Sorularla dolu bir kitap... hiçbir zaman eksiksiz olamaz. -Robert Hamilton |
|
||||||||||
|
Doru atlý, kurnaz Amasyalý güç durumundan sýyrýlýnca hizmetine koyulmuþ. En dipteki, kuytu köþedeki dükkânlarý bile kolaçan ederek otuz adým gerisindeki Arslan ve Mikail’i sunacaðý üfürükçüyü bulma ümidindeymiþ. Tam tükenirken umudu, en son ana deðin pes etmemenin ve kýsmetinin ödülünü almýþ, üç kez önünden nafile geçtiði þekerci dükkâný hem dilini hem de cebini tatlandýracakmýþ. Nefesi kuvvetli bir yaþlý aradýðýný söyleyince tezgâhtara, kýsa boylu adam perdeleri sýmsýký kapalý taþ binanýn ufak kapýsýný sonuna dek açmýþ. Arslan iþareti alýnca Mikail’in koluna davranmýþ, kuvvetli bir cengâver de diðerini kavrayýnca, koca hocanýn ayaklarý yerden kesilmiþ. Alýþýlmýþ zamanda olsa sinkaflý tükürüklerle ýslanacak sakalý þaþkýnlýktan kuru kalmýþ, Mikail’in. Karga tulumba içeriye taþýnmýþ. Haneyi karanlýk sanýrsýn deðil mi? Yok… Yok… Gün gibiymiþ, her yer. Þems yeryüzünde ilerledikçe tavanda yer alan bir sýra delikten süzülen þualar sürüsüyle aynaya yansýrmýþ da, ondan. Pýrýltý yapraklarý toplanýp ortadaki sarý altýn tepsinin etrafýnda papatyaya dönermiþ. Arslan aðzý bir karýþ açýk, sarý tepsinin ardýnda baðdaþ kurup oturan kýllý yüzlü þekerciye bakmýþ. Arabî mi, Farisi mi, Hindi mi karar verememiþ. Kaygýyla yükselmiþ bakýþlarý, göz ucunda tutacaðý bir eþya arar olmuþ. Bir ayna iliþmiþ, gözüne. Merkezinde at üstünde avcý, avcýnýn baþýnda parlak hale… Sað eli dizginleri kavrar, sol elinde iþinde usta doðan… Ata baðlý tazý, onun tersinde koþan bir tilki… Ateþ saçan ejder ise karþýsýnda, zihninin üstünde dönüp duran kuþlar… Sonradan öðrendiðine göre; Aynanýn çevresi yedi madalyonla bezeli… Birincisinde sol elinde kesik insan baþý, sað elinde kýlýcýyla Merih, Ýkincisinde Kameri taþýyan avrat, Üçüncüsünde ut çalan Zühre, Dördüncüsünde sað elinde kalem sol elinde kitap Utarit, Beþincisinde sol elindeki tepside þiþe olan Müþteri, Altýncýsýnda Gün baþlý Âdemoðlu, Yedincisinde düþünüp duran Zuhal… Sülüs yazý çepeçevre sararmýþ aynayý; “Bismillah, Allahýn izniyle bu mübarek ve uðurlu ayna aðýz felcini iyi ede, doðum sancýlarý ile diðer aðrýlarý gidere… 548 yýlýnda Güneþin, Koç burcunu ziyaret ettiði esnada yedi madenin karýþýmýndan üretilmiþtir.” Arslan bunlarýn hepsini bilmeden iþin erbabýný bulduklarýný hissetmiþ. Arapçanýn kasvetli gizemi sarmýþ etrafýný. Bugün duyunca sen de kanatlanmaz mýsýn? Þüphesiz ulu bir ilim bekleyen Arslan, doru atlý Amasyalýnýn tercümesi köhnece dik gelince önce afallamýþ. “Dil baðýnýn kesilmesini buyurur!” Mikail o an kurtulup parmaklarýn prangasýndan kýlýcýný kýnýndan çýkarmýþ. Üfürükçü kafasýný saða sola çevirip rehberlerinin yardýmýna aman dilemiþ, bir yandan da þiþkin bir torbayý kavlama uðraþýnda… Gök gürlemiþ hanede bir anda, ardýndan rengârenk bir yaðmur tavana yükselmiþ, bütün erler salâvat çekerken, doru atlý Amasyalýnýn istavrozu kaçmamýþ Mikail’in gözünden o kargaþa da. Öcünü almayý da o an kurmuþ her hal. Arslan, aklýna tekrar kavuþunca üfürükçüye doðru meyletmiþ. Niyetini anlayan sakallý, sorusunu beklemeden yanýtýný iletmenin telaþýnda kekeler olmuþ. “Pekin diyarýndan gelen ahbabýmýn hediyesidir.” “Ýçindeki ne ola? Gökkuþaðý mý, þimþek mi, gök gürlemesi mi?” “Çokça güherçile, azca kara odun karýþýmý dediydi. Niyetim kýlýcý baþýmdan saðmaktý, beyim.” “Mikail hocanýn dilini çözecek misin, ama onu asabi kýlmadan!” “Okunmuþ anahtarýmla bir tecrübe edeyim.” “Sonunda kellen olsa da mý?” Üfürükçü can havliyle bakmýþ Mikail’e. Ýþmarýný fark etmese, onayýný almasa belki ilminden vazgeçecekmiþ. Yine de yarým ayaklarýyla yanaþmýþ, hocaya. Sarý, altýn anahtarý usulca diline yerleþtirip, çenesini itinayla kapamýþ. “Çok sürer mi dermaný bulmasý?” Kediler bilir, farenin ellerinde can vereceðini. Bilirler de oynamaktan da geri kalmazlar. Kurbanlarýnýn endiþesinden aldýklarý haz, karýnlarýný doyurmanýn zevkinden daha aðýr basar sanki. Nadiren de olsa, belki de avcý merhamet eder, sýçan kurtuluverir ceremeden. Hiçbir belaya rastlamamýþçasýna da kemirmeye devam eder. Mikail, üfürükçünün kaskatý yüzüne omuz silkmiþ, önce. Bir iki adým da gezinir olmuþ. Ýki parmaðý dudaðýnýn kenarýnda belli belirsiz gülümsüyormuþ. Sonunda açmýþ aðzýný, dilindeki anahtarý altýn tepsinin içine býrakmýþ, balgamýný da kondurmuþ tepsinin merkezine. Üfürükçünün göz kapaklarý ise dirhem dirhem aðýrlaþmakta… “Pekinden gelen tozlu torba… Biraz hediye edersin bize, deðil mi?”
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Bülent Efe, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |