..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bütün sanatlarda insanı şaşırtan bir yan vardır. -Alain
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > İronik > Veysel Başer




24 Ocak 2025
Deli Dumrul'a Güzellemeler 2  
Veysel Başer
Ertesi günün sabahında Dumrul’dan bir ferman daha. “Ey ahali! Köprünün geçiş ücreti yirmi akçedir. Köprüm, geçiş garantilidir. Günlük kırk bir geçiş yapılmazsa aradaki fark yöre ahalisinden zorla alınacaktır.”


:CJ:
DELİ DUMRUL’A GÜZELLEMELER -2
Dede’m Korkut’un eşsiz hoşgörüsüne sığınıyorum.
                          *
Dumrul, kendinden emin halde gittiği babasından umduğunu bulamamanın ötesinde, öfkeyle ayrılıyor bostan tarlasından. Günler boyu Deli Çay boyunca geziniyor. En sonunda kendine pek yediremese de ülkeyi yöneten Bey’den para istemeye karar veriyor. Ertesi günü de yola revan oluyor. Günler sonra ulaşıyor Bey’in şehrine ve çok şeyin altın kaplamalı oturduğu söylenen yüz kırk bir odalı ve yüz kırk bir muhafızla, üzerinden bir kuşun uçmasına bile fırsat verilmeyecek şekilde korunan sarayının büyük kapısına.
                         *
Dumrul’un para isteyecek kadar beye yakınlığını ikicik söz etmeden olmaz tabii. Dört beş yıl kadar önce Deli Çay’ın doğduğu Deli Dağ’da Bey için domuz avı düzenleniyor. Sürücülerle köpekler domuzları, çatal yeri geniş bir çam ağacının dışında başka bir büyük ağacın bulunmadığı az buçuk düz sırta doğru sürüyorlar. Bey ve seçkin adamları, bellerinde; kabzaları altın kaplamalı, parlak kılıçları, ok, yay ve kargılarıyla bu sırtta domuzları bekliyorlar. Bey’in, “öl de kefensiz ölelim!” diyen fedakâr yüz kırk bir muhafızdan oluşan muhafız bölüğünden kırk bir cenkçiden ibaret muhafız takımı da, kabzaları gümüş kaplamalı kılıçlarıyla Bey ve seçkinleri; isyankâr, vampir, dönek, goygoycu, bölücü, çürük ruhlu, sapkın ve Bey’e aykırı olan yanlış(!) adamlardan korumak üzere tertibat alıyorlar. Dumrul da orada. Alt taraftaki çalılık ormandan bir domuz çıkıyor. Domuz da tam domuz yani. Öylesine iri ki, iki yaşındaki malak sanki. Havlayan ve ısırmaya çalışan köpekleri hiç sallamıyor. Domuzun iki böğrüne ve boynuna saplı üç dört kadar ok görüyor Dumrul. Yaralı bir domuzun insana saldırdığını iyi bildiğinden dolayı domuzun hızla yaklaşmakta olduğunu görünce, uzun boylu, şaşkın-zayıf- yapılı Bey’i kucakladığı gibi az ötedeki çatal çam ağacının yanına kaçırıyor. Bacakları arasına boyun ve omuz verip çam ağacının iki çatalı arasına çıkarıyor onu. Kendisi çıkamıyor. Beyi uğruna kendini feda edercesine sırtını sıkı sıkıya ağaca dayıyor. Bey’in seçkin adamları, Bey’in ağaca çıkmasının ilahi bir duyuma dayalı olduğu inançlı varsayımıyla ve Bey’in kerametinden nasiplenmek üzere yarış yaparcasına çatal çam ağacına seğirtiyorlar. Muhafızlar da; “Hurraaa!” diyerek yanlış(!) adam sandıkları Dumrul’dan Bey’i kurtarma azim ve kararlılığıyla ileri harekata geçince Dumrul, “Bana el ver Bey! Yoksa şapşal adamların domuzu değil beni öldürecekler,” diyor. Hiçbir kibir yapmayan Bey, el verdiği gibi ağacın çatalına çekiyor Dumrul’u.. Beyin bu yalın çıvgın hareketi, seçkin adamlarla sözde özverili muhafızları oldukları yerde donduruyor adeta. Çatal çam dibinin Mahşer yerine döndüğünü gören yaban domuzu, “huk huk huuk!” diye homurtular çıkararak onca insan arasında kılıçlama dalıyor. “Biz bu canı pazardan patlıcan alır gibi para verip almadık” diyerek can derdine düşen muhafız ve seçkin adamların çoğu kaçıyor. Kalanları da domuz, arada kılıç, kargı ve hançer darbelerine rağmen sivri ve keskin çalaklarıyla haşat edip döşüyor. Kaçmayan ya da kaçma fırsatı bulamayan muhafızlarla seçkin adamları telef etmekle yetinmeyen domuz, Bey ve Dumrul’u fark ediyor. Ağacın çatalına doğru hamle yaparak çalak sallıyor. Çam ağacının kabuklarını sıyırabiliyor ancak. Dumrul, Bey’in kabzasının altın kaplamanın yanı sıra zümrüt, sefir gibi kıymetli taşlarla süslü kılıcını çekiyor. İkinci defa hamle yapan domuzun boynuna indiriyor kılıcın ustura gibi keskin yüzünü. Domuz çok fena kızıyor. Böğürerek yine hamle yapıyor. Dumrul, “Domuzun boynunu kopartmak size düşer yiğit Bey’im,” deyip kılıcı veriyor. Bey, öyle bir kılıç sallıyor ki, İskender’in düğüm çözen kılıç hamlesi hak getire. Bir vuruşta domuzun kellesini bedenden tam olarak ayırıveriyor. O kadar… Dumrul’un canı pahasına fedakarlığı sayesinde canını kurtaran Bey, “Dile benden ne dilersen ey güvenli adam,” diyor Dumrul’a. O da; “Vakti saati gelince helbet bir talebim olur,” diye yanıt verip yere atlıyor. Bey’i nasıl çıkardıysa ağacın çatalından da o şekilde yere değil de domuzun üzerine indiriyor.

Sümbül gelin, Deli Çay’a yarı cıbıldak kaçtığında Bey’den bir şeyler istemenin vakti saatinin geldiğini o vakit anlıyor Dumrul.
“Dumrul denen bir adam sizinle görüşmek istiyor,” denmesiyle “Tezden o çok güvenli adamı sarayıma alın,” diyor Bey. Ayağının tozuyla Bey’in yüz kırk bir odalı “Nazar Eyleme” sarayına giriyor Dumrul. Canını kurtaran ve bir kılıç darbesiyle koskoca domuzun boynunu kopartmasına vesile olan ve bu sayede yiğitlik namı da elde eden Bey, Dumrul’u muhabbetle karşılayıp sarmalıyor. Kendini çok sıcak karşılayan Bey’den; Deli Çay’la onun kaynağı olan deli deli uğuldayıp çevresindeki ahaliyi korkuttuğu için Deli Dağ denilen dağın doksan dokuz yıllığına kullanımını istiyor. Bey’in, dört bir yana duyurulacak gece yarısı yazmalı ve davulunu dambıdı dambıdı çalan tellalla ilan edilen beylik fermanıyla Deli Çay ve Deli Dağ, Dumrul’un oluveriyor. Bunlarla yetinmeyen Dumrul, Sümbül gelini kaçıran Deli Çay’ın üzerinde köprü yaparak güvenli geçiş sağlayacağını ve çayın uygun yerlerine SEB’ler yaparak çayın azgın akışını dizginleyeceğini belirterek pek yufka yürekli Bey’den bir kısmı hibe olmak üzere ve faizsiz, geri ödemesi on yıl sonra başlayacak olan yüklü miktarda para yani sarı lira alıyor.
                         *
Arkasından kovalayan varmışçasına alelacele köyüne gelen Dumrul, hemen bir ferman salıyor yöresine.
“Ey ahali! Duyduk duymadık demeyin!’ Bundan böyle keserseniz Deli Dağı’mın çamını mamını, göreceksiniz yıkacağım dananızın damını.” Dağın çamını anladık da dağın mamı ne mi oluyor? O yörenin insanları onun ne olduğunu biliyor tabii. Fermanın devamı da şöyle. “Deli Çay’ımda değil yıkanmak, hacet savdıktan bir avuç su almak bile memnu. Yani yasak. Parayı verene serbest. Çayımdan su alan değirmenler de bundan böyle para verecek.”

Ve Dumrul, çayının uygun bir yerine köprü yapmaya karar veriyor. O yeri de tepe bir yerden belirliyor. Köprü erbabı olan Almanlarla Japonları kıskandıracak şekilde harika mı harika, beyliğin itibarını dillere destan yapacak bir köprü yaptırıyor. Köprünün açılışını yapmak üzere Bey’i davet ediyor. Bey, nutuk atarken, köprüyü çok beğendiğini, müstesna bir eser olduğunu söyleyip, beylik hazinesinden bir mangırın bile çıkmadığını özellikle belirtiyor. Müşterisi yöre ahalisi olmak üzere köprünün geçiş garantili olduğunu müjdeliyor!... Hayırlı ve uğurlu olması dileğiyle köprüyü, ak ve kara sakallı hikmetli hayırlı sanılan bazı dedelerle birlikte “Hayrı bizden, ceremesi sizden” denilerek hizmete açıyor. O gün bedava olduğu için o yörenin neredeyse beşik bebeleri bile -ana babanın kucağında-sırtında- köprüden geçiyorlar.

Ertesi günün sabahında Dumrul’dan bir ferman daha.
“Ey ahali! Köprünün geçiş ücreti yirmi akçedir. Köprüm, geçiş garantilidir. Günlük kırk bir geçiş yapılmazsa aradaki fark yöre ahalisinden zorla alınacaktır.”

Yöre halkı söylenmeye başlıyor gayri. Otlakiye vergisi, sokak-kenef vergisi, orak-çapa vergisi tekerlekli taşıtlar vergisi, civciv vergisi, avlak vergisi, düğün-dernek vergisi, dul kalma vergisi, gerdek vergisi gibi beyliğin her sene pahalılığın iki katından da fazla artırarak koyduğu yüz kırk bir parça vergi yetmezmiş gibi bir de Dumrul’un para dayatmasıyla ahali iyice bunalıyor. Beyinliğin, çuvaldızdan kepenekteki kök boyasına kadar koyduğu okkalı vergilere gıkını dahi çıkarmayan ahali Dumrul hakkında kem sözler söylemeye başlıyor. Deli Dağ’ın çamı mamı para. Deli Çayın suyuyla hacet savmak bile para. Ee, geçmediğin köprüye para. “Bu kadar da olmaz demi ya?.. Hak hukuk nerde ya?” -Bu ifadeler bana ait oluvesin- Ahali, “Bu adam para delisi olmuş. Gayri bundan sonra bu adama Deli Dumrul demek daha münasip olur…” demeye başlıyor. Kendilerine zorluk çıkaran her şeye deli dedikleri için, Dumrul’a da deli demeleri de sıradan; işte öyle bir şey…
Dumrul, ahalinin kendisine Deli Dumrul dediğini tez zamanda öğreniyor.
Önce kızıyor. Sonra ise, deliler gibi seviniyor deli denmesine. Çayı; Deli Çay. Dağı; Deli Dağ. Üstelik, delidir, ne yapsa yeridir özdeyişi de var. Bundan daha iyi eza cefa bahanesi olur mu ey dağım, çayım?.. Deli Dumrul kurban olsun size ey ahalim…
Devam edecek.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın İronik kümesinde bulunan diğer yazıları...
Deli Dumrul'a Güzellemeler

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Çanakkale'nin Bir Başka Yüzü
Çoban Lazım 1
Ece ve Törüngey
Koca Seyit
O Şey
Çise ve Sarıkız
Sındırgılı Emmi
Şövalyenin Gücü
Aslan Sadıç
Taygeldi

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Dünyayı Sessize Al [Deneme]
Gelin Ağaçlar [Deneme]
Şah ve Mat [Deneme]
Elhamdülillah Müslümanız [Eleştiri]
Ana Bayram [İnceleme]


Veysel Başer kimdir?

Yazmak kadar eleştiri de önemlidir.

Etkilendiği Yazarlar:
Atatürk


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2025 | © Veysel Başer, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.