Sevginin bulunmadığı yerde us da arama. -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Bir özenti gelip geçti hayalimden: Hindistan'a gitmeyi düşlemiştim. Renkler, kokular, mistik ve uzak, beni çeken bunlardı. Mahatma Gandhi efsanesi, İndira Gandhi trajedisi, elbette ki Avare ve Raj Kapoor, İndiana Jones, Slumdog Millionaire ve şu an aklıma gelmeyenler. Kitaplar, makaleler ve herneyse bu ülkenin kast sistemi beni öyle bir itti ki, hevesim uçup gitti. Yolculuklar güzel, lakin eğer dönülecek yer aynı ise, kısacık gönül eğlencesi olarak kalırlar. Fotoğraflar ve gün gün silinecek hatıralar kalır geriye. Yolculuklar bir arayışsa, "hah, işte burası!" deyip ruhunu bırakacak yeri bulma umudunuzdur. Eğer dönmek için sabırsızlanıyorsanız, aradığınızı bulmuşsunuz. Yüreğinizin durağıdır o yer veya hırslarınız, korkularınızın... Gitmek gelirse insanın aklına hele ki bu düşünce bir de yerleşirse, bu demek ki bir sıkıntı var o durakta. Yolculuk meçhule de olsa hayırlı görünür o an... Dramatik düşünceler, haller, cümleler ve psikolojinin sıfır noktasında konuşlandığı günlerde olmak nedir gördüm, insanlar sayesinde. Bazen, insanlığımdan utandığımı düşündüm, şimdiki düşüncem ise yanlışa düştüğümdür. Başkalarının yaptıklarından neden utanayım ki?.. Bu bir seçim; ya hırslarını, doyumsuz egoyu seçersin ya da yüreğinle yaşamayı. Yedinci sınıftayken Atatürk'ün Sofya Askeri Ataşeliği ile ilgili bir kitap geçmişti elime, okudum. Halkına laik gördüklerini okudukça, nadir ve yüce bir kişilik olduğunu anladım. Sınıf ayırımı olmayan, maddi ayrımcılığa prim vermeyen bir düzenin fikirleriymiş filizlenen. O yıllarda taşıdığı, ne komünist, ne sosyalist bir yapının, sadece sosyal demokrasi, temelinde taşıyıcı kolonları insan hakları olan cumhuriyet fikriymiş. Nitekim Mustafa Kemal'in yüreğini gören Türk halkı kanı ve canıyla bu fikre imzasını atmış oldu... Yıllar, yıllar sonra, içlerinde karanlıkları besleyip büyütenler kolları sıvayıp parlayan yıldızı çamura bulama gayretine giriştiler; edepsizlik ve inançsızlıkla... Kedinin erişemediği ciğere mundar dercesine... Ahlaksızca, ahlak bekçiliğine soyunarak, hırsız ve eşkıya gibi gece yarısı baskınlarıyla gelerek, paraya taparak. İşte böyle durumlarda insanın vatanından kaçası gelir... Tıpkı onların istediği gibi. Sahip çıkmayarak, birbirine düşürerek, düşman ederek amaçladıkları gibi. Parazit gibi çoğalarak zarar vermek, yiyip bitirmek istedikleri o aydınlık, insancıl Atatürk fikridir. Edepsizce, hayasızca ve haince bir plan. Edep, terbiye, saygı çocuk yaşta öğretilir, yani ilk eğitim kurumu ailedir. Çocuğa nerede nasıl davranacağını öğreten ilk önce ailedir. Oturup kalkmasını, çatal bıçak tutmasını, selam alıp vermesini çocuk ailesinde öğrenir. Sonradan öğrenilenler yapıştır kopyala kıvamında sahte davranışlar olur. Edepsizlik ve saygısızlık virüs gibi bulaşır, yıkar, yer bitirir. Geriye kalan sızlanmalar, ağıtlar, lanetler. Geçmişini inkar edenler, gelişmeyi de kabul etmez, bildikleri çamurun içinde debelenip dururlar ve kim düştüyse ayaklarının altını acımasızca çiğnerler... Velhasıl, Hindistan'dan geçmeden, Türkiye'ye oturtulmaya çalışılan "kast" sistemini görmek kader olmuş... İnsanlığın değil, menfaatlerin birlikteliğine prim verilir oldu. Saygısızlığın şehitlere bile reva görüldüğü fikirlere oy verilir oldu. Üç-beş kuruşa satılmışlık hak görülür oldu... İnsanın insana edepsizliği kabul etmem, çirkin davranışa göz yummam, aksi halde insanlığımdan geriye ne kalırdı ki?.. Bir insan, kim olursa olsun -başını örten, örtmeyen, Atatürkçü veya olmayan- davranışıyla açık eder kendini. İnsanlıktan, edep, terbiye ve saygıdan nasiplenmeyen kim olursa olsun benim gözümde kocaman bir hiç, bomboş bir sıfırdır. Kendinden feda etmeyen, kendini unutmayan kişi milyonlar adına karar verme hakkına sahip olamaz, asla!.. İnancın bayrağını taşımak için tüm "elbiselerden" arınmak gerek... Vaatlerin, soy sop ayrımcıların, para pulun peşinde koşanların aklından ve inancından ise sadece şüphe edilir... Nasıl bir dönemden geçtiği-geçirildiğimizi anlamakta güçlük çekiyorum, aklımın izanımın kabul etmediği bir durum. İnsandan yana umudumu kaybetmemek için direnmek güç... eylül
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2025 | © eylül, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |