Bu hafifçe kenara itilecek bir roman değil. Daha büyük bir şiddetle uzağa fırlatılmalıdır. -Dorothy Parker |
|
||||||||||
|
Yiyerek yuttuğumuz fikirlerimizin toplumun barsaklarından gelenek, görenek örf, anane yada stabil bir güven halkası şeklinde mi çıkması mı? Beklediğimiz bu değil elbet. Her birimiz yaşadığımız toplum ve aile kalıplarını yansıtırken,bloklar halinde birbirimize de yabancıyız. Her birimiz diğerine kızarken,geçmişini, gördüğü geçirdiği şeyleri referans alarak bunu yapar. Beklediğimiz genetik bir anlaşılmamazlık üzerine. Anlaşılmamak yabancılığı getirir.Yabancılık zümreler ve kastlar üzerine örülür. Korunaklı sitelerden,gettolara uzanan öykülere... Oysa insan sadece doğarken özgürdür. Ölürken bir sıfatla ölür. Doğarken cinsiyet ve insan diye adlandırılmasının dışında hiç bir sıfatı yoktur. Bu yüzden herkese bir isim verilir. Ve bu yüzden tüm erdallar aynıdır.Yada tüm mustafalar inatçıdır diyemeyiz. Erdalları ve mustafaları birbirine benzeştiren kulağına fısıldanan türküler,konuşulan dil.argo,aidiyetçi kavramlardır. Bazen düşünürüm? Doğarken yalnız doğabilseydik eğer ve hiç kimse bizimle konuşmasaydı neye benzerdik diye. Tarzana mı? Yada bir hayvana mı? Tekil kalabilseydik eğer.Yalnızlık bu kadar ürkütücü gelir miydi insana? Üremek için bir yol bulur muyduk sizce? Yalnız kalabilseydik yada hür doğabilseydik daha farklı mı bakardık dünya ya. Daha mı farklı dokunurduk bir tene? Daha mı farklı sevişirdik,severdik. Yalnız kalabilseydik yada hür doğabilseydik daha mı zor bir mahluk olurdu insan? Peki zaman kavramına ne derdik acaba? Örneğin saatler olur muydu? Mevsimler ? Aylar? Ya da Aşk nasıl bir şey olurdu acaba? Bu kadar kurgusal mı yaşardık nefretlerimizi,öfkelerimizi. Hür doğabilseydik. Ya da yalnız tek başına. İlahi bir güç bizi nerede bulurdu? Bir sürü soru. Demek istediğim rafine bir başlangıç. Kimsenin fısıldamadığı,İnsanın evreni ve doğayı kendi gözleri ile gördüğü bir başlangıç. Denilen o dur ki tüm bunlar insanlık tarihinde zaten yaşanmış. İnsan yola zaten bu şekilde çıkmış. Gel gör ki çoğaldıkça birbirine değmeye başladıkça kurallar,örfler,aidiyetlikler veya ırklar ortaya çıkmış. Elbette... Ama hür iken gördüğü şimdi gösterilir olmuş. İşittiği sunulan bir tını,söylemi herkese ait. Bir slogan olmuş. Peki bıraksalardı insanı, derli toplu olmadan. Hangi menzil ve mesafeye giderdi? Ne komik geliyor bana şimdi evrensel bireyselizm))) Hür olmayan bir insanın benim seçimlerim diye tepinmesi ne komik.)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © erdal divriklioğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |