..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
En tatlı sevinçler, en hiddetli kederler sevgidedir. -Pearl Bailey
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Sinema ve Televizyon > nihat




23 Mayıs 2003
Matrix neyi kaybetti?  
Batı’nın keşfettiği hangi Doğu?

nihat


Matrix çılgınlığının üzerinden dört yıl geçmesine rağmen gündeminizden düşmemesi hayra alamet olabilir mi? Ya da şöyle soralım; Bu filmde ne var ki sinemayla ilgisi belli bir çizginin üstüne çıkmamış olanlara bile cazip geliyor, adeta bu çılgınlığı yaşama


:BDHE:
Yaşadığınız dünyanın aslında gerçek olmadığını öğrendiğinizde ne yaparsınız? Siz modernitenin en önemli unsurlarından biri olan sinemayla tanışmadınız mı, tabii ki bir bilet alıp Matrix’i izleyeceksiniz. Çünkü sorunuzun cevabının bu filmde olduğunu duymak zorunda kalmışsınızdır. Matrix çılgınlığının üzerinden dört yıl geçmesine rağmen gündeminizden düşmemesi hayra alamet olabilir mi? Ya da şöyle soralım; Bu filmde ne var ki sinemayla ilgisi belli bir çizginin üstüne çıkmamış olanlara bile cazip geliyor, adeta bu çılgınlığı yaşamamak çoğu kimseye ıstırap veriyor?

Andy ve Larry Wachowski’lerin Matrix serüveni bir anda karar verilip film çekimine başlanması şeklinde gelişmedi. Uzun yılların birikimi bir araya getirildi ve hiç kimsenin beklemediği bir şekilde beyazperdede patladı. Bu filmin özelliği ne olabilirdi? Acaba o güne kadar keşfedilmemiş bir şeyi mi keşfetmişti? Kimselerin akıl edemediği orijinallikler mi denenmişti? Bu sorulara kısmen evet diyebiliriz. Bu konuyu açmadan evvel isterseniz batılı zihninin doğu duraklarında bir gezinti yapalım.

Batı’nın keşfettiği hangi Doğu?

Şu tür haberlerle karşılaşmamış olamazsınız. ABD’de en çok okunanlar listesinin başında Mevlâna var. Sahnelerde Mevlâna rüzgarı esiyor ve Mevlâna üzerine araştırmalar, tezler, çalışmalar yapılıyor.

Bunlar bizim toplumumuzu yakından ilgilendirdiği için kulağımıza çalınan ve unutulmayan haberler. Bir de genel olarak doğu inanışlarına yönelme var. Kapitalist mantığın çıkmaz sokaklarında dolaşan batılı, kendisini bir an evvel bu karmaşadan dışarı atmak istiyor. Önüne gelen ilk kurtuluş reçetesi Budizm. Buna çeşitli rahatlama teknikleri sunan öğretileri, ya da zihin hareketlerini eklemek mümkün. Uzakdoğu’nun gizemi, Batılının teneffüse çıktığı yerlerin başında geliyor. Bu, bir arayışın işareti. Zaten Mevlâna’nın yarım yamalak da olsa farkedilmesi bunun işareti. İşin içine daha çok Sufizm girecek ve Batı, doğunun iç dünyaları tamir eden ve güzelleştiren yönlerini fark edecek. Bireysel çabaların artması bu görüşün olgunlaşmaya başladığını düşündürüyor insana.

Matrix sinema perdesine indiğinde bütün dünyanın ilgisini çekti. Farklı kültürler, farklı anlayışlar bu filmde kendilerinden bir şeyler buldular. Düşünce dünyalarında fırtına kopanlar Matrix’te bir felsefe keşfettiler. Aksiyon filmlerine meraklı olanlar işin en çarpıcı boyutlarıyla karşılaştılar. Hayal dünyası gelişmiş insanlar yeni bir sevgiliye kavuştular. Dini boyutuyla hayata yaklaşanlar bir beklenti içine girdiler. İyice kötülüklerle çevrelenmiş dünya bir kurtuluşa hasret. Matrix bu kurtuluşun yolunu gösteriyor olabilirdi. Geniş bir sinema kültürüne sahip olanlar bugüne kadar yapılmış en dikkat çekici filmle karşı karşıya olduklarını düşündüler. Sinemayla felsefenin bu boyutta buluşması sıradan izleyiciyi olduğu kadar işin derinliğine önem verenleri de şaşırtmış durumda. Bu yüzden olsa gerek, Matrix felsefe kulüpleri kuruldu, internet üzerinde Matrix tartışmaları başladı, kitaplar yayınlandı, araştırmacılar Matrix’in aslında ne olduğunu açıklamaya çalıştılar.

Dini referanslar ağırlıkta

Wachowski kardeşlerin bu filmle bize bir şeyler anlatmak istedikleri kesin. Bunu yaparken ilgi köprüsünü sembollerle kurdular. Neo’nun seçilmiş kişi olması bir peygamber mi sorusunu akla getirdi. Hz. İsa’nın yeniden yeryüzüne dönmesi ve zihinleri, bedenleri tutsak edilen insanları kurtarmaya çalışması, ajanların koruduğu gerçek olmayan dünyanın dışında sadece Zion şehrinin insanlarının kalması ve bir grup iyi insanın Matrix’in hakkından gelip Zion’u kurtarma gayreti dini referanslardan uzak değildi. Gerek İncil gerekse Tevrat’tan yola çıkan pek çok araştırmacı filmle kutsal arasında paralellik kurdular. Peki tamamen bu semavi dinlerin izinden gittiği sanılan filmdeki uzakdoğulu öğeler neyin nesi? Filmi daha da gizemli hale getirmek için olabilirdi. Döğüş sanatlarının ön plana çıkması, silahlardan mümkün olduğunca kaçınılması farklı bir amacı işaretliyor olmasındı. İlk filmin zihinlere üleştirdiği sorular ikinci film Matrix Reloaded’le dağılacak sanılıyordu. Oysa üçüncüyle aynı anda çekilen bu film, Kasım ayına kadar zihinlere çok fazla yeni soru bırakmamakla birlikte yine de bekleyişi daha ilgi çekici hale getirebildi.

Dünyayı aşk mı kurtaracak?

Beklentilerin çok çok üstüne çıkan Matrix sorular soruyor ve bunun cevaplarını arıyordu. Oysa Matrix Reloaded cevaplardan yeni sorular üretiyor ama daha çok ortalama sinema izleyicisini felsefenin derin soluklarından koruyordu. Bol aksiyon sahneleri, insanı yerinden oynatan hızlı otoban takibi, her an şaşırtmacaya hazır geçişler kadar bir şey daha unutulmamıştı Matrix Reloaded’de. Makineler tarafından yer altında korunan Zion şehrinin insanları gemilerini yola çıkarmadan önce bir eğlence tertip ediyorlar. Burada Morpheus bir konuşma yapıyor ve Zionlulara umut dağıtıyor. Konuşmanın ardından çılgınca dans eden erkekli kadınlı topluluk üzerinde geziniyor kameralar. Tabi seçilmiş kurtarıcımız bu kez dünyayı aşkın kurtaracağının bilincinde Trinity ile sarmaş dolaş olmuştur. İlk filmde eksikliği hissedilmiş olacak ki ikincisinde bu sahne oldukça özenle verilmiş. Neo’nun anahtarcıya ulaştıktan sonra Matrix’in mimarıyla karşılaşması ve daha önce Matrix’e beş kez seçilmiş kişinin geldiğini öğrenmesi filmin daha sonraki seyrini etkileyen ana izleri belirginleştiriyor.

Ah sen özgürlük, nelere kadirsin!

Birinci filmden iyi bir karşılaşmaya hazırlanan sinema izleyicisini ikinci filmde hayal kırıklığı bekliyor. Hollywood sinemasının büyük bütçeli filmlerin hakkını vermek için izleyiciyi filme bağlayan numaraları aynen devam ettiriliyor. Bir farkla: Bu kez paraya hiç ama hiç acınmamış. 11 Eylül olayları, ABD’nin özgürlük (!) harekatıyla Irak’ı işgal etmesi, Orta Doğu’yu yeniden dizayna kalkışması, enerji kaynaklarının dolaysız sahibi olması, İsrail’in asırlık ideallerinin önünde engel gibi görülen bölgenin zorluk çıkarabilecek insanlardan arındırılması, Filistinlilerin üç dince de kutsal sayılan topraklardan çıkarılarak sorunların hal yoluna gidilmesi gibi önemli olayların gerçekleşmesi Matrix’i yeniden düşünmemizi sağlayabilecek mi? (Yahu bu dünyanın Matrix’ini kim yönetiyor? Bütün dünya sanki bir yere hapsedilmiş, kimse ses çıkaramıyor. Neo ortalarda yok. Mimar gerekirse Matrix’i yerle bir edip yeniden yapabilir. İzlediğimiz filmse bunlar ne? Sahi bu dünya gerçekten var mı? Varsa dünyanın Bush’ları neden insan kılığında? Öyle bir klonlama yapılmış ki her ülkeye bir klon lider düşmüş. Seçilmiş kişinin işi zor arkadaş!) Zihinleri tutsak edilmiş, makineler tarafından yönetilen insanlar ve seçilmiş kişi ile onun havarileri. Bu filmi biz bir yerlerde görmüştük diyorsanız bu şaşırtıcı değil. Şu anlamda; Wichowski kardeşler Hristiyanlık telolojisi üzerine danışmanlık aldılar filme başlamadan önce. Bir yol haritası çizdiler. Bir şey daha yaptılar. İzleyiciye hem kutsal metinleri hatırlattılar hem de sinemanın klasiklere karışmış filmlerinden sahneleri. Gördüğünüz ve daha önce karşılaştığınız izlenimi veren her şey bilinçli bir şekilde kurgulandı. İki kardeş bu yüzden hangi görüşten ve anlayıştan olursan ol, sana hitap etmenin bir yolunu bulmuş, ey okur!

Peki müslümanlar bu filmin neresinde? İlk filmde bir sufi rengi kendini belli eder gibi görünmüştü. Sonra bunun serap olduğu anlaşıldı. Çünkü film boyunca sorulan esaslı sorular kaynağını sağlam bir anlayıştan almıyordu. Farklı öğretiler birbirine eklemlenmiş ve bir çorbaya dönüştürülmüş. En son din olan İslam bu filmde kendisini hissettirmiyor. Zaten Hollywood’un gözünde ‘terör eşittir İslam’ken bunun değişmesini ve gerçek manada İslam’ın hissedildiği bir filmi çekebilmelerini beklemek hayal olurdu. Film İslam’a hakaret de etmiyor. Savunduğu net bir görüş yok ki net bir hedefe saldırmış olsun.

Bana sorarsanız, batılı algısı bu filmle artık Süpermenliği de yakalamış olan Neo’nun öncülüğünde Nirvana’ya ulaşmak üzeredir. Üçüncü filmi izledikten sonra ‘Şükür dünyamız bir kez daha kurtuldu" denilecek ve film bitecektir. (Bunu Cüneyt abi de yaptı hem de kısıtlı imkanlarla, hem de uzaylıları darmadağın ederek, zor değil yani) Bitmeyecek bir şey var. Matrix’in ısrarla kaçındığı İslam anlayışı acaba insanlığa ne söylüyor? Batılıların liste başında Kur’an-ı Kerim yer aldığı gün bu sorunun cevabı da açığa çıkacak. Yani, Neo asıl o zaman kendi gücünü keşfedecek, "Ne o?" diyecek ve neyi kaybettiğini hatırlayacak....






Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın sinema ve televizyon kümesinde bulunan diğer yazıları...
Adaletin Emrinde Bir Komutan Selahaddin Eyyubi
Büyük İskender"in "Erken Yaşlanan" Hayali
Türk Sinemasına Yapılan Büyü Bozulacak mı?
Türk Sinemasının Rüzgârı Sensin
Gerilimin Adresi Değişti
Beyaz Sinema Rüzgâr mı Bekliyor?
Dünyayı ne kurtaracak?
Işın kılıçlarının gölgesinde
diziler kimi anlatır
Gözyaşımdan tut kaldır beni

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Adını Unutum Şimdi
Siz emredersiniz, biz de ölürüz, değil mi efendim?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Haksızlık etmemeliyim şairlere [Şiir]
bir gün bir şey olacak [Şiir]
karagümrükte bir türbe yanı [Şiir]
Dünya Sahnesinde Bitmeyen Oyun [Deneme]
Özgürlüğün bir bedeli var! [İnceleme]
"Bu Ülkede Kültür Mü Kaldı Lan!" [İnceleme]
“Aradan çekil’ diye bağıran kim? [İnceleme]


nihat kimdir?

istanbulluyum. yaşarken yazmak nasıl bir şey keşfetmeye çalışıyorum, inanılmaz güzel ve bir o kadar da acılarla dolu.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © nihat, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.