Düşmekten yükselme doğar. -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
Orta Avrupa’da, 1930’ların başında Büyük Ekonomik Kriz’den sonra yeşerip güçlenen faşizm hattının İkinci Dünya Savaşı ile bertaraf edilmesi ‘Özgürlüğün Zaferi’ olarak yorumlanmıştı. Faşist devletlerin toplumlar üzerindeki mutlak hakimiyeti lanetlenmiş, bireylere siyasal kişiliği kazanma olanağı sunan liberal düşünce yeni düşmana karşı Batı Avrupa’da mevzilenmişti. Marshall Planı ile müttefik devletlerin ekonomik altyapıları güçlendirilirken, Truman doktrini bu dayanışmanın çerçevesini belirliyordu. Gelişmekte olan ülkelerin yöneticileri ise ‘Özgür Dünya’ya katılmakla yeni totalitarizmin pençesine düşmek arasında seçim yapmak zorunda kalıyorlardı. Söylem bu olsa da, komünizmin etki alanını genişletmesi ve Büyük Britanya’nın küçülmesi sonrası kimilerince emperyalizm, kimilerince liberal dünya düzeni olarak anılan sistem akışkanlığını kaybetmişti. Uluslar arası örgütlenmelere ait yeni oluşumlar hayata geçse de ‘Sosyal Devlet’ özellikle Batı Avrupa’da önem kazanıyor, kapitalist ekonominin krizlerinden yurttaşlarını korumayı amaçlıyordu. 1980’lere gelindiğinde dünyaya egemen olan ekonomik sistem sağ ya da sol ideolojiler fark etmeksizin bir anlamda ‘Devlet Kapitalizmi’ idi. Britanya’da Thatcher’in, Birleşik Devletlerde Reagan’ın hedef aldığı ve parçaladığı ‘Sosyal Refah Devleti’ bu tarihten sonra can çekişmeye başladı. Türkiye’nin de aralarında olduğu2 birçok gelişmekte olan ülke neo-liberal politikalarla koruma duvarlarını kendi elleriyle yıktı. ‘Özgürlük Avcıları’ hiç olmadıkları kadar saldırganlaşıp dünyayı oyun alanları ilan etti. Özgürlükten kaçış yoktu. 20. yüzyılın sonunda devrimlerin yönü değişti, kızıllığın sertliğini kadifenin yumuşaklığı aldı. 1990’lar boyunca ‘Serbest Piyasa’ anahtar kelime olarak kutsandı. Özgürlüğe adım atan devletler ellerinde ne varsa özelleştirmeli, ağır yüklerinden kurtulup yoksulları fazla düşünmeden el ense yapmanın zevkine varmalıydılar. Çalışma, iş üretme, iş bitirme özelliklerine haiz yetenekli girişimcilerin önündeki bürokratik engeller yok edilmeli, suyun kendi doğal yoluna oturmasına duacı olunmalıydı. Öyle ya, ‘Pazar’ en iyiyi bilen, bireylerin mutlu olmasını sağlayacak düşünen bir organizmaydı. Rekabetçi kuruluşlar mükemmeli üretmenin, alıcılara sunmanın, daha güzelini ortaya çıkarmak için kar etmenin derdindeydiler. Verimlilik her şeyin ölçütüydü. ‘Satın alan insan’ sokağa çıkıp ‘Freedom!’ diye haykırabilirdi. Her ne kadar free-özgür kavramı bedel ödememeyi içerse de… Tüm anlarımız üzerinde denetim kuran, satın alma kararlarımızı ve yaşamımızı belirleyen piyasa kültürü giderek palazlandı, güçlendi. Marka fetişizmi, sürekli satın alma gücünün karşılaştırılması, sınıf atlama özlemleri gibi mikro etkileri yanında, siyasetçilerin ve devlet adamlarının özgün demeç verme hakkı bile piyasa dengelerini bozar uyarılarıyla karşılaştı. Farklı yönde yürümek isteyenler düzen bozucuları, zararlı parazitler olarak görüldü. Sokak göstericileri üretmeyen, verimsiz, pazarın dirliğine ve birliğine yönelmiş toplum düşmanlarıydı. Dövülmelerinde, işkence görmelerinde, belki yok edilmelerinde bir sakınca olamazdı. Demokrasiye gelince kalkınma ile pozitif bir ilişki içinde olduğunu gösteren kesin bir kanıt yoktu. Sistemin yapı taşları şirketler katı bir hiyerarşiye sahipken, üstelik… ‘Özgür Eylem’ mitine yakından bakarsak, piyasa ile şekillenen kültürde satın almanın tek genel geçer aksiyon olduğunu görürüz. Seçenekler arasında, e) Hiçbiri yoktur. Piyasa faşizminin egemenliğinde, artık yeryüzünde kaçabileceğiniz alan bulunmaz. Her gün Büyük Birader’in gözleri üzerinizde, elleri cebinizdedir. Stresten bunalıp huzur arayanların derdine ise Ferrarisini satan, öğretisiyle kesesini dolduran bilgeler çare olur. Neo-liberal fikir babaları ise, yolsuzluklardan, eğitimsizlikten, uyuşturucudan, terörizmden, AİDS’ten dem vurarak piyasaya ilişmeyen güçlü devletler isterler. Yeni faşizme hoş geldiniz! Simgenizin ne olacağına siz karar verebilirsiniz, ama…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bülent Efe, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |