Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. -Atatürk |
|
||||||||||
|
Kendini kandırmış ve hatta hala kandırıyor olmanın o mide bulandıran görüntüsü gelip oturdu mu gözlerinin önüne; tüm dürüstlüğünü koyup önüne yeni baştan yaşamak istiyor insan hayatı. Mazinin silgisi yok ne yazık ki! Üstelik bellek de inanılmaz acımasız. Süpürüp atmaya çalışsan da ruhunu acıtan hatıraları; geçmişe ait bir koku ya da bazen bir ses, tüm gerçekliğiyle bir toz bulutu halinde kaplıyor bugününü. Zaafları, zayıflıkları, almayı umarak verdikleri kol kola girip halay çekiyorlar karşısında. Birbirlerinden beslenen, birbirleriyle güçlenen, kan yerine yaşam enerjini emen eciş bücüş yaratıklar ordusu. Aciz hissediyorsun kendini. Çünkü hepsi senden, geçmişinden, kişiliğinden bir parça bugün. Onları reddetmek, kendini reddetmek olacak. Hala çalışmakta direnen beynin bunu sana hatırlatmakta ısrarcı. Kendini irdeleyebilmek, sorgulayabilmek, kendi dışına çıkıp içini görebilmeye çalışmak oldukça zor bir durum insan için. Adalet kavramı ile özgüveni zedelememe duygusu öyle bir çarpışıyor ki böyle anlarda, ortaya çıkan gürültü ürküp geri kaçmasına neden olabiliyor dürüstlüğün. Hele de görmek istedikleri ile gördükleri arasında doldurulamayacak boşluklar, derin uçurumlar varsa sadece görebilmek bile çok zor olabiliyor. Çocukluğunun korunaklı, sevecen sorumsuzluğunda yeniden konumlanmak isterken, aslında çocukluk sandığı zaman diliminin belki de sadece düşlerinde var olduğunu hissedip ürperiyor. Kaçabileceği hiçbir an, hiçbir anı kalmayan sahipsiz bir varlığa dönüşüveriyor bir anda. Sığınacağı masum çocukluğu da elinden alınırsa bir insanın, varın siz düşünün gerisini artık! Bilinmez yollarda kimliğini yitiren insanın hep bir dönüş noktası vardır. Ya da çıkış noktası diyelim. Çocukluğunu yitiren bir insan, bu tek çıkış noktasını da yitirmiştir. Bedenin hızlı bir değişimi, gelişimi vardır yaşam sürecinde. Ruhun çapraşıktır gidişi. Kimi zaman geride bırakır bedeni, kimi zaman sürüne sürüne yakalamaya çalışır maddesel yansımasını. Ama böyle kara giyinmiş gecelerde anlıyor ki insan; ruh bedenden hızlı tüketiyor kendini… İçindeki şeytanla barış anlaşması imzalamak ister ya hani insan bazen, öyle bir an şu an yaşadığım. Kötülüğe dair hiçbir yanımı törpülemek istemiyorum. Örselenmesin şiddet bu gece ruhumda. Kopup gideyim tenimden, içimdeki insanlığa, iyiliğe dair tüm acıları acıta acıta… Vahşi bir hayvan gibi yağmalayayım geçmişimi. Bir vaiz konuşsun geleceğe dair, ölümün gölgesini giydirip söylevine. Tüm bunlar olurken ben hala dışımda olayım içimi görmeyi özleyip. Sonsuz bir aykırılıktan oluşan parmaklarımı kapanmayan yaralarımı çağrıştıran duvarlarımdaki kapanmayan deliklere sokayım. Nasıl ki iki tan arasına sığar gün, öylece iki nefes arasında yakalar insanı ölüm. An şimdi mi bilmiyorum, yarın var mı takvimimde bilmiyorum… Tek bildiğim bu gece; dışardan gözlediğim içim ertelenmişliklerle dolu bir kördüğüm…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © FUNDA BİLGİLİ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |