Gerçeğin dili çok yalın. -Euripides |
|
||||||||||
|
Özellikle üçüncü dünya ülkeleri diye adlandırılan ve uluslararası literatürde ufak bir numara çekilerek 'gelişmekte olan ülkeler' kategorisine yerleştirilen, şansı durumlara bağlı olan bağımlıbağımsız ülkelere baktığınızda bu tehdit algılayışının tam ortasında yaşadıklarını görmek zorunda kalabilirsiniz. Özellikle stratejik öneme sahip olanlar için söylenecek sözlerden çok gizlenenler daha bir anlam kazanır. İkiz kulelerin yıkılışından sonra Holywood filmlerinde sansür tartışmalarını izler olmuştuk. Ve bu dünya sinemasının biricik devinin bütün senaryolarının altüst olduğunu, farklı bir sinemaya yönelme ipuçlarının verildiğe şahit olmuştuk. Ama görünen o ki insanların dünden daha çok, bugün kahramanlara ihtiyacı var ve her gezegen sükünet ister. Yalpalayan ya da gelişen sinema, pek fark etmiyor, öncelikle enformasyona uygun zihinler arıyor. Eğer korku bir umudun içinden çıkıp umudu tüketir hale gelmişse bu insanlara sunacağınız sanal da olsa bir zafer vadi barındırmak zorunda. Bunun için çok zorlanmanıza gerek yok. Eski heybenizin ceplerinde mutlaka bugünü karşılayabilecek bilgi kırıntıları vardır. Bunlar öyle kırıntılardır ki her bir parçası bir puzzle oyunu gibi bir boşluğu doldurmaya yarar. Açıkçası, savaşı başlatan ya da insanları barışta yaşamaya alıştıran da bu parçalardır. Mel Gibson’un başrolünde oynadığı "Bir Zamanlar Askerdik" filminin ortaya koyduğu gibi, savaş zaferlerle bir çoğalıma gidiyorsa bu sevindiricidir. Ama ya savaş senin zaferinken karşındakinin hezimetiyse. Bu her zaman böyledir ama işi önemli kılan hezimeti fark edebilmek. Zaten bu ortak duyarlık aynı seviyeye varılabildiği oranda güçlenir. Silahınızı doğrulttuğunuz insanların da ailelerinin olabileceğini, onların da beklentileri, sevgileri, heyecanları olabileceğini anladığınızda yapacağınız tek şey sizi bu ateş cehennemine çekenlerin yaptıklarını sorgulayabilmektir. Bunun kolay bir şey olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Özellikle Vietnam, Afganistan ve daha pek çok yerde test edilip onaylanmış zafer ve hezimet sahibiyseniz bu sorular çoğunlukla ayakta kalır. İşin bir başka boyutu da bu tehlikeli ortamın insanları daha da gerebileceğidir. Bu yüzden olsa gerek uzayda klon orduları oluşturan senaryolar rağbet görebilmektedir. Star Wars'ı izlerken bu duyguların yoğunluğu altında zihni karışık bir dünya bireyi olduğunuzu hissetmeniz mümkün. Özellikle de tehlikelerle iç içe yaşamak zorundaysanız ve yaşadığınız zamanın en geçerli saydığı özge kural 'barış' ise. Naboo bu tehditi Coun Dookuu'dan almaktadır. Asıl alınan sinyal galaksi hakimiyetinin el değiştireceği gerçeğidir. Işın kılıçlarının, havada giden trenlerin, metronun, taksilerin ancak hayatınıza renk katabildiği bir zaman dilimine ışınlanmışsanız bu gerçekleri görebilirsiniz. Elbette bugün yaşadığımız anla birebir örtüşen şeyler yok gibidir. Biraz hayal gücü, biraz geleceğe yatırım biraz da 'vay beee' Ama bunların ötesinde şehirlerin bir otomatik düzene kavuştuğu, köylerin, yeşilliklerin bir kaçış mekanı olduğu bu galaksilerin en büyük açmazı günümüzün en büyük isteğine bir cevap gibidir. İnsan ne kadar makinelere yaklaşırsa o kadar kendi uygarlığından uzaklaşır ve makinelerin yönettiği arada bir konuşan insan haline gelir. Beli başlı bazı kurallar orada anlaşılmaz kanunlar gibi karşınıza dikilir. İnsan davranışlarını ölçen, ona göre sınıfını belirleyen ve her nasılsa kazanmış ve çoktan geçmiş gibi olduğu bir kavramın yanı başına uzanır: Aşk. Geleceğin insana sunabileceği pek çok yenilik, insanı aşktan daha bir koparacak ve ona hazır, sağlıklı gibi görünen imkanlar sunacaktır. Bunun yanı sıra nostaljiler çok fazla yer tutmayacak gibidir hayatta. Eh, birkaç sokak ötesine uçarak gitmek varken bir yerde durup soluklanmanın anlamı ne olabilir? Ya da yorulmayı unutarak saatlerce yürümenin, tefekküre yönelmenin bir mantığı olacak mıdır? Star Wars'ta bunun çok fazla önemli olmadığını görüyoruz. Teknoloji insan hayatını koruyacak, kollayacak ama ona çok daha hızlı gelişen tehlikeler de sunacaktır. İnsan biraz daha hayatta kalmanın mücadelesini verirken kaybettiklerinin çetelesini tutamayacaktır bile. Klonlanmış ordular, galaksiler arası savaşları önleyen bir tedbir gibi durmaktadır ve en önemlisi demokrasiyi hiç askıya almamış, savaşlarla başı hoş olmayan bir milletin, senatonun, bütün yetkilerini başkanda toplaması görülmüş şey değildir. Asıl görülmemiş olan bu olağanüstü yetkilerin başkana despotluk yolunu açmaktan öte, yetkilerin kısa zamanda tehlike savuşturulduktan sonra devrinin söz konusu olması. ‘Başımdaki taç bir emanettir ve yine size devredilecektir.’ ‘Siz bir güven sonucu yetkilerinizi bana devrettiniz ama ben yine eskisi gibi demokratik bir yapıyla devam edeceğim.’ Günümüz toplumlarına ve yönetme anlayışlarına uygun görünmemesine rağmen, ya şu an yaşanan gelişmelere paralel bir mantık öne çıkarılıyor ve size gösterilen yol bunu işaretliyorsa? Büyük reis kulelerin yıkılmasından sonra ülke içi özgürlüğü biraz tırpanlamak zorunda kalmıştır. Sizi temin ederiz ki yakın bir zamanda şuralar buralar vurulduktan, şu terörist bu terörist temizlendikten ve hiçbir tehlike kalmadıktan sonra yine aynı özgürlük şarkısını söyleyebileceğiz. Siz sevgili üçüncü dünyalı arkadaşlarımız. Bu geçici tedbirler sizi yanıltmasın. Sizi yanlış saflara çekmesin. Biz sizin için varız, sizinle birlikte mücadele ediyoruz. Bu ‘siz’in anlamı zamanla değişebilir ve ‘siz’ ‘onlar’ haline gelebilir. Bu sizin öneminize ve geleceğinizi kime yakın gördüğünüze bağlıdır. Siz yıllarca aynı birliktelikle yola çıkmış olabilirsiniz ama şu an birlikteliğiniz kimleri güçlendirecektir? Klonlanmış orduların, aynı gibi görünen hayatların, konserve duygusallıkların, hazır kavramların kural dışı her şeyi yıktığı ve alıp başını gitmenin imkansızlaştırdığı bir anlayışı yerleştirmeye çalışması karşısında birbirinden farklı gibi görünen medeniyetler aynı tavrı takınabilecekler midir? Doğu ve batı arayışlarını aynı kanallardan mı sürdürecektir? Bu soruların cevapları için henüz erken. Görünen ve belki de görülmesi istenen, insanların tabuları yıkarken aslında biraz da kendilerini oluşturan değerleri yıktıkları gerçeği. Savaş ve uzay filmleri insan zihnini iki ateş arasında sıkıştırıyor. Kaçışı olmayan, imkansızlığın çağına girmekte olduğunuzu hissediyorsunuz. İyi de bu keşmekeş arasında bir ses çıkar ve 'oku' derse biz nasıl ve neyi okuyacağız? Bizi okumak isteyenlere sunacağımız insan perspektifi hangi sorgulamaların neticesini oluşturacak? Onu bunu bilmem. Bildiğim bir şey var; Holywood bizlere zaferi beyazperdede tattırırken kahramanlar kadar yan rollerin de hakkını verdiği. Bu biraz da yan rollerdekilerin oynadıkları rollerin hakkını vermelerine bağlı. Tabi bize verilen görevlerin birer rol olabileceğinin farkına varabilirsek....
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © nihat, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |