu gördü. “Haydaaaa. Bune şimdi” diyerek iç geçirdi. Sakince, Evin kameralarını etkisiz hale getirdiği bölge den bahçeye atlayarak kapıya kadar geldi. Kapı üstündeki alarm sirenini susturmak için, sirenin içine özel bir köpük sıkması gerekiyordu. Lakin bu işlemi başka birinin uyguladığını görünce şaşkınlıktan ve panikten nefesi kesildi. “Oğlum Mustafa evde birileri var . Bir kişi daha içerde.” diyerek söylendi. Önce kaçmayı düşündü. Ancak iş vereninin bundan menun olmayacağını, adı gibi biliyordu. Üstelik işvereni Mustafa ya 100.000 Tl tutarındaki parayı hemen ödemişti. Genç adam paranın tamamını iade etse bile, topuğuna sıktırmadan kurtulamazdı. “Ne yap ,ne et al şu elması” diye kendine telkinde bunarak hızlıca başını kaşıdı. Daha önce, evin mimari planlarını iş vereninden aldığında , araba garjı nın pencere camından eve girebileceğine karar verdiği için sessizce oraya doğru yöneldi. Garajın camındaki alarm sensoru nu körleştirmek için cebinden lazerini çıkardıki pencerenin çoktan açıldığını ve sakızla duvara tutturulmuş bir lazerin sensörü bozduğunu gördü. “Vay anam vay” diye telaşla iç geçirerek, sesizce eve giren Mustafa nın ağzı şaşkınlıktan nerdeyse yere düşecekti. Evde her eşya, her bir köşe darmadağın olmuştu. Bunu yapan kişiler eve çok profosyonel ce girmiş ancak evde tamamen savruk hareket etmişlerdi. Evde mutfağa doğru sezsizce yürüyen Mustafa, korkudan ansızın olduğu yerde dona kaldı. Mutfakta çocuk olduğu anlaşılan bir vücut, sessizce sandalyeye oturmuş ve Mustafa yı izliyordu. Ensesinden soğuk soğuk terler boşalan Mustafa, derin bir nefes alarak, kendini toparlayıp çocuğa “sessiz ol.Sana zarar vermiyeceğim” dedi. Parmağını dudağına götürerek çocuğa sessiz olmasını işaret eden deneyimli hırsız, yavaşça çocuğa yaklaştı. Yaklaştıkça küçük çocuğun yüzünü daha iyi gören hırsızın, birden bacakları boşaldı. Korkudan yere oturarak buzdolabının arkasına saklandı. Ağlamaya başladığı için eli ile ağzını kapayarak çocuğa bir kez daha baktı. Zavallı çocuk, boğazına girmiş bıçakla resmen sandalyeye çivilenmişti. Mustafa, çocuğa bir kez daha baktığında, çocuğun hala titrediğini gördü. “Allah kahretsin” diye iç geçirerek çıkış kapısına yönelse de, üst oda kapısının açılması ile alt kattaki yatak odasına saklandı. Odada, yatağın üzerinde başı ezilmiş halde duran, cansız, 45-47 yaşlarındaki kızın cesedini görünce, sırtını duvara vererek ağzını elleriyle kapayıp tekrar ağlamaya başladı. Artık mantıklı düşenemiyor du nefes bile aldığını hissedemiyordu. Genç kızın elbiseleri ile dolu dolaba girerek, dolap kapağını üstüne örttü. İşte buradaydı . “Ölecekmiyim. Bu şekildemi bitecek” diyerek sessizce fısıldadı. Kaça bilirdi. Bu gözü dönmüş canavarla aynı evin içinde olsa da, birbirlerini görmemişlerdi. Adam yada adamlar onun varlığını daha hissetmemişlerdi. Kendi kendine “Ben profosyonelim bu işi bitirmeliyim” diye telkinde bulundu. Daha sonra da “Başlatma lan profosyonelliğin den” diyerek, kendi kendine cevap verdi. Hem kaçmak bir bakıma riskliydi “Ya dışarıda arkadaşları varsa” diye söylendi. “ Yok yok olmaz. Mümkün değil.” diye kendini cevapladı. Eğer dışarda birileri olsaydı, arabasınıda Mustafayı da görüp, içerdeki katile haber verirlerdi. O zaman Mustafa bunları bu dolap ta düşünmek yerine çoktan ölmüş olurdu. Hem kaçsa eline ne geçecektiki. İşvereni elması Mustafa dan alamzsa ,Mustafa da şurada yatan zavallı kızla aynı kaderi paylaşırdı. Nefes alıp verişleri iyice normale dönen deneyimli hırsız, yavaşça kendini kitlediği dolaptan dışarı çıktı. İşverenin söylediği üst kattaki odaya mutlaka çıkmalıyd.ı Çünkü elmas orada kasada duruyordu. Katil, yukarda muhtemelen elması arıyordu ve Mustafa bir şekilde bu gözü dönmüş canavarı aşşağı indirmeliydi. “Yukarda birkaç saniye yalnız kalabilsem” diye hayıflandı. Birden aklına gelen fikirle gözleri faltaşı gibi açılan Mustafa, bunu yapmasının gerçekten de uygun olup, olmayacağını düşünerek iç geçirdi. Yumruğunu duvara vurarak “Neden olmasın! Artık ok yaydan çıktı” diyerek mutfağa yürüdü. Zavallı çocuğun boğazından, bıçağı çıkararak, küçük çocuğu annesinin yatak odasına götürüp yatırdı. Başı ezilerek ölmüş olan kadını da, cansız bir şekilde yatmakta olduğu yataktan alarak, mutfak sandalyesine oturttu. Ve küçük