Dünyayı isteyen bilime sarılsın, ahireti isteyen bilime sarılsın; hem dünyayı hem ahireti isteyen yine bilime sarılsın" -Hz. Muhammed |
|
||||||||||
|
Şiir yazmak mı Şiir okumak mı makbul Hem yazıyor Hem okuyorsa bir Kadın Bırakın şiirleri Kadınlar yazsın Hülya Kırklaroğlu Ne asil, ne ilhâm verici, gururumu okşayan satırlar sevgili günlüğüm ✍🏻 Altı yıl önce yazmışım inci taneli satırları. İnsanız ya hani; günümüz, günümüzü tutmuyor. Sana bir şey söyleyeyim hayatta en çok isteyebileceğim şeylerin birincisi bir kenara çekilip şiirle ve seninle kalan ömrümü geçirmek. Dünyaya doymuş biri olarak neler gördük neler. Yazacak çok şeyimiz var. Yaşam, anılar, hayaller derken gün geçmiyor ki yazacaklarımıza bir yenisini ekleyelim ne mutlu bize. Ve sevgili günlüğüm aldığım nefesi ve hemen ardından verdiğim nefesi yazmaya kalksam sayfalar dolusu edebiyat akar. Allah vergisi başkaca açıklaması yok diyebiliriz. Duyarlı olmakta Cenab-ı Hakkın insanlara verdiği imtihanlar içinde seçenektir. Gönlümüzle tutup seçmişiz ailemizde ne gördüysek çok şükür. Miras olarak bu yeter bana; benden de evlatlarıma, torunlarıma… Sana kavuştum ya bugün sevgili günlüğüm içime inceden gökkuşağı renklerinde huzur yayıldı. Saçımın telinden, ayağımın tırnağına kadar huzur bedenimi sardı. Bizim ki içten dışa vuran mutluluk. Mutluluğumu soranlara cevaben de yazmış olalım bu satırı. “İnsan ne yöne döner” yazımızı yazarken bu sabah kahvaltı yapmamıştım hatta elli miligramlık Euthyrox ilacımıda aç karnıma almadım hepi topu bir bardak suyla. Açlığımı doyurdu sana kavuşmak, susuzluğumu hakeza… Yazı ve “Göremezsiniz Beni” adlı şiirimden sonra mutfağa yöneldim bir anda kahvaltı yapmadığımın farkına vardım. Gel gelelim açlık namına bir şey hissetmiyordum. Hissettiğim iki şey vardı birincisi sana kavuşmanın esenliği ve çay içme isteğiydi. Çaydanlığa uzattım elimi, dünden kalan suyu çiçeklere verdim kireç varsa suyun dibinde özür dilerim sizden diye diye verdim sularını afiyet olsunuda ilave ettim arkamı dönmeden beyaz orkidelere… Ben orada iken bir şey konuşmadılar duymadım yani hissetmedimde. Ama ayak seslerim onlardan uzaklaşırken “ ne olurdu sanki bize çaydanlıkta kalan suyu değilde; damacanadan kendi içtiği sudan verseydi” de diyebilirler, dedilersede haklılar. Bak şimdi içime dert oldu. Demişler midir acaba sevgili günlüğüm✍🏻 içim burkuldu. Saygısızlıktamı bulundum çiçeklere hay Allah dert ederim ben bunu şimdi.. Tabi bu düşünceden önce yani çiçeklere suyunu verdikten sonra kendime çay yapmak için damacanadan yeteri kadar su aldım. Çay yapmak için ocağı yaktım, mutfaktan çıktım. Normal zamanda çıkmam yeşillikler önce süzgeçte yıkanır ardından sirkeli suda bekletilir, yapmadım hiç birini. Ne buzdolabının kapağını açtım ne yumurtaları ılınsın diye dolaptan çıkardım. Ne yöne döner insan yazımın etkisindeydim ve bu etki tarifi mümkün olmayan duygulardan. Hangi yazım olursa olsun kalemi elimden bıraktıktan sonra, hemen koşa koşa evden çıkıp sahile herkesten uzak bir yerde olup dalgaları izleme isteği doğuyor kendiliğinden. Çoğu zamanda mümkün olmuyor ama rüzgar sesi hariç çıt çıkmayan cüssesi iri bir dağın tepesine oturup yıldızları ve yalnızlığı seyretme isteği doğuyor ve bu mümkün olmayınca, kalemi elimden bırakır, bırakmaz sağ yanım üzerine kıvrılıp yatıyorum ana rahmindeki huzuru arıyorum. Neden sonra geldiğimde çaydanlıktaki suyun buharının bir hayli dışarı çıktığını gördüm. Çayda ilave etmemiştim demliğe nasıl kaynar olmuş demlik ah beni beni dedim ama gülmüyordu yüzüm; neden? Gülümseme ile aram mı açıktı? Biri gülümseme ile arama laf mı taşımıştı? Hayır hayır bunlar olmamıştı ve yazımda ki gözlerimi yumduğum ağaç nasıl vurduysa köklerini toprağa ve ben nasıl sus aman duymasın toprak ana dediysem, silkelenmiştim bir kere köklerle… Sarsılmıştım yazdıklarım ile hissettiklerim yeryüzüne sığamaz olmuştu ve tüm bunları yaşayan ruhum bu bedene mahkum elini uzatsa ay’a güneş’e değemiyor. Dünyanın çekirdeğine gitmek istese gidemiyor hapsolmuş bedene duygulanıp duygulanıp oturuyor yüreğime, duygulanıp duygulanıp sel oluyor gözlerime. Tüm bunlar yaşanırken bedenimde, ölümsüz ruhun, ölümlü bedenle anlaşmazlığı arasında kalmak yorucu oluyor ve sevgili günlüğüm ✍🏻 Ben ruhumu şiir ve yazılarımla özgür bırakıyorum. Kalemi veriyorum eline yazdıkça hislerim değişiyor bir bakıyorum hani gitmek istediğim cüsseli dağ vardı ya yukarıda yazdım işte o dağın eteklerinden yukarı doğru çıkıyorum. Bırakıyorum kalemi ruhumun ellerine, beni götürüyor gezegenlerin yanına Satürn ile dönüyorum, Mars’a uzaktan bakıyorum yerleşecekmiş insanoğlu Mars’a… Beden yaşıyla görürüz, göremeyiz bilmem ama ölümden sonra ruhun özgürlük çerçevesi aklımın sınırlarını zorluyor. Bedende hapsolmuş ruh bu kadar hissi yaşatıyorsa ölümlü bir kula… Ölümümden sora neler yaşayacağım Allahû Alem… Ve de tüm bu duygular zihnimde, bedenimde, tenimde tüylerimi ürpertirken çaydanlıkta su çokça fokurdamış önemli değil. Demlik elbette çok ısınmıştı hemen suya tuttum, sıcaklığı, ısıyı kırdım. Tam Erzurum diliyle çayotu atacakken demliğe dur dedim dur… Dur bugünlük Erzurum usulü çay demleyeyim. Kaynamış suyu ilave ettim çaydanlığa biraz buharı siner gibi olunca çay ilave ettim suyun üstünde duruyordu çay otları.. İrili, ufaklı şekilli, şekilsiz biraz da tomurcuk ilave edeyim dedim. Elimi daldırdım dokundum tomurcuk çay otlarına verdiği his; beni gittiğim yerlerden Bulgurlu’daki Ahmet emminin evine koca saray büyüklüğünde ki mutfağına geri getirdi.. İki tutam tomurcuk ruhuma esenlik verdi. Ağlayan bebeğe emzik vermek gibi bir şeydi. Ve ruhum sayesinde gitmediğim yer kalmadı koca evrende… Sonuçta o an mutfaktaydım ve yeşilliklere göz ucuyla bile bakmadım. Üç yumurta kırdım zeytinyağına, onlar pişerken iki acı sivri biber, biraz beyaz peynir, bir kaç yeşil zeytin ve beyaz ekmek vardı bıçağa dahi tenezzül etmedim bu sabah… Tomurcuğa dokunduğum ellerim ile böldüm ekmeği biraz şekilsiz bölmüşüm ki ekmek kızartma makinası yerine tost makinasına ölçüsü iyi geldi.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hülya Kırklaroğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |