"Hayranlığı o dereceye vardı ki; yere düştü ve kendinden geçti." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun) |
|
||||||||||
|
Sorgular oldum iyiden iyiye yaşam denilen karmaşayı. Zaten iç hesaplaşmaları yoğun, farkındalıkları sarsıcı bir insandım. Daha da yoğunlaştım ölüm ve yaşam kavramlarının sonsuz kardeşliğine. An geliyor –ki özleminin damarlarımı yırtıp, kalbimi durduracağını düşündüğüm dakikalar- bir harabenin asla eski haline gelmeyecek kırık bir taşı oluyorum. Buz gibi ölüm kokuyor hava. Kanım donuyor bitişlerin sancısından. Sensizliğe, ölüme, kendi içimde bir kimsesizliğe teslim oluyorum. İçimde volkanlar patlayıp,lavlar sımsıcak acılara dönüşüp yakarken, bana yakıştırılmayan sessizliğimi kuşanıyorum. Paylaşmak, özümün parçalanmasını anlatmak, Don Kişot’un yeldeğirmenleriyle savaşı kadar çaresiz görünüyor gözüme. Kabuğuma çekilip kendime dönüyorum sessizce... İnanılmaz geliyor ama, sensizliğe rağmen sürüyor yaşam. Mevsimler kısır bir döngünün içinde ardarda gelip, katması gerekenleri evrene katıp çekiliyorlar yaşamımdan. İlkbahar ilk defa bu kadar acımasızdı bu yıl. Seni, ruhumun yarısını, gözümün yaşına bakmadan söktü aldı kollarımdan. Yaz, sanki sen varmışsın gibi alevden elbisesini kuşanıp geldi sonra. Ve sonbaharda sıra. Zaten hiç şaşmazlar ki sıralarını. Funda’nın yüreğindeki yangın onların umurlarında mı? Bilirsin günlük yaşarım ben. Anı yaşarım. Yaşadığım günün tekrarı yok biliyorum. Daha da fazla dört elle sarılmam gerektiğini öğrettin annem bana. Yapmak istediğim her şey için yarının çok geç olabileceğini çok iyi biliyorum. Buz gibi ölüm kokan hastane odası hep gözümün önünde. Anne sıcaklığına yakışmayan, soğuyan bedenin...Açılmayan gözlerin kabusum oluyor, kimi geceler. Ah annem, bak yazarken bile nasıl dağılıyorum. Ruhum gibi kelimelerim de darmadağın. Halbuki sana güzel şeyler de söylemek istiyordum. Hani o yumuk ellerinle “güzel” işareti yaptığın (ne yazık ki söyleyemediğin) günlerdeki gibiyim dış penceremde. Sevdiğin gibi giyiniyorum, yüzümde ve bedenimde renkler dansediyor. Alacalı ve ışıltılı bir aynada bakıyorum hala gözlerime. Oysa bir hüzün gizli pırıltıların tam göbeğinde. Bir ben görüyorum onu, bir de sen. Ama o hüzün pırıltısının önderliğinde, kendi içinde akıp gidiyor yaşam denilen bilmece... Ö – Z – L – E - M – E – K ...Bak bu kelimenin her harfine yalnız sana dair anlamlar yükledim annem. Çaresizce özlemenin anlamısın. Bir tarafta yaşama delice tutkun yanım, bir tarafta sana kavuşmanın özlemiyle yanıp tutuşan bir kadın...Gülüşlerine kilitli düşlere uyanıyorum her hayalde. Biliyorum anne kokun yeniden dolacak ciğerlerime, göğsüne yaslanıp doya doya içime çekeceğim gönlümce. Biliyorum pamuk ellerine yeniden değecek dudaklarım. Ben senin yavrunum. Canından kopan canım. Belirsiz bir zamanda, ama kavuşmalara yazgılı bir mekanda geleceğim sana...Rahat uyu canım annem dualarımla yoldaş olduğum yeni dünyanda...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Funda BİLGİLİ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |