..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bazen evrende yalnız olduğumuzu düşünürüm, bazen de olmadığmızı. Her iki durumda da bu düşünce beni afallatır. -Arthur C. Clarke
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Politik Olaylar ve Görüşler > Ömer Akşahan




23 Mayıs 2008
Türkiye Yeni Oluşumlara Ne Kadar Hazır?  
Ya Da Kaç Türlü Şiddet Vardır?

Ömer Akşahan


Ülkemiz kendi kabuğunu kırmada ne yazık ki, Doğu Avrupa ülkeleri kadar başarılı olamadı. Sürekli devekuşu gibi kafamızı kuma sokup, “EN BÜYÜK TÜRKİYE!” sloganlarıyla yıllarca kendimizi avuttuk durduk. Dışarda ne olup bittiğini, hakkımızda ne tür planlar kotarıldığını, bunlara karşı ne tür önlemler alınması gerektiğini bir türlü göremedik ya da bilinçli olarak gösterilmedi! Ne zaman ki, bilgisayar ve internet yaygınlaştı, bu savsözlerin koca bir yalan olduğu anlaşıldı.


:BIAD:
Ömer AKŞAHAN

Her sorumlu ve yaşadığı ortamla sorunlu insan gibi ben de son dönemde yaşadığımız gizli ve açık oynanan oyunları anlamaya, yorumlamaya gayret ediyorum. Yaşananların ne kadarını anladığım ise meçhul. Yaşadığımız yeni bir çağ ki, adı da bilgi çağı. Kimileri bunu iletişim olarak nitelendirmekte. Her iki sözcük de yaşadığımız bilgi bombardımanının çok açık bir göstergesi.

Ülkemiz kendi kabuğunu kırmada ne yazık ki, Doğu Avrupa ülkeleri kadar başarılı olamadı. Sürekli devekuşu gibi kafamızı kuma sokup, “EN BÜYÜK TÜRKİYE!” sloganlarıyla yıllarca kendimizi avuttuk durduk. Dışarda ne olup bittiğini, hakkımızda ne tür planlar kotarıldığını, bunlara karşı ne tür önlemler alınması gerektiğini bir türlü göremedik ya da bilinçli olarak gösterilmedi! Ne zaman ki, bilgisayar ve internet yaygınlaştı, bu savsözlerin koca bir yalan olduğu anlaşıldı.

Ülke kaynaklarını ve o kaynakların bence en değerlisi olan insanımız nasıl hor kullandığımız, yapılan askeri darbeler sonrası üniversitelerdeki akademik kıyımların ardından başlayan beyin göçüyle ortaya çıktı.

Düne gelinceye kadar Köy Enstitülerinin kapatılma gerekçesi olarak söylenegelen bir yalanı da eski Van Milletvekili Kinyas Kartal (Kinyas Ağa) yaptığı bir itirafla yok ediyor ve diyor ki: “Köy Enstitüleri gomonistlikten değil, biz ağalar istediği için kapatıldı.” Bu itiraf karşısında insanın kanı nasıl da donup kalıyor.

Günümüzde demokratlıktan dem vuran parti liderlerinin aday olabilmek için koydukları % 20 baraj uygulamasıyla kendilerine inanan insanları nasıl saf yerine koyduklarını söyleyenler kötü, lidere itaat edenler baş tacı mı olacak? Bu gerçeği her fırsatta dile getirerek o partilerin tekerine ya da liderlerinin ikbaline çomak mı sokmuş sayılacağız?

İnternet bugün her türlü baskıcı ve totaliter rejimin düşmanı haline gelmiştir. Nedeni gayet açıktır. Halkın nefes almasını dahi yasaklayarak iktidarlarını sürdürmek isteyen dikta rejimlerine karşı çaresizlik içinde kıvranan insanlar bugün bilgisayar ve internet yoluyla seslerini dünyaya duyurabilmektedir.

Bu kadar açık bir dünyada inatla, ‘adım hödük, çaldığım düdük’ dercesine liderlik koltuğunu terke yanaşmayanların ne kendilerine ne de temsil ettikleri topluluğa bir yararı vardır. Buna karşılık, açık toplum, şeffaf yönetim anlayışını benimseyen her yeni oluşum kısa vadede olmasa da mutlaka daha ileriki süreçte başarıyı yakalaması kaçınılmazdır.

Yeni bir genç kuşak geliyor. Bizim kuşak onları ne kadar tanıyabiliyor hiç düşündünüz mü? Bilgisayar
ve internet kullanan ve bunu yaşamının vazgeçilmezi gören bu gençlerin gelecek kaygılarının neler olduğunu, ebeveynlerden ne beklediklerini kendilerine hiç sorduk mu? Soruları çoğaltabiliriz. Ancak önemli olan sorular kadar bunlara verilecek yanıtlardır.

Bir sivil toplum hareketi olan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğini birçoğumuz Cumhuriyet mitingleriyle tanıdık. Başkanlığını yıllardır Prof. Dr. Türkan Saylan yürütüyor. Bu yorulmak nedir bilmeyen, alçakgönüllü, cumhuriyet değerlerine sıkı sıkıya bağlı, Atatürk sevgisiyle büyümüş insan, ağır hastalıklar geçirmesine karşın ülkenin eğitimden hak ettiği payı alamamış birçok yöresine kurduğu eğitim ocaklarıyla gençlerin önünün açılmasına kendisine omuz veren arkadaşlarıyla önderlik ediyor.

İnandığım ve hep savunageldiğim bir görüşü burada dile getireceğim: Türkiye, artık Ankara’dan yönetilemeyecek kadar büyümüştür. Ne anlamda, elbette toprak büyüklüğü değil, insanların bilgiye erişimi açısından ulaşılan bir büyüklükten söz ediyorum. Eskiden bayrağın dalgalandığı her yer vatan toprağı kabul edilirdi. Bunu şimdi internetin eriştiği her yer demek pek de yanlış sayılmayacak!

Ülkeyi yönetmeye talip olanların bunu kabul etmeyip, çığ gibi büyüyen işsizliğe çözüm olarak devlette memur kadrosu açmakta buluyorlarsa, artık bu siyaset anlayışı ancak kendi siyasal çıkarlarına rant amacıyla yapıldığını sokaktaki çocuk da biliyor.

Ülke kalkınması, üreten ve ürettiğini dünyaya pazarlamaktan geçer. Yoksa gün gelir, -bazılarına göre müstemleke devlet durumuna çoktan düşürüldük- kendi kendine yetemeyen, dışa bağımlı, dış yardımsız sokağa adımını atamayacak insan topluluğu oluruz ki, bunu düşünmek dahi istemem.

Hangi nedenden kaynaklanır bilmem, ancak kolaycı bir toplum olduğumuz kesin. Her olumsuzluğun nedenini karşımızda arama huyu, beraberinde olumsuzluğu da tetikliyor. Bu ister ikili ilişkilerde ister siyasal ilişkilerde olsun geçerli bir kural oldu sanki. Her Salı akşam haberlerini izleyenler bilir, TBMM’de grubu bulunan siyasi parti lideri kolunun altında bir dosya, karşısında her dediğini alkışlamaya hazır bir milletvekili ve partizan topluluğu, bol keseden tirübün şovu yapıyor. Tanrı aşkına, bu siyasi salvoları yıllardır dinleyen biri olarak, sen ne öğrendin hocam, diye sorsanız, yanıtım: Koca bir hiç!!!

Son yapılan anketlerde gençlerin örnek aldığı kişiler sorulduğunda en alt sıraları bu parti liderlerinin aldığı ortaya çıktı. Ama onlara sorarsanız, size verecekleri mantıklı bir yanıt daima ceplerinde hazırdır, tutar onu söylerler. Onların bu hazırcevaplılığı böyle sürerse, yakın gelecekte başımıza daha ne sorunlar açılır bilinmez.

Çağdaş Yaşamlı gençler, İzmir’de yaptıkları toplantıda yeni bir parti programı yazdıklarını dile getirmişler. Çok coşkulu geçen bu toplantıdan izlenimler ve sonuç bildirisi basında ne kadar yer buldu bilinmez. Ancak o toplantıda gençlerle güncel sorunları konuşan emekli Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun bir tespitini önemli bulduğum için paylaşmak istiyorum.

"Şiddet iki türlü olur: Maddi cebir, manevi cebir. Manevi cebir deyince ilk akla halefim, Sayın Başsavcı Yalçınkaya'ya yapılanlar gelebilir." diyen Kanadoğlu, 'Öyle bir karar olmalı ki, istikrar bozulmasın, herkes oh desin.' sözlerini söyleyen Anayasa Mahkemesi'nin değerli Başkanı'nın yaptığı manevi cebrin de ötesindedir. … Sayın Başkan, bari kararı yazıp üyelere verseydin." deyince gençlerden şiddetli alkış aldı ve şöyle devam etti: ‘Yargıç tarafsız olmalı' sözünü Sn. Kılıç söylüyor. Bu söz kendi kastetmediği anlamda doğrudur. Evet, bir yargıç özel yaşantısıyla şüphe yaratmamalıdır. Bir yargıç iktidar partisi milletvekilleriyle kebapçı, tavacı açılışlarına katılmamalıdır, aynı masalarda gazetecilere poz vermemelidir, doğrudur ancak, asıl kendi kastettiği anlamda bir tarafsızlık söz konusu olamaz. Devletin bölünmez bütünlüğüne ve gerici tarikatçı girişimlere, yargı darbelerine karşı yargıç tarafsız olamaz. Ulusun yargıcı olmayı başarmış bir yargıç, her zaman demokratik ve laik çağdaş hukuk devletinden yana taraf olmak durumundadır."

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın dünyada hukukçu olmayan tek Anayasa Mahkemesi Başkanı olduğunu ve kendi seçim yöntemi kendi mahkemesi tarafından iptal edildiği halde, görevinden istifa etmemesinin ibretlik bir tablo yarattığını da belirten Emekli Başsavcı, halefi Abdurrahman Yalçınkaya'nın şimdiye kadar görülmüş en alçakça baskılara ve saldırılara, hem Hükümet, hem yazılı ve görsel basın, hem de yurtdışından AB komiserleri, Avrupa Parlamentosu Başkanı gibi kişilerce maruz bırakıldığını söyledi. Barosso, Lajendik gibi adları ve onların yerli işbirlikçilerini şiddetli bir şekilde kınadı.”

Sayın Kanadoğlu’nun görüşlerine ister katılırsınız, ister katılmazsınız, ama şurası bir gerçek ki, onun değindiği noktalar, demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin temel niteliklerinin törpülenmeye çalışıldığı bir dönemde herkes için uyarıcı bir anlam taşıyor.

Evet, Türkiye, yeni oluşumlara, hem toplumsal dinamikler açısından hem siyasal örgütlenmeler açısından yeni oluşumlara gebe! Zaman amip gibi bölünme değil, derlenip toparlanma zamanıdır. Ha, bu toparlanmayı kim yapar derseniz, onu da bu ülkeyi seven insanlar yani hepimiz karar verip, başaracağız.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın politik olaylar ve görüşler kümesinde bulunan diğer yazıları...
Seçim Potporisi
25'le 35 Kelimelik Bir Yaşam
Lozan Barışının 85. Yılında Türkiye
İşimiz Yazmak, Gücümüz Okumak!
Değişim Geçmişin Benlerini Yok Eder mi?

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Eleştiri Ya Da...
Yazar Adaylarına...
Dilek Kutusu! Peri Olmak İstiyorum!
Aforizmalar, Kafka
Eğitim, Ama Nasıl?
Eleştiri mi Özeleştiri mi?
Öğretmen Benisa
Tazlar Köyünden Borusan'a
Folklor Şiire Düşman
Kum Torbası

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Hiçliğe Övgü [Şiir]
Kayıtdışı Şiir [Şiir]
Gece Dokunuşları [Şiir]
kalem [Şiir]
Meğer [Şiir]
Güz Yağmurları [Şiir]
Küçük Mariya İçin Kar Senfonisi [Şiir]
Giderken Düşürdünüz 'Ben'i Çantanızdan [Şiir]
Issız Sokak [Şiir]
ayrılıklar [Şiir]


Ömer Akşahan kimdir?

Kendini nasıl anlatır ki insan… Oturup yazılmaya kalkılsa, her edebiyat işçisinin yaşamı kalın bir roman olur. Ben bunu zaman zaman yazdığım denemelerde ve şiirlerimde yansıtmaya çalışıyorum. Yapıtlarımı izleyenlere küçük birer ipucudur; söylenen her bir sözcüğümüz, tümcemiz. . Kendimi şiirde ilk keşfedişim beni aynı zamanda büyük bir hayal kırıklığı yaşattı ve düzene yenik düştüm. Yol göstericim de yoktu yanımda; düzene isyan edeceğime, şiire küsüp öyküye yöneldim. Bütün bu yaşananlar ortaokul dönemime rastlar. Yine bir gün düzen beni aldı, bir sonbahar yaprağı gibi Aydın Dağlarının zirvesine fırlattı. Yıl 1981. Ve beni yeniden hayata bağlayan sihirli gücün şiir olduğunu orada anladım. O gün bugündür, can yoldaşım, arkadaşım, sırdaşım ve en büyük sığınağımdır ŞİİR! İnanıyor ve haykırıyorum; şiir mabedinde yanmayan hiç kimse, ben buyum, ben şuyum diyemez. Tek inancım, ömrüm oldukça yazmaya, gerekirse yazdırarak da olsa şiire ihanet etmeyeceğim. Aydın’ın İncirliova ilçesinde, ‘53 yılının Ocak ayında, bir Kova erkeği ve sevgili annemin tek eşinden 14. yavrusu olarak dünyaya gelmişim. Babam ve annem ümmiydi. Okul yüzü görmemiş bir ailenin ilk üniversite mezunu olarak kutsal öğretmenlik uğraşımı resmi düzeyde ‘99 yılına dek sürdürdüm. Halen özel sektörde işimden arta kalan zamanlarda, öğrencilere Türkiye’nin hemen her noktasında şiir dersleri veriyorum, gönüllü. Yeni Türk şiirini mevcut Türkçe ve Edebiyat kitaplarından öğrenemeyen gençlere yeni Türk şiirinin kapısını aralamaya çalışıyorum. İnanın bu çalışmalarda şiir adına öyle ilginç olaylara tanık oluyorum ki, gözyaşlarınızı inanın tutamazsınız. Tüm uğraşlarımdan edindiğim çok önemli bir gerçeğin altını kalınca çizmek istiyorum: ŞİİR ÖYLESİNE SİHİRLİ BİR ANAHTAR Kİ, AÇMADIĞI BİR KAPIYI GÖSTEREN HENÜZ ÇIKMAMIŞTIR! Bugüne dek, bir çok edebiyat dergilerinde şiir, deneme, öykü, inceleme, gezi , anı yazılarımla yer aldım. ‘90’da Ödemiş EFE dergisi yöneticiliği, Almanya’da Almanca yayımlanan GEMEİNSAM adlı yayının sorumluluğunu yaptım. Almanca şiir, öykü denemelerinin yanı sıra yurda döndükten sonra da Almancadan Türkçeye şiir kazandırma çalışmalarımı yayımladım. ‘90’da “Nasıl Çalışalım? Nasıl başaralım?” adlı çalışmam M. E. B. ca tavsiye edildi. Egebank tarafından 3000 adet basıldı. ‘98’de ilk şiir kitabımı Sivas’ta yakılan 37 güzel insana adadığım için yalnızca 37 şiir içermektedir. Evliyim. Eşim de emekli sınıf öğretmeni olup, bir oğlum ve bir kızımla beraber yaşamımızı renklendirmeye çalışmaktayız.

Etkilendiği Yazarlar:
Mayakovski, Cemal Süreya, Sabahattin Ali, Cahit Tanyol


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ömer Akşahan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.