çocuğun boğazından çıkardığı bıçağı, kızın boğazına sokarak ,zavallı kızın cesedini mutfak sandalyesine zımbaladı. Mustafa cansız halde sandalyede oturan kadına bakarak “Üzgünüm! Biraz kafasının karışması gerekiyor . Başka türlü elması alacak fırsatım olmaz” dedi. Mustafa artık evde bir katil bulunduğunu biliyordu. Kızı yatak odasında ve çocuğu mutfakta öldürmüştü. Aşşağı indiğinde, öldürdüğü insanların bedeninin yerdeğiştirdiğini gördüğünde, afallıyacak , kendini toplayıp yukarı kata çıktığında Mustafa çoktan elmas ile kaçmış olacaktı. Her ihtimale karşı mutfaktan cebine irice bir bıçak alan uyanık hırsız, ilk önce sesizce ev kapısının önüne yürüdü.Torna vidası ile köpükle etkisiz hale gelen alarm sirenini açarak ,sirenin içinden köpükleri temizledi. Sokak başına kadar koşarak, telefon hattı kablolarını tekrar birleştirip , alarm sinyalinin geri gelmesini sağladı. Dikkatlice garaj penceresine gelerek, duvara tutturulmuş lazerin ışığını hareket sensörü nün merceğinden çekerek sensörün önünde hareket etti.Lazerin yarattığı körlükten kurtulan sensör, Mustafa nın hareketlerini hemen algıladı. Alarmın çalması ile hemen alt kattaki odaya girerek saklandı. En başından beri üst katta her şeyden habersiz olan gözü dönmüş manyak, panikle aşşağı garaja indi. Bunu fırsat bilen Mustafa, hızla yukarı çıktı. İşvereninin tarif ettiği odaya girdiğinde, kasanın açık olduğunu gördüğü an beyninden vurulmuşa döndü. Katil çoktan elması almıştı. Ayrıca Mustafa nın kulağına gelen seslere göre, Katil mutfakta ve yatak odasındaki iki cesedin yerdeğiştirdiğini görmüş, evde yalnız olmadığını anlamıştı. Mustafa derin bir nefes alarak “Oğlum artık bu iş bitecek” diyerek iç geçirdi. Alarm çalmıştı ve alarm firması polis lere çoktan haber vermişti. “Aynasızlar gelmeden o elması almalıyım” diye iç geçirdi. Cep telefonundan bir müzik açan Mustafa, telefonunu kasanın önüne koydu.Cebinden bıçağını çıkararak kapının arkasına saklandı. Kandırıldığını anlayan gözü dönmüş katil, yukarı çıkınca kasanın önünde müzik çalan telefona doğru panikle koştu. Kapının arkasından adama saldıran Mustafa, adamın kalçasına bıçağı sokarak hızlıca çevirdi. Acı içinde bağıran canavar, yere yığıldı. Mustafa yüzükoyun yerde çaresizce yatan adamı kendine çevirdiğinde şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırdı. Mustafa nın üstünde bıçağını boğazına dayadığı adam, deneyimli hırsızın işvereninden başkası değildi. Adam bir eliyle kalçasını tutmuş yerde yatarken, gülerek Mustafa ya baktı. “Saatlerdir yukarı çıkmanı bekliyorum. Nerede kaldın” Şaşkınlıktan dudakları titreyen Mustafa ,zorla nefes alıp kısık ve boğuk bir sesle “ Neden” diye bildi. -Sen bu elmasın değerini biliyormusun. Trilyonlar değerinde. Ama benim değil, eşimin elmasıydı. Ailesinden eşime geçen bir elmastı. Kaç kere paraya çevirmeyi teklif ettim. Ama bir türlü yanaşmadı. Tek çarem oğlumu da, eşimi de öldürmekti. Böylelikle kocası olarak elmas bana geçecekti. 100 trilyonluk bir elmas için, bir evlat ve bir kadın gözden kolaylıkla çıkarılır. Mustafa işverenin caniliği karşısında öfkeden deliye dönmüştü. “Hapse gireceksin salak . Bu işlediğin suçla o elmas sana yar olurmu zannediyorsun. Oğlunla karını öldürdün”diyerek öfkeyle bağırdı. Yerde kalçasını tutarak yatan gözüdönmüş adam, katıla katıla gülmeye başladı -Salak onları sen öldürdün Duyduğu karşısında şaşıran Mustafa, yerde yatan işverenine şaşkınlıkla baktı. “Nasıl yani” -Cesetlerin yerlerini değiştirdin. Karımın dolabına saklandın. Oğlumun boğazındaki bıçağı karımın boğazına yerleştirdin. Her yerde senin parmak izin var. Ben onları öldürürken senin gibi iz bırakmadım. Mustafa şaşkınlık la geriye doğru sendelerken, ellerinin geriye doğru büküldüğünü hissederek, acı ile bağırdı. Polis sesiz ce arkasından yakaladığı hırsızın ellerini kelepçeledi. Polisler tarafından götürülürken ,Mustafa, son kez yerde yatan ve kendisini neredeyse eğlenerek izleyen adama göz ucu ile baktı. Adam onu tuzağa düşürmüştü. Hem de Mustafa yı Mustafa nın kendi tecrübesi ile ortadan kaldırmıştı.Artık elmas onun du bu elmasla yeni bir ailesi ve hayatı olacaktı. MEHMET BURAK YÜKSEL
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © mehmet burak yüksel, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |