Roman yazmanın üç kuralı vardır. Ne yazık kimse bu kuralların neler olduğunu bilmiyor. -Somerset Maugham |
|
||||||||||
|
‘Askerlerin birçoğu karınlarını doyurduktan sonra akşam olmasını beklemeden akyazılı, kızılcınlı, kaygusuz içip rahatlamışlar. Mikail, ceylanın kıvrak salınışını izler olmuş, Aslan Bey ise üstlendiği zor görevin ağırlığını üzerinden atmak, biraz da temiz hava alabilmek için ormandan yana seğirtmiş. Kılıcını zayıf dalların orasına burasına vura vura, kimi kez sağlam bir ağacın gövdesini hayali Frenk askerlerinin yerine koyup zedeleyerek epey bir uzaklaşmış. Beyhude dövüşüne bir dal çıtırtısıyla ara vermek zorunda kalmış. Kulaklarını dikmiş, demincek düşmanı ağaçları siper yapmış. Yakınında beliren kapkara cüppesiyle nur gibi parlayan bir oğlan… On yedi, on sekizinde… Yaşları neredeyse denk hani… Aslan ürpertisinin sebepsizliğine gülümsemiş, kendini gürültüyle duyurtmuş, gördürtmüş. Karşısında koca palanın ışıltısını bulan oğlan köre dönmüş. Elindeki kırık dallardan birazını düşürüp sendeleyerek dalsız, cansız bir kütüğe zorlukla dayanmış. Al basmış yanaklarını, yüreği inip kalkar olmuş. ‘Adın ne köylü?’, diye bağırmış bey. Karşısında bildiğin duvar. Bir süre sesi sedayı beklemiş, Aslan. Yavaş yavaş da kızıyormuş hani. Eli büyük, kirli, pasaklı, ablak suratlı rençperleri oldum olası sevmezmiş, zaten. Ancak oğlan kanatsız melaike misali güzel mi güzel, ince uzun narinmiş. Onu aşağıladığına pişman olmuş beyimiz. Tam elini dostça uzatacakken nerden peyda olduğu bilinmez alıcı bir kuş dönmeye başlamış başlarının üzerinde. Aslan ihtiyatsız kaldırmış kafasını, kuşun yelde süzülüşüne kapılmış. Yanağını yalayan esinti içini üşütmüş belli belirsiz. Yoldaş olmaya niyetlendiği oğlana doğru dönünce afallamış, o yakışıklı dal sanki rüzgâra kapılmışçasına savrulup yok olmuş, geriye bir tek belinden düşen kızıl kuşak kalmış. Önce sağına, sonra soluna çevirmiş başını, bey. Önüne bir daha bakmış, peşi sıra ardını kollamış hızlıca. Sen olsan aynını yapmaz mıydın? Hazırlıksız yakalanmak ne fenadır, yağmura, dost kazığına, dirhemsizliğe ki birine bağlıysan ed-devle yazar üzerinde. Aslan Bey de o misal, kimsesiz kalan kuşağın sihriyle tutulmuş oğlanın hayaline, sanki uzakta karaltısını görür gibi olunca koşar ayak çayırların denizine atılmış, biçare yüzücüler şeklinde. Bir ahşap kulübe belirmiş ufukta. Aslan Bey arttırmış hızını, aynı hızla uzaklaşmış kulübe. Öğle namazından sanırım ikindiye dek devam etmiş kovalamaca. Sonrası yere düşen gökyüzü, çayır dalgasında dibi bulan beyimiz. Gün ortasında kaybetmiş tekkeyi, az üstünde parlayan yıldızı fener sanan denizcinin enayiliğinde…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bülent Efe, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |