"İnsan - işte tüm sır burada. Bu sır üzerinde çalışıyorum, çünkü kendim de insan olmak istiyorum." -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Evin varsa, çocukların da okuyup ekmeklerini ellerine almışlarsa, emekliliğini huzur içinde geçirebilirdin… Bedri Kaya, bu ideal yaşam biçimine harfiyen uymuştu ve biricik oğlu Halil Kaya’ya, üniversitede kariyer yapabileceği bir yolda, doktorasını bile yaptırtmıştı. Yıllarca taksit ödeyerek sahip olduğu kooperatif evinde de, şimdi bacaklarını uzatmış, hiç kimseye eyvallah etmeden, kader yoldaşı Nisa hanımla birlikte huzur içinde televizyonunu seyrediyordu. Kapının zili çaldığında, Bedri bey, “Kim olabilir ki, bu saatte?” diyerek kalkacakken, Nisa hanım, “Komşulardan biridir. Ben bakarım,” diyerek onu oturttu. Kapı çalan komşular, genelde bayan oluyorlardı ve mutlaka Nisa hanımla görüşmek istiyorlardı; bu yüzden kapıyı açma işini karısına bıraktı. Dış kapıyı açar açmaz, O’nun sevinç çığlıklarıyla haykırdığını duydu. “Halil! Oğlum!” “Anneciğim!” Bu da oğlunun sesiydi. “Halil gelmiş…” diye heyecanlanarak fırladı yerinden, antreye doğru seğirtti. O arada anne oğul, Halil Kaya’nın valizlerini ve çantasını çekiştirerek salona girdi. “Bırak anneciğim, ben alırım onları…” Valizleri bir kenara diktiler. Bedri Kaya, “Halil! Hoş geldin, oğlum!” diyerek kucakladı oğlunu. Halil Kaya, “Hoş bulduk, babacığım!” diyerek annesinin elinden almış olduğu kırmızı çantasını bir kenara bırakıp, babasıyla kucaklaştıktan sonra, eğilerek babasının ellerinden öptü. “Sizi, iyi gördüm…” “İyiyiz! Sana kavuştuk, bundan sonra daha iyi olacağız… Bitti mi?” “Sen, kilo almışsın!” Babasının iyiliğini gözlemlerken annesi tarafından gözlemlendiğini fark edememişti. “İştahım iyi, anneciğim,” diyerek annesine sarılırken, babasına da, “bitti sayılır, babacığım,” diyerek cevap verdi. Karı koca birbirlerine sıra tanımadan üst üste laf atıyorlardı. “Geleceğini haber verseydin de, karşılamaya gelseydik…” “Ne zaman döneceksin?” Halil Kaya ikisine de cevap yetiştirmeye çalışarak, “Sürpriz yapmak istedim, babacığım. Bindim bir taksiye geldim. Bir ay kadar buradayım. Anlatırız, bol bol…” dedi. “Ayakta kaldık, oturup da konuşalım,” diyen Bedri Kaya, koltuklara geçti, oturdu, arkasından da ana oğul gelip oturdular. Nisa hanım oğlanı kendi etki alanında tutmak istiyor gibi, dibine oturtmuştu, “Erol da buralarda. Stajını yapıyor…” dedi. “Gelip, gidiyor mu?” diye sordu annesine. Nisa hanım için bir evlat da Erol’du, “buradan çıkmıyor ki,” dedi. Erol, çocukluktan itibaren, sadece yüksek öğrenim nedeniyle ayrı aşadığı, kan kardeşiydi. Nisa Hanım, kocasına hiç laf bırakmaksızın, Erol’un akrabaları ve İktidar Partisinin İlçe Başkanı olan avukatın yanında stajını tamamlamak üzere olduğundan, Ayvalık’ta ki yaşamın sakinliğinden, Baba Bedri Bey için verilen emeklilik partisine kimlerin geldiğinden, kimlerin onu ağlayarak uğurladığından, iş arkadaşlarının aldığı altın kaplama kol saatinden, duvar panosundan, her hafta sonu gidilen balık avcılığından, Erol’un babası İzzet Soylu’nun tavla maçlarında uğratıldığı hezimetlerden, okey kapışmalarında Kaya ailesinin, Soylu ailesine tattırdığı yenilgilerden bahsetti… Sonra lafı, Soylu ailesinin onsekiz yaşına giren kızları Ümmühan’ın liseyi bitirdikten sonra girdiği ikinci üniversite sınavında da başarılı olamayınca, üniversitede okumak arzusundan vazgeçtiğine, tam da evlenilecek, dünya güzeli bir kız haline geldiğine ve kızın Erol’dan daha çok Halil’i sorup ilgilendiğine getiriverdi. Halil gelmeden az önce de, aldıkları emeklilik ikramiyesinden arabaya verdikten sonra artan parayla, ikisi de ‘he’ derse, Ümmühan ile Halil’in düğününü yapacağını konuşmuşlardı. Bedri Kaya, Ümmühan’ın lafı açıldığında karısına laf vermek gayesiyle, damdan düşer gibi, “Hanım, oğlumuz yirmi dört yaşında; artık evlendirsek mi, ne? Mesleğini de kazandı… Ne dersin?” dedi. Halil, evlilik lafını duyunca irkildi. Nisa Kaya, “Çeyizlikleri hazır. İstesin yeter ki… Hemen evini kurarız,” dedi. Halil, konudan sıkıldığını belli etmemeye çalışarak, ”Kız da hazır mı anneciğim?” diye sorarak zoraki gülümsedi. “Hazır.” Halil Kaya bu defa şaşırarak bakakaldı. Bedri Kaya, karısını düzeltmek isteyerek, oğluna, “Sen kimi stersen, gider isteriz…” dedi. Nisa Kaya, kocasının ukalalığına tepki gösterdi. “Benim oğlum, üniversiteye giderken, ben kimi beğenirsem onu alacağına söz verdi bana!” dedi. Halil Kaya, şakaya vurarak, “Anneciğim, senin beğenmeyeceğin bir kızı alır mıyım ben hiç? Söz, sana beğeneceğin bir gelin getireceğim,” dedi. Nisa Kaya şüphelenerek, “Getirecek misin?” diye sordu. “Kimi?” Bedri Kaya, karısına gülerek, “Okulundaki kızlar, altı yıl boyunca, rahat bırakırlar mıydı böyle yakışıklı bir delikanlıyı sanıyordun? Getirecektir onlardan birini…” dedi. Nisa Kaya, ani bir tepkiyle, “Ay, aman, istemem! Tanımadığım, bilmediğim…” diyerek söylenmeye başladı. Halil Kaya, gevrek gevrek güldü. “E, anneciğim, babam haklı. Okuldan bir kıza âşık olmuşumdur belki…” Nisa Kaya, kızgınlıkla, “Ben, seni kiminle evlendireceğimi biliyorum,” diye çıkıştı. Halil Kaya, konuyu değiştirmeye çalışarak, “Tabii ki, sen kiminle evlendirmek istiyorsan, ben onunla evleneceğim anneciğim, ama önce işimi elime alayım bir… Olur mu?” diye sordu. “Biz de hemen yarın evlen, demiyoruz zaten. Okulun bittiğine göre bir işe girmeye gelmiştir sıra herhalde. O arada düğün hazırlıklarına da başlarız.” Halil zoraki gülümseyerek, “kimin başını yakmayı planlıyorsun; onu da söyle bari,” dedi. Nisa hanım da gülümseyerek, “Ümmühan’ın,” dedi. Halil, şaşkınlıkla, “bizim Ümmühan ile mi?” diye tekrarladı. “O Erol’un kardeşi yahu…” “Ne olmuş Erol’un kardeşiyse? Daha iyi ya…” “Ama anneciğim, o benim kızkardeşim sayılır.” Bedri Kaya, oğlunun memnun olmadığını fark ederek oturduğu yerden doğruldu, salondan çıkarken, “Benim uykum geldi. Yatmaya gidiyorum…” dedi. “Hanım, oğlan yol yorgunu… Gelir gelmez binme çocuğun tepesine, bırak da yatsın o da” Halil Kaya, onun arkasından, ayaklanarak, “İyi uykular babacığım!” diye seslendi. Bedri Kaya, “Sağ ol. Size de…” diyerek salondan çıktı. Halil, gerçekten de yol yorgunuydu, göz kapaklarına zor hâkim olabiliyordu. “Bu konuyu yarın konuşsak ya, anneciğim. Ne olur…” “Haydi madem ki, yarın konuşuruz; biz de yatalım,” diyerek Nisa hanım da ayaklandı. “Odan hazır. Bu günlerde geleceksin diye temiz çarşaf ta sermiştim. Yat sen de haydi.” Halil Kaya da onunla birlikte hareketlendi. “Sağ ol anneciğim. İyi uykular… Sabah konuşuruz daha…” diye gülümseyerek annesiyle birlikte salondan çıktı
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kemal Yavuz Paracıkoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |