"Hayranlığı o dereceye vardı ki; yere düştü ve kendinden geçti." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun) |
|
||||||||||
|
Esma aslında güzel bir kız değildi. Üstelik giyinmesini bile bilmiyordu. Çok seyrek yıkandığından saçları keçeden farksızdı. Tüm bu olumsuzluklara karşın her gün üç beş erkekle ilişkiye girebiliyordu. Babası kızının yaptıklarının farkındaydı. Bu yüzden onu sık sık dövüyordu. Esmaya yediği dayaklar vitamin etkisi yapıyordu. Her dayaktan sonra daha gözlerindeki yaş kurumadan evinden uzaklaşıp erkek avına çıkıyordu. O gün babası dayağın dozunu iyice arttırmıştı. Eğer kendisini karılığa kabul edecek birini bulursa baba evini terk edip bulduğu adama kaçacaktı. Ne nikah, ne gelinlik, ne de adamın dul veya çocuklu olması önemli değildi. Yeter ki biri ona gel desin di. İki tarafı orman gülleri ile kaplı daracık bir yoldan ilerlerken karşısına tanımadığı biri çıktı. Uzun boylu, sarışın ama üstü başı perişan bir adamdı karşılaştığı. Birinin diğerine yol vermesi için orman güllerinin içine doğru çekilmesi gerekiyordu. Adam orman güllerinin arasına doğru iyice çekilip Esma’ya geçmesi için yolu açtı. Esma geçip gideceğine adamın önünde sanki çakılıp kalmıştı. Adama, Sen kimsin be? Şimdiye kadar buralarda seni hiç görmemiştim dedi. Adam oldukça şaşırdı. Ne söyleyeceğini bilemedi. Kekeleyerek, Cemal, bana Yaylalı Cemal derler. İlk defa geldim bu tarafa. Ne bok arıyorsun buralarda. Buralarda ya çobanlar ya da kıçı kırık çiftçiler yaşarlar. Sen ne çobana ne de o kıçı kırık çiftçilere benzemiyorsun. Haline bakılırsa, ipsiz sapsız bir berduşun tekisin. Aradığın hiçbir şeyi burada bulamazsın. Bulsan bulsan benim gibi ipsiz bir yosmayı bulursun. Ben evimden kaçtım. Kalabileceğimiz bir yerin varsa beni de götür. İki çıplak bir hamama yakışır derler. Ben ipsiz sen ipsiz. Oldu bu iş de de gidelim. Yaylalı Cemal kadının bu kadar açık konuşmasına şaşırmıştı. Ne söylemesi gerektiğine karar veremiyordu. Güçlükle konuşabildi. Adın ne senin? Bana adıyla sanıyla başı boş ve ipsiz esma derler. Bu yüzden babamdan çokça dayak yedim. Canıma tak etti artık. Kaçıyorum ama nereye, ben de bilmiyorum. Karşıma sen çıktın. He dersen beraberce gideriz. Hoşnut olursan beraber yaşarız. Ben öyle ille de nikah diye dayatanlardan değilim. Hoşnut kalırsan sürdürürüz beraberliğimizi. Hoşnut kalmazsak sen yoluna ben yoluma. Yaylalı Cemal halen tereddütlüydü. İçinden başıma bir iş açar mı diye düşünüyordu. Esma Ne düşünüyorsun ulan dedi. Yoksa anandan veya babandan mı korkuyorsun? Hazır kısrak ayağına gelmiş, al götür. Bıkıncaya kadar bin. Bıktığında sal gitsin. Cemal, Ya baban şikayetçi olursa dedi? Sen manyak mısın be? Benim yaşım yirmi iki. Bu yaştan sonra babam ne karışır bana. Tekrar ediyorum. İşte mal meydanda. Dilersen al götür. Dilemezsen koyver gideyim. Şimdi şehire gitsem elli kişiyi peşime takarım. Anlaşılan böylesine ucuz bir mal seni açmadı. Cemal Alıp götürsem ne kaybederim ki diye düşündü. Bu güne kadar berduşluğu yüzünden hiçbir kadın kendisine yüz vermemişti. Kararlı bir ses tonuyla, Hadi gidelim dedi. Esma hemen koluna girerek, Aslanım benim, bak seni ben nasıl adam edeceğim dedi. Yürüdüler. Yol boyu Yaylalı Cemal, Evim yurdum yok, nereye götüreceğim bunu diye düşündü. Aklına on gündür çalıştığı bahçenin bağ damı geldi. Yönünü bahçeye doğru değiştirdi. Bahçeye vardıklarında, Bak Esma ben bu bahçede çalışıyorum. Patronum çok iyi bir insan. Bu günlük boş çuvallardan yatağımızı yaparız. Hava sıcak örtünmeye gerek duymayız. Yarın patron geldiğinde durumu anlatırız. Onun bizim gibi işçilere her zaman gereksinimi var. İş oldu mu burada çalışırız. Burada iş olmadı mı başka bahçelerde çalışırız. Artık ikimizin el ele verip adam gibi çalışmaktan başka çaremiz yok. Dam kapısının anahtarı kendisindeydi. Kapıyı açıp girdiler. Kemal ortaya yere yığılı gübre çuvallarını bir kenara yığdı. Boş çuvalları yere serip yatak olur mu diye bakarken Esma üzerine atılıp boynuna sarıldı. Boş çuvalların üstüne yuvarlandılar. Doyasıya seviştiler. Sabah sevişmekten yorgun düşmüş bedenlerini dinlendirmek ve ter kokusundan kurtulmak için Kemal boş bir tenekeyi tulumbada yıkadıktan sonra su doldurdu. Bulduğu üç düzgün taşla bir ocak hazırlayıp su dolu tenekeyi ocağın üzerine koydu. Ocağın içine çalı, çırpı sürdü. Çalıların altına koyduğu otları çakmağıyla tutuşturdu. Kuru çalılar hızla yanmaya başladı. Bulduğu kuru dal parçalarıyla ateşi destekledi. İki boş tenekeyi tulumbada yıkadıktan sonra birini suyla doldurdu. Mutfak olarak kullanılan odadaki hamamlığa götürdü. Boş tenekeyi yarıya kadar suyla doldurduktan sonra ocakta kaynamaya başlamış olan suyu alıp yarısını yarım dolu tenekeye boşalttı. Soyunup banyoya girdi. Hızla yıkanıp çıktıktan sonra Esma’ya seslendi. Hadi gel de kalan suyla da sen yıkan dedi. Esma, Aman be dedi. Şimdide yıkanmanın zamanı mı? Nasıl olsa biraz sonra yine yatarız. Hadi uzatma, yıkan da ter kokun gitsin. Esma, Kızma canım şaka söyledim dedi. Soyunup banyoya girdi. Biraz sonra banyodan çıkıp yanında getirdiği çıkının içinden çıkardığı bir iç fanilasıyla kurulandı. Az sonra bir arabanın homurtusu duyuldu. Cemal, Esma çabuk giyin bu gelen bizim patron. Çıplak görmesin seni. Tamam dedi Esma. Patron Cemal’e yapması gereken işler için talimat verirken Esma dışarı çıktı. Patron, Hayrola Cemal bu da kim. Sorma patron onu dün kaçırdım. Yakında nikahlanacağız. Siz gelmeseydiniz ben size gelecektim. İzin verirseniz sizin bu damlarda kalmak istiyoruz. Hem sizin işinizde çalışırız, hem de buranın bekçiliğini yaparız. Patron, İyi olur derim ama bir şartla, hemen nikahlanacaksınız. Aksi halde burada kalamazsınız. Söz patron, hemen nikahlanacağız. Yalnız bu işlere benim aklım ermez. Nikah işlemlerimiz için yardımını rica edeceğim. Birde bizim yatağımız, yorganımız yok. Evinizde fazlalık varsa eski de olsa işimizi görür. Yada çarşıdan alıverin. Ne tutarsa çalışıp öderiz. Tabi tencere tabak, kaşık ve çatal gibi mutfak eşyaları da gerekli. Tamam Cemal ben bunların hepsini getirim size. Sen yarın sabah müstakbel eşinle gel. Zira nikah için ikinizin de resimleri gerekecek. Zaten bu tür işlemler için şahsen başvuru gerekir. Yengene söylerim, evdeki fazlalıklardan gerekeni ayırsın size. Eksik olanları nikah armağanı olarak ben tamamlarım. Cemal, Sağol patron dedi. Allah ne muradın varsa versin Siz de sağolun Cemal. Hadi bakalım şimdi iş başına. Akşama doğru gereksiniminiz olanları getiririm. Cemal ile Esma sabah yine erken kalktılar. Banyolarını yaptıktan sonra yola çıkıp kasabaya gittiler. Önce fotoğrafçıya gidip vesikalık resim çektirdiler. Muhtarlığa gidip ikametgah senediyle nüfus sureti çıkarttılar. Hükümet Tabipliğinden sağlık raporu aldıktan sonra patronun evine gittiler. Patronun eşi olanlardan haberdardı. Nazım sizi Atıfın kahvehanesinde bekliyor. Oradan belediyeye gidecekmişsiniz. Teşekkür ederek Atıfın kahvehanesine yöneldiler. Esma’ya Sen burada bekle, patronumuza geldiğimizi söyleyeyim dedi. Patron kendisini görür görmez kalktı. Esma’yı da yanlarına alarak belediyeye gittiler. Nikah memuru çok sıcak karşıladı. Gerekli işlemleri yaparak nikah için gün ve saati bildirdi. Siz arada yine de bir uğrayın ne olur ne olmaz bir pürüz çıkarsa düzeltmemiz gerekir. Vedalaşıp dışarı çıktıklarında patron yüklü sayılacak parayı Cemal’in avucuna sıkıştırdı. Al bakalım bunu. Yetmezse daha veririm. Ama patron bu para çok. Olsun oğlum, çalışır ödersiniz. Dün akşam getirdiklerim içinde eksikler vardır. Eksik olanları da siz alırsınız. Çarşıyı boydan boya gezdiler. Nikahta giymek için giysi ve banyo için havlu aldılar. Alış verişi bitirince evleri olan bağ damının yolunu tuttular. Günler yoğun çalışma temposu içinde akıp gidiyordu. On beş günlük sürenin ne zaman dolduğunu anlamadılar bile. Nikah günü giyinip kasabaya gittiler. Patron ve arkadaşları nikah salonunda onları bekliyorlardı. Nikah sırası kendilerine geldiğinde şahitler yerlerini aldılar. Nikah işlemi bitince patron daha önce hazırlattığı arabayı nikah salonunun önüne çektirdi. Arka koltuğa oturduklarında patronun arkadaşları kendilerini tek tek kutlarken bir miktar parayı da avuçlarına sıkıştırıyorlardı. Damadın ceketinin cepleri parayla dolmuştu. Gelinin kucağında epeyce kağıt para kümelenmişti. Patron direksiyona geçerek şehir içinde uzun bir tur attıktan sonra ovanın yoluna yöneldi. Vardıklarında bağ damının önünde yüklü bir kamyonet bekliyordu. Kamyonetteki yükü soyunmaya bile gerek görmeden içeri taşıdılar. Patron kendilerine çift kişilik bir yatak, karyola, evin temizliği için bir torba kireç pek eski sayılmayacak iki halı ve kapkacaklar göndermişti. O gece yeni yataklarında rahatça uyudular. Cemal erkenden kalkarak kireci bir ilaç varili içinde söndürdü. Topaklanmasın diye uzun bir süre karıştırdı. Daha sonra hayvan damında bulduğu saman artıklarını hazırladığı toprağa karıştırarak çamur kardı. Kardığı çamurla bağ evinde sıvaların döküldüğü yerleri güzelce sıvadı. Çamur döküntüleriyle birlikte evin her yanını güzelce temizlediler. Patronunun yaptığı onca yardımın altında kalmak istemiyorlardı. Sıva yamaları iyice kuruduğunda evin içini, dışını iki kat badanaladılar. Badana kuruduğunda evleri ak pak olmuştu. Temizlik için dışarıya taşıdıkları eşyaları tekrar içeriye taşıyarak evi en uygun şekilde düzenlediler. Ertesi gün Cemal erkenden çalışmaya gitti. Esma da evlerinin bu yeni görünümünü uygun olacağın düşünerek evin önüne bir çiçek bahçesi yapmaya karar verdi. Avlunun tarla ile birleştiği yerde bir buçuk metre genişliğindeki bir yeri avlunun boyunda çapalayarak etrafını kargılarla çevirdi. Komşu bahçelerde bulduğu fidanları dikti. Tulumbadan çektiği suyla suladı. Cemal iş dönüşü çiçek bahçesini görünce çok şaşırdı. Eşine neşeyle bağırdı. Hanım, hanım sen burayı ne yaptın böyle? Fuar gibi olmuş burası. Esma dışarı çıkıp Cemal’e, Sen ne zannettin karını. Burası artık bizim aşk evimiz oldu. Allah vere de patron bizden bıkmasa. Neden bıksın karıcığım. Ona her zaman işçi lazım. Biz onun elinin altında hazır işçiyiz. İnşallah dediğin gibi olur. O gece evlerinin yeni görümünü kutlamak için bol bol seviştiler. *** Birlikteliklerinin üzerinden dokuz ay geçmişti. Esma’nın doğum sancıları tuttu. Cemal bisikletiyle kasabaya giderek bir taksi ile geri döndü. Eşini alıp devlet hastanesine götürdü. O gece bir erkek çocukları oldu. İki yıllık aralarla peş peşe çocukları oldu. Patronu bahçe işini bıraktığında iş bulmakta zorlanır oldular. Esma çocuklar yüzünden işe gidemiyordu. Üstelik ev temizliğini de boşlamışta. Cemal bulduğu işlerde yeteri kadar para kazanamıyordu. Dut zamanıydı. Patron ağaçları kontrole geldiğinde evin önündeki dut ağacından dut yemek istedi. Ağacın altından kara bir bulut havalandı. Kara sinekler bulut gibiydi. Ağacın altı insan pislikleri ile doluydu. Patron çok fena kızdı. Yahu sizde hiç utanma sıkılma yok mu? Ne buranın pisliği böyle. Şuraya hendek dibine bir hela yapamayacak kadar aciz misiniz?. Tez boşaltın burayı. Sizin gibi pislik içinde yaşayan insanları arazimde görmek istemiyorum dedi. Size bir ay izin veriyorum. Bu bir ay içerisinde ne yapıp, yapıp burayı boşaltın. Bir ay sonra yine geldi. Evin boşaltılmadığını görünce yine çok öfkelendi. Taşınmadığınıza sizi pişman edeceğim diye bağırarak gitti. On beş gün sonra mahkemeden celp geldi. Patron evin boşaltılması ile birlikte beş yıllık ta kira istiyordu. Cemal, Çıkmayacağım işte. Benim neyim var ki neyimi alacaklar. Mahkemeye bile gitmedi. Mahkeme gıyabında sonuçlanarak evi boşaltma kararı verdi. Üstelik ayda elli liradan beş yıllık kiranın bedeli olan üç bin lirayı faizleriyle birlikte ödemeye mahkum edilmişti. Gidip patronu buldu. Patron benim bu evden ancak ölüm çıkar dedi. Sen yokluğun ne olduğunu bilir misin? Belinden çıkardığı bıçağı arazinin sahibine uzattı. Al şu bıçağı, vur öldür beni dedi. Arazi sahibi, Oğlum ben seni niye öldüreyim. Şeriatın kestiği parmak acımaz derler. On dört seneden beri orada oturuyorsun. Bir günden bir güne sana çık diyen oldu mu? Evi öylesine berbat etmişsiniz ki dayanamadım ve sizi çıkarmaya karar verdim. Çıkmaktan başka umarın yok. Sen oraya kavgayla değil severek girdin. Şimdi de çıkmamak için işi edepsizliğe döküyorsun. Orayı boşaltman için yardım gerekiyorsa yardım edeyim. Ben prensip sahibi bir insanım. Seni oradan atmaya karar verdim. Beni bu kararımdan hiçbir şey caydıramaz. Ağam be doğru mu söylüyorsun? Gerçekten bana yardım edecek misin? Ederim tabi, niye olmasın? Ben belediyeden bir arsa almıştım. Yıllardır tuğla fabrikasının attığı yanık ve sakat tuğlaları fabrikanın yanındaki boş araziye yığmıştım. Traktörünü bir iki günlüğüne bana ver. Tuğlaları ve gerekli olan taşları taşıyayım. Tamam. Ben yarın sabah şoförü gönderirim. Beraberce taşınacakları taşırsınız. Sabah erkenden tuğlaları taşıdılar. Öğleden sonra da yıkık bir hendeğin taşlarını römorka yüklediler. Akşam karanlığı bastığında taşıma işini bitirdiler. Mal sahibi on gün sonra geldiğinde Cemal’in halen taşınmadığını gördü. Nedenini sordu. İnşaata başlamak için kireç ve çimento lazım. Bende onları alacak para yok dedi. Ne kadar para gerekiyor sana? Beş altı yüz lira yeter. Bu para işini görür mü? Görür elbet. Bu iş kireçle çimentoyla biter mi? Üstünü örtmek için ağacın var mı? Yok be ağam. Bak ben sana bin lira vereceğim. Sana bir hafta müsaade. Eğer bu bir hafta içerisinde taşınmazsan icraya verir arsanı sattırırım. İnşaat bitmedi diye işi savsaklatma. Naylondan çadır mı yaparsın, yoksa kargıdan çardak mı? Ne yaparsan yap ve bu bir haftada taşın. Tamam mı? Anlaştık mı? Tamam ağam anlaştık. *** Cemal hemen temel kazarak inşaata başladı. Dört duvarı bitirdikten sonra gidip arazi sahibini buldu. Ağam ben taşınmaya hazırım. Traktörü ne zaman istersen gönder taşınayım. Tamam yarın sabah erkenden gönderirim. Ertesi sabah erkenden gelen traktörün römorkuna eşyaları yükleyip taşındılar. Kapı ve pencerelere çuval gererek konut işini halletmişti. Evin iç bölmelerini tamamladıktan sonra üstünü ağaç ve kargılarla örterek sıvadı. Daha sonra, önce odaların sonrada mutfağın sıvalarını tamamladı. Hurdacıdan aldığı kapı ve pencerelerle inşaatı tamamladı. Çok yorulmuştu. Eşi ise seks arzusuyla çıldırıyordu. Oysa onun gücü tükenmişti. Astımı da iyiden iyiye ilerlemişti. Değil seks yapmak, işe bile gidecek gücü kalmamıştı. Esma kaçamaklara başlamıştı. Eşini her gün aldatıyordu. Kendisine asılan hiçbir erkeğe hayır demiyordu. Adı tez dillendi.Cemal eşinin yaptıklarını duyuyor ve kahroluyordu. Beş çocukla ne yapa bilirdi? Bir akşam Esma eve dönmedi. Berduşun biriyle kaçtığı söyleniyordu. Cemal beş çocuğuyla perişan olmuştu. Geri dönse çaresiz yine kabullenecekti onu. Esma’nın yok oluşunun üzerinden on ay geçmişti. Beraber kaçtığı erkek tarafından feci şekilde dövülmüştü. Çaresizlik içinde kocasına geri döndü. Ağlayarak kocasına sarılıp bir daha evini terk etmeyeceğine yeminler etti. Alışmış kudurmuştan beterdir derler. Esma kendisini davet eden hiçbir erkeğe hayır demiyordu. Evine bağlılığı uzun sürmedi. Yine bir işsiz güçsüzün peşine takılıp izini kaybettirdi. *** Beraber kaçtıkları erkeğin adı Ali idi. Uzak bir kasabada bir çiftliğe ırgat olarak girdiler. Bir yılı geçmişti beraberlikleri. Onun seks düşkünlüğü yüzünden sürekli tartışıyorlardı. Evinden sık sık uzaklaşıyor, çobanlarla, ipsiz sapsız gençlerle doyasıya ilişkiye giriyordu. Ali durumu anlayınca çok kızdı. Eve geldiğinde Esma’nın evde olmadığını görünce delirecek gibi oldu. Karanlık iyice bastığında Esma eve döndü. Ali öfkeyle Bu saate kadar neredeydin be sürtük diyerek var gücüyle dövmeye başladı. Biri dövmekten, diğeri dövülmekten bitkin düşmüşlerdi. Esma, Yeter be diye bağırdı. Öldüreceksen öldür de kurtulayım. Ali, Bu saate kadar neredeydin diye sordu? Nerede olacaktım? Seni boynuzlatmaktaydım. Ali yerinden fırlayıp Esmanın üzerine çöktü. İki eliyle boğazını sıkmaya başladı. Sıktı, sıktı. Bıraktığında Esma’nın cansız bedeni yere uzandı. Ali cesede uzun uzun baktı. Ne yapacağına bir türlü karar veremiyordu. Az sonra damın içinden kazma ve küreği alarak tarlaya gitti. Derince bir çukur açtıktan sonra Esma’nın cansız bedenini çukura attı. Cesedin üzerine köpekler kazamasın diye iri taşlar döşedi. Üzerini toprakla örttü. Toprağın üzerine köpekler koku almasın diye bolca tarım ilacı döktü. Sabah gün doğarken traktöre sabanları takarak tarlayı sürdü. Öğlen vakti gelen mal sahibine karısıyla kavga ettiğini, bu yüzden karısının kendisini terk ettiğini söyledi. Karısını aramak için izin istedi. Karısını alıp geri dönecekti. O günden sonra ne Ali’yi ne de Esma’yı gören olmadı. Kimse Esma’nın öldürülmüş olabileceğini düşünme gereği bile duymadı
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Özcan Nevres, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |