Yazar yazı yazmayı başka insanlara göre daha zor yapan insandır. -Thomas Mann |
|
||||||||||
|
“Hoş geldin, kanka!” “Hoş bulduk, kanka!” Oturdular. “Hangi rüzgar attı seni buraya?” Halil, evden çıkarken ki sinirliliği ile Erol’a çattı : “Asıl sen hesap ver bakalım! Neden sözünde durmadın? O kızla yalnız başıma neden bıraktın beni?” Erol, karşı odanın açık bırakılmış kapısından görünen Makbule’ye bakarak, “Sakin ol,” dedi. “Biz, senin gibi tatilde değiliz herhalde! İşler yüzünden gelemedim… Seni arayıp izah edecektim zaten.” “İyi ya işte! İzah et diye ayağına geldim…” Erol Soylu düşünerek, “Doğruyu mu söyleyeyim?” dedi. “Yok, yalan söyle istersen!” “Yalan söylersem, hoş görüne sığınma şansım olur. Doğruyu söylersem, beni fırçalayabilirsin… Ama, her halükarda şunu iyi bil ki, üzgünüm!” Halil Kaya, “Çok belli oluyor canım!” diyerek çekişmeyi sürdürdü. O’nun kapıdan dışarı doğru çevrilmiş bakışlarını yakalayarak, başını çevirip baktı, Makbule’yi gördü. Duyulmasın diye sesini alçaltarak, “Ne iş?” diye sordu. “Onun kapısı açık, senin kapın açık, karşılıklı bakışmalar…” “Yavaş! Sus…Yavaş! Yengen olur. Sana gelemememin nedeni de o idi!” “Atma! Ümmühan’ın şantajı nedeniyle gelmediğini biliyorum…” “Tamam işte be oğlum! İkinizi yalnız bırakmazsam, onunla ilişkimi annemlere söylemekle tehdit etti.” “Yemin et!” “Kuran çarpsın!” “O da böyle söylemişti. Yalan değilmiş demek ki… Ee, güzel bir bayan. Söylerse ne olmuş yani…” “Kadın benden on yaş büyük ve dul… Düşünsene, annemle babamın tavrını.” “Yahu bu kancık, seni de beni de parmağında oynatıyor… Elbirliği ile bir şeyler yapamazsak, şebeğe çevirecek bizi, haberin olsun!” “Yapabilecek bir şey yok şimdilik. En azından, kusuruma bakma ama, ben aranıza giremem… Tehlike büyük. İçerdekini bir duyurursa, annemle babam kalp krizinden giderler…” diye fısıldayan Erol, ayağa kalkıp, sesini yükselterek, “Gel, seni sekreter hanımla tanıştırayım, Halil’ ciğim!” dedi. Halil de ayağa kalktı. Birlikte sekreter odasına geçtiler. Makbule, onları ayakta karşıladı. Erol, “Makbule hanım, bak, seni kan kardeşim Halil ile tanıştırayım!” diyerek girdi odaya. “Halil’ciğim, bu hanımefendi, buranın her şeyi olan sekreter Makbule hanım.” Halil ile kadın nezaketle toklaştılar. “Memnun oldum!” “Ben de! Buyurun, oturun!” Halil de, Erol da oturdular. Erol, “Birer çay içelim!” dedi. Makbule, müdahale ederek, “Boş ver çayı! Soğuk bir şeyler söyle! Ben, bir maden suyu içerim…” dedi. Erol, Halil’e bakınca, O da başını salladı. “Tamam!” Bürodaki hizmetliye seslendi. ”Muharrem efendi, bize üç maden suyu kap da gel!” Muharrem Efendi, “Başüstüne, Avukat Bey!” diyerek maden sularını almaya çıktı. Halil Kaya, dostuyla gurur duyarak, “Oo, şimdiden avukat bey havaları tamam!” dedi. “Ne sanıyordun ya?” Gülüştüler. Makbule, “Hakkı Bey, icra takip işlerinin tamamını, Erol beye devretti; yani, avukat olarak…” diyerek izah etti. Erol, “Evet,” diye gülümsedi, “Kazancın da yüzde ellisini alıkoyarak! Onun tamamını devretmiyor…” Makbule, şakayla karışık, “Aç gözlü olmayın avukat bey! Hakkı beyin namıyla gelen işler, onlar. Kendi büronuzu açınca, o işlerin on da birini bulabilir misiniz?” diye çekişti. Halil, merak ederek, “Getirisi yeterli oluyor mu bari o işlerin?” diye sordu. Erol, şakacıktan, “Ne yapacaksın? Vergi müfettişi misin sen?” diye azarladı arkadaşını. Makbule, kasıtlı olarak, “Onbin civarında…” dedi. Halil, şaşırarak, “Yılda onbin ha, müthiş!” diye söylendi; “Benim asistanlıktayken aldığım bir yıllık maaş toplamımın iki katına yakın neredeyse!” Makbule, soğuk, “Ayda,” dedi…”Erol beyin payı beşbin…” Erol, bozularak, “Size ne yahu benim maaşımdan?” diye çıkıştı. ”Kadınlara yaşı, avukatlara maaşı sorulmazmış.” Makbule’ye hitaben, “Ben sana yaşını soruyor muyum? “ dedi. Kadın, bu son cümleye çok bozuldu ise de, belli etmemeye çalıştı. Erol, pot kırdığını fark ederek, “Senin yirmi yaşında olduğunu bildiğim için, sormama da gerek yok zaten,” diye bir espri yaparak kadını rahatlamak istedi, ama bu espri de, bir çuval inciri bok etmekten başka bir işe yaramadı. Bu salaklığının cezasını kadınla baş başa kaldıklarında on misli çekmek üzere, mevzuu değiştirerek konuşmaya başladı : “Hakkı bey, iktidar partisinin ilçe başkanı da olduğu için daha çok siyasete zaman ayırmak zorunda kalıyor. Onun için hukuk işlerinde beni ortak etti kendine. Genelde, O, sadece duruşmalara çıkıyor, ben de ayak işlerine koşturuyorum işte… Ama, benim için onun yanında yetişmiş olmak, inan ki, Halil’ciğim para ile ölçülemeyecek kadar önemli…” Halil, “Desene, gelecekte milletvekili bir kan kardeşim olabilir…” dedi. Erol, kasılarak, “Şimdi yirmibeş yaşındayım. Çetele tut; kırk yaşına girdiğim yıl milletvekili olarak çıkacağım karşına,” diye gülümsedi. Halil, onu kıskandığını hissederek, “İnşallah!” dedi. Erol, ” Akşama, bir ziyafetle doktoranı tamamlayışını kutlayalım!” dedi. Halil, “Masrafları çekersen, neden olmasın?” dedikten sonra, Erol, bir an düşünerek, akşamı Malbule ile geçireceğini hatırlayıp, “Bu akşam olmasın, şu kutlama!” diye düzeltti. “Önümüzdeki hafta sonunda yapalım.” Parmaklarıyla sayarak, “Çarşamba, Perşembe, Cuma…Cumartesi günü olsun mu? Hem, sarhoş yatarsak da, ertesi günü kalkma mecburiyeti olmaz.” Halil, “Tamam,” deyince Makbule, “Bensiz ziyafet mi olurmuş?” diye sordu. Erol, ona gülümseyerek, “Kambersiz düğün mü olurmuş!” dedi. Muharrem efendi, bardaklara koyduğu maden sularını, tepsi içinde getirerek önlerine bırakırken sustular. Halil Kaya, bardağını başına dikip maden suyunun yarısını bitirdi. Erol’a, “Aman ha, onun bu ziyafetten sakın haberi olmasın!…” dedi. Erol, “O”’nun kimi kastettiğini hemen anlamıştı. “Deli misin? Ziyafet çekeceğiz kendimize, eziyet değil!” diyerek kahkaha attı. Makbule, onların bu şifreli konuşmasından, üzerine bir şey alınıp alınmamayı düşünerek sustu. Halil, oradan ayrılırken, “Yarın akşam bir işin yoksa bize gel de, oturalım!” deyince, Erol, Makbule’ ye, şifreli, “Yarın akşam bir randevum var mı, sekreter hanım?” diye sordu. Makbule, “Yok…” dedi imalı. “yarın akşam serbestsiniz!” Erol, “Serbestmişim…” diye tekrarladı. Halil, “O halde, yarın akşam görüşürüz,” diyerek onlarla tokalaştı, “Allaha ısmarladık!” Erol, tokalaştığı arkadaşının elini bırakmadı. “Geçireyim seni… Sen de çarşıya çıktıkça uğra buraya,” Birlikte kapıya gittiler. * Halil, merdivenlerin başında, “sen işine dön, ben giderim artık,” dedi. Erol, kolu onun omzunda, “dışarıya kadar geçireyim,” diyerek onunla birlikte merdivenlerden inmeye başladı. Halil, “Ee, anlat şu metres muhabbetini bi! Ne iş?” diyerek hemen sıkıştırmaya başladı. Erol da anlatmaya : “Bu, kocasıyla evlenmeden önce, Mali Müşavirlik yapan kocasının bürosunda sekretermiş abiciğim. Herif, evlendikleri zaman çekmiş, almış işten, evde oturtmaya başlamış. Evde oturmaktan sıkılmaya başlayınca da, ben çalışmak istiyorum diye tutturmuş, kocası da demiş olmaz. Meğer kocası başka kadınlarla rahatça gezip tozabilmek için bunu eve kapatıyormuş. Kocasını, kendisinin yerine aldığı sekreterle mi yakalamış, ne, vermiş boşanmaya. Bizim Hakkı dayı da, boşanma davalarına bakmaz ama, bu kadınınkine bakmış. Boşatmış kocasından. Sonra da, büro işlerinden anladığını filan öğrenince bu işi vermiş ona. Ama, hakikaten anlıyor kadın. Hakkı dayının sağ kolu gibi…” Halil, “Bana, kadının hayat hikayesini anlat demedim, oğlum!… Seninle ilişkisi ne, diye sordum!” diyerek sözünü kesti onun. Erol, lafına devam etti: “Dur, sıra oraya geldi… Ben staja başladığım zamanlar, bir iki yemeğe çıktık. Hani, öyle sıradan öğle arası yemekleri… Kafaya, beni tav etmeyi takmış meğersem! Bir iki de akşam yemeği, derken, bir gün iyice kafayı bulmuşum… Haydi, bunun evine! Sabah gözlerimi bir açtım abicim, ben, bunun yatağındayım! O gün, bu gündür devam. Kadın çılgın, kuran çarpsın… ” Halil, lafın gidişatından hoşlanmadı, “Tamam, kafi…” diyerek susturdu arkadaşını. “Biraz daha anlatmayı sürdürürsen, porno kaseti seyrediyormuş gibi hissetmeye başlayacağım. Kendini kaptırıp, İzzet amcaları üzme de!” Erol, babasının lafı geçince, az hüzünlendi. “Babam henüz bir şey bilmiyor, ama annem öğrenmiş az biraz bir şeyler… Geçen gün annem, senden on yaş büyük kadınla olur muymuş, diyerek söylendi biraz…” “Yapma, yaa!… “ “Anneme, genç olduğumu, bu tip ihtiyaçlarımı gidermek için geneleve gidersem daha mı hoşuna gideceğini, filan söyledim de, sakinleştirdim. Babama bir şey söylememesi için rica ettim. Şimdilik sesi çıkmıyor bakalım…” “Aman dikkatli ol abiciğim, gözünü seveyim.” Erol, onu teskin etmek için, “ hiç merak etme, dikkatliyim. Hiçbir ciddi duygum yok kadına…” dedi. “Kadının derdi
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kemal Yavuz Paracıkoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |