Değişim dışında hiçbir şey sürekli değildir. -Heraklitos |
|
||||||||||
|
Okuyuculardan istirhamım, 23 yıl geriye giderek, o dönemim Katolik Hırıstiyan dünyasının Manevi lideri olduğu söylenen(!) Papaz II. Jean-Paul'ün 24 Kasım 1991 günü yaptığı bir konuşmasını hatırlamaya ya da dönemin arşivlerini incelemelerini tavsiye ederim. Dönemin Papaz efendisi, Batı dünyasına ait sorunlara değinirken, Batının''...Kapitalizm'in pençesi altında kıvrandığını, batı medeniyetinin büyük bir ahlaki çöküşle karşı karşıya kaldığını...'' dile getiriyordu. Dönemin bay Papazı; Batıya yönelik ahlaki buhranın sebeplerini tespit edip de dile getirdiği bu tarihten çok az bir süre önce, Kominizm İmparatorluğu Kapitalizmle evliliğinin bal-ayı'nda sayılırdı. Öyleki bu evliliğe ''Tek dünya düzeni/Globalizm'' adını koymayı ihmal dahi etmemişlerdi. Üstelik; Kapitalist düzende, herşey sözde Hürriyet ekseninde değerlendirilip şekillendirildiği ve bunun da büyük insanlık ailesinin olmazsa olmazı olan, en kamil bir sitemmiş gibi kabul edildiği bir dönemde. Evet Vatikandaki Polonyalı yahudi asıllı Papaz Paul, bunları söylüyordu. Hani şu Batı dünyasında sansasyon yaratan Papa suikastının suçlusu olan Ağca'nın, önünde diz çöküp de Mesihi olduğunu itiraf edip, Papanın da onu Mesihi ilan ettiği Papa! *** Aradan 23 yıl geçti. O müstemleke islam coğrafyasında var olan ve kudretine güvenenlerden Özal, Saddam, Butto, Kaddafi, ve daha niceleri geçip gittiler. Öyle bir gittiler ki..! Bu süre zarfında, Türkiye kendince yüzyıllık tarihi ile yüzleşti, hatta köşeli parantezlerini bile kapattı. Batı ucubesi medeniyetten hızla dünüş yaparak kendi kadim kültürü ve menşeine döndü. Bununla da yetinmedi, İslam dünyasına model rol olmayı üstlendi. Yetmedi, Vesayet rejimleri dönemini kapattı, AB birliğinin bir hırıstiyan kulübü olduğunu anladı ve hızla uzaklaştı. Aristokrat veya Jön Türk zihniyetinde olanları devlet organlarından eledi. Kamu kurum ve kuruluşlarında hantal büroklartlar sökülüp atılmış, ittihat ve terakki zihniyetinin köküne kezzap dökülmüş ak u pak bir Devlet oldu. Nihayet Kürt ve Alevi açılımı ile bağırsaklarında kalan son gaytayı da temizleyecek, eşit vatandaşlık ve müslüman halkın inanaçları esas alınacak, böylece yeniden özlem duyulan mazideki Osmanlı kılıç imparatorluğu günlerine kavuştu kavuşacak!? Türk İslamcıları; bütün bunları yapması için az çalışmadı, kolay olmadı. Elbette bu süreçte Suriye, Irak, Mısır, Yemen gibi ülkelerin içişlerini, kendi iç sorunu olarak görmüş ve bu ilkel kabile devletlerini dizayn etmeyi dini vecibe olarak bilmesi de kaçınılmaz olmalıydı. Nede olsa Osmanlı Varisi yeni Türkiye... Kolay olmadı. Gün oldu; Yemende silah dolusu gemiler yakalandı, gün oldu IŞİD içindeki askeri/İstihbarat elemanlarını feda etti, gün oldu Suriyede uçağını düşürttü, gün oldu Irakta iç savaş suçlusu idamlık politkacılara kucak açtı. Kahire'de alanen Türkiye demokrasisi diye avazı çıktığı kadar bağırmaktan gurur duydu. Nitekim görevine olan samimiyeti ve azimle çalışmasının neticesinde başardı! Hatta Osmanlıdan miras kalan arkabahçesine doğru ilerlerken, önünde küçük bir engel olarak gördüğü Suriyeli Esad'ı, Türkiyede var olan yüzlerce yıllık Kürt ve Alevi sorununa rağmen, üç ay gibi kısa sürede hizaya getirip, Şamda Emevi Camiinde namaz da kılacaktı. Olmadı... Olmadı! Çünkü bu son engelin önünde -aynı dinin müntesibi olduğu halde- temsil ettiği Muhammedi makamı bir türlü içine sindiremediği Velayet Lideri; ''Suriye Direnişin altın halkasıdır'' diye ilan etmişti. Böylece Hizbullahiler, üstüne düşeni çoktan uygulamaya koyulmuştu... Bu durum yeni Türkiye ile Osmanlı kılıç imparatoluğu özlemi taşıyan Erdoğanı öfkelendirmiş. Öyle bir öfke ki: “Kalkıp da bir dini lider, ‘Suriye’de 250 bin kişi öldürülüyor, Niye buna karşı koymadınız?’ dediğimizde; ‘İsrail zulmüne karşı ayakta dik duran tek kişi Esed’dir’ diyor. Kendisine şunu diyorum, orada öldürülenler İsrail kendisine saldırırken dik durmadılar mı? Esed’in İsrail’e karşı bir tane kurşunu var mı? 250 bin insanı öldürüyor, siz hâlâ bunlara destek veriyorsunuz. Hâlâ bunlara silah, para gönderiyorsunuz. Böyle bir dini önder olabilir mi?” Diyecek kadar ikilemli bir ruh hali Amerika; insan hakları ve Demokrasi adına, Afganistandan onbinlerce masumu katlederken, Mehmetcik'ini sıhhiye olarak Conilerin hizmetine gönderen,Irak'ta işlenen cinayetlere, milyonlarca mazlumun kanına seyirci kalmak şöyle dursun, Conileri evlerine, ailelelerine sağ salim dönmesi için Dua eden,İsrail'i, Lübnandan söküp atan Hizbullah'ın, mukavemetini kırmak, hiç değilse; bu gayr-i meşru siyonist devlete karşı Hizbullahın saldırılarını önlemek adına, UNIFIL'a NATO'un Mehmetciğini gönüllü gönderen Erdoğan ve Türkiyesi. Bu Erdoğan, bir yandan vahşi Kapitalizm'in cinayetlerine ve onun insanlık dışı eylemlerine sessiz kalıyorken. Öte yandan kendine yandaş yazarların, sözde Özgürlük savaşçı/devrimci/lerin, Suriye rejimini yıkma emellerinize engel olan Hizbullahı ve diğer direnişçilere olan nefrete koyduğu ad: ''Yezid Şiası!''. Tam da yıkılmaya yüz tutmuş Kemalizm'in hayat damarlarına liberal demokrat ve aynı zamanda İslamcı da olanların ruhu ile, inşaa edilmek istenen yeni Türkiye. Ve tabiiki bu Yeni Türkiye(Neo-Osmanlı)'in arzularına ulaşmasının önündeki engel olan Suriye! Öyle ya Hizbullah ve Devrim muhafızları Kafir emperyalistlerin değirmenine su taşıyanlardı! Masum bebeleri katleden, Kadınları köle edinen, çağımızda ilkel kabile toplumlarında bile olmayan cariye hukukunu işleten İŞİD Mücahidleri de ABD'nin, pardon! İmam Huseynin askerleri. Onlara karşı savaşanlarsa, Yezid Şiası!? Erdoğan'ın mahiyetindeki çocuklar,''Yezid Şiası'' yazacak kadar nefret yüklüyse eğer Erdoğan da Muhammedi islamın varisi olan makama; ''Kalkıp ta bir dini lider... Böyle bir dini önder olabilir mi?” diyebilir! Şu halde temsil ettikleri makamın Hz. İsa'nın vekili olduğunu iddia eden Vatikanın Yahudi kökenli Papazları da..! Bütün dünya biliyor ki Vatikanın pedofili vakalarını itiraf eden Papaz Cenapları; kapitalizmin, sömürünün, insanlıktan uzak çürümüş şoven batı kültürünün, ABD demokrasi şaklabanlığının ve Bebek katili İsrailin yana olumsuz bir tavır sergilediği yok. Olmadığı gibi ABD ve yandaşlarının karşısında sadık bir hizmetkar gibi durmaktan şeref duyuyor. *** Bu Papaz, yani Arjantinli Papa I. Franciscus Türkiye ye; ''Biz bu toplumun içinde yeni bir nizamı hakim kılmanın mücadelesi içindeyiz.. Neydi o mücadele? Zamana ve zemine göre değişmeyen doğrunun iktidar olmasıdır. Bu mücadeleyi iktidara getirme noktasında eğer benim emir komuta merkezim bana papaz elbisesi giymen gerekiyor diyorsa yaparım'' Diyen birini ziyeret etmeye gelecek! Ne diyelim? ''Yeni elbiseleri hayırlı olsun! Diyelim mi? Hayırlı olsun. Yeni Türkiye'nin bundan böyle birde Nur topu gibi yeni bir...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Muhammed CAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |