..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İnsanlar yalnızca yaşamın amacının mutluluk olmadığını düşünmeye başlayınca, mutluluğa ulaşabilir. -George Orwell
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > Aşk Romanı > Kemal Yavuz Paracıkoğlu




20 Aralık 2012
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/15. )  
Kemal Yavuz Paracıkoğlu
Sahil yolu boyunca, yolun yarısını kat ettiklerinde Ümmühan onun elini tutup çekiştirmeye başladı, “Haydi koş! Eve benden önce varabilirsen, bugün ne istersen iste yapacağım…”


:AJEH:
Sahil yolu boyunca, yolun yarısını kat ettiklerinde Ümmühan onun elini tutup çekiştirmeye başladı, “Haydi koş! Eve benden önce varabilirsen, bugün ne istersen iste yapacağım…”
Halil umutla atıldı, “Söz mü?…”
“Namus sözü!…”
“Aşk meşk diye kafa ütülemeyeceksin…”
“Tamam. Ama ben önce varırsam, sen de benim isteklerimi yapacaksın!”
Halil, kıvırttı. “Aaa… O, olmadı…Karşılıklı iddia yok…”
Ümmühan, onu kandırmak isteyerek, “Tamam,” dedi; “Senin bütün isteklerin, benim ise bir tek isteğim…”
Halil razı olmadı. “Sen bir tek istekle bile, şimdi, ilanı aşk ettirirsin bana!”
Ümmühan, “Yok, aşklı meşkli bir şey istemeyeceğim… Sadece bir şey yapmanı isteyeceğim…”
“Ne gibi?”
“Daha düşünmedim canım! Nasıl olsa sen kazanırsın. Ben kazanamam. Olur da, düşer, bacağını filan kırıp koşamaz hale gelirsin de, ne bileyim, ya da bacağına kramp filan girip… Bir şekilde ben kazanırsam… O zaman buluruz bir şey… Mesela, elliye kadar tek ayağın üstünde say, filan gibi bir şey yapmanı isterim senden…” Dilinin tam tersine, gözleri, oğlanın başına açacağı işi düşündüğünü, tuzağını hazırladığını söylüyordu.
“Tamam anasını satayım!” diye atıldı Halil Kaya. Doktora yapmış, ama salaklıklarından kurtulamamış Halil Kaya! Gerçi, kızın, lisanslı bir atlet, şampiyon bir beş bin metreci olduğunu hiç duymamıştı ki, nereden bilsin! “Ev buradan ne kadar çeker, tahminin?” diye sordu.
“Bin metreyi az bir şey geçer herhalde…”
“Tamam… Haydi, koşmaya başla sen!”
“Yok! Seninle aynı anda başlayalım. Sonra, avans verdiydim de onun için, diye mıncıklarsın belki!”
“Sen bilirsin!”
İkisi yan yana gelerek, start vaziyeti aldılar.
“Haydi! Koş!”
Hemen başlattılar koşuyu.
Ümmühan mahsusçuktan az hızlıca başlayıp Halil’in hızlı tempo tutturmasını sağladı, sonra yavaş yavaş kendisini geçmesine izin verdi. O, rölanti tempoda koşarken, oğlan alıp başını gitmişti bile… Araları gitgide açıldı, açıldı… Yirmi metre, elli metre… İlk yedi yüz, sekiz yüz metre bittiğinde aralarında ki mesafe yüz metreye kadar çıkmıştı. Halil arada bir geri dönüp bakıyor, aralarını gitgide açtığını görerek koşmuyor, adeta mutluluktan uçuyordu… Ama, hızı da o ilk anlarda ki hızı kadar değildi. İşte, bundan sonra Ümmühan temposunu arttırdıkça arttırdı. Yüz metre indi elli metreye, sonra yirmi metreye… Son yüz metrede, Halil’in az önce mutluluktan taktığı kanatları, kız, bacaklarına taktı, yanından rüzgar gibi geçti, gitti. Kız koşuyu tamamladığında Halil, dili bir karış dışarıda, adeta sürüne sürüne geliyordu.
Ümmühan, “Zürafanın kocası maymuna benzedin!” diye bağırdı ona yazlık dairelerinin bulunduğu apartmanın önünde.
Halil’i beklemeden, apartmandan girdi, çantasından çıkarttığı anahtarla yazlığın kapısını açtı. Evi, adeta ışık hızıyla dolaşarak, bütün pencereleri açtı. En son açtığı pencereden evin önüne baktı, Halil’in henüz geldiğini, bitap bir şekilde apartmanın kapısı önündeki eşiğe oturup (adeta yığılıp) kaldığını gördü. Sempatiyle baktı oğlana. “Haydi, içeri gel! İçerde dinlenebileceğin daha rahat yerler var,” diye seslendi.
Halil yorgunluktan nefesini toparlayıp cevap bile veremedi.
Kapının önüne vardı, kolundan tuttuğu oğlanı çekiştirerek ayağa kaldırıp, içeri sürükledi. Getirdi, salondaki çekyatın üstüne bıraktı. Onu orada bırakıp, arka taraflara geçti.
Halil Kaya, nefesini bir düzene getirebilmek için epeyi uğraştıktan sonra kendine gelebilmişti. Avucuyla alnındaki teri sildikten sonra, sesini duyacağını umarak Ümmühan’a seslendi. “Ümmühan! İnsan bir bardak su getirir, değil mi?”
Ümmühan, salona dönüp gelerek, “bu vaziyetteyken su içmen sakıncalı; kendini toparlayana kadar bekle,” dedi. Üzerinde sarı kırmızı renkli, çiçekli bir bikini vardı. Halil, onun bu kılığı karşısında biranda şaşkınlıktan ne yapacağını bilemez hale geldi. Üstündeki çok seksi bir bikiniydi, ya da kızın vücut hatları çok seksiydi… Her neyse işte! Seksle ilgili bir görüntü vardı ve Halil utanarak bakışlarını kaçırmıştı.
Ümmühan, elinde salladığı şortu Halil’in suratına savurdu. Şort gitti, oğlanın yüzünü örterek yapıştı. Ümmühan gülerek, “Kalk, giy o şortu! Denize gireceğiz…” dedi.
Halil şortu suratından çekerken, terlerini de bir güzel sildi onunla. “Yahu, bu yaptığın ne şimdi! Ne yapmaya çalışıyorsun?”
Ümmühan gülerek, “Unuttun mu? Koşuyu ben kazandım… Ve, sen de sözünde dur… Ve, benim istediğimi yap… Ve, benimle denize gir…”
Halil, böyle bir istek ile karşılaşacağını kırk yıl düşünse aklına getiremezdi ki… O, tek ayaküstünde elliye kadar saymakla kurtulabileceği bir iddiaya girdiğini sanmıştı. “Bunu isteyeceğini söylememiştin!…”
“Hiçbir şey söylememiştim. Sonra, kazanırsam söylerim demiştim… Haydi, kalk!”
“Olmaz! Bu havada…”
“Havanın nesi varmış. Günlük güneşlik…”
“Su soğuktur…”
“Soğuk su iyidir. Hadi, sözünde dur lütfen!”
“Olmaz! Başka bir şey istersin sonra, yaparım. Bu istediğin olmaz…”
Ümmühan, “Kıncıkçı sende…” diyerek güldü. “Hadi mademki sahile gidelim, sen kumsalda otururken ben bir girip çıkarım… Sen, dinlenmeyi orada sürdür.”
Halil, mutlu oldu, “Hah, işte bu! Hep, böyle anlayışlı bir kız olsan, o kadar çok sevimli olursun ki…”
Ümmühan, “kes, kes yalakalığı…” diyerek onu elinden tutup evden çıkarttı. Kumsala ulaştıklarında denize doğru koşmaya başladı. Deniz kumsalı, evin hemen yanındaki yolun öbür tarafından başlıyor elli metre kadar sonra da deniz suyuna ulaşıyordu. Yazlık, denize çok yakındı. Ümmühan deniz kıyısına ulaştığında, tekne bağlanmak için yapılmış eğri büğrü iskelenin üzerinden, beklemeden atladı denize. Bir balık kadar iyi yüzüyor, dalıyor, çıkıyor, arada bir kumsala oturup ona bakan Halil’e el sallıyordu…
Bu hareketliliği on dakika kadar sürdürdü. Sonra?… Sonra, Halil’e kurduğu tuzağın uygulamasını başlattı :
“İiimdaaat!…” diye bağırmaya, suya dalıp çıkmağa başladı.
Halil Kaya duydu onun bağırdığını, dalıp çıkmalarını da gördü. Başladı gülmeğe. Kendi kendine, “ Yemezler, güzelim! Salaksak, o kadar da değil…” diye söylenerek, soğukkanlılıkla bakmayı sürdürdü denize doğru.
Ümmühan, ona doğru bir bakıyor, oğlanda bir kıpırdama bile görmeyince sesini iyice yükseltiyordu: “İMDAT!…”
I-ıh! Tınmıyordu oğlan. Yedirememişti. Son bir umutla çığlığını yineleyip derin bir nefes alarak daldı denizin dibine, dipten başladı açık denize doğru yüzmeye…
Bir dakika… İki dakika… Halil kızın bu kadar uzun süredir su yüzeyine çıkmayışından dolayı tedirgin olmaya başladı. Daha dikkatle bakıp, kızın az önce bulunduğu yerden onbeş- yirmi metre ileride su yüzeyine çıktığını görünce iyice tedirgin oldu, ayağa kalktı… İskeleye koşturdu, iskele üzerinden, “Ümmühan, bırak şımarıklığı da gel artık!” diye azarladı kızı.
Ümmühan, “Kramp girdi bacaklarıma… Yardım et…” diyerek tekrar daldı suya. Suyun altından iskeleye doğru yüzdü, yüzdü… Halil için bu kadarı da fazlaydı, tam da suya atlamaya karar verdi, suyun dibinde kızın görüntüsünü arayarak, inanmakla inanmamak arasında biraz daha tereddüt yaşayarak az daha oyalandı, derken, kız iskelenin önünde su yüzüne çıkınca, denize atlamaktan kurtulduğuna sevinerek, “Uzat elini… Tutayım seni, uzan!” diye seslenip kıza doğru uzanmaya başladı. Kız aynı numaralara devam ederek, (çırpınarak) tuttu onun elinden, kendisini oğlanın güçlü ellerine bıraktı çekmesi için, ne kadar rahat çekerse o kadar tedbiri elden bırakacağını hesaplayarak, hiç zorlanmadan çekmesini sağladı ve onun boş bulunduğu anı iskelenin kıyısına geldiğinde yakaladı, ayağını iskele ağacına dayayıp kuvvet aldı, olanca kuvvetiyle çekti denize. Halil balıklama uçtu…
Su gerçekten buz gibiydi. Halil, çıldırasıya sinirlenerek, iskeleye doğru yüzmeye başladı. “Yeteeer! Bu kadar şımarıklığa katlanmak zorunda mıyım be!…Bıktım senden yahu…” İskeleden tutunup bacağını yukarı attı, kendini tam dışarı çekecekken, kız belinden sarılıp dengesini bozarak yeniden ‘cup’ diye suya çekti. Suyun içinde, suya düşürdüğü oğlanın omuzlarına tutundu, suyun içine iyice bastırarak oynaşmaya başladı. Halil, kurtardı kendini, o sinirle kıyıya doğru yüzmeye başladı, ama Ümmühan son anda ayaklarından öyle bir yakaladı ki, o kulaç attıkça geri geri gelebiliyordu sadece, bir türlü ileri doğru yüzemiyordu. Boğuşmalar, itişip kakışmalar, düşüp kalkmalar, batıp çıkmalar… Halil’in vücudu da alıştı soğuk suya böylece, galiba biraz da hoşuna gitmişti! “Öyle mi? Senin canın oynaşmak mı istiyor? Gel mademki…” diyerek kızı tuttuğu gibi kaldırdı, batırdı, uzun süre suyun yüzeyine çıkmasına izin vermedi.
Ümmühan, başlarda umursamadan kaldı suyun altında ama, süre uzadıkça o da sıkışmaya başladı. En son tahammül noktasında bir iki çırpındı, baktı salmıyor oğlan, tuttu ayalarından, sıktı, Halil’in onu öyle bir bırakışı vardı ki! Suyun yüzeyine çıkar çıkmaz derin derin nefeslenen Ümmühan, Halil’i (biraz da abartarak) iyice korkuttu. “Boğuluyordum! Mahsus mu yapıyorsun? Benden böyle mi kurtulacağını sanıyorsun?…”
Halil Kaya, O’nun ayalarından tutuşuna kızamamıştı, lafını bile edememişti. “Boğuluyor numarası yaparken bunun iki misli kalmıştın suyun altında!”
“O başka, bu başka!”
“Nasıl başka?”
“Şimdi senden dayak yemeden yumurtalarını kırmam için boğulmam gerekiyordu!”
“Allah seni…” Halil, hemen toparlanıp, kızın üstüne atıldı. Kız kaçmaya çalıştıkça yakalıyor, batırıyor, kız sıyrılıp kurtuluyor, o, onu batırıyor… Çıldırasıya eğleniyorlardı… Böyle bir eğlenceye ihtiyacı vardı Halil’in… Uzun yıllardan sonra ilk defa bu kadar şımarabilmiş, böylesine çocuklaşabilmişti. Galiba bu kızda şeytani bir taraf vardı, bir tüy dahi olsa, şeytani bir şeyler vardı üstünde, gerçekten vardı…
Halil, nihayet, “Haydi, tadında bırakalım…Çıkalım artık!” diyerek kıyıya doğru yüzmeye başladı. Ümmühan, yetişti onun arkasından. Sahilin sığ yerine gelen oğlan ayağa kalktığında, zıpladı, bacaklarını beline dolayarak bindi sırtına, oğlan sırtından atmaya çabaladı kızı bir iki kez ama, bir türlü ne beline dolanan bacaklardan, ne de boynuna dolanan kollardan kurtulamadı. Çaresiz sırtında taşıyarak evin yolunu tuttu… Ümmühan arada sırada, “deeeh!” diye sesleniyordu.
*



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın aşk romanı kümesinde bulunan diğer yazıları...
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/40)
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/37)
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/10. (1. Bölüm Sonu)
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/36. )
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/39)
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/35. )
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/38)
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/34. )
Mevsim Gülbahar - (2. Bölüm/32. )
Mevsim Gülbahar (2. Bölüm/7. )

Yazarın roman ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bizim Köyün Ayıları
Paşazade... 2
Paşazade…1.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/3.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/1.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/9.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/4.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/2.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/8.
Mevsim Gülbahar - 1. Bölüm/6.

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Part - Time Sevişmeler [Şiir]
Bir "Hiçbir Şey" Olmak [Şiir]
Deliler Bayramı [Şiir]
Nazlı Nazlı Karılar... [Şiir]
Gülbahar'ım; Can Çiçeğim! [Şiir]
İkimiz İçin [Şiir]
Hayatım [Şiir]
Halepçe [Şiir]
Senden Önce, Sensiz [Şiir]
Çapkın Kız... [Şiir]


Kemal Yavuz Paracıkoğlu kimdir?

Okur yazar, okuduğunu anlar, yazdığı okunur, emekli büro memurluğundan devşirerek, kendi kendine oldu yazar. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Hiç kimseden etkilenmemiştir, kendine özgü bir yazı dili kullanır...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Kemal Yavuz Paracıkoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.