Bazen evrende yalnız olduğumuzu düşünürüm, bazen de olmadığmızı. Her iki durumda da bu düşünce beni afallatır. -Arthur C. Clarke |
|
||||||||||
|
Nedenini kendi bile tam bilmemecesine... Bunun için nedenleri vardı elbet: kuşkuları vardı kendiyle ilgili, telafi edilmemiş hataları vardı henüz; daha gençti, yetmiş beş yaşındaydı sadece, (komşusu Muzaffer Hanım seksen üç yaşındaydı ve hala tek başına Kapadokya turlarına katılacak kadar sağlıklıydı) dondurma yemeyi çok seviyordu, antep fıstıklıyı bilhassa; ya ölürse? bir yıldır her perşembe izlediği dizideki Aslı ve Ahmet’in düğününü izleyemeyecek miydi, oysa geçen hafta Ahmet kıza evlenme teklifi ettiğinde nasıl da sevinmişti... başka korkuları da vardı elbet: bilmediği bir yere gitmekten korkuyordu, evet evet sonunun ne olacağı hakkında en ufak bir fikri yoktu. Sonra, börtü böcekten hayatı boyunca korkmuştu, lisedeyken okulun en güzel kızının o olduğu konuşulurdu, bu bedenin toprağın altına girmesine, böcekler tarafından yenmesine nasıl razı olabilirdi ki? Tüm bunların olmaması için (!) tüm ağrılara katlanmaya razıydı. Aklına bunun eninde sonunda olacağı geldi... Ertelemeliydi... Belki daha şuursuz olduğu bir zaman olmalıydı bu korkunç randevu. Ama şimdi değil. Belki endişelerini yenmesini sağlayacak seminerlere katılıp, kitaplar okumalıydı. Ama şimdi değil. Doktorla gözgöze geldiler. Bu kez bağırmadan, az önceki densiz davranışını telafi etmek istercesine çok uysal ve nazik bir sesle: “Yaşamak istiyorum doktor bey oğlum” dedi. Genç doktor gülümsedi: “Görevimiz bu teyze, biz elimizden geleni yapacağız” dedi. Ameliyat bitiminde doktor bekleme odasına, Ayfer Hanım’ın kızı Aysel’in yanına geldi: “Ameliyat oldukça zor geçti, ama bundan sonrası daha da önemli. Yüzde otuz gibi bir yaşama şansı var”. Aysel soru sormadı ve göz yaşlarına engel olmadı. Sonraki günlerde Ayfer Hanım hayati tehlikeyi atlattı. Belli ki, yaşama bağlılığıydı onu kurtaran. Ağrıları vardı, tüm gün yatmaktan sırtı yara olmuştu. Kullandığı ağrı kesiciler uykusunu getiriyor, hemen hemen tüm gün uyuyordu. Bu durum birkaç ay sürdü. Bu sürenin sonunda Ayfer Hanım evin içinde yüreyebilecek, temel ihtiyaçlarını kendi kendine görebilmeye yetecek kadar toparlandı. Kızı Aysel, bu duruma hem hayret ediyor, hem de seviniyordu. Aradan bir yıla yakın süre geçti. Ayfer Hanım yavaş yavaş bakıcısıyla birlikte konu komşuya gider hale geldi. Haftada iki onu ziyarete gelen kızı ve torunları yazlıkta olduğu için hepten canı sıkılıyordu. Birkaç arkadaşı dışında herkes bir yerlere gitmişti. Tüm gün torunlarını ve kızını düşünüyor, onlarla ilgili planlar yapıyor, hatta bazen hayallere dalıyordu. Aysel, eşi Murat, kızları Cansu ve Simge Bodrum’da tatil yapıyorlardı. Ayfer Hanım sıcak havanın ona dokunacağını doktorunun söylemiş olmasına rağmen bu sene onu götürmeyi teklif etmedikleri için damadına ve kızına biraz bozulmuştu. Ağustos ayının sonlarına doğruydu. Telefon çaldı, arayan Aysel’di. Ayfer Hanım bu telefonu beklemiyordu çünkü bugün onun arama günü değildi. Daha evvelsi gün konuşmuşlardı. “Annecim nasılsın? “Fena değilim, nasıl olayım işte... Biraz ağrım var. Siz gelmiyor musunuz artık?” “Ben de onu söylemek için aradım, bu akşam yola çıkıyoruz. Yarın sabah ordayız. Öğleden sonra uğrarım sana. Evdesiniz di mi?” “Nerede olacağız, evdeyiz tabii... Hadi size iyi yolculuklar” Bu konuşmanın ardından Ayfer Hanım yardımcısına seslendi: “Perihan yarın öğleden sonra Aysel gelecek, birşeyler hazırla e mi? Şöyle kek falan.” Ertesi gün, öğleden sonra saat iki gibi evde çikolatalı kek kokuları hakimdi. Ayfer Hanım, gelen giden olmayınca üç’e doğru Aysel’in evini aradı. Kimse cevap vermeyince, cep telefonunu denedi. Kapalıydı. Dört oldu, kapının zili hala çalmamıştı. Ayfer Hanım sinirli bir şekilde Perihan’a “Bu kız çocukken de böyleydi, geç gelir beni merakta bırakırdı” dedi. Damadı Murat’ın cebini aradı bu kez. O da kapalıydı. Endişeli bir sesle “Perihan, sen ne dersin? ne yapsak, ben baya merak ettim bunları” dedi. O sırada çalan telefona yanında duran Perihan Hanım cevap verdi. Arayan genç bir sesti. “Siz Ayfer Teyzenin bakıcısı mısınız? İyi oldu sizin açmanız , Söyleyeceklerimi sadece dinleyin yanıt vermeyin” dedi. Ayfer Hanım telefonun yanına gelmiş. “Kim o? O kim? Aysel mi?” diye soruyordu. “Değil, telefon bana, size değil, rica etsem çayın altını kapayabilir misiniz Ayfer Anne” dedi Perihan. “Evet buyrun” dedi Perihan. “Ben Tuna, Aysel’in iş arkadaşıyım. Murat, Aysel ve çocuklar gelirken yolda kaza geçirmişler. Aysel’in cüzdandan benim kartvizitim çıkınca beni aramışlar. 9 Eylül Üniversitesi Hastanesini aramanız gerekiyor hemen” diyerek telefonu kapattı. Perihan şaşkın bir şekilde “Oldu iyi günler” diyebildi. “Ayfer Anne, benim hemen bir çıkmam gerekiyor, gelince anlatırım, yarım saat içinde buradayım” demesiyle, kapının sesinin duyulması bir oldu. Merdivenleri ikişer üçer çıkarak üst kattaki komşunun kapısını çaldı. “Mediha Hanım dün Aysel Hanım arayıp bugün yazlıktan döneceklerini, öğleden sonra bize geleceğini söylemişti, aradık eşinin de kendinin de cebi kapalıydı. Tam merak etmişken, ne yapsak diye düşünürken bir telefon geldi. Telefondaki ses kötü geliyordu. İyi ki de ben açmışım. Arayan Aysel Hanım’ın iş arkadaşıymış, kaza geçirmişler, hastaneyi aramam gerekiyor. 9 Eylül Üniversitesi Hastanesini. Ayfer Anne’nin yanından aramak istemedim ” “Aaa hayırdır... inşallah ciddi bir şey yoktur...Ara bakalım.” “Var mı sizde 9 Eylül Üniversitesi Hastanesi’nin telefonu?” diye sordu Perihan. “Yok, bilinmeyen numaraları arayıp soralım” diye cevap verdi Mediha Hanım. Bilinmeyen numaralar servisinden telefon numarasını öğrenen Perihan hemen hastaneyi aradı. “İyi günler, akrabalarım kaza geçirmiş, ordaymış diye haber aldık. Kimle görüşebilirim?” “Bir saniye, isimleri alayım?” “Aysel, Murat, Cansu ve Simge Aksever” “Bir saniye lütfen, sizi başhekime bağlıyorum.” “İyi günler, akrabalarım kaza geçirmiş, onun için aradım” diye yineledi Perihan. “Evet efendim, malesef” dedi başhekim. “Nedir doktor bey, ciddi birşey mi var?” dedi Perihan. “Evet efendim malesef, başınız sağolsun...” “Nasıl yani Aysel Hanım öldü mü?” diye çığlık attı Perihan. “Malesef buraya geldiği zaman kendisini kaybetmiştik zaten...” “Trafik kazası mı?” “Evet, malesef” “E peki ya Murat Bey, çocuklar?” “Çocuklardan birini, Cansu Aksever’i ameliyata aldık. Yoğun bakımdaydı ama bu sabah onu da kaybettik. Başınız sağolsun hanımefendi” dedi başhekim. “Olamaz, nasıl olur...” diye çığlık attı ve yere yığıldı Perihan. Birkaç dakika sonra gözlerini açtığında Mediha Hanım bileklerini kolonyayla ovalıyor, Perihan’ın yüzüne su serpiyor bir yandan da “Ah bahtsız Ayfer... ah garibim ah” diyerek ağlıyordu. Perihan ”Ne yapacağız şimdi Mediha Teyze? Nasıl söyleyeceğiz bunu Ayfer Anne’ye” dedi ve ağlamaya başladı. Aşağı beraber inmeye ve durumu yavaş yavaş, alıştırarak söylemeye karar verdiler. İçeri girdiklerinde Ayfer Hanım koltuğuna oturmuş, parmaklarını çıtlatıyordu. “Merhaba Ayfer” dedi Mediha Hanım. “Hoşgeldin, Aysel gelecekti, gelmedi, cebi de kapalı onu merak ettim. Siz kapıda mı karşılaştınız?” dedi. “Yok... Ayfercim, Ayseller yolda bir trafik kazası geçirmişler. O yüzden gelememiş Aysel.” “Nasıl yani? Trafik kazası mı? Sen nereden biliyorsun? Nasıllarmış? Nerdelermiş?” “9 Eylül Üniversitesi Hastanesinde” diyebildi Mediha Hanım, diğer tüm soruları duymamazlıktan gelip, biraz süre kazanmaya çalışarak. “Allah’ım... Durumları nasılmış? Yaralanmışlar mı?” “Evet, yaralanmışlar... Anladığım kadarıyla oldukça ciddi bir kazaymış” “Bismillahirrahmanirahim... Perihan hemen hastaneyi ara kızım...” “Ayfer Anne aradık biz hastaneyi...” “Ne dediler peki... Nesi varmış kızımın, torunlarımın, damadımın? Yoksa?” “Yoğun bakımdalarmış...” dedi Perihan üzgün bir sesle. “Hemen ara konuşmam lazım biriyle” “Annecim, Murat Bey malesef... ölmüş.” Ayfer Hanım “Ne Murat ölmüş mü? Olamaz...Gencecik adam... Ah canım kızım, torunlarım benim...” diyerek ağlamaya başladı. O esnada gözgöze gelen Mediha Hanım ve Perihan ne yapacaklarını bilemez halde birbirlerine baktılar. Ayfer Hanım ağlıyordu. Perihan içeri gidip bir bardak su getirdi. Salonun girişinde rafta duran kolonyayı da çaktırmamaya çalışarak kaptı. Mediha Hanım ve Perihan tekrar gözgöze geldiler. Perihan Mediha Hanıma hadi dercesine bir işaret yaptı. Mediha Hanım bunun üzerine: “Biliyorum çok zor... Seninle otuz yıllık komşuyuz, artık arkadaştan öte olduk. Aysel’in çocukluğunu bilirim. İnan benim için de çok zor Ayfer bunları söylemek... ama yapmak zorundayım, sen inançlı bir kadınsın, güçlüsün... hepimizin gitceği yer eninde sonunda orası biliyorsun...” Ayfer Hanım ağlamaya devam ederek “Evet ama Murat daha çok gençti” dedi. Bu sözler Mediha Hanımın yüreğini burktu, ve dayanamayıp ağlamaya başladı. “Ayfer hepsini kaybettik, yalnızca Murat değil...” Ayfer Hanım bir çığlık attı. Bir yandan kendini yere atmış ağlıyor, bir yandan da bağırıyordu. “Bu imkansız!!! evladım... Aysel... güzeller güzeli kızım benim... canım, kanım... yaşam kaynağım... meleklerim: Cansu’m, Simge’m, yapamazsınız, bu kadar erken hepiniz... hepiniz birden... Olamaz!!! Yalan söylüyorsunuz!!! Bu nasıl bir dünya? Bu nasıl bir kader? Allah’ım, Allah’ım... herşeyim, herşeyim bir anda... yok oldu... Yaşamak istemiyorum!!!”
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yeşim, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |