"Moda denilen şey o kadar çirkindir ki onu her altı ayda bir değiştirirler." -Oscar Wilde |
|
||||||||||
|
Bedri bey, “Halil ile sohbet ederken fark etmedim…” diyerek savunma yapmaya başlamıştı ki, Nisa hanım, “Alo?” diye sorduğu alıcıda ki sesten, Ümmühan olduğunu öğrenerek, “Halil mi, Ümmühan’ çığım?” dediği an, Halil, yırtına yırtına yok demesini işaret etmeye başlamıştı bile. Nisa hanım, “Yokmuş Ümmühan’cığım…” dedi dalga geçerek. Karşısında ki sesin söylediği birkaç şeyi dinledi, “Tamam kızım!” diyerek kapattı telefonu. Halil sinirinden köpürüyordu, annesinin ağzını yansıtarak, “Yokmuş, Ümmühancığı… Pes yani anne! Açık açık söyleseydin: Yok dememi işaret ediyor Ümmühancığım, diye… Pes! Şikenin bu kadarı da fazla!... Seninle anlaşmadık mı? Beş gün rahat bırakmasını sağlayacaktın beni, bu mu senin verdiğin sözde duruşun. Daha üçüncü günde su koyuverdin!” Nisa hanım, “Beğenemediysen, telefonlara kendin bak bundan sonra…” diye söylenerek mutfağına döndü. (Halil’in laf bombardımanından kaçtı…) Mutfaktan bağırdı: “Buraya geliyor! Gelince, yüzüne söyle, seninle görüşmek istemiyorum, diye…” Halil, hemen hareketlendi, annesine, “Sanki çok anlıyor da!” diye cevap vererek, odasına gitti. Bedri Bey, mutfağa doğru, “Buraya geleceğini söylemeseydin bari! Evden kaçmak için giyinmeye gitti oğlun!” diye seslendi. Nisa hanım mutfaktan çıkıp, gelerek, “ Mahsus öyle söyledim,” diye fısıldadı. “Geleceği yok… Bizim ki, evde tıkılıp kaldı. Çıksın diye…” Halil, giyinmiş, çıktı geldi. “Ben gidiyorum… O kız ile görüşmemek uğruna evimde de oturamayacağım işte… Sağ ol anne(!).” Babasını, annesini sırayla öpüp arkasından bir kovalayan varmışçasına çıktı, gitti. Bedri bey, “Senden korkulur, hanım! Vallahi korkulur!” diye gülerken; Nisa hanım, “Ümmühan dedi,” dedi. Bedri bey anlamadı. “Neyi?” “Böyle yapmamı… Üç gündür evde tıkıldı kaldı, Ümmühan geliyor, de de, kaçsın, çıksın evden biraz, dolaşsın, dedi.” Bedri bey, şaşkın, “Ümmühan? Böyle mi dedi?” diye sordu. Sonra da, “Bu kızın üniversiteyi niye kazanamadığı belli… Kafası hep şeytanlığa çalışıyor da ondan…” diye söylenerek, başladı düşünceli düşünceli gülümsemeye. * Bora ile Hülya, Hülya’nın odasında, yatakta uzanmışlardı. Hülya uyku halindeyken Bora’nın gözleri aralıktı ve düşünceler içindeydi. Cemal, odasında, bir masanın başında oturmuş, sesini iyice kıstığı radyodan müzik dinlerken önündeki kitabı okumaktaydı. Döküntü 124 Murat, ıssız caddede oldukça yavaş ve sessiz bir halde ilerlemekteydi. Arabanın arka koltuğunda oturan bir karaltı yol boyunca pür dikkat evlere bakınıyordu. Yolun sağ tarafındaki üç katlı bir evin önünden geçerlerken, arka koltuktan uzanıp şoförün omzuna dokunarak, başıyla sağdaki evi işaret etti. Otomobil evin az ilerisinde durdu. Otomobilden arkada oturan, etrafa dikkat ederek indi ve eve doğru sinerek ilerledi. Doğruca evin pencerelerinden birine sokuldu. Cemal’in odasından yayılan hafif müzik sesini işitti. Belinden silahı çekerek, sesin duyulduğu pencerenin önünde mevzilendi ve penceredeki perdenin aralığından içeri görmeye çalıştı. Cemal odasındaki masada kitap okumayı sürdürürken penceresi dışındaki hareketliliği hissederek okumayı kesti ve pencereye doğru dikkat kesildi. Bir süre baktıktan sonra kalktı, odanın ışığını söndürdü, masanın çekmecesinden silahını aldı, ağzına kurşun verdi, duvar dibinden sinerek pencereye yaklaştı, perdeyi aralayarak dışarıya baktı. Adam perdenin aralandığını fark ettiği an, gördüğü karaltıya doğru silahını ateşlemeye başladı. Pencerenin camı şangırtılarla un ufak olurken, ortalığı silah seslerinin tınlaması sardı. İçerde gördüğü karaltı kıvranarak yere düşerken tutunduğu perdeyi de çekti, düşürdü. Hülya’nın odasındaki Bora kurşun sesleriyle irkilerek ayağa fırladı, onun ani hareketiyle Hülya’da korkuyla uyanarak ayaklandı, ikisi birden odadan dışarı koştular. Bora silah seslerinin duyulduğu odaya daldı. Pencerenin dışındaki karaltı, onun gelişiyle ateşi kesip, kaçarak uzaklaştı. Bora, dışarıdan ulaşan hafif aydınlıkta Cemal’in kanlar içinde yere devrildiğini görerek, başına koştu, bir an onunla ilgilendi, sonra ani bir kararla yere düşmüş olan silahı kaptı, Cemal’i orada, öylece bırakarak, odadan fırladı, çıktı. Holden dış kapıya doğru koşarken Hülya önüne atladı, “Hayır Bora! Yalvarırım çıkma!” diyerek tutmak istedi, ama o, kızı silkeleyip düşürdü. Hülya, düştüğü yerden oğlanın bacaklarına sarılarak engellemeye çalıştıysa da Bora, ondan kolayca kurtularak dış kapıyı açtı. Hülya, hala onun arkasından bağırmaktaydı. “Bora!... Hayır...” Evin dış kapısı açıldı, Bora dışarı çıkar çıkmaz kaçan adamın peşinden koşmaya başladı. Yolun az ilerisinde duran otomobile doğru koşmakta olan karaltıya doğru seri bir şekilde ateş etmeye başladı. Evden doğru Hülya’nın çığlıkları yankılanmaktaydı. “Yapma Bora! Ellerini kanlama Bora! Hayatını karartma!” Bora arabaya girmek üzere olan adamı tam arabanın kapısını açmışken vurdu. Araba cayırtılar çıkartarak aniden harekete geçti, hızla uzaklaşmaya başladı. Bora son mermilerini de arabanın arkasından sıktı. Otomobil kayıplara karıştı. Bora Kavak otomobilin hareket ettiği noktaya ulaştığında yerde yatan genç adamın yakasından yapıştı, onu tanıyarak büyük bir şok geçirdi. “Metin!...” Vurduğu adamın Cemal’in ve kendisinin sınıf arkadaşı Metin olduğunu gördü. Metin son nefesini vermek üzereydi,“neden? Neden, Metin, neden saldırdın Cemal’e, neden?...” Metin’in öldüğünü gördü. “Önce babamı! Şimdi de arkadaşımı! Lanet olasıcalar, ne istediniz bizden! Ne!... Ne yapmaya çalışıyorsunuz, ne?...” Onu orada bırakıp eve doğru koştu. Bora karanlık odaya girdiğinde hemen ışığı yaktı, pencerenin önünde, yerde kıpırdayarak yatan Cemal’in başına çömeldi. Cemal acılar içinde gözlerini açtı, yardım diler gibi baktı. Bora adeta bilinçsizlik içindeydi. Cemal’i kucağına aldı, odadan koşarak çıkardı. Hülya çok ağır bir şok halinde holde yere kapaklanmış durmaktaydı. Bora, oraya ulaştığında, kıza, “Hülya! Kalk Hülya, ambulans çağır. Kalk! Çabuk!...” diye seslendi. Bora sokağa çıkarken, Hülya, aniden ayaklandı, telefon etmek için salona gitti. Bora kucağında zorlanarak taşıdığı Cemal ile caddenin ortasına kadar geldi. Gelip geçen tek bir vasıta dahi yoktu. Çok geçmeden, yolun başından sirenlerini yakarak bir polis minibüsü belirerek geldi, önlerinde durdu. Bora hemen minibüsün kapısına koşturarak Cemal’’i minibüse bindirmeye yeltendi. Minibüsün içinden çıkan polisler onu engelledi. "Ne yapıyorsun sen kardeşim? Doktor gelinceye kadar, yaralıyı, yerinden kıpırdatmaman gerekirdi!" Bora, çırpınarak, "O, hemen hastaneye yetiştirilmeli. Lütfen yardım edin. Lütfen... Kanaması var, lütfen!" diye yalvardı. "Tamam, tamam, yardım edeceğiz; önce şurada temizce bir yere yatıralım onu." Yardım ederek kucağındaki yaralıyı kaldırıma, yere uzattılar, birkaç polis de öteki adamın başına gittiler. "Yaralının kanamalı yerlerine tampon uygulayalım. temiz, ıslak bir bez getirin. Çabuk!" Ellerinde bez parçalarıyla birlikte bir kaç komşu, aynı anda koşarak geldi.Polis memuru, alışık olduğu bir işi yapıyormuşcasına, aldığı temiz bezlerle kanamalı yerleri kapatmaya başladı. Çalışmalara nezaret etmekte olan bir Komiser Yardımcısının elindeki telsizin mekanik sesi susmaksızın tınlıyordu. "4519...Olay yerine gecikmeden bir ambulans yollanılsın! Tamam..." "Merkez... Anons yapıldı. Tamam..." "Olay Yeri İnceleme geliyor. Tamam..." " Çevre güvenliğini sağlayın. Tamam..." "4519...Olay yerine bir cenaze aracı gönderilsin. Tamam... Polisler, alışkın hareketlerle yapılması gereken tüm eylemleri yerine getirmeye başladılar. Olay yeri, izlerin ve delillerin korunmasını sağlamak üzere şeritlerle ve levhalarla çevrildi. O arada ambulans ve hemen arkasında cenaze aracı siren sesiyle ışıklar saçarak geldiler, ambulansın arkasından indirilen sedyeyle beraber gelen beyaz giysili görevliler Cemal’i sedyeye çıkartırken, başka birkaç görevli az ilerdeki ölünün başına ulaştılar. Bora ile konuşan Komiser Yardımcısı ve bir polis memuru onu alıp polis minibüsüne doğru itekleyerek götürdüler. Cemal’i almış olan ambulans hareket etti. O uzaklaşırken, bir polis otomobili daha geldi, minibüsün az önünde durdu. İçinden inen sivil kıyafetli polisler, minibüsün başındaki Komiser Yardımcısı ile uzun uzun konuşarak bilgi aldılar. Bora minibüsün içinden pijamalarıyla, gecelikleriyle, korkudan sokağın bir yerlerine sinmiş meraklı seyircileri gördü. Onların önünden Cemal’in siren sesleri ile uzaklaşan ambulansla götürülüşüne baktı. Sonra başını eve doğru çevirdi. Hülya hala şok halinde kapının önünde neler olduğunu anlamak ister gibi bakınmaktaydı. Sonra koşarak geldi, minibüsün dışındaki polislerle bir şeyler konuştu; sonra da, o da minibüse bindi, Bora’nın yanına oturdu. Olanları anlayamamış, inanamamış bir haldeydi, “Ne yaptın Bora? Neden... Neden...” diyerek oğlanı azarlamaya başladı. Öteki adamın ceset torbasına konulmaya başlanıldığı sırada polis minibüsü hareket ederek uzaklaştı. Bora başına gelen şu olayların anlamını yorumlamaya çalışarak başını eğip düşüncelere daldı. *
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kemal Yavuz Paracıkoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |