İnsanlar yalnızca yaşamın amacının mutluluk olmadığını düşünmeye başlayınca, mutluluğa ulaşabilir. -George Orwell |
|
||||||||||
|
Yorulmuştu artık, öyle hük taşımaktan değil. İnsanların çıkar dolu yüzlerine bakmaktan yorulmuştu. Bir “merhaba” nın içine gizlenmiş masum bir tebessümün bile altında yatan kirli çıkar duygusu yormuştu onu. Rant kavgalarının içinde rantsız gerçekleri savunmanın yalnızlığıydı bu yorgunluk. Oysa ki herkez dürüstlüten, haktan ve adaletten dem vururken bu çıkar kabusunun ortasında var olmak tüketmişti onu. Derin bir nefes alıp öylece baktı pencereden, sokak lambasının aydınlattığı o bomboş sokağa. Kızıyordu kendine, çıkarlarını ön plana koyup yaşamamıştı geçen zamanı, ona öğretilen paylaşmaktı, dik durmaktı yalnışın karşısında ama kaybettiklerine bakınca bu öğretiler başka bir dünyanın gerçekleri gibi geliyordu ona. Bir yudum daha aldı o dostluk kokan demli sıcak çaydan ve içi üşüyerek savurdu boş odaya birkaç cümleyle yüreğinden geçenleri… - Biz bu dünyaya ait değilmişsiz. Ve gözlerini şehrin şaşalı ışıkları arasında var olma mücadelesi veren gökyüzündeki yıldızlara çevirdi. Öylece kala kaldı ve çocukça bir duygu kapladı yüreğini acaba bu düşüncelere ait bir dünya varmıydı uzaklarda? Geçmi kalınmıştı? Yoksa daha yolun başındamıydı? Derin bir nefes çekip içine bir yudum daha aldı çaydan. Bedenini kaplayan çocukça duygu yüzünde tatlı bir tebessümün çıkarsızca hamallığını yaparken anlamsız bir mutluluk kapladı yorgun bedenini. Bir yıldıza ilişti ferini kaybetmiş gözleri daldı düşüncelere ve akan zaman yoldaşı olmuştu sessizce… Acıyordu yüreği. En çokta o yıldızlar kadar aydınlık ve yaşanası bir ülke hasretiyle omuz omuza verip mücadele ettiği insanların vefasızlığı acıtıyordu belkide. Paylaşılan bir ekmek, cepte kalan son parayla alınan bir biranın ardından gelen umut kokan sohbetler. Yada bir bakır sini etrafında var olan dostlukların geceyi aydınlatan sabahında demlenen sıcak çayın buğusunu özlemek acıtıyordu yüreğini. Acıların, mutlulukların paylaşıldığı günlerin getirisi hayat mücaelesi olmuş geçen günlerin içinde bir beş dakika bile zaman ayırıp teknoloji denen illetin insanı yüreklendiren yanını kullanamaz olmanın basiretsizliği sarmıştı bedenleri. Her daim söylediği “sese sarılmak“ sözcüğü artık o bakır sininin oksitlerine yapışmış kalmıştı. Derin bir nefes aldı.. Sığmadı o aldığı nefes göğsünün kafesine ve sessizce yöneldi sobanın üzerinde duran dolu dolu dostluk kokan çaydanlığa ve bir bardak daha dostluk doldurdu bardağına içinde kalbolduğu yalnızlığa aldırmadan ve bir Türkü mırıldandı boş duvarları dolduran yüreğindeki yükü paylaşan… “üç beş kişi kalmış türkü diyenler al üstüne yeşil donu giyenler kıl kara çadırda geçmiyor günler onun için bozgun öter telimiz” Çalışma masasına geçip oturdu. Masanın üzerinde duran aylardan beri küskün olduğu kalemini eline aldı. Bir temiz sayfa çıkarıp öylece baktı kaelm ile kağıda. Sesi titreyerek mırıldandı “ yüreğimin yalnızlığını bu sayfaya döküp bu bembeyaz sayfayı kirletmeye ne hakkım var? “ öylece salıverdi kalemi elinden bir yudum daha aldı demli dostluk tadından. Dayanamadı ve tekrar sarıldı kaleme hiç tereddüt etmeden çekti o beyaz el değmemiş kağıdı önüne ve en bilindik kalıplaşmış cümlesiyle başladı yazmaya….. “ Ve çelik uçlu mızrap buluştu yine yariyle, amansız bir sevdanın ürünü olarak biri tükenirken biri kirleniyordu, tek amaçları vardı ya bir dünyayı yaşanır kılmak yada bir yüreğin yükünü almak. Ne tükenmekten yoruldu biri nede kirlenmekten utandı diğeri. Ayrı bir sevdaydı onların ki ve belkide en onurlu yükü taşıyordu her ikisi bir yüreğin hüküne Hamallık ediyorlardı ve karşılığında bir şey beklemeden…..” Bir yudum daha aldı … ve tekrar biten bardağını doldurmak için yöneldi sobaya… Ve bir başka özenle doldurdu bu bardağını ve derin bir yudum içti ve usulca kokladı buğusunu ve tekrar sarıldı kalemine…. “ ya bizler neyin Hamallığını yaptık bu yaşadığımız dünyada? Yaptığımız hamallıkların hangilerinin karşılığını bekledik? Hangileri karşılıkısz bir yorgunluktu bizler için? Kimi zaman o yorgunluklar yüreğimizi dolduran umutları getirdi bize kimi zaman umutlarımızı tüketen karanlıkları… Aslında biz neyi istediysek o geldi bize, biz neyi istediysek onu yaşadık ne yapmak istediysek onu yaptık karşılık beklemeden. Belki karşılık beklememek yalandı koca bir yalan hemde. Bizler hiç gitmediğimiz bir köyde, hiç oturmadığımız bir sofrada ve hiç tanımadığımız insanların yüzlerindeki tebessüm için Hamallık yapmıştık, bizler kimsesizlerin kimsesi olmak için koşmuştuk heybemizdeki umutlarla meydanlara ve biz işçinin alnındaki terin hakkı için sıkmıştık yumruklarımızı ve bizim tek amacımız İnsan kalabilmekti belkide sistemin bunca kiri pisliği içinde belkide.” Derin bir nefes aldı. Hafiflemişti bir parça yüreğindeki ağırlık. Sonra derin derin baktı boş duvarlara ve yıllar önce yaşadıkları ve yazdıkları geldi aklına. Boş duvarlara anlatmıştı yüreğinin ağır yükünü bu çelik uçlu mızrapla tanışmadan önce. Yaradan’ın yasaklı şerbetinin yoldaşlığında sessizlikle ve sessizliğin girdabı olan yalnızlıkla geçen zamanlarda bir bakır sininin başında dik tutmaya çalışmıştı bedenini. Ve sonrasında o bakır sini’nin etrafını saran insanlarla dolmuştu yaşamı hayatı. Atılan kahkahalarla dolan duvarlar umuda aydınlığa inanca gebe sabahlarla bütünleşirken insan kalabilmenin haklı gururunu yaşıyordu. Hiç bitmeyecek sandığı o süreç son bulmuştu belli bir zaman sonra… unutulmuştu bakır sini, Hayatın girdabı daha üstün gelmişti dostluk karşısında ve anılar bile unutulmuştu ve anılarla birlikte edilen dolu dolu sohbetler ve o dostluk kokan zamanlar. Sarıldı kalemine…. “İnsan kaldınız hepiniz, kaldığınız her yerde ve unuttuğunuz zamanların karanlığında. Kendi aydınlıklarınızı yarattınız o gururlu yüreklerinizde ve her biriniz daha doğrusu hepimiz kendi yalancı aydınlarımızda, yalnızlaşarak kaybolduk karanlıklar içinde. Oysa bizi biz yapan değerler paylaşmaktı, yüreklerimizin buluşmasıydı o dar zamanların geniş vakitlerinde ve oysa bizi biz yapan nerede olursak olalım dik duran bir sese sıkı sıkı sarılmaktı. Biz Önce sesimizi onuttuk, sonra yüreklerimizi sonra paylaşmayı unuttuk ve sonra konuşmayı ve dostlukları unuttuk zamanla ve ardından yasaklı şerbet bizede yasak oldu ve biz aslında İnsan olmayı unuttuk. Biz Hamallıktan kurtulup sınıf atladık bu geçen zamanda ve her birimiz Hamalları beğenmeyen oportonistler olduk ve hepimiz yazar olduk ve hepimiz şair ve hepimiz başkan oldu hepimiz devrimci… Ve unuttuk Hamal olmayı ve unuttuk İnsan kalmayı… Yani dostlar bir bakır sini etrafına toplanıp Tanrının yasaklı şerbetini içerek yürek hamallığı yapmayı unuttuk gecenin karanlığında ve karanlık aydınlıklarla buluşunca sobanın üzerinde fokurdayan dost deminde bir bardak çay eşliğinde umudu paylaşmayı unuttuk… Ve biz biz kalmayı unuttuk belkide ben dediğimiz zamanların gölgesinde…..” Usulca bıraktı kaleminin o kirlenen sayfanın üzerine…. Ve doğrularak yöneldi sobanın üzerinde fokurdayan dost demindeki çaydanlığa…. Ve bir bardak daha doldurdu ve derin bir nefes çekti üzerindeki buğuyu ciğerlerine ve bir yudum aldı o demli çaydan… Sobanın üzerinde fokurdayan çaydanlığın sesi bir dost tınısında çınladı kulağına ve usulca bir tebessüm uyandı yanağında… Sessizce yöneldi pencereye ve çevirdi yüzünü gökyüzüne usanmadan bir defa daha mırıldandı ve yine duvarlar sırdaşı olmuştu…. - “Biz bu dünyaya ait değilmişsiz. Peki neden ait olduğumuz bir dünyayı kuramadık çocuksu ellerimizle?”
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © HAMZA EKİZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